Kayıt Ol

Geradon Yazıtları - 11. Bölüm Fragmanı Yayınlandı!

Çevrimdışı LewsTherin

  • **
  • 61
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
güzel bir bölüm olmuş şuan ne olacağını kestirmek gerçekten çok zor.Oğuz'un olayı garip geldi.
Spoiler: Göster
birde keremin annesi gerçekten keremi mi gördü? çünkü kerem anıla nerede olduğumu bilmiyorum filan diyordu.eğer mezarlıktaki kerem gerçek kerem değil ise oğuz 'ona inanma' derken keremimi kastediyor.

bu bölüm baya bir aklımda soru işareti bıraktı :) devamını merakla bekliyorum.kalemine sağlık.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Görünüşe bakılırsa hikaye gerçekten de sordurmak istediğim şeyleri sorduruyor. Bu iyi bir şey =) Bu bölümün devamı için Bölüm 7'yi beklemeniz gerekecek bildiğiniz gibi. Zaten 1. Cildin isminden de anlaşılacağı gibi (Kayıp Savaşçı) bu cilt Kerem ile alakalı. Bölümler büyük ölçüde o sahnelerde olmasa bile onun üzerinden ilerliyor.

Yine de 6. Bölüm bu sıradanlığın dışına çıkarak bize geçmişten bugüne dek uzanan bir hikaye anlatacak. Fragmanını yarın bölümün kendisini ise haftasonu koymaya çalışacağım yeni bölümün adı: Bir Zamanlar Antalya.

Yorum için teşekkürler. 

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Bayağı meraklanmaya başladım doğrusu :) Gerçekten de sağlam bir kurgunuz var. Üzerinde uzun zamandır düşündüğünüz hissini uyandırıyor insanda. Keyifle okuyorum. Teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ben hikaye yazmanın teknik bir iş olduğunu düşünmüşümdür hep. Özellikle fantastik hikayelerin. Öylece başlayıp bir yere varmasını bekleyemezsin. Bir soru sordurduğun anda o sorunun cevabını ve hangi bölümde açıklayacağını biliyor olman gerekir. Karakterlere verdiğin derinliği de öyle iyi ayarlamalısın ki insanlar onu hem tanımalı hem de sıkılmamalı. Ayrıca ilişkiler -sadece aşk değil tüm ilişki çeşitleri- çoğu zaman hikayeyi yürüten ana dayanaktır bana göre. Ben hiçbir zaman fantastik öğeyi çok fazla öne çıkarmam. Gerçekliğe en yakın o şekilde olduğunu düşünürüm çünkü. Tabi bütün bunları hakkıyla yapabildiğimi sanmıyorum ama en azından uğraşıyorum.

Geradon Yazıtları da üzerinde kesinlikle düşünülmüş ve yol haritası belirlenmiş bir hikayedir. Tabi bazen spontane şeyler yaptığım oluyor ama o zaman bile yazdığım olayın hikayeyle olan bağlantısını sağlıyorum ki ileride bir problem yaşamayayım. Umarım bu kadar laftan sonra yaşamam da =) Neyse ben lafı uzatmadan 6. Bölüm'ün fragmanını vereyim:

~Geradon Yazıtları~
Cilt 1: Kayıp Savaşçı
Bölüm 6: Bir Zamanlar Antalya

Hayatınızı Bir İnsanla Birleştirdiğinizde

"Hata yaptığını biliyorsun."

Bütün Sorunlarınızın Sona Erdiğini Düşünürsünüz
"O yazıtları bulmak zorundayım."

Öyle Ya, Kimse Bitmesi İçin Başlamaz Bir Şeye
"Beni takip ettiriyor."

Ama Gün Gelir Öylece Bitiverir Güzel Olan
"Bu işten uzak dur, Ayla. Devam etmen senin için iyi olmaz."

Beklenmedik ve Acı Vericidir
"'Sana söylemiştim' de hadi. Bunun için yanıp tutuştuğunu biliyorum."

Yine De Hayat Devam Etmek Zorundadır
"Bu işleri artık bıraktım."

Güçlü Bir Kadının Talihsiz Hikayesi
"Beni gerçekten sevip sevmediğini hep merak edeceğim, sanırım."

Çevrimdışı LewsTherin

  • **
  • 61
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Alıntı
Ben hikaye yazmanın teknik bir iş olduğunu düşünmüşümdür hep. Özellikle fantastik hikayelerin. Öylece başlayıp bir yere varmasını bekleyemezsin. Bir soru sordurduğun anda o sorunun cevabını ve hangi bölümde açıklayacağını biliyor olman gerekir..Ayrıca ilişkiler -sadece aşk değil tüm ilişki çeşitleri- çoğu zaman hikayeyi yürüten ana dayanaktır bana göre.

cok haklısın zaten buna ulaşan fantastik eser yerini göstermiştir.bu konuda özellikle zaman çarkı iyi bir örnek.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Fantastik Eserlere bakış açımı bilen çoğu arkadaşım bana Zaman Çarkı'nı önermiştir biliyor musun? Dersler yüzünden hala başlayamadım ama mutlaka okuyacağım.

Çevrimdışı LewsTherin

  • **
  • 61
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
yani benim en sevdiğim fantastik seri ki çoğu kişi içinde öyledir.seriyi okuduktan sonra çoğu kitabı onla karşılaştırmaya başladım.bende diğer kitaplar için çok yüksek bir beklenti oluşturdu :)
umarım en kısa zamanda okursun seninde bana hak vereceğini düşünüyorum.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - Hikaye Hakkında Bilinmesi Gerekenler
« Yanıtla #37 : 01 Ocak 2010, 17:09:11 »
1. cildin ortalarına yaklaşırken size hikaye hakkında bilinmesi gerektiğini düşündüğüm şeylerin bir listesini yaptım. Yeni yılınız kutlu olsun bu arada.

-6. Bölüm: Bir Zamanlar Antalya şimdiye kadarki bölümler arasında Gizem, Kerem ve Gökçe'nin üçünün birden bulunmadığı ilk bölüm olacak. Ana karakterlerin çoğunun olmaması açısından yazması oldukça zor bir bölüm ama umarım iyi bir sonuç elde ederim. Bize geçmişle ilgili aklımıza takılan birkaç soru hakkında yanıtlar verecek aynı zamanda dördüncü bölümün finalinin devamı niteliğindeki sahnelerle bu konudaki merakınızın bir kısmını da giderecek.

