ANTAKURA YOLU (III)“’Güneş saati’ Güneş’in Dünya üzerinde etkili olduğu saattir.” Hekim bir an için böyle bir açıklamayla sıyrılabileceğini düşündüyse de karşısındakinin kendisine bakmakta olan ifadesiz suratı bu düşüncesinin yersiz olduğunu kendisine gösterdi. Astronomiyle ilgili hiçbir şey bilmeyen bu adama herşeyi en başından anlatması gerektiğinin farkındaydı. “Pekala dostum en başından başlıyoruz.” Dedikten sonra bir süre ceplerinde yuvarlak bir nesne arayıp bulamadıktan sonra, yol arkadaşına yakın olan sağ elini yumruk haline getirip sıkarak ilk derse başladı. “Yanımda yuvarlak bir nesne getirmemişim. Bunun elma gibi yuvarlak olduğunu farz edelim. Şimdi... bu bizim dünyamız.”
“Ben dünyamızın böyle olduğunu sanıyordum.” Gianni’nin, Hekimin yumruğuna bakarken kendi sol elini açıp yere paralel hale getirerek söylediği bu söz, Hekim’in yumruk haline getirdiği elini kendi alnına çarpmasına sebep olmuştu.
“Bu konuda bildiğin her şeyi unut sevgili dostum. Sadece beni dinle.” Alnı acımasına rağmen sakinliğini korumaya çalışıyordu Hekim.
“Fakat herkes Dünya’nın öküzün boynuzunda dönmekte olan bir tepsi gibi olduğunu bilir. Benim böyle saçmalıklara inanacak kadar aptal olduğumu sanmıyorsun herhalde.” Gianni, cahil olduğu için kendisiyle dalga geçildiğini düşünüyordu.
“Bak bana... hatırladın mı? Ben ölüyü dirilten adamım. Şimdi bu konuda benim dediklerimi dinle. Bu bizim dünyamız. Bir elma gibi yuvarlak. Bir ceviz gibi yuvarlak! Anlıyor musun? Güzel... Dünya’nın yuvarlak olması, Güneş, etrafında dönerken gece elbisesini çıkarıp gündüz elbisesini giymesine olanak verir. Tabi öteki yüzünde durum tam tersidir. Yine Dünya’mızın etrafında dönmekte olan yine onun kadar yuvarlak yedi adet yıldız daha bulunur. Bunlar Ay, Utarit, Zühre, Güneş, Merih, Müşteri ve Zuhal’dir. Ya da sizin bildiğiniz şekilde Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn... Bizim Dünya’mız her gün bunlardan birinin etkisine girer. Bu yüzden de bir hafta yedi güne bölünmüştür. Yani her güne farklı yıldız... Buna benzer şekilde gün içerisindeki her saatte de farklı bir yıldızın etkisi altındadır. Güneş’in doğmasından tekrar batmasına kadar olan 12 saatlik süreçte, Dünya, her saat diliminde farklı bir yıldız takımının etkisi altına girer. –Bu 12 Yıldız takımından başka zaman bahsederiz.- Bu gece için de geçerlidir. Günün ve gecenin 12’şer saate bölünmesinin sebebi de budur. Dünya’nın, bu gök cisimlerinin etkisine girmesi, üzerinde bulunan canlı, cansız varlıkları da etkiler. Bu gök cisimlerinin her birinin belirli sıfatları vardır ve –evet!- bu sıfatlar büyü yapmak için kullanılır. Anladın mı?” Hızlı ve sinirli bir şekilde anlatmıştı ve Gianni’nin soru sormayacağını umuyordu.
“Yani senin dediğine göre bizim kullandığımız bütün takvim sistemi büyücüler daha rahat büyü yapabilsinler diye tasarlanmış, öyle mi?” Gianni’nin yüzü soruyu sorarken öyle saf ve şaşkındı ki Hekim kızamadı.
“Öyle de diyebiliriz. Hangi yıldızın ne tür büyülerde kullanıldığını bilmek ister misin?” diye hınzır bir gülümsemeyle sordu Berberi.
“Hayır, hayır! Sakın! Bilmek istemiyorum. Bu kadarı bana yeter de artar bile.” Hikayenin kalanını anlatması gerektiğinin farkındaydı Cenevizli. Kendini naza çekmek niyetinde de değildi zaten. “Sıra bende... Gelelim bu insanlarla nasıl tanıştığıma... Yıllar evvel babam Aleksandriya’dan yuvarlak, garip görünüşlü, bakırdan bir alet getirmişti. Annem ve ben yıllarca bunun Müslümanların büyü için kullandığı uğursuz aletlerden biri olduğunu söylesek de bir türlü atmaya ikna edemedik. Bir gün bu aletin çok para edeceğini söyleyip duruyordu. Yıllar içinde ben de varlığına alıştım. Daha doğrusu görmezden gelmeye...
