Kayıt Ol

Vampire the Requiem - A City of Shades - Oyun Sayfası

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Daniel Drake - Bölüm 2

Daniel pek birşeye benzemeyen müziğe kendince ayak uyduran kalabalıktan sıyrılarak tekrar bara geldi ve boş bir tabureye oturdu. "Ee Michael, ne diyorduk?"
 
"Bir şeyler yapmaktan ve ne yapacağımızdan bahsediyorduk..." dedi adam. "Şu avcı ailesini de bitirirsek rahatlayacağım." dedi adam.
 
"A evet, gerçek eğlence. Kaç kişiler biliyor musun?"
 
"Hiç bir bilgimiz yok. En tecrübeliler bile o civara gittiklerinde kayboluyorlar." diye mırıldandı adam.
 
Daniel gülmekle yetindi. " Şu anda gelebilecek kim varsa topla, ben dışarıda bekliyorum. Müzik başımı şişirdi." Tam tabureden kalkıp gidiyordu ki, duraksadı. "Ha, bir şişe viski getir gelirken." Kalabalığı yararak dışarı çıktı.
 
Üç beş dakika sonra, üç kişi kapının önündeydi. "Ben yerimi bir dosta bıraktım." dedi barmen. "Hepimiz buradayız."
 
Daniel arabanın bagajını açtı. Ceketini ve gömleğini bagajdaki yığına fırlattı ve o yığından diğer avcı ailesiyle savaşırken yırtılan, lekeli beyaz gömleği çıkartıp giydi. Katanayı da alıp bagajı kapattı. "Ben de hazırım. Vampirler nerde kayboluyor demiştin?"
 
"İki cadde ötede, sokaklar bitiyor ve denize doğru bir yokuş aşağı yer var. Bol bol ağaç filan. İşte o civarlarda." dedi barmen. "Yalnız ben oraya gitmeye pek niyetli değilim."
 
Daniel'ın tek kaşı kalktı. " Burdan, düşünce gücüyle mi avlamayı düşünüyorsun avcıları?"
 
"Avlamayı planlamıyorum." dedi. "Ben burada barımda oturuyorum ve maaşmı alıyorum. Gerisi önemli değil benim için, nasıl olsa benimle bir dertleri yok."
 
"Seninle bir dertleri yo-" Daniel susup kafasını eğdi. Çok geçmeden yüzü tekrar göründü, kaşları çatılmıştı. " Böyle hareket etmeye devam edersen, başkasının seninle bir derdi olacak." Diğer ikisine döndü. "Siz?"
 
Adamlar senden hafifçe korkmuş gibiydiler. Seninleyiz dermişcesine sana doğru yaklaştılar.
 
"Rahatlayın beyler, oldukça eğlenceli olacak. Yarın heryerde sizler konuşulacaksınız. Deniz yolundaki avcıyı öldüren vampirler... Vay be." İki adamın kollarına girdi ve ilerlemeye başladı. "Barında otur bakalım Michael, maaşını al. Keyfine bak." Bardan uzakta bir köşebaşına gelene kadar adamlarla ilerledi. Sonra adamları karşısına aldı ve kafasındaki planı anlatmaya başladı. "Beyler, tüm yapmanız gereken beni kovalamak. Siz aç kurtlarmışsınız da ben etine dolgun bir koyunmuşum gibi, kovalayın beni. Asıl hedefe saldırmanız gerektiğinde ben size bir işaret vereceğim, anlaştık mı? Güzel. Hadi bakalım." Daniel katanayı sıkıca tuttu ve Michael'ın sözünü etti yere doğru koşmaya başladı. Bu sırada suratına korku dolu bir ifade yerleştirmişti, arada sırada arkasına bakıyordu.
 
Michael orada öylece onlara bakıyor gibiydi. Daniel'in önüne baktığı anlardan birinde, bir arabanın camnının kırılma ve çalışma sesi duyuldu.

Daniel bir an için duraksamıştı. Duyduğu cam kırılma ve araba sesi, arkasında michael'ı görememesi neler döndüğünü anlatıyordu. Normalde arabasının peşinden koşardı, hayır lanet olsun o arabanın peşinden uçardı. Ama başka bir avcıyı daha öldürme fırsatı varken, Michael gibi bir salağı pek umursamıyordu. O yüzden michael'ın yüzünü ve kokusunu aklının bir köşesine kazıdı ve koşmaya devam etti.
 