-İlk cilt iki kısım halinde yayınlanacak, ilk kısım bittiğinde yaklaşık bir aylık bir ara verilecek. (Vizeler, sömestr tatili, memleket hasreti vs. =))

-İlk kısım gerçekten beklenmedik bir finalle bitecek. Bu yüzden de yeni bölümü beklemeye değecek.

-Hikayede şu ana kadar neredeyse hiç bahsedilmemiş olan Geradon Halkı büyük ölçüde ikinci cildin konusu. İlk ciltte yazıtlar haricinde pek bahsedilmeyecek. Ama Geradonlular hikayenin önemli bir parçası.

-Geradon Yazıtları'nın tek hikayesi beklenen felaketten insanları kurtarmak değil. Bu sadece ilk aşama, bu konuda ulaştıkları sonuca göre hikaye yepyeni bir boyut kazanıp o eksende ilerleyecek.

-Annesine mezarlıkta görünen Kerem, Gökçe'nin rüyalarına giren Kerem ve Anıl'dan yardım isteyen Kerem şeklinde üç Kerem'in hikayesi ve niye birbirlerinden farklı özellikleri olduğu açıklanacak.

-Oğuz'un, Gökçe'ye söylediği şeyi ('Ona inanma Gökçe. Gerçek değil.') neden söylediği ve hikayedeki rolü açıklanacak.

-Ekrem'in, Hakan'a bahsettiği güçlerin 'yeniden' ortaya çıkmasıyla ilgili olarak, Ayla ve Kenan'ın güç meselesi açıklanacak.

-Tılsımların ne işe yaradığı ve çocuklara ne gibi özellikler kazandırdığı açıklanacak.

-Kerem'in kaybedildiği gemi kazasını sadece karakterlerden duymayacaksınız, bu olayın nasıl olduğuna dair tüm ayrıntıları okuyacaksınız.

-Geradon Yazıtları iyi ve kötünün savaşını anlatmıyor. Yani tabi ki temeli iyi ve kötü ögelerden oluşuyor ama renkler o kadar net değil. Kimse siyah ya da beyaz değil anlayacağınız, herkes gri... Bu konuda anlatmak istediğimi en iyi ikinci ciltte göreceksiniz.

-Karakterler arası ilişkiler beklediğimizden farklı gelişecek.

-Oğuz hikayeye beşinci bölümde girdi ama kesinlikle en baştan düşünülmüş bir karakterdi. Gökçe ne kadar ana karakterse o da o kadar ana karakter.

-Henüz ikinci ciltteki olayları nasıl anlatacağıma karar vermesem de, ilk cildin anlatım tekniğinden farklı bir teknik kullanmayı umuyorum. Yani bu ciltte iki farklı zaman diliminde anlatılan hikayeler birleşecek.

-Geçmiş sahneleri hikayenin en önemli ögesi, bu hikayedeki boşlukları doldurmak için hep kullanılacak. Farklı bölümlerdeki geçmiş sahneleri birbirlerinin devamı niteliğinde olabileceğinden dolayı kafa karıştırabilecek nitelikte olsa da bunun önüne geçmek için elimden geleni yapacağım. (Bölüm başı özetleri, sahne başındaki tarihler vs vs.)

-Son olarak diyebilirim ki, okuduklarınız, okuyacaklarınızın garantisidir =)

Bölüm 6: Bir Zamanlar Antalya - Çok Yakında  ;)

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - '6. Bölüm: Bir Zamanlar Antalya' Eklendi
« Yanıtla #38 : 03 Ocak 2010, 16:57:34 »
Spoiler: Göster
Gerçekten yazmayı çok zor bir bölümdü. Umarım okurken sıkılmazsınız. Elimden geldiği kadar çok yanıt vermeye çalıştım. Ama bölüm uzunluğunu sıkmaması için belli bir sayfayla sınırlandırmak zorunda olduğum için bazı sahneleri daha sonra yayınlamak üzere kaldırdım. Bu yüzden hikayenin altının boş kaldığını hissederseniz lütfen belirtmekte çekinmeyiniz ama aynı zamanda ilerleyen bölümlerde bu sorunun ortadan kalkacağını da biliniz.


~Geradon Yazıtları~
Önceki Bölümlerde:
   Kenan ve Ayla, liseden beri arkadaştırlar. Kenan’ın Ayla’ya olan karşılıksız duyguları onun peşinden Fransa’ya gitmesine neden olur. Onunla birlikte arkeoloji okur. Geri döndüklerinde Kenan aşkını belli ederek ona evlenme teklif eder. Aldığı olumsuz cevap onu hayat boyu sürecek olan yarım kalmışlığa iter. Aradan geçen üç yıldan sonra İstanbul’da işletme fakültesi okuyan Kenan’ın ziyaretine gelen Ayla ona çok önemli haberleri olduğundan bahseder.
   2008 yılında, aradan geçen onca zamandan sonra Ayla yazıtları bulmak için torunuyla birlikte Alanya'ya gelir. Kenan'ın arabasını ödünç alarak yazıtların bulunduğu yere doğru yola çıkar. Fakat onun başarıya ulaşmasını istemeyen birileri ona ve torununa suikast düzenlemeyi planlamaktadırlar.

