Paolo Bacigalupi ile Kurma Kız ve Yeni Romanı Water Knife Üzerine

Paolo Bacigalupi roportaj

Hugo, Nebula, Locus, John W. Campbell ve Compton Crook ödüllerinin sahibi, bilimkurgu kitabı Kurma Kız’ın yazarı Paolo Bacigalupi’nin, son romanı Water Knife (Su Bıçağı) ve Kurma Kız üzerine SF Signal ile gerçekleştirdiği söyleşisini sizler için çevirdik!

WIRED Magazine, High Country News, Salon.com, OnEarth Magazine, The Magazine of Fantasy and Science Fiction ve Asimov’s Science Fiction Magazine dergilerinde yazıları yayınlanan Bacigalupi, çıkış romanı Kurma Kız ile bilimkurgu dünyasının en önemli ödüllerini topladı. Kısa hikâyeleriyle de ödüller kazanan yazarın ilk kitabı Kurma Kız, Versus Kitap etiketiyle Algan Sezgintüredi tarafından dilimize de çevrildi. Kitabın sitemizde bulunan incelemesine buradan ulaşabilirsiniz.

* * *

Andrew Liptak: Merhaba Paolo. Benimle konuşmaya zaman ayırdığın için teşekkürler. Kurma Kız çıkalı birkaç yıl oluyor, geriye dönüp baktığında bununla ilgili ne düşünüyorsun?

Paolo Bacigalupi: Hala sanki gerçek değilmiş gibi geliyor. Genel olarak güzel bir duygu fakat kavraması epey zor. Eğer bir yazar olmayı hayal ederek büyüdüyseniz, ya da Hugo, Nebula gibi ödülleri kazanmayı hayal ettiyseniz, hatta sadece bir kitabınızın kitapçılardaki raflarda yer alacağını düşlediyseniz… Bu gibi şeylerin gerçekleşmesi gerçekten çok zor, sanki bunlar bir başkasının başına gelmiş gibi hissediyorum. Her şey bir yana, hala eskiden olduğunuz kişisiniz, hala bir sonraki kelimeyi yazmaya çabalıyorsunuz, bir sonraki hikayeyi bulmaya… Öte yandan bir de insanların çok iyi tepkiler verdiği o kitabı yazan diğer kişi var. Sanki her şeyi iki farklı açıdan görüyormuşsunuz gibi. Hayatınızdaki değişimlere minnettarsınız, fakat hiçbir zaman tam olarak buna alışamıyorsunuz.

AL: Kurma Kız epey karanlık bir içeriğe sahip: iklim değişmiş, insanlar birbirlerine karşı berbat davranıyorlar ve büyük şirketler genelde herkesin hayatını mahvediyor. Kurma Kız’ı, yazıldığı zamanın bir yansıması olarak görüyor musunuz? O zamandan beri biraz da olsa daha iyi olmayı başardık mı?

PB: Ben olaylara şöyle bakıyorum; tam olarak günümüzü tanımladınız aslında, bilimkurgusal bir geleceği değil. Karbon şirketleri gerçekten de iklimi ve herkesin geleceğini mahvediyor. Büyük bankalar her gün hissedarlarını ve yatırımcılarını dolandırıyorlar. Kimyasal şirketlerinden petrol, tarım şirketlerine kadar her türlü büyük şirket, biz insanların kendi planları üzerindeki görüşünü ve kontrolünü azaltmak adına sürekli düzenlemeler yapıyor ve bunu başarıyorlar da. Bunlar ciddi biçimde mücadele etmeyi reddettiğimiz büyük ve sistematik yanlışlar. Yani hayır, daha iyiye gittiğimizi düşünmüyorum. En iyi olası geleceği umarak ilerlemeye devam ediyoruz fakat bunu elde etmek adına neredeyse hiçbir şey yapmıyoruz. Bence insanlar önümüzde neşeli bir gelecek olduğuna ne kadar çok inanırsa, o kadar çok bunun üzerine dikkatlerini vermiyorlar.

AL: Bize yardımcı olacak, işe yarayan, sistematik bir değişim gerçekleştirebileceğimize inanıyor musunuz? Yoksa kaderimize mahkûm muyuz?