Sonunda ormanın kenarına geldiğinde, onu bile korkutan o kokuyu aldı. Islak köpek kokusu. Gökyüzünde, dolunay vardı.

Daniel koşmayı bıraktı ve diğerlerinin yetişmesini bekledi. "Tamam, oyun oynamayı bırakabiliriz." Yüzünde hafif bir endişe gözlerinde ise çılgınca bir ışık vardı. " Eğer bana biraz saygınız varsa, bana güveniyorsanız sizden bir iki şey isteyeceğim." Hızlı hızlı konuşuyordu. Adamların cevabını beklemeden devam etti
 
Adamlar da zaten ağızlarını açar açmaz konuşan Daniel'i dinlemeye başladılar.
 
Sağdaki adamı başıyla işaret etti. " Sen, yakınlardaki yüksekce bir ağaca tırman ve beni izle. Tamam mı? Ne olursa olsun kaçmaya kalkma.Ya da yardım etmeye. Olduğun yerde kal ve izle."

"Ve sen" dedi diğer adamın omzuna elini koyarak "Sen, bugün kahraman oluyorsun." Adamın omzundan elini çekti ve kendisini takip etmesini istedi. Denize doğru, yokuştan inmeye başladı.
 
Ağaçların arasından sizi izleyen varlığı hissedebiliyordun. Bir süre sonra, iki tane olduklarını fark ettin.
 
"Bugün rekor kıracağım sanırım. Bir gecede iki avcı, üstüne iki... Burda duralım." Daniel durup etrarı incelemeye başladı. En ufak bir ses, en ufak bir kokuyu almak için pür dikkat kesilmişti. Nerde olduklarını anlayabilirse işi biraz daha kolay olurdu. Bu durumda ne kadar kolay olabilirse artık.

Ağaçların arasından gelen çıtırtılar yavaş yavaş kayboldu, uzaklaştı. Sanırım buradaki her ne ise, bela istemiyordu bu gece daha fazla.

Daniel biraz daha bekleyip etrafı dinledi. Gittiklerinden emin olduğunda geriye dönüp bir ağaca çıkarttığı vampirin aşağı inmesini bekledi.

"Ormandakileri gördün mü?"
 
"Neydi onlar?" diye fısıldadı adam. "Büyük kurtlar vardı. Sonra bir adama dönüştü... ve giysilerini giyip uzaklaştı."
 
"Kurtadam." dedi soğuçka. "Hatta, kurtadamlar. Beyler, az önce iki tane kurtadamla karşılaşıp sağ kaldınız. Şu kokuşmuş şehirde bunu yapmış olan beş kişi yoktur." Gülümseyip kafasıyla ilerlemelerini işaret etti. Bir taraftan ana caddeye doğru ilerliyorlar bir taraftan da Daniel konuşmaya devam ediyordu. "Bunu dostlarınıza anlatın. Daniel Drake, iki kurtadamın karşısında dikildi ve kurtadamlar bela istemedikleri için kaçtılar. Bunu anlatın. Michael gibi korkak olmadığınızı anlatın. Onu aksine kaçmadığınızı, orda dikildiğinizi anlatın." Duraksadı. "Michael demişken, o piçin nerde yaşadığını biliyor musunuz?"
 
"Aslında şey," dedi adalardan bir tanesi. "Bizzat Alexander Black'e çalışan ajanlardan biri olduğu söylenir." İkisi de gayet kibirli bir havadaydılar. Sanki dövüşüp kaçırmış gibiydiler vampiri. Davranışlarından ve hareketlerinden, öyle sanırdı karşısındaki kişi.
 
"Evet, Black için çalıştığını tahmin ettim. Alexander'ın kendi barında bir Belial's Brood üyesini çalıştıracağını hiç sanmıyorum. Hatta sizin bile, o pisliğin ajanı olma ihtimaliniz yüksek." Sanki normal birşeyden konuşuyor gibiydi, sesinde bir öfke ya da endişe yoktu. " Öyle ya da böyle, Michael'ı nerde bulabilirim?"
 
"Alexander'ın malikanesinde tabi ki. Büyük ihtimalle şu anda oradadır, çünkü senden bu şehirdeki tüm Carthian Hareketi üyeleri korkuyor -Alexander hariç."
 