Bölüm 6: Bir Zamanlar Antalya
Şubat 1970
   Ayla ve Kenan herkesin aceleyle yürüdüğü sokakta yavaş yavaş ilerliyorlardı. Ayla oldukça heyecanlıydı. Kenan da ona verdiği değer yüzünden heyecanlı görünmeye çalışıyordu ama aslında heyecanlanabileceği hiçbir şey yoktu çünkü henüz Ayla bir şey anlatmamıştı. En sonunda dayanamayıp:
   “Bir iki dakika önce ‘dinliyorum’ dememiş miydim?” diye sordu. Ayla sanki onun orda olduğunu unutmuş gibi kendi kendine eğleniyordu. Onu duyunca dönüp:
   “Özür dilerim. Haklısın. Bak, direk konuya geleceğim tamam mı? Yaptığım mesleğin Türkiye’de pek yaygın olmadığını biliyorum. Bu yüzden de bu ülkeye iyi bir çalışma kazandırmak için elimden geleni yapıyordum. Birkaç ay önce çok yaşlı biriyle tanıştım. Gençliğinde Osmanlı yıllarında o da tarihle ilgilenirmiş. Bana bir uygarlıktan bahsetti: Geradon. Anadolu’da, Antalya civarında üç bin yıl önce var olmuş.” diye açıkladı. Kenan hala onun duyduğu heyecana anlam veremediği için bir yeri kaçırmış gibi hissediyordu.
   “Peki bu sana ne sağladı?” diye sordu kendini aptal gibi hissederek.
   “Onlar hakkında bir araştırma yaptım ve yaşadıkları yerde bir takım yazıtlar bırakmış olabileceklerine dair güçlü kanıtlarım var. Anlamıyor musun Kenan? O yazıtları bulmak zorundayım. Eğer bunu başarırsam tüm tarihimiz yepyeni bir boyut kazanır.”
   “Anlıyorum? Peki onların dilini nasıl çözeceksin? Bugüne kadar pek bilinmiyorsa dili de çözülmemiştir. Sen dilbilimci değilsin ki.” dedi Kenan omuz silkerek. Ayla ona kızgınlıkla baktı ve:
   “Allah aşkına Kenan, biraz ilgileniyormuş gibi yapsan benim için heyecanlansan ölür müsün? Bu kadar zor olmasa gerek. En iyi arkadaşlar bunu yapar.” dedi.
   “Tahmin et bakalım en iyi arkadaşlar başka ne yapar? Evlendiklerinde birbirlerini düğünlerine çağırırlar. Çocukları olduğunda haber verirler. Bunları başkalarından öğrenmelerini beklemezler. Tanıdık geldi mi?” diye sordu Kenan son üç yılın öfkesini tek bir cümlede toplayarak.
   Kenan’ın Ayla’yla yaptığı başarısız evlilik konuşmasından birkaç hafta sonra Ayla, Ekrem adında biriyle tanışıp ona aşık olmuştu. Onun için masal gibiydi. Birkaç ay sonra onunla hayatını birleştirmiş ve bir yıl sonra da çocukları olmuştu. Çok güzel yeşil gözlere sahip olan küçük bir kız çocuğu. Neredeyse bir yaşında olmalıydı.
Birbirlerine attıkları mektuplarda, birkaç ayda bir yaptığı ziyaretlerde ve yaptıkları telefon görüşmelerinde –ki bu o zamanlarda çok zordu- Ayla bunların hiçbirinden bahsetmemişti. Kenan ise bunları ortak arkadaşlarından ve ailesinden duymuştu. Onun için en acı olan, Ayla’nın arkadaş kalmak istemesine rağmen ona arkadaşlık göstermemesiydi. Eğer ondan bunu bile esirgiyorsa geriye ne kalırdı ki?
   Ayla duyduğu şeyler karşısında diyecek bir şey bulamamıştı. Kenan sonuna kadar haklıydı.
   “Yaptıklarımın bir açıklaması olmadığını biliyorum ama inan bana tek istediğim senin rahatsız olmamanı sağlamaktı. Eğer bunları duymazsan hayatına rahatça devam edersin diye düşünüyordum.”
   “Sırf yaptığın bu şeyler yüzünden, son üç yıldır hiçbir tatile gelmedim. Haberim olmadığını mı sandın? Seni bensiz kurduğun o hayatta rahatsız etmek istemiyordum sadece. Ne var biliyor musun, Ayla? Belki de Antalya’ya geri dönmelisin. Neydi o uygarlığın adı? Geradon mu? Bunun hakkında bir şeyler anlatacağın kişinin ben olduğumu sanmıyorum. Bence sen o seçimi çokça zaman önce yaptın ve şansını kaybettin.”
   “Bu kadar acımasız olma, Kenan. Sen benim en iyi arkadaşımsın. Ekrem bunları asla anlayamaz. Sırf bunu konuşabilmek için geldim buraya kadar. Yılda sadece birkaç kere yapabiliyorum, biliyorsun. Gerçekten vaktimizi böyle mi harcayacaksın? Tamam bir hata yaptım ama biraz affedici olamaz mısın?” diye sordu Ayla üzüntüyle. Onun kızgınlığını anlayabiliyordu ama bunları konuşup kavga etmek yerine bulduğu şeyleri konuşup en iyi arkadaşının fikirlerini almak istiyordu. Kenan başını iki yana sallayıp:
   “En azından hata yaptığını biliyorsun. O adamın seni benim kadar iyi anlayamayacağını asla onunla benimle olduğun gibi olamayacağını görüyorsun. Ama bu yetmez, Ayla. Bu konuda ‘biraz’ affedici olmaktan çok daha fazlası gerekiyor. Üzgünüm. Dediğim gibi, Antalya’ya dönüp son iki buçuk-üç yıldır yaptığın gibi yalnız devam etmelisin.” dedi. Ağzından çıkan her kelime içinde asla iyileşmeyecek yaralar açıyor olsa da bu şekilde olmalıydı. Artık Ayla’nın en iyi arkadaşı olmaktan yorulmuştu. Hayatı bundan ibaret değildi ve kendisi için de yaşamak zorundaydı.
   “Nasıl bu noktaya geldik?” diye sordu Ayla gözünden düşen bir kaç damla yaşa engel olamayarak.
   “Bilmiyorum ama işleri bu noktaya getiren ben değildim. Seni böylece bırakmayı hiç istemezdim.” diye cevap verdi Kenan dürüstlükle. Ama yapıyordu işte.
   “Düzeleceğimizi biliyorsun, Kenan. Zaman akar, acılar geçer, aşklar biter ve biz hep aynı kalırız. Bunu benim kadar iyi biliyorsun.” dedi Ayla son bir umutla. Fakat anlaşılan Kenan’ın o an için düzelmeye niyeti yoktu. Ayla bütün heyecanını yitirmişti. Oysa oraya kadar sadece heyecanını paylaşmak için gelmişti.