PB: Geçmişte çok büyük değişimler yaşadık: Toplumsal düzen anlamında, kutladığımız değerlerde, gücü teslim ettiğimiz kişilerde… kesinlikle değişebiliriz. Bunu gerçekleştirebilmemizin kolektif zekâmıza ve bunun gerekli olduğunu algılama kabiliyetimize bağlı olduğunu düşünüyorum.

AL: Kurma Kız’la ilgili beni vuran şeylerden biri hikayenin Birleşik Devletler’in dışında geçiyor olmasıydı ve bu, geleceğin nasıl olacağına Amerika’nın dışında bakan daha büyük bir hareketin bir parçası gibi görünüyor. Sizce bu eğilimin sebebi nedir?

PB: Global, birbirine sıkı şekilde bağlanmış bir dünyada yaşıyoruz. Belki de Amerika bile bunun farkına varıyor. Belki gelecek Çin’de, Brezilya’da, Sierra Leone’da ya da Ukrayna’da, ya da Kuzey Kutbu’nda erimek üzere olan, adı bile olmayan bir köyde ya da Iowa’daki GDO’lu süper ot üreten bir serseri tarafından şekillenecek. Bence eğer iyi bir bilim kurgu yazacaksanız, sürekli gerçekleşen olayların farkında olup takip etmeniz işinize yarayacaktır. Geleceğe tek bir mercekten ya da tek bir bakış açısından bakmakla görünenden çok daha fazlasını kaçırırsınız diye düşünüyorum.

AL: Kurma Kız’da ağırlıklı olarak işlenen konulardan biri de eylemlerimizin sonuçlarının nasıl dönüp dolaşıp bizi yakaladığı: Dünya 20/21. yüzyılın dünyasındaki aşırılıkların bir ürünü ve tek bir kişinin yaptıkları dahi dönüp dolaşıp herkesi etkiliyor.

kurma kiz paolo bacigalupi
Künye bilgileri için tıklayın.

PB: Çocuklarımızın dönüp bize iyi duygularla bakmayacağını düşünürüm. Eh, sanırım iki olası yol var: biri biz yetişkinlerin, pek çok şeyin olduğu bir dünyayı onlara sonuna kadar soyulmuş bir halde verdiğimizin farkına varmaları. Diğer ihtimal ise zaten bozulmuş bir dünyada büyüdükleri için bu durumu kabul etmeleri ve normal görmeleri. Standartları değiştirmek demek gelecekteki insanların bize karşı hiç kin beslemeyecekleri anlamına gelebilir, çünkü ellerinde karşılaştırabilecekleri bir şey kalmayacağı için atalarının mahvetmemiş olduğu bir dünyada yaşamanın nasıl olacağını bilemeyecekler. Şimdi düşünüyorum da, sanırım bu en olası ihtimal. İnsanlar kıyasalayacakları daha iyi bir dayanak bulamadıkları sürece en berbat koşulları bile kabul edecektir.

AL: Kurma Kız’dan sonra Ship Breaker (Gemi Batıran) ve The Drowned Cities (Batık Şehirler) ile genç-yetişkinler yönelik şeyler yazdınız. Neden bu işe girdiniz?

PB: Ship Breaker’ı (Gemi Batıran) Kurma Kız’la aynı zamanlarda yazdım. Bunu yapmamın sebeplerinden biri daha neşeli bir şeyler yazmak istememdi. Bir diğer sebep de herkesin bana sadece yetişkinler için bilim kurgu yazarak geçimimi sağlamamın imkansız olduğunu söylemesiydi. Açlıktan ölmeye karşı bir insanım, bu yüzden çeşitlilik gerekli görünüyordu. Sonuç beklediğimden daha iyi oldu. Genç-yetişkinler için bir şeyler yazmam biraz idealizme, hala dünyayı değiştirebilecek olan nesle önemli hikayeler anlatabilme isteğine, kendimi bir yazar olarak daha da geliştirme ve zevk alacağım şeyler yazma arzusuna dayanıyordu. Daha sonra The Drowned Cities’i (Batık Şehirler) yazdım ki bence genç-yetişkin olmasına karşın şu ana kadar yazdığın en karanlık romandır. Anlaşılan o ki yazarken bir planınız olsa bile hikayeler kendi istediklerini yapıyor ve sizi hiç beklemediğiniz yerlere götürüyor.

AL: Yetişkin içerikli romanlarınıza gelen yorumlar, genç-yetişkinler için yazdıklarınıza kıyasla farklılıklar içeriyor mu?