"Evet, Alexander'ın öyle bir problemi var. Birinin ona korkuyu öğretmesi gerek. Michael'ın Alexander'ın yanında olması güzel, anlatsın bakalım beni Kurtadamların kucağına attığını." Caddeye gelene kadar sustu, oldukça düşünceli gözüküyordu. Caddeye vardığında diğer ikisine döndü. "Dediğim gibi, Belial's Brood üyelerine bugünü anlatın. Daniel'ın yürüdüğü yolu anlatın. O yol, herkese açık." Aniden katanasını yakın olanın boğazına dayadı. "Ha eğer Black için çalışıyorsanız da..." Gülümsedi. "Selamımı iletin, beni ortadan kaldırmak için iki kurtadamdan fazlası gerek." Katanayı indirdi. "Pff... Bara dönelim bari?"
 
"Hayır." dedi adam. "Biz senin yanında kalmak istiyoruz." güvenli yeri bulmuş gibiydiler. "Önceden ne için çalıştığımız önemli değil, şu anda senin kadar güçlü birisi, bu şehirde me-" bu sırada bir shotgun sesiyle bölündü konuşma, daha doğrusu konuşan adamın kafası.
 
"Bu şehirde gece hiç bitmiyor heralde" dedi daniel gülerek ve tüfek sesinin geldiği yere dönerek katili görmeye çalıştı.
 
Sokağın başında, iki adam ellerindeki shotgunlarla duruyorlardı. Bir tanesi ateş etmiş ve silahını diğerine çevirmişti. Diğeri ise elindeki tüfeği sana doğru doğrulttu.
 
"Sen.Öldün." *self-doubt* dedi Daniel ve kendisine tüfeği doğrultan adama doğru koşmaya başladı, yetişebilirse adamın üstüne çullanacaktı.

Adam silahını ateşledi ancak atışı boşa gitti. Daniel adamı yere devirdi. Diğeri ise silahını tam sana çevirip ateş edecekken, bir çığlıkla yere serildi; dikkati dağılınca, Daniel'iin yanındaki adam üzerine atlamıştı anlaşılan.

Daniel boştaki eliyle adamın silah tutan elini yere sabitledi, katanayı ise adamın boğazına dayamıştı. "Benim kim olduğumu biliyor musun?"
 
"Hepiniz a-aynı boksunuz!"
 
"N-ne? Beni tanımıyor musun?" Daniel üzülmüşe benziyordu. "Seni birileri yollamadı yani?"
 
Adam şaşırmış gibi sana bakıyordu. "Neyini tanıyacağım? Hepiniz vampirsiniz, hepiniz öldürülmelisiniz."

"Pff. Acemi." Daniel katananın kabzasını adamın suratına gömdü.

Adamın kafası çatladı ve kan akmaya başladı. Diğer adam ise, bembeyaz bir suratla yerde yatıyordu. Dostun tüm kanı içmiş gibiydi.
 
"Yetmediyse bunu da al." Daniel kafası kırılmış adamın üzerinden kalkıp üstünü silkti. Sağlam gömleği arabasının garajındaydı, adam gibi bir kıyafet ve taşıta ihtiyacı vardı. " Arkadaşın için üzgünüm. Şimdi ne yapacaksın?"
 
"Senin peşinden gelmeyi istiyorum. Kabul edersen, seninle birlikte savaşacağım. Bu şehirde, güçlü olan yönetir." dedi adam ciddi bir ses tonuyla.
 
"Benim amacım yönetmek değil, sadece eğlenmek." Elini adamın omzuna koydu, bir kez daha. "Partiye hoş geldin. Ama maksimum eğlence için, partiye katılım çok olmalı değil mi?" Duraksadı, yine aklından birşeyler geçiyordu. "Kaldığın ya da diğer vampirlerle toplanılan bir yer var mı?"
 
"Üç gün sonra Otel Sacred'da bir buluşma var. Her iki ayda bir Belial's Brood üyeleri tarafından yapılır." diye mırıldandı. "Niye sordun?"
 
"Katılım fazla olur umarım" diye mırıldandı kendi kendine. "Niye mi sordum? Bu şehirde bazı şeylerin değişmesi gerek çünkü. Gel, bara dönüp bu geceyi kutlayalım." Gülümseyerek devam etti. "Hem Black'in başka ajanı varsa, halen ayakta olduğumu görsün. Ha bu arada, adın neydi?"
 
