İçeriden Ölmek ile tanıştığım Robert Silverberg'in, bahsettiğim eserinden çok ama çok farklı bir kitabıdır Gece Kanatları. Şunu söylemeliyim ki, iki eseri karşılaştırdığınızda arada en ufak bir benzerlik göremiyorsunuz ve aynı yazar tarafından yazılmış olduğuna inanamıyorsunuz bile. Usta olmak böyle bir şey olsa gerek; çünkü böylesine farklı iki kitabı yazabilmek, farklı türlerde ürünler vermek her yazarın harcı değil. Kendisine bir kez daha saygı duydum.
Gece Kanatları aslında kapaktaki resmiyle size adıyla ne demek istediğinin sinyalini veriyor. Daha ilk sayfalarda gece kanatlarının ne olduğunu da bize açıklamaktan çekinmiyor. Açıkçası daha ilk sayfalarında damağımda hoş bir tat bırakıp, beni kendine bağlayan eser o "tatlı" havasını hiç kaybetmeden de bitmeyi başarıyor.
Robert Silverberg, yarattığı yeni dünyayla açıkça eleştirilerde bulunduğu gibi bilinen dünyayı yoğurup çok farklı bir forma da sokmuş. En başta geçen mekan adlarıyla başka bir dünyada olduğunuz hissini yaratsa da, daha sonra öyle hoş bir süpriz çıkıyor ki karşısınıza, kitabı bir kere daha seviyorsunuz. Çünkü bahsi geçen her ülke ve hatta kıta adı, aslında gerçek dünyamızda yer alan adlar. Bir yerden sonra her yeni geçen isimde "acaba bu hangi ülke/kıtaydı?" diye düşünerek kendinize güzel bir bilmece de endinmiş oluyorsunuz. Tabii bu isimler genelde İngilizce karşılıklarından ama hepsini anlamak da öyle zor değil. (bkz. Stanbool. Tanıdık geldi mi?) Ancak bu isim değişimlerini de mantıklı bulduğumu söylemeliyim. Geçen on binlerce, hatta belki yüz binlerce yıl içinde isimler mutlaka değişime uğramıştır diye düşünüyorum. Belki yazar da bunu düşünerek böyle yaptı. Tarih kitaplarında da benzer şeyleri gördüğümüz gibi, pek çok diiln bile zaman içinde değişimler gösterdiğini biliyoruz. Bu bakımlardan yazarın zekice bir ayrıntı eklediğine inanıyorum.
Gece Kanatları'nın geçtiği dönem sanırım günümüzden on binlerce yıl sonrası. Üç Döngü'ye ayrılmış olan zaman diliminden üçüncüsündeyiz. İkinci Döngü, insanların zirveyi yakaladığı muhteşem yıllar olarak tarihte yerini almış durumda. Bu dönemde Dünya gezegeni başka gezegenlerle de temas kurmuş, genetik anlamda yeni ırklar üretmiş (Uçucular, Yüzücüler, Değişkenler vb.) ancak sonra kendini öyle yüksek görmeye başlamış ki adeta kendi gözlerinde tanrılaşarak dünyayı dönülmez zararlara sokmuşlar. Başka bir deyişle, Üçüncü Döngü'de geçen zamanın insanları çok çeşitli cihazlara, genetik mucizden ırklara sahip olsa da İkinci Döngü'deki bilime, tıbba ya da imkanlara kesinlikle sahip değil. Dünya çok büyük bir gerilemeye düşüp, bazı yerlerde "bu zamanda böyle bir şey nasıl olur?" diyebileceğiniz kadar imkansızlıklara sahip. Ayrıca o genetik mucizeler artık toplumun bir parçası olmuş durumda; ancak bunlardan sadece Uçucular ve Değişkenler bugünlere gelebilmişler. Ayrıca dünyanın feleğin çemberinden dönmesi ve yok olmanın eşiğine gelmesinden sonra "lonca" kavramı ortaya atılarak, her insan ve Uçucu (Değişkenler bir zaman sonra toplumun en aşağı kesimi sayılıyor. Nedeni spoiler olabilir) bir loncaya bağlanmış. Egemenler, Koruyucular, Muhafızlar, İzleyiciler, Uçucular, Tüccarlar, Hacılar, Anımsayıcılar... Liste böyle uzayıp gidiyor.