   “Artık hiçbir şey bilmiyorum, Ayla ve yetişmem gereken bir tören var. Mutlu olmanı gerçekten istiyorum. Başarıya ulaşmanı da... Umarım yazıtları bulabilirsin. Ama bu konuda ben yanında olamayacağım. Kendine çok iyi bak.” dedi Kenan ve ona sıkıca sarıldı. Ayla’nın gözlerinden hala yaşlar akıyordu. İçindeki acıya rağmen güçlü durmayı öğrenmeliydi. Kenan da kendine göre haklıydı. Sonsuza kadar onun bir parçası olamazdı ya. Kenan’ın sarılmasına karşılık vermekten başka çaresi yoktu.
   İki iyi dost kaderin onları yeniden birleştireceğinin farkında olmadan vedalaştılar.
XXX
Mart 1971
   “Anne?” diye bağırdı iki yaşındaki küçük kızı. Ayla başını sola çevirip yatağa baktı. Ardından gözü saate kaydı ve ışık hızıyla masadan kalktı. O kadar zamandır çalışıyordu ki yine kızına yemek yedirmek için geç kalmıştı. Kızını yataktan alıp mutfağa gitti ve bebek sandalyesine oturttu. Daha önceden hazırladığı çorbayı kısa sürede ısıttı. Tadına baktı ve içine biraz ekmek koyup ona yedirmeye başladı. Bir yandan da diğer yemeğin ısınmasını bekliyordu.
   “Çok mu acıkmış benim kızım?” diye sordu onun dünya tatlısı yüzüne bakarak. Kız başını salladı ve:
   “Teşekkür ederim. Çok güzel.” dedi bebeklere özgü o mükemmel sesiyle. Bu sırada evin kapısı çaldı. Ekrem gelmiş olmalıydı. Yemeği gündüzden hazırlamayı akıl ettiği için şükretti ve ısınan yemeğin altını kapatarak kızını kucağına alıp, kapıyı açtı.
   “Hoş geldin, babası.” dedi kızının elini ona sallayarak. Ekrem gülümsedi ve elindeki poşetlerle birlikte içeri girdi.
   “Kızım beni kapılarda mı karşılarmış? Gel de baban sana sıkıca bir sarılsın.” dedi. Bu sırada Ayla’nın dudağına da bir öpücük kondurmadan geçmedi. Ayla’nın mutlu aile tablosu buydu. Her akşam bu şekilde başlıyordu. Ayla yerdeki poşetlere uzandı ve:
   “Şunları mutfağa götürüp yerleştireyim.” dedi.
   “Sen bebeği al. Ben hallederim.” diye cevap verdi Ekrem gerekesiz bir gerginlikle. Ayla buna bir anlam veremese de kocasının dediğini yaptı.
   “Günün nasıl geçti hayatım?” diye sordu onun peşinde mutfağa giderken.
   “Her zamanki gibiydi. İş hayatının ne kadar sıkıcı olduğunu biliyorsun. Asıl eğlenen sensin, arkeolog hanım. Sen anlat bakalım.” dedi Ekrem neşeyle. Ayla gülümsedi. Geradon ile ilgili bulduğu şeyleri hala onunla paylaşmamıştı. Gün geçtikçe sonuca yaklaşıyordu ama nedense içindeki bir his Ekrem’in bu çalışmasına iyi bir tepki vermeyeceğini söylüyordu.
   “Bende de pek bir şey yok. Birkaç hafta sonra makalelerimi geliştirmek için şehir dışına çıkabilirim. Gitmem gereken yerler var.” dedi. İzin almıyordu sadece haber veriyordu. Evliliklerinde hep böyle olmuştu. Yapacakları şeyleri sadece birbirlerine söylerlerdi.
   “Olur tabi. Bebeğe annem bakar.” diye cevap verdi Ekrem tereddütsüzce. Fakat yine de Ayla onun yüzünden geçen gölgeyi fark etmişti. Ne zaman onun çalışmasından konu açılsa Ekrem böyle davranıyordu. Sonsuz ama yapmacık bir ilgi... Ayla bunun farkında olsa da bir şey söylemiyordu. Kocasının bu sözde ilgisi, çalışmalarını daha kolay yürütmesini sağlıyordu.
   “Ben bir üzerimi değiştireyim de, sofraya oturalım.” dedi Ekrem ve mutfağın kapısına doğru ilerledi. Bu sırada Ayla bir şey söylemek için ona doğru döndü ve kocasının poşetlerden bir tanesini yerden çaktırmadan alıp adımlarını hızlandırdığını fark etti. Poşet diğer alışveriş poşetlerine ziyade daha güzel görünüyordu. İşte o an anladı. Ekrem kesinlikle ona bir hediye almıştı. Gülümsedi ve kızını sandalyeye bıraktı. Masaya birkaç tabak koydu. Fazla meraklanmamaya çalışıyordu. Yine de buna engel olamadı ve onun peşinden odaya gitti.
Çalışma odasının kapısının önünden geçerken kapının aralık olduğunu fark etti. Ekrem içeride poşetten çıkardığı zarfa bakıyordu. Bu nasıl bir hediyeydi böyle? Zarfı açmadan çalışma masasının çekmecesine bıraktı ve odanın kapısına doğru yürüdü. Ayla geriye doğru çekildi. Onu izlerken yakalanmak istemiyordu. Kocası odadan çıkarken o da mutfaktan yeni geliyormuş gibi yapıp:
      “Çorba içiyorsun değil mi?” diye sordu gülümseyerek.
      “İçerim.” diye cevap verdi Ekrem. Ayla onun hala değişmemiş olan kıyafetlerine bakınca kendini bir açıklama yapmak zorunda hissetti ve:
     “Bugün hesap defterlerine bakarken aklıma bir şey takıldı. İşyeriyle ilgili belgelerin büyük kısmı burda. Ben de eve gelince bakmadan edemedim.” dedi.
     “Bir sorun yok ya?” dedi kadın onun bu kadar rahat yalan söylemesine şaşırarak. Ekrem’in böyle bir yönünü ilk defa görüyordu. Adam başını iki yana sallayarak gülümsedi ve:
     “Tek sorun seni işyerindeyken göremiyor olmam.” diyerek ona sarıldı ve öpmeye başladı. Ayla kendini hiç bu kadar rahatsız hissetmemişti. Kocasının çekmeceye koyduğu o zarfa bakmak zorundaydı. Bu sırada mutfaktan kızlarının ağlama sesi duyuldu.
     “Ben gidip, ufaklığa bakayım.” dedi Ayla ve Ekrem’i hafifçe itti.
     “Ben de giyinip geliyorum.”
   O gece yemeklerini yerken ve sohbet ederlerken her şey normalmiş gibi davranmaya çalıştı. Ama içini yakıp kavuran merak duygusunu gizleyemiyordu.