"Adımı hatırlamıyorum. Arkadaşlar bilmediğim bir sebepten dolayı bana Malkav diyorlar."

"Malkav mı?" Daniel sakalsız çenesini kaşıdı. "Malkavia'daki Malkav mı? Hasta falan mısın?"
 
"Bildiğim kadarıyla... hayır. Arkadaşlar alay ediyor olmalılar. Davranışlarım onlara bazen garip geliyor."
 
"Neyse, benim için problem yok." Yırtık pırtık gömleğini çaresizce düzeltmeye çalıştı. "Geceyi kutlamak için bara dönelim mi?"
 
"Elbette!" dedi. Gülümseme suratına yayılmıştı. "Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?" dedi yürümeye başlayarak.
 
"Eğlenmeye devam etmeyi tabi." dedi gülümseyerek. Bara gidene kadar pek sesini çıkartmamıştı, içeri girmeden önce Malkav'ı durdurdu. "Bugün, olanlar hakkında ne düşünüyorsun?"
 
"Eğlenceliydi. Umarım böyle devam eder." diye gülümsedi. "Bu şehrin biraz renklenmeye ihtiyacı vardı zaten. Mesela kırmızı."
 
"Evet, benim de duymak istediğim buydu." Bara girip boş bir masa bakındı.
 
Bütün masalar boştu. Garip bir sessizlik hakimdi bara.
 
"Evet, bu gece hiç bitmeyecek sanırım." dedi çarpık bir gülümsemeyle. Neler döndüğünü anlamak için etrafa bakındı.
 
Hiç bir şey yoktu. Ortam gayet sessizdi. Malkav Daniel'e döndü. "Vampirlerin takıldığı bir yer burası. Büyük ihtimalle şimdiye kadar hepsi inlerine gitmişlerdir. Saate baksana." Saat beşi gösteriyordu.
 
"Tam tersine, gece bitti diyosun." 20 sene önce Londra'da öldürdüğü avcıdan almış olduğu saat de arabanın bagajındaki yığının arasındaydı, o yüzden gerçekten zaman kavramını yitirmişti. "Bugünlük bana kalacak bir yer lazım."
 
"Buranın bodrum katını bilmiyor musun?" dedi. "Tam bir cennet -Yani bizim için ne kadar cennet olabilirse o kadar." ve tuvalet kapısının yanındaki bir kapıya doğru ilerleyip açtı ve merdivenlerden inmeye başladı.
 
Daniel sessizce Malkavı takip etti. Bugünkü olanlar onu gerçekten yormuşa benziyordu.

Bodrum katında çok uzun olmayan bir koridor ve altı kapı vardı. Malkav cebinde bir şeyler aradı ve en sonunda anahtarlığı çıkardı. Rastgele bir anahtarı çıkarıp ona attı. "Al bakalım Madcap, bu hemen solundaki kapının. Bu gündüz orada kal. Yarın tekrar şehre biraz dehşet saçarız?" hafifçe gülümsedi.
 
"Biraz mı?" dedi göz kırparak. Kapıyı açıp içeri girdi ve arkasından kilitledi. Kapıya yaslanıp odaya gözattı
 
Bir yatak, bir masa ve içinde çiçek olan bir vazo. Bütün oda bundan ibaretti.
 
Gömleğini çıkartıp yere attı ve yatağa atladı. Kasları gevşemeye başlayınca farketmişti ki, gerçekten de yorulmuştu.
#rekt

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Daniel Drake - Bölüm 3

O sırada bir ışığı fark etti. Yatağın hemen ucundan geliyordu ışık. Ve bir ses, harmonik ve güzel olduğu kadar düzensiz ve korkunç bir ses. Daniel'in yıllar önce çalıştığı bir dildeydi bu ses. Enokyan dilinde konuşuyordu. "Daniel... Burada olman güzel." dedi.
 
Yatakta doğrulup gözlerini kırpıştırdı. Enokyan dilini duymayalı yıllar olmuştu. "Uyanığım değil mi?" Işığa konuşuyordu.
 
"Oldukça." Kadının beyaz saçları, kalçalarına kadar uzanıyordu. Aynı zamanda gri gözbebeklerini Daniel'e dikmişti. "Bu şehirde bazı şeyler olacak Daniel. Pek çok şey değişecek. Az bir zaman kaldı. Bir şeyler yapmalısın."
 
