Filibeli Ahmet Hilmi – A’mak-ı Hayal | Tanıtım

A’mak-ı Hayal, hayalin derinlikleri…

Bir kitap düşünün. Tasavvuf edebiyatından sayılsa bile fantastik ögeler içeren, sizi hem eğlendirip hem düşündüren ve kendisini bitirir bitirmez size bir ney sipariş ettirebilen bir eser olabilir mi? En azından A’mak-ı Hayal’in üzerimdeki etkisi ve bana yaptırdıkları bunlar.

Peki bir kitabı en fazla kaç kere okuyabilirsiniz? İki, belki de üç. Fakat A’mak-ı Hayal, her okuduğunuzda farklı bir anlam çıkartabileceğiniz için üç’ten fazla kez okunmayı hak ediyor. Nasıl mı? Gelin, hep beraber bakalım.

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi tarafından, 1910 tarihinde yazılmış olan bu kitap, tasavvuf edebiyatının en önemli eserlerinden birisi olarak görülür. Vahdet-i Vücûd inancını esas alan, aynı zamanda fantastik ve olağanüstü olaylara da pay veren nadir kitaplardan biri olma özelliğini taşır. Yazar bu şekilde, her yaşa hitap edecek bir tasavvuf eseri ortaya çıkarmıştır. Kısacası karakterleri ve olay örgüsünü çok iyi işleyen Filibeli Ahmed Hilmi, kitabından bahsettirmeyi hak ediyor.

Dindar ve çok iyi kalpli bir annenin eksiksiz özeniyle yetişen Raci’nin içinde, sökülmez bir din duygusu ve sarsılmaz bir ahlaki duyarlılık boy göstermiştir. Çoğu kişinin yaptığı gibi üniversite bitiminde kitaplarını bir kenara bırakmayarak okumaya, yeni şeyler öğrenmeye ve araştırmaya devam etmiştir. Ve böylece, hemen her şeyde bir fikir sahibi olacak seviyeye kadar gelmiştir. Ayrıca dini ilimleri göz ardı etmeyerek, bilimlerin hem iç hem de dış yüzüne yönelmiştir. Bütün bu bilgi yığınının altında, bir gün kendisini analiz ettiğinde büyük bir şok geçirmiş, tuhaf bir bileşime döndüğünü hissetmiştir. Küfür ile imandan, ikrar ile inkardan, doğrulama ile kuşkudan oluşan garip bir varlık olduğunu ifade etmektedir. Aklıyla inkar ettiğini kalple kabul ediyor, olaylara sürekli kuşku içinde yaklaşıyorken kendini çok rahatsız hissetmeye başlamıştır. Ruhsal olarak çıkmaza giren Raci, büyük alimleri ve erdemli kimseleri araştırmaya, derdine derman aramaya başlar. Ancak karşılaştığı hiç kimse içini ferahlatacak cevapları veremez. Günlerce içine kapanan Raci, hayattan zevk almamaya başlar. Fakat tedavisi sandığından bile daha yakındır.

Evlerinin önünde eski bir mezarlık olsa da, vakit bulamadığından hiçbir zaman içeri girme fırsatını bulamaz. Bir gün, dermanını aramaktan ümidini kestiği anlarda, mezarlığın sonradan eklenme tahta kapısının açık olduğunu görür ve içeri girer. Mezar taşlarının arasında sebepsizce ilerlerken, mezarlığın tam ortasında pek büyük olmayan bir kulübeye rastlar. Merak içinde kulübeye yaklaşıp kapıyı çalar. Az sonra içeriden ellili yaşlarında, başında yeşil bir takke olan ve üzerine kırk-elli kadar ayna parçası yapıştırmış bir adamın geldiğini görür. Üzerindeki kıyafete birçok yama dikilmiş, ayna ve teneke türünden şeyler özensizce üzerine tutturulmuştur. Dışarıdan bakıldığında deli veya aşırı fakir biri olarak düşüneceği bu adamı gören Raci biraz şaşırır. Karşısındakine ismini sorduğunda,adam gülümseyerek şu cevabı verir: “Bana Aynalı Dede derler.”

Ve bu karşılaşma vesilesi ile olaylar başlar. Beraber kulübenin önünde otururlar, birer tane Türk kahvesi içerler, Aynalı Dede bir gazel okuyarak ney çalmaya başlar ve Raci hayatını değiştirecek olan rüyalar alemine usulca dalar. Kimi zaman Buda ile beraber Hiçlik Tepesi’ne çıkar, kimi zaman devlerle günlerce savaşır. Kimi zaman Berzah Âlemi’nde Pisagor ile konuşur, kimi zamanda tek gözlü bir yaratık olur. Raci uyandığında, karşısında Aynalı Dede’nin gülümseyen yüzünü görür. Aynalı Dede tekrardan bir gazel okuyarak olayları özetler ve böylece bir bölüm bitmiş olur.

Raci’nin ağzından dinlediğimiz bu hikayeler bize daha büyük bir haz verir. İşte bu şekilde Raci, farklı mekanlarda, farklı boyutlarda, farklı şekillerde, farklı kişiliklerle ve farklı olaylarla sorularının cevabını aramaya çalışır. Belki de kendi sorularınızın da cevaplarını bu kitapta bulabilirsiniz. Ben buldum.

Bir kitabı çok sevmek farklıdır, başucu kitabı yapmak farklı. Ama bu eseri okuduktan sonra, yatağınızın yanına koymak için yer aramaya başlayacağınızdan eminim. Ha, son olarak şunları söyleyeyim, bu kitaptan satırlarca betimleme veya harika bir üslup beklemeyin. Dili gayet yerinde olan bu eserdeki bazı hikayelerde masalsı anlatıma da yer verilmiş. Fakat şunu da itiraf etmeliyim ki kahramanımızın yolunun Zerdüşt ile kesiştiği bölümde kendimden geçtim…

Yazımı bitirmeden ufak bir tavsiye. Bu kitabı alıp okuyacak olanlar, yanında Türk kahvesi çok çok iyi gidiyor.