   “Bir sorun mu var?” diye sordu Ekrem endişeyle. Saat gece yarısı olmuştu. Kızları çoktan uyumuştu. Ayla gülümseyerek:
   “Ne sorun olabilir ki? Her şey mükemmel.” dedi ve uzanıp onu dudağından öptü.
   “Neden yatak odasına gidip hayal gücümüzü kullanmıyoruz?” diye sordu Ekrem ateşli öpüşmeleri bitince.
   “Evde bir sürü iş var. Onları halledeyim. Ben senin yanına gelip uyandırırım.” dedi Ayla. Ekrem ne kadar istese de ısrar etmedi. Anlaşılan o da yorulmuştu.
   “Eh, o halde ben yatayım.” dedi ve ayağa kalktı.
   O gittikten sonra Ayla’nın ilk yaptığı bulaşıkları yıkamak oldu. İşi elinden geldiği kadar ağırdan alıyordu. Bütün işleri bitmeden çalışma odasına gitmeyecekti. Ne kadar gecikirse Ekrem o kadar derin uykuda olurdu. Sabırlı olmak zorundaydı.
   Birden yaptığı şeyin ne kadar saçma olduğunu düşündü. Kocasına resmen güvenmiyordu. Adam o gelmeden önce pekala dediği gibi bir belgeye bakmış olabilirdi. Ondan sonra da işle ilgili bir zarfı çekmecesine koymuştu belki. Yaptığı her şeyi ona söylemek zorunda mıydı ki? Kendisi Ekrem’e karşı ondan beklediği kadar dürüst müydü? Gece boyu onun yalan söylediğini düşünmüş ve bunun nedenleri üzerine kafa yormuştu. Zarfa bakma işinden kendini vazgeçirmeye çalıştı. Bu sırada son bardağı da durulayıp bulaşıklığa koydu. Salona gidip etrafı toparladı. Hemen ardından kızını kontrol etti. Bir sorun yoktu.
   Artık yatak odasına gitmeliydi. Yavaş yavaş yürümeye başladı. Çalışma odasının kapısının önündeydi. Bunu yapmak istemiyordu. Kocasının arkasından yeterince iş çeviriyordu zaten. Yine de kendini tutamadı ve içeri girdi. Elinden geldiği kadar sessiz olmaya çalışıyordu. Birkaç adımda masanın yanına geldi ve beklemeden çekmeceyi açtı. Zarf oradaydı. Çıkarıp mühürlü olup olmadığına baktı. Değildi. Bu resmi bir zarf olmadığı anlamına geliyordu. Aynı zamanda içindekileri rahatça inceleyebilecekti. Elini zarfın içine atıp elini gelen kağıtları çıkardı. Onlara ışıkta bakınca fotoğraf olduklarını gördü.
   En üstteki fotoğrafta kendisi vardı. İki hafta önce belediye binasına gittiği gün çekilmişti. Böyle bir fotoğraf çektirdiğini hatırlamıyordu. Zaten pek de poz veriyormuş gibi görünmüyordu. Diğer fotoğraflara bakmaya başladı. Her fotoğraf onun üzerineydi. Evden çıkarkenki hali, kütüphaneye girerkenki hali... Ekrem bütün bunlara ait fotoğrafları nasıl elde etmişti ki? Ya da ‘niye’ elde etmişti? Ne cüretle peşine birini takardı?
   O an kocasından bu işleri saklamakla ne kadar haklı olduğunu fark etti. Kesinlikle güvenilmez biriydi. Fakat yapması gereken bunu açığa çıkarmak değildi. Ekrem yanlış bir oyun oynuyordu ve Ayla da bu oyunun sonuna kadar ona eşlik edecekti.
XXX
Haziran 1971
   Takip edildiğini öğrendiği günden beri eşiyle olan tüm ilişkisi bu güvensizlik üzerine kurulmuştu. Yapmak istediği şey onu kendi oyunuyla vurup amacını öğrenmek olsa da bunu yapmakta çok zorlanıyordu. Her gün onun söylediği başka bir yalanı yakalıyordu. Bir yandan çalışmalarını sürdürürken, diğer yandan da olabildiğince normal davranmaya çalışıyordu. Yine böyle akşamlardan birinde Akdeniz akşamı keyfini yaşayabilmek için balkonda yemek yiyorlardı. Ekrem’in kardeşi Hakan da yemeğe katılmıştı.Ülkenin siyasi durumunun işlere olan etkisini konuşuyorlardı.
Ayla ise Kenan’ı düşünüyordu. O hayatından çıktığından beri günden güne yalnızlaşmıştı. Yaşadığı şeyleri paylaşabileceği kimse kalmamıştı. Onu rahatsız etmemek için tekrar iletişime geçmemişti. Annesinden yakında şehre döneceğine dair birkaç şey duysa da konuyu kapatma konusunda ısrar etmişti. Beklentiye kapılmak istemiyordu. Kenan okulu bitirip geri döndüğünde de arkadaşlıkları konusunda hala aynı kararlılıkta olabilirdi.
     “Hangi düşüncelere kapıldın böyle?” diye sordu Ekrem onu içine düşündüğü yalnızlık çukurundan çıkararak. Ayla ona baktı ve gözlerindeki samimi görünen ifadeye tamamen yabancı olduğunu fark etti. Ekrem’e karşı içinde hiçbir şey kalmamıştı artık. Belki de beklemenin gereği yoktu.
     “Beni takip ettiğini biliyorum, Ekrem.” dedi birdenbire konunun üzerinde fazla düşünmeden. Kocası o sırada yudumladığı çorbayı gerisingeri püskürttü.
     “Neden bahsediyorsun sen?” diye sordu ağzını peçeteyle temizlerken. Haberi yokmuş gibi davransa da yüzündeki endişeden Ayla’nın bunu öğrenmesini beklemediği belliydi.
     “Evet yenge. Bu da nereden çıktı?” dedi Hakan lafa karışarak.
     “Beni takip ettiriyor, Hakan. Birkaç ay önce haberim olmadan çektirdiği fotoğrafları görünce öğrendim ve bu işe hala devam ettiğini biliyorum. Bu yüzden belki de bu işe karışmadan önce ağabeyinin vereceği cevabı beklemelisin.” diye cevap verdi Ayla. Bütün bu konuşmaları önceden hazırlamış gibi rahat konuşuyordu. Gerçeklerin ortaya dökülmeye başlaması onu rahatlatmıştı.
     “Seni takip falan ettirmiyorum Ayla. Bunu nereden çıkardığını bilmiyorum ama sana olan güvenim tam. Seni ne kadar sevdi-“