PB: Sanırım bana en ilginç gelen şey insanlardan gelen yorumların birbirine ne kadar benzediği. Ne zaman insanlara bilim kurgu yazdığımı söylesem birçoğu yüzlerini buruşturup “Ya? Ben o tür kitaplar okumuyorum.” diyor ve ne zaman onlara genç-yetişkinler için bir roman yazdığımı söylesem gene tam olarak aynı cevabı alıyorum! İnsanların bu türlerle ilgili çok fazla önyargısı var. Bu biraz can sıkıcı, siz sadece insanların kitabınızı okumasını ve içindeki fikirleri görmesini istiyorsunuz. Ama aynı zamanda biri yanınıza gelip “Normalde x türündeki kitapları okumam ama Kurma Kız’ı gerçekten çok beğendim,” dediğinde bu oldukça tatmin edici geliyor. Yaptığınız şeye karşı önyargılı olan birini kazandığınızı görmek her zaman için mutluluk verici bir deneyim oluyor.

AL: Son romanınız The Water Knife (Su Bıçağı) ile ilgili konuşalım. Tıpkı Kurma Kız gibi bu kitap da kaynakların tükenmesi, şirketlerin çıkarları ve olayların arasında kalan insanları konu alıyor. Kitaptaki bu 3 temanın ilhamını nereden aldınız?

the water knifePB: Suyla çok ilgisi olmayan ya da Colorado Nehri Sözleşmesi’ni, su haklarını, barajları ve su yönü değişikliklerini ve Birleşik Devletlerin Batısında yer alan çöllerdeki gelişim tarihi ilgili bilgisi olmayan birinin anlayabileceği şekilde iklim değişikliği ve kuraklıkla ilgili bir hikâye anlatmak istedim. Tüm bu ayrıntılı bilgiler olmadan fikirleri aktarmak aslında.

Kitabın başlığında da adı geçen 007vari su kesici Angel Velsaquez’in, Phoneix kazasıyla ilgili bir haber hazırlayan gazeteci Lucy Monroe’nun, kuzeye gitmeye çalışan mülteci Maria Villarosa’nın ve konut düzenleyicilikten pupusa satıcılığına geçen Toomie, gangster Vet gibi yan karakterlerin kesişen hikayesi, okuyucunun oldukça hızlı akan bir gerilim romanını okurken aynı zamanda olmasına izin verdiğimiz şeylerle ilgili de yeni bir perspektif kazanabilmesini sağlıyor.

AL: Kaliforniyada uzun zamandır süren kuraklığın giderek kontrol aldığına alındığı haberi dolaşıyor. Sizce sorunu çözmeye yakın mıyız yoksa işler daha iyiye değil de daha kötüye mi gidiyor?
PB: Bence demokrasilerde insanlar bir tehditle karşı karşıya olduklarının bilincinde olduğunda ve buna inandığında, soruna karşı hızlı ve etkili önlemler alınabilir. Benim için asıl sorun insanların o farkındalığa ne zaman erişeceği. Birçok hikayem buna asla erişemedikleri üzerine kurulu.

AL: Kitabınızın iklim değişikliği ve kaynakların kullanımı konusundaki tartışmada nasıl bir rol oynamasını umuyorsunuz?

PB: Birçok öykümde olduğu gibi, insanları eğlendirmeyi ve okuyucuya “Vay be, gerçekten çılgın bir gelecek tasviriydi; en iyisi bu hale gelmeyelim,” diye düşündürebilmeyi umuyorum. Abartılı bir tehdit fikrini ortaya atıp bunu içgüdüsel bir hale getirerek, hikayelerinizin insanları bu tehdit konusunda düşünmeye ve başlarına gelmeden önce onları uyarmasını sağlamaya çalışıyorsunuz. Bir felaketi çözmek için ille onu yaşamamız gerekmiyor. Önceden tahmin edebilme yeteneğine sahibiz. Bunun daha çok kullanıldığını görmeyi isterim.

AL: The Water Knife (Su Bıçağı) da çıktığına göre, sizin için sırada ne var?

PB: Uyku. Bolca uyku.


NOT: Özgün röportaj sfsignal.com sitesi üzerinde, Andrew Liptak tarafından yapılmıştır. Buradan ulaşabilirsiniz.

Çeviri, TARIK KAPLAN
Düzelti, BÜLENT ÖZGÜN