"Evet, benim de amacım o. Bu şehirde birşeyleri değiştireceğim." dedi sırıtarak. O ise kadının aksine karşısındakinin gözlerine değil, kalçasına bakıyordu.
 
Kadın onun nereye baktığını anladı. "Roma işinden beri, pek aktif değilsin Daniel. Orada da beni çağırmıştın."

"Sahnelere geri döndüm Anna. Biliyor musun, bu gün 2 avcı öldürdüm. 2 kurtadamla karşılaştım ve halen ayaktayım." Yatağın uç tarafına doğru yaklaştı. " Bu sefer seni çağırmadım, sanırım sen özledin?"
 
"İki avcı azmış, iki kurtadam hoşuma gitti. Peki, bir soru, Malkav ile ne yapıyorsun?" dedi kaşlarını çatarak. "Onun kim olduğunu biliyor musun?"
 
"Bilmeli miyim?" Sonra birden anlamış gibi kafasını sallamaya başladı. "Pff, Black'in ajanı mı? Bu şehirde kimseye güvenilmiyor mu?"

"Hayır. Alakası yok. Bu adam, Malkavia hastalığının çıktığı kişi. O ilk vampirlerden biri. Şanslısın ki o bile kim olduğunu hatırlamıyor. Güçlerini kullansa, bu şehri harita üzerinden silmesi, tek bir öksürüğüne bakar."
 
"Ve bu geceden sonra, beni ölüme kadar takip edeceğini söyledi.." diye ekledi kıkırdayarak. "Şehirde edindiğim ilk dost, şehri havaya uçurabilecek kişi çıktı be. Aslında şehri havaya uçurmak... Neyse. Malkav'a dikkat ederim. Ama sen Roma'da yaşananları ya da etmek için gelmedin değil mi?" Anna'yı süzdü. "Ha benim için hava hoş, seni yeniden görmek güzel."
 
"Hayır, sadece onun için değil." diye kaşını kaldırdı kadın. "Aynı zamanda Alexander ölmeli. Lord'un isteği bu. O adam... Nasıl desek, düzeni yerle bir edecek. Ne sen, ne başka bir yaratık onun önünde duramayacak. O zaman gelmeden öldürülmeli."
 
"O aklımda zaten. Puşt arabamı çaldı. Bizzat olmasa da, bu şehre geldiğim dakikada bana kazık attı." Kadının beyaz saçlarını okşadı. "Aslında kafamda onun için birkaç şey var. 1-2 gün içinde Belial's Brood üyelerinin toplantısı varmış. Onları peşime takıp Black malikanesine bir ziyarette bulunmayı düşünüyordum." Daniel'ın eli kadının yanağına kaydı. "İstediğimde ne kadar ikna edici olduğumu biliyorsun."

Kadın adamı ittirdi yatağa ve üzerine çıkıp onu dudağından öpmeye başladı. "Sanırım beni unutamadın hiç." dedi aşırı egoist ama ekici bir ses tonuyla.
 
"Tam olarak şu pozisyona bir çok kadını getirdim. Hiçbiri melek değildi, tabi ki seni hiç unutmadım." Kadını öpüp kalçasını okşamaya başladı " Roma'dan beri benden mahrum kalmak senin için zor olmalı." Egoist ve etkileyici ses tonunu kullanan bu sefer Daniel'dı.

Anna güldü ve öpücüklerini boynuna doğru kaydırdı. O sırada elleriyle Daniel'in üzerindeki pantolonun düğmesini açtı.
 
Daniel ellerini başının altına koydu ve sırıtmaya başladı. tüm kontrolü Anna'ya bırakmıştı. "Konuşmamız gereken çok mühim şeyler var." duraksadı. "Daha sonra tabi, devam et."

***
 
Daniel kalktığında, ona sarılan beyaz tenli kadın hala oradaydı. Beyaz saçları dağılmıştı ve gözleri kapalıydı. Bir şeytanın veya melek için garip olacak bir şey yapıyordu, uyuyordu.
 
Daniel bir süre kadını izledi.Kadının uyanmadığını görünce dudaklarından öpüp uyandırdı.
 
Kadın gözlerini araladı. Adamın gözlerine baktı. "Uyumuşum." diye mırıldandı.
 
"Ya, öyle olmuş. Sizlerin uyuduğunu bilmiyordum." dedi saçlarını okşayarak "Roma'daki gibi, sabah uyandığımda çoktan gitmiş olmanı bekliyordum."
 