     “Sakın!” diye bağırdı Ayla elini kaldırarak. Kızlarının yan odada uyuyor olması iyiydi. Bu konuşmaların hiçbirini duymamalıydı. “Sakın bana sevgiden söz edip de yaptığın şeyi yalanlamaya çalışma. Yeter artık Ekrem. Yalan istemiyorum. Bana şu an şu masada her şeyi anlatacaksın. Neden haberim olmadan fotoğraflarım çekiliyor ve bunlar sana geliyor?”
      Ekrem derin bir nefes aldı ve:
      “Peki sen niye bana söylemeden Geradon Yazıtları üzerine çalışmalar yapıyorsun?” diye sordu artık konuların geri dönülmeyecek bir şekilde açıldığını anlayınca.
     “İkisi aynı şey değil.” diye cevap verdi Ayla  savunmaya geçerek.
     “Bak, Ayla.” dedi Ekrem şefkatli bir ses tonuyla. Ona kendini inandırmak için her yolu deniyordu. “Ne yaptıysam senin için yaptım. Yürüttüğün iş çok tehlikeli. Bu işinin içinde o kadar fazla insan varki. Yazıtları bulmamalısın.”
     “Ne demek bu?”
     “Geradonlular tahmin ettiğin gibi iyi insanlar değildi. Korkunç şeyler yaptılar. Bu yörenin insanını korumak için haklarındaki bilgiler saklandı ve öyle kalmak zorunda.”
     “Yalan söylüyorsun.”
     Ekrem yine derin bir nefes aldı ve Hakan’ döndü.
     “Bu konuşmayı dinlemek zorunda değilsin. Belki de eve gitsen iyi olur.” dedi. Fakat onun bu hareketi bile Ayla’ya samimi gelmiyordu.
     “Bak ne diyeceğim? Neden ikiniz birden gitmiyorsunuz? Evet, evet. Bu çok iyi bir fikir. Ekrem sen de Hakan’la birlikte git ve bir daha da karşıma çıkma. Seni görmek bile istemiyorum.” dedi yüksek sesle. Ekrem ona şaşkınlıkla baktı.
      “Yapma Ayla. Saçmalıyorsun. Böyle bir şey ilişkimizi bitirmeye değecek kadar önemli mi? Sadece seni korumak için yaptım. Bunu anlamak zorundasın.” diye cevap verdi sakin kalmaya çabalayarak.
      “Zorunda olduğum tek şey seni hayatımdan çıkarmak. Bana doğru dürüst bir cevap veremeyecek kadar yalanlara boğulmuşsun. Ya bir an önce gidersin ya da polis çağırırım.” dedi Ayla. Oldukça ciddi görünüyordu. Ekrem daha fazla ısrar etmedi. Ya da belki gitmek onun da işine geliyordu. Sebebi ne olursa olsun Ekrem, Ayla ilişkisi söylenmiş yalanlar yüzünden o gece sona erdi.
      O ve kardeşi kapıdan çıkarken, Ekrem geri dönüp:
      “Bu işten uzak dur, Ayla. Devam etmen senin için iyi olmaz.” dedi tehditkar bir ifadeyle.
      “Beni tehdit edecek kadar alçalacağını gerçekten düşünmemiştim. Defol git Ekrem ve beni de rahat bırak.”
Ekrem cevap vermedi ve sadece ceketini alarak evden çıktı. Ayla kapıyı kapatınca artık hayatına daha yalnız devam edeceğini fark etti. Sevdiği adam da yoktu artık. Kalbinin bir parçasını bir buçuk yıl önce İstanbul'da bırakmıştı. Şimdiyse diğer parçası saniye saniye yok oluyordu. Kızının odasına gidip onu kucağına aldı. Artık sadece kızı ve kendisi vardı. Bütün hayatını ona adayacaktı.
XXX
   Hakan ve Ekrem akşam karanlığında yürüyorlardı. Ekrem o kadar öfkeliydi ki arabayı almayı bile akıl edememişti. Tek istediği bir an önce uzaklaşmaktı. Hakan elini onun omzuna koydu ve:
   “Ben yanındayım.” dedi. Ekrem onun elini iterek:
   “Anlamıyor musun Hakan? O artık yok. Hayatımdan sonsuza kadar çıktı.” dedi.
   “Zamanla düzelecektir. O kadar emin olma.”
   “Ne yapacağımı bilmiyorum. Hayal ettiğim bütün dünya onun üzerine kuruluydu. Yapmaya çalıştığım her şeyi onun için yapıyordum. Beni dinlemedi bile.”
   “İstersen bir süre her şeye ara verelim.” dedi Hakan onun ne kadar üzüldüğünü görünce. Fakat Ekrem başını iki yana salladı. Gözleri öfkeyle dolmuştu.
   “Ne yapmak istediğimi anlamaya bile çalışmadı. Sormadı bile. Sadece bu kadar güveniyormuş demek ki bana. Hiçbir şeye ara vermiyoruz. Geradonlular ile ilgili her şeyi teker teker yok edeceğiz. Bu sayede zamanı geldiğinde dünyaya pislik gibi davranan insanlar cezalarını çekecek. Oda beni anlayacak ve tekrar birlikte olacağız.” dedi elinden geldiği kadar sakin bir şekilde.
   “Buna çok uzun zaman var abi. Biliyorsun.”
   “Beklemeye değer.”
   Ve iki adam karanlığın içinde kayboldu.
XXX
   Aradan geçen birkaç gün, Ayla'nın ailesine ve arkadaşlarına artık hayatına neden yalnız devam ettiğini açıklamaya çalışmakla geçti. Ekrem 'kendi isteği' diyerek topu ona atmış ve olaydan tamamen çekilmişti. Aslında bu bir bakıma iyiydi. İnsanlara istediği şeyi söyleyebiliyordu. İnsanlar her ne kadar hatalı olduğunu söylese de kararından vazgeçmedi.
   Ekrem evden ayrıldıktan dört gün sonra ilk acıyı hissetti:
   “Anne. Babam ne zaman gelecek? Onu göremiyorum.” dedi iyice dillenene kızı. Kadın bir an olduğu yerde kaldı ve hiçbir şey söyleyemedi. Sonra yüzüne en sevecen gülümsemesini oturtup arkasını döndü ve:
   “Çok yakında tatlım. Merak etme.” dedi. Bu kadar güzel rol yapabilmesine kendisi de şaşırıyordu. Herhalde anneliğin getirdiği bir şeydi.
   “Ama onu çok özledim.” dedi kız. Anlaşılan vazgeçmeye niyeti yoktu. Ayla, kızı her şeye ağlayan çocuklardan olmadığı için Allah'a şükretti.
   “Biliyorum hayatım. Sakın üzülme.” diye cevap verdi.
   “Nereye gitti ki?”
   “Çok uzakta işleri varmış. Sen daha çok büyüyebilesin diye çalışıyor. Merak etme.”