Peki, bu kitapta anlatılan "asıl" şey nedir?
İzleyicilerden loncasından bir İzleyici (adlarının söylenmesi lonca kanunlarınca yasak) bizim başkahramnımız oluyor ve biz onunla birlikte yeni dünyanın loncalar üzerine kurulu sisteminde yol almaya başlıyoruz. Yanında, kapakta gördüğünüz Avluela adındaki Uçucu ve ona karşı duyduğu babacan duygular, belki de aşk ile İzleyiş'ini gerçekleştirerek dünyayı olası tehlikelere karşı uyarmak adına hazırda bekleyişini görüyoruz. Binlerce yıl önce başka bir gezegence intikam almak için tehdit edilmiş dünya, İzleyiciler loncasını kurarak günün belli saatlerinde İzleyiş'i gerçekleştirerek uzayı taramasını istemiş. İzleyici de onlardan biri. Ancak bin yıllar sonra dahi hiçbir şey olmadığı için artık İzleyiciler çok da gözde bir lonca değil, hatta gözden düşeli çok olmuş durumda. Ancak bir ihanet, bir saldırı ve değişen dengelerle birlikte yarı fantastik yarı bilimkurgusal bir maceranın içinde buluyoruz kendimizi.
Konuya dair daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Kitabın derinlikleriyle alakalı olaraksa söylemek istediğim pek çok şey mevcut. Robert Silverberg sanırım bir Yahudi. Bunu İçeriden Ölmek'te de hissetmiştim, bu kitapta da bunu hissettirmekten geri kalmıyor. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık'dan eski dinler olarak bahsetmekten sakınmadığı gibi, Hristiyanlar'ı da iğnelemekten geri durmuyor doğrusu. Ayrıca, Jorslem ile kastedilenin ne olduğunu anladıysanız kitaptaki "hac yolculuğu" ve dini göndermeleri de farklı bir boyuttan anlamışsınız demektir.
Dünyanın gelişimi, kendilerini tanrı sanıp genetik uğraşlara girmeleri, daha sonra başka gezegenlerdeki ırkları kaçırıp onları hayvan gibi sergilemeleriyle çürüyen dünyayı, daha doğrusu hırstan gözü dönmüş insanı bu kitap başarıyla yansıtmış. Bir yanda egosuna yenik düşen insan varken, diğer yanda dünyanın nasıl olup da tepetaklak olması var. Ancak yanlış anlamayın, Gece Kanatları distopik bir eser hiç değil. O kadar tatlı ve yumuşak ki, özellikle yazarın akıcı anlatımı ve şeker tadı veren betimlemeleriyle içinizi karartmaya yaklaşmayacak bile. Fakat bu, yazarın gerçekleri söyleme amacından da onu mahrum etmiyor.
Ayrıca, kitapta hangi fikir savunulacaksa her şey açıkça yazılmış durumda. Göndermelerin gayet üstü açık, herkesin yakalayabileceği düzeyde.
Son olarak, kitaptaki loncaların bazı özel güçleri olduğundan da bahsetmem gerekir. Kitabın türü için sitemiz ve pek çok kaynak "bilimkurgu" dese de, ben okurken "science-fantasy" demekten kendimi alamadım. İzleyiciler'in koskoca galaksiyi taramak için aletleriyle girdikleri trans ve İzleme yetileri, Hacılar'ın İrade adı verdikleri tanrısal güçle kurdukları bağlantı gibi şeyler bu loncalara doğaüstü bazı nitelikler de vermiş durumda.
Bu epey uzun bir yorum oldu, artık bitirsem iyi olacak sanırım

. Gece Kanatları, daha ilk sayfadan ağzınıza bal çalıp, sonuna kadar da o dilinizdeki tatlı hissi bozmayan başarılı bir roman. Şiddetle özgün (1968'de yazılmış olmasına rağmen) ve sonuyla içinizi ısıtıp, umut veren bir yapıt.
Dilerim Robert Silverberg'in daha nice kitaplarını okuruz.