Bölüm 2 ~ Savaş
Yenilmezler
"Krallıkta bir dönem kapandı. III. Kral I. Mitridat yerine oğlu I. Antiokhos geçti. I. Mitridat sessiliğiyle akıllarda aldı. Yeni kral taç giyme töreninde kendine tanrı, Theos unvanını verdi. Artık Kommagene bir tanrı tarafından yönetiliyor. Küçük Krallığımız göze batmaya başladı. Özellikle de Yenilmezler Kommagene'yi istiyor." Krallık soğuk günleri yaşıyordu. Kışın en sevilen misafiri güneş sessizce doğarken siyahlara bürünmüş, sükût içindeki insan seli Samosata'dan Perre'ye akmaya başlamıştı. Krallığın zengin insanları bu şehirde yaşardı. Görenleri hayrete düşüren bir yerdi burası. Devasa taş yatağı ustaca oyularak görkemli Taş Şehir haline getirilmişti. Küçük bir yerdi Perre. Ama etrafındai güçlü surlar, taşran yapılma mezar odaları, evler ve krallık odaları dillere destan olmuştu.
Kommagene halkı Perre'ye varınca uğultular çıkararak tören alanına yayıldılar. Taş Şehir'in en kuzey ve en yüksek yerinde bir mezar odası yapılmıştı. Antiokhos eline bir taş küp alarak halka döndü. Dualardan sonra Antiokhos taş küpü mezar odasına götürdü. Odadaki lahitin kapağı kaldırıldı. Kral babasının küllerinin içinde bulunduğu taş küpün örtüsünü kaldırıp, külleri lahitin içine yaydı. Ölüm haberinden beri ilk defa akan tek damla gözyaşı küllerin üstüne düştü. Damlanın düşüşüyle çıkan ses Antiokhos'un beyninde yankılanarak yükseldi. Çıldırdığını düşündü bir an kral. Fakat sonra, aslında tam tersi olduğunu anladı. Aklı başına gelmişti. Babasının mirasını unutulmaz kılacaktı. Lahitin kapağı çekilerek kapatıldı. I. Mitridat altın ve gümeşten olan tasları, tabakları, sürahileri ve diğer sevdiği eşyaların bulunduğu odada, sonsuz uykusuna çekildi.
* * * * *
Yenilmezler özel eğitimli, güçlü ordusuyla küçük devletleri birer birer topraklarına katmaya başlamıştı. Yeryüzünde korku salmayı sürdürürken aç gözlülükle daha büyümek istiyorlardı. Kendi halindeki ufak krallıklar Yenilmezler tarafından vahşice ele geçiriliyordu. Bu yüzden Roma Ordusu'na bu isim verilmişti. Vahşi ve kurnazca yöntemlerini kimse yenemiyordu. Yeni hedefleri Kommagene'ydi. Küçük bir yerdi, fakat zengindi. Toros Dağlarındaki yolların kavşağı, alınabilecek birçok toprağın kapısıydı. Üstelik Kommagene'nin hiç savaş tecrübesi yoktu.
* * * * *
Sages bir sabah yatağından kalkamamıştı bir türlü. Demogriona bakmaya gittiğinde çığlıklar atmıştı. Koşuşturan askerler Sages'in öldüğünü görmüştü. Kral babasının çok sevdiği bu adamın ölümünden sonra ükesinde bir günlük yas ilan etmişti. O gün ülkenin hiç bir yerinde yemek pişirilmemişti. Sarayda bile ocaklar kurulmamıştı.
Sages'in ölümünden sonra Demogri başaşçı olmuştu. Antiokhos onu aşçısı deği, arkadaşı olarak görürdü hep. Lezzet ustası her serviste mutlaka kralın tabağını doldurmak için can atardı. Saray sofrası kuruldu. Antiohos yerine geçmiş, yemeği bekliyordu. Demogri içeri girip selam verdikten sonra tabağı doldurmaya başladı. Kral;
"Demogri! Sakalına ne oldu?"
"Yemek için yağı ateşe vermiştim. Yaşlandım artık, unutmuşum. Mutfağa girip ocağa koştum Ateş yağa sıçrayınca birden tutuştu. Hayatımda ne gördüm, ne de duydum. Hiç yağ yanar mı? Fenerler koyduğumuz Kara Su değil ki bu. Artık çanakların tutuşacağından korkmaya başladım."
"Dikkat et kendine Demogri. Bir kralın açlıktan ölmesi komik olur." Gülümsemeye çalıştı kral Ama belli ki o da tuhaf bulmuştu bu durumu.