   Bunun üzerine kız oynamaya devam etti ve Ayla, o daha fazla soru sormadığı için rahatladı. Birden kapı çaldı. Kimseyi beklemiyordu ki. Herhalde yine ona öğüt vermeye gelen arkadaşlarından biriydi.
   “Kim o?” diye sordu kapının yanına geldiğinde.
   “Benim. Kenan.” dedi kısık bir ses. Anlaşılan konuşmaya çekiniyordu. Ayla kulaklarına inanamadı ve kapıyı açtı. Gerçekten oydu. Hiçbir şey söylemedi ve ona sıkıca sarıldı. Gerçekten çok özlemişti.
   “Özür dil-”
   “Şşt. Önemli değil. Hiçbir şey önemli değil. Yanımda olman yeter.” dedi Ayla mutlulukla. Kenan da gülümsedi. Gelirken bu kadar sıcak karşılanacağını düşünmemişti.
XXX
   “'Sana söylemiştim.' de hadi. Bunun için yanıp tutuştuğunu biliyorum.” diye bitirdi Ayla sözlerini. Onu içeri davet ettikten sonra her şeyi anlatmıştı. Kenan gözlerini devirdi ve:
   “Öyle bir şey demeyeceğimi biliyorsun. Tamamen mi ayrıldınız?” diye sordu şaşkınlıkla.
   “Dört gün oldu işte. Haberin yok muydu?” dedi Ayla. Kenan omuz silkti ve:
   “Geldiğimden beri kendime bir ev hazırlamakla ve annemin bana bulduğu kızla vakit geçirmekle uğraşıyorum.” dedi.
   “Sana kız mı bulmuşlar? Görücü usülüyle mi evleniyorsun yoksa?” diye sordu Ayla ona yakıştıramadığını belli ederek.
   “Evlenmem için bulmamışlar. Yani en azından öyle söylüyorlar. Birbirimizi tanımamız için sınırsız vakte sahipmişiz. Sonrasında olursa olurmuş. Bu işleri bilirsin işte.”
   “Peki nasıl biri? Adı ne?”
   “Adı Merve. İyi biri. Gerçekten. Annemden beklenmeyecek kadar başarılı bir seçim.” dedi Kenan gülerek. Ayla da güldü. Fakat gözlerine o acı oturmuştu. Bu yüzden gülmesi yarıda kesildi. Kenan üzüntüyle ona baktı ve:
   “Peki şimdi ne yapacaksın?” diye sordu.
   “Beni gerçekten sevip sevmediğini hep merak edeceğim, sanırım.” dedi Ayla. “Onun dışında da şehirden ayrılmayı düşünüyorum.”
   “Ne?” diye bağırdı Kenan şaşkınlıkla.
   “Şşt. Çocuğu uyandıracaksın.”
   “Sen ne söylediğinin farkında mısın? Antalya'dan gitmekten bahsediyorsun. Burası bizim memleketimiz ve buradan gidecek misin?”
   “Yapmak zorundayım. Burada son zamanlarda yaşadığım her şey kötü. Eskiden yaşadığım iyi şeylere dair hiçbir anım kalmadı. Yeniden başlamaya ihtiyacım var. Mesleğime daha uygun bir yere gideceğim.” diye cevap verdi Ayla. Kararlı görünüyordu.
   “Bunu yapmak zorunda değilsin. Burada kal. Ben yanında olurum. Her şeyi atlatmana yardım ederim. Hem çalışmalarında da yardımcı olurum. Sonuçta ben de koskoca bir arkeoloji bölümü bitirdim değil mi?” dedi Kenan onu neşelendirmeye çalışarak.
   “Kendine bir hayat kurmalısın Kenan. Beni sırtlamayı bırakmalısın. Bir buçuk yıl boyunca inan kendimi çok yalnız hissettim ama içimde bir yerlerde haklı olduğunu biliyordum. Yanlış anlama, sen benim her zaman en iyi dostum olarak kalacaksın. Ama en iyisi bu şekilde olması. Hem ben bu işleri bıraktım. Artık sadece kızımla ilgilenmem gerekiyor: Doğa'yla.”
   “Sen ve ben başka bir zamanda ve başka bir yerde sonsuz mutlulu yaşıyoruz biliyorsun değil mi?”
   Ayla cevap vermedi. Onun haklı olması bir şeyi değiştirmezdi. Olaylar böyle gelişmişti.
   “Nereye gidersen git en iyi dostun hep senin yanında olacak. Hep ziyaretine geleceğim. Sen de benim ziyaretime geleceksin tabi ki.” dedi Kenan onun cevap vermediğini fark edince. Ardından ona sarıldı.
XXX
Temmuz 2008
   “Doydun mu?” diye sordu Ayla torununa. “İstersen bir sandviç daha alabilirim.”
   Anıl başını iki yana salladı ve:
   “Doydum.” dedi.
   “O zaman gitsek iyi olur. Geç kalmak istemeyiz. Yazıtları bulmalıyız.”
   Anıl onu ikiletmeden ayağa kalktı. Ona çok fazla bir şey sormama kararı almıştı. Nasıl olsa hiçbir cevap alamayacaktı. Anneannesi bunu açıkça belirtmişti.
   Arabaya doğru yürürlerken Ayla telefonunun çaldığını fark etti. Telefonun sesini duyan benzinlik görevlisi ona ters ters bakarak, cep telefonlarının benzinlikte kapatılması gerektiğini gösteren tabelayı işaret etti. Kadın özür diler gibi baktı ve yola doğru ilerledi. Anıl ise arabanın yanında bekliyordu.
   Kenan arıyordu. Daha yeni buluşmamışlar mıydı? Söylemeyi unuttuğu ne olabilirdi ki? Önemli bir şey olma ihtimalini göz önünde bulundurarak telefonu açtı.
   “Ayla? İyi misin?” diye bağırdı telefonun diğer ucundaki Kenan'ın endişe dolu sesi.
   “Evet. Ne oldu ki?” dedi Ayla onun bu kadar endişelenmesine bir anlam veremeyerek.
   “Nerede olduğunu söyle. Hemen yanına geleceğim.”
   “Bir sorun mu var?”
   “Hayır. Yani evet. Bak oraya gelince açıklarım tamam mı? Hemen arabaya binin ve beni orada bekleyin. Ne olursa olsun arabadan çıkmayın.” dedi Kenan. Arabasının kurşun geçirmez camlarına güveniyordu.
   “Hiçbir şey anlamadım ama peki.” dedi Ayla. Tam bu sırada üzerindeki kıyafette dolaşan kırmızı bir noktayı fark etti. Sanki biri lazerle üzerine ışık tutuyordu.
   “Olamaz.” dedi her şeyi anlayarak.
   “Ne oldu? Ne oldu?” diye bağırdı Kenan.
   Cevap gelmedi. Hat kesilmişti.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - '6. Bölüm: Bir Zamanlar Antalya' Eklendi
« Yanıtla #39 : 03 Ocak 2010, 17:11:58 »
Oha emre... Neyse demeyeceğim hiçbir şey.
#rekt