"Uyumuyorduk." dedi kadın. "Ancak siz insanlar böylesiniz, bir tür size benzemedikçe, onları aranızda tutmuyorsunuz... Unutuyorsunuz. Demonlar, Changelingler, Ruhlar..." İçine bir nefes çekti. "Sizin aranızda yaşamak, hangi varlığı olursa olsun yavaş yavaş insan olmasını sağlıyor. Tüm evrendeki varlıklar arasında, her şeyi kendinin yapmaya çalışan başka bir ırk daha yok." dedi.
 
"Evet evet, insanlar birer virüs. İnsan olmadığım için mutluyum." Yatakta doğruldu. "Lucifer sadece stresimi almak ya da zaten yapacağım birşeyi söylemek için yollamadı heralde seni?"
 
"Kurtadamlar, Büyücüler, Avcılar, Vampirler, Ölümlüler. Hanginiz farklısınız?" dedi kadın. "Her neyse. Zaten beni Lucifer yollamadı."
 
Daniel sırıttı. "O saydıklarından kaç tanesiyle aynı yatağı paylaştın ki? Farklı olduğumu biliyorum. Ee, o zaman kim yolladı? Bu şehirde neler oluyor sahi? İlk vampir hafızasını kaybetmiş etrafta dolaşıyor. Kurtadamlar sahilde balıkçılık yapıyor. genç maceraperestler kendilerini avcı sanıyor."
 
"İlk vampir değil, ilklerin vampir yaptıklarından bir tanesi." bir an durakladı. "Zaten sorun burada, bu şehir korkunç bir yer, Madcap, burası her şeyin biteceği ve bağladığı yer. Atlantis batıp da Aztlan ırkı Amerika'ya kaçtıklarında, buranın çevresine büyük bir duvar yapmışlardı. Görebilceğin bütün duvarlardan daha yüksek bir duvar. Aztlan ırkı buraya bir isim verdi. Tlami. Her şeyin biteceği yer anlamına geliyor."

"Black mi getirecek herşeyin sonunu?" Kısa bir kahkaha attı

"Black yok olmayı değil, yenide doğuşu sembolize ediyor. Sonu getirecek olan... Yediler." dedi fısıldayarak.
 
"Yediler mi? Evet, yüzyıllardır onlar dünyanın sonunu getirecekler. Hayır, inanmıyorum."
 
"Onlar ilk geldiklerinde ben oradaydım. Onların soyunun başlangıcında da oradaydım, Adem ile Lilith bile yaratılırken oradaydım." dedi Anna.
 
"İnanır mısın?" dedi Daniel suratında tanıdık bir sırıtışla "Yaşını hiç göstermiyorsun." Kadını öpüp yataktan kalktı. "Madem öyle, sen kimin tarafındasın?"
 
"Ben tarafsızım. Ancak cennete geri dönmeyi gerçekten istediğim düşünülürse, Alexander öldürülmeli. O ölürse hiç bir şey olmayacak ve Lordun hükümranlığı devam edecek."
 
"Alexander ölecek. Lord için, senin için, benim için değil. Alexander ölecek." Pantolonunu giydi. "Bizzat geldiğine göre, bu işin bir karşılığının olduğunu da söyleyeceksin sanırım?"
 
"Senin için Lord'la konuşacağım. Cennete gitmek istemeyeceğini biliyorum, seni dünya üzerinde bırakmasını isteyeceğim." dedi kadın gülümseyerek.
 
"Lord'un beni cennete alacağını hiç sanmıyorum zaten." dün evlerini havaya uçurduğu avcı ailesini düşündü. "Hayır, hiç sanmıyorum." Yerden kirli gömleğini aldı ve giymeye başladı. "Bu yedilerin herşeyi yoketmeye ne zaman başlayacağına dair bi bilgi var mı? Ya da nerde ortaya çıkacakları? Bilmem gereken herhangi birşey?"
 
"Lord işlerini gizemli yollardan halleder." dedi ve yataktan kalkıp giysilerini giyindi. "Gitmem lazım. Görüşürüz." ve Daniel'i öpüp kapıdan çıktı.
 
"Bu lafı bir kere daha duyarsam..." Daniel giyinmeyi bitirdi ve odadan çıkıp kapısını kilitledi
#rekt