Yemekler için odun ateşi, aydınlatmalar içinse Kara Su kullanılırdı. Arsemi yolu üzerindeki keskin kokulu, simsiyah, ufacık su birikintisi yanıcıydı. Üstelik çok uzun süre yanıyordu. Ama çok azdı. Sadece saray aydınlatmalarında kullanılıyordu. Yağın yanması kralın hoşuna gitmişti. Antiokhos gizli çalışmalar başlatmıştı. Yenilmezlerin kuşatma hazırlığında olduğunu biliyordu. Krallığın yok olmasından korkmuştu. Ama bir planı vardı. Kara Su ve hayvan yağları depolanmaya başladı. Aydınlatma en aza indirilmişti. Yenilmezler isimlerini keybedecekti. En azından Antiokhos böyle düşünüyordu.
Beklenen olmuştu. Roma Ordusu Samosata surlarının ardında dizilmişti. İpek kıyafetleri ve parlak kalkanları Kommagene güneşi altında ışıdıyordu. Çok asil bir görüntüleri vardı. Ama soluk tenlerinin kapladığı vücutları kadın, zenginlik ve kan için vahşice arzularla doluydu. Kommagene askerleri sayıca çok azdı. Üstelik karşılarında da Yenilmezler duruyordu. Fakat ellerinde uçları hayvan yağı ve Kara Su karışımından bir maddeyle kaplı okları vardı. Neredeyse hepsi; ellerindeki silahın gücünü bilmedikleri için, korkuyordu. Antiohos askerlerinin önünden yürümeye başlayarak;
"Kommagene askerleri! Tanrıların askerleri! Biliyorum, çoğunuzun içi korku dolu. Evet.Her devleti yok edece bir ordu vardır elbet. Lakin Kommagene için henüz çok erken. Batıdan, büyüyerek, devleşip gelen bu zalimler sizin düşmanınız değil. Onlar sizin avlarınız! Tek ve en büyük düşmanınız içinizdeki korkudur. Tanrılar bizimledir. Unutmayın ki kralınız da bir Tanrı! Şimdi, yenilmezlerin ünlerini, ellermizdeki görülmemiş silahla alma vaktidir. Kommagene alevi, zalimlerin sonu olacak!"
"Yenilmezlere ölüm! Tanrılar bizimledir!" çığlıkları yükseldi.
Kara Suyla ıslatılan bezler odunlara sarılarak meşaleler yapılmıştı. Yirmi kadar genç asker meşaleciler olarak görevlendirilmişti. Meşaleciler koşuşturarak hızlı bir şekilde okları tutuşturdu. Yenilmezler olan biteni göremiyordu. Yaylar gerildi, oklar fırlatıldı. Roma Ordusu üzerine alevyağmur yağmaya başladı adeta. Romalı askerlerin ağızları açık kalmıştı. Komutanları daha da şaşkındı. Ama soğukkanlılığını korumaya çalıştı. Okçularına "fırlat" emrini verdi. Surlara fırlatılan oklar gölge gibi düştü Kommageneli askerlerin üzerine. Kalkanları ordunun büyük bir bölümünü korumuştu. Ama yine de kayıplar veriliyordu.
Antiokhos için büyük silahını kullanma vatiydi şimdi. Yere yatırılmış, iple gerilmiş dev kaşığın ucuna Kara Su vehayvan yağı karışımından oluşan büyü bir yığın yerleştirilmişti. Meşaleciler yığını tutuşturdu. Kommageneli askerler bile korkmuştu bu ürkütücü silahtan. Antiokhos yaklaştı silahına. Gururlu ve mutlu görünen kral, zafer kazanmış gibi kaldırdığı kılıcını üplere vurdu. İki tanesini kesince diğerleri de dayanamadı. Alev yığını Yenilmezlerin üzerine fırladı. Romalı askerler "Kaçın! Güneş tepemize düşüyor!" diye çığlıklar atmaya başladı. Artık direnmeye çalışmanın bir anlama yoktu. Yenilmez ordu çok büyük kayıplarvermişti. Binlerce askerlerini, isimlerini ve itibarlarını kaybetmişlerdi.
Demogri dışarıdan gürültüler duyunca korkmuştu. Roma ordusunun surları aştığını düşündü bir an. Korkuyla fırladı kapıdan. Gördükleri gözyaşlarına boğdu onu. Sevinç ve zafer çığlıkları, kahkaları taşıyordu Kommagenelilerden. Avluda olup biteni yalnız başına izleyen tek kişi Demogri değildi. Kendisi gibi orta yaşlarda olan, uzun sarı saçlı bir kadın da dudağında tebessümü, gözünde yaşıyla izliyordu etrafını Demogri ile göz göze geldiler. Birbirlerine doğru yaklaştılar iyice.
"Kazandık. Yenilmezler yenildi." dedi kadın.
"Bunu fark etmemek mümkün mü ki Helena?"
Akılları terk etmişti ikisini de. Zafer, şaşkınlık ve aşkla sarhoş olmuşlardı. Birbirlerine sarılıp öylece durdular. Kommagene kim bilir daha nelere şahit olacaktı.