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - '6. Bölüm: Bir Zamanlar Antalya' Eklendi
« Yanıtla #40 : 03 Ocak 2010, 20:35:01 »
Kayıp Ruh,

Öyle büyük bir saygı kazandınız ki benden... Gerçekten çok başarılı!

Okurken yorulmadım desem yalan olur. Yalnız, bu yorgunluğun sebebi hem hikayenin devamlı uyanık tutan özelliği -okurken dalmamak lazım kesinlikle- hem de -eleştiri olarak söyleyebileceğim tek şey kendi adıma- metinde hiç satır boşluğu kullanmamanız. İlki benim için harika bir şey ama ikincisi inanın gözü de yoruyor...

Hikayenin gerçek dünyada -hatta Türkiye'de- geçmesi apayrı bir özellik katıyor.

Karakterlerin birbiri arasındaki bağlantılar, zaman dilimleri... Enfes gerçekten... İnanın okurken 'ahh ahh' dedim.

Hele son bölüm! Durağanlığın içerisindeki adrenalin kıpırtıları... Zaten bunu bütün hikaye için söylemek mümkün.

Artık ben de takipçinizim. Elinize, böyle bir kurguyu yaratmak için verdiğiniz emeğe sağlık...

Tebrik ederim!
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - 7. Bölüm Fragmanı Eklendi
« Yanıtla #41 : 03 Ocak 2010, 21:28:37 »
Eleştirinizi dikkate alıp bundan sonraki bölümlerde paragraf aralarında satır aralığı kullanacağıma söz veriyorum =)

Söylediğiniz şeyler benim de okuyucuya aktarmaya çalıştığım şeyler. Sizin gibi bir yazardan böyle yorumlar almak gerçekten insana yazma şevki veriyor =)

Hikayelerimin ortak özelliği Türkiye'de geçiyor olmalarıdır zaten. En büyük hayallerimden biri Türkiye'ye fantastik bir eser kazandırabilmek. Umarım ileride bir gün başarırım.

Böyle bir yorumun ardından yeni bölümün fragmanını vermemek olmaz =):

~Geradon Yazıtları~
Cilt 1: Kayıp Savaşçı
Bölüm 7: Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak


Acısı Kalbini Dağlarken
“Buna inanamıyorum. Gerçekten sensin.”

Kaybettiği Oğlunu Yeniden Bulan Bir Anne
“Benim için yapmanı istediğim bir şey var.”

Geçmişten Gelen Dostunun
“Biri yardım etsin.”

Getirdiği Mesaja Anlam Veremeyen Bir Kız
“Hiçbir şey hatırlamıyorum.”

Aldığı Çağrıyla Yollara Düşen Bir Çocuk
“Ne kadar uğraşırsan uğraş hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

Yılların Ona Yaşattığı Izdırabı
“Tüm olanlar için üzgünüm.”

Kalbine Gömen Bir Kadın
“Biz hep aynı kalırız unuttun mu?”

Yollar Kesişiyor
“Gökçe'yi bulmamız gerek.”

Ve Ekip Toplanıyor
“Ben buralarda olacağım.”

Çevrimdışı Elerki

  • ***
  • 441
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - 7. Bölüm Fragmanı Eklendi
« Yanıtla #42 : 03 Ocak 2010, 21:41:31 »
Kayıp Ruh,

Of of! Son iki kısmın başlıkları! Neyse ki final dönemim. Erken yazsanız da okuyamayabilirim.

Böyle de avutayım kendimi... :D

Heyecanla bekliyoruz, efendim... :)
Let the Dragon ride again on the winds of time.

Çevrimdışı

  • **
  • 139
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
Ynt: Geradon Yazıtları - 7. Bölüm Fragmanı Eklendi
« Yanıtla #43 : 03 Ocak 2010, 21:52:26 »
Benim de final dönemim yaklaşıyor. Hikaye yavaş yavaş daha önce bahsettiğim o kısa tatile girecek gibi görünüyor. Ama daha önümüzde birkaç bölüm var.

Zevkle yazıyoruz, efendim =)

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Geradon Yazıtları - 7. Bölüm Fragmanı Eklendi
« Yanıtla #44 : 06 Ocak 2010, 17:17:32 »
Okudum ve beğendim efendim. Sürekli aynı şeyleri yazmamak adına çok fazla yorum yapmayacağım bu kez. Sizi izlemeye devam ediyorum ;)
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.