“Günün birinde kapımı garip görünüşlü dört kişi çalana kadar da aklıma gelmemişti. Evde olduğum nadir zamanlardan birinde kapımı çalan bu insanlar, bende bir alet olduğunu ve onu almak istediklerini söylediler. Başlarında bulunan Türk’ün elinde bendekine benzer bir başka alet görünce neden bahsettiklerini anlamıştım elbette. Fakat yıllar önce onu babamın sakladığını yerini bilmediğimi söyledim. Bana buna gerek olmadığını ellerindeki aletle onu bulabileceklerini söylediler. Bu yuvarlak aletin içinde kendi kendine dönüp duran bir iğne vardı ve bu benim hiç hoşuma gitmemişti. Evimde büyü yapılmasına izin veremezdim. Bir yandan da babamın söyleyip durduğu, aletin para edeceği günün nihayet geldiğini hissediyordum. Onları daha güvenli olduğunu düşündüğüm silahlı adamların koruduğu limana götürüp bu meseleyi konuşabileceğimizi söyledim. Kabul ettiler.
“Başlarda ketum davransalar da konuştukça neyin peşinde olduklarına dair ipuçları verdiler. Bu, babamın düşündüğünden çok daha fazlasıydı. Kendilerine aleti alabileceklerini fakat benim de kendileriyle birlikte yolculuk yapmama izin vermeleri gerektiğini söyledim. Aksi takdirde aleti parçalayacaktım. Evden çıkmadan evvel hizmetkarıma bu adamların bensiz gelmesi durumunda aleti balyozla parçalaması için talimat vermiştim. Ayrıca kendilerinin işine yarayabileceğimi hayli zengin olduğumu, Akdeniz’in her kıyısında dostlarım olduğunu ve gemilerimin bulunduğunu söyledim. Çaresiz kabul ettiler.
“Eve dönüp aleti onlara getirdim. Bu garip görünüşlü iki alet birbirlerine yaklaştıklarında sanki bakırdan altına dönüşmeye başlamışlardı. Benim getirdiği diğerinden daha büyükçeydi ve ortasında da tam onların elindekinin oturabileceği ebatta bir boşluk vardı. Türk, bunları birleştirmesi için şu uçan herife verdiğinde az evvel sivrisinek gibi hareketli olan aletin iğnesi bir kaya gibi olduğu yerde çakılıp kalmıştı. İki parça küçük çaplı yıldırımlar çıkararak birleşip tamamen altın rengine döndüğünde onu sahibinin ellerine geri verdiler. Bir köpek gibi sahibini tanıyan aletin iğnesi yeniden hareketlendi ve bu kez farklı bir yönü gösteriyordu.
“Onlara bu aletin bizi nereye götüreceğini sorduğumda bana yolculukla ilgili daha detaylı bilgi verdiler. Onlar kazanacaklarımdan bahsettikçe sahip olduğum şeylerin gözümdeki değeri düştü; kaybedeceklerimi anlattıklarında ise bunun görüp görebileceğim son yolculuk olabileceğini fark ettim. Fakat kararlıydım ve bu adamlarla yola çıktım. Gördüğün gibi, şimdi de buradayım.” Gianni hikayesini bitirmişti fakat Hekim’e göre henüz hiçbir şey anlatmış değildi.
“O büyüklükte bir serveti geride bırakıp yola çıkmak senin için hayli zor olmuştur herhalde.” Biraz daha fazla şey anlattırabilmek için konu açmaya çalışıyordu Hekim.
“Hiçbir şeyi geride bırakmadım. Bütün servetimi kutsal kiliseye bağışladım.” derken gururluydu Gianni.
“Ne? Deli misin sen?” Berberi’nin ağzı hayretinden açık kalmıştı.
“Hayır! Müslümanlarla ve büyücülerle yola çıktım, bir çok günaha girdim ve daha bir çok yasak çiğneyeceğim de ortada. Şu anda bile bağışladığım servetimin kefaretimi karşılayabileceği konusunda endişelerim var. Ah! Yüce İsa!” Gianni, büyük bir ciddiyetle istavroz çıkardıktan sonra yanında at süren arkadaşına döndüğünde gözlerinde beliren muzip parıltıyla sözlerine devam etti. “Kaldı ki peşine düştüğüm şeyin yanında benim servetimin lafı bile edilmez. Bu uğurda zorluklarla mücadele ederken, arkamda beni geri dönme düşüncesine itecek bir şey bırakmak istemedim.”
“Sen de gemileri yaktın yani. Gerçekten çok garip.” Hekim şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı neredeyse.
“Hayır! Gemilerimi yakmadım onları da kiliseye bağışladım. Bir tanesi hariç tabi. Yola 'Bella Alessia' ile çıktık. Onu da o şerefsiz Viking yaktı!” Sinirli olmasına rağmen son cümleyi başkalarının duymasından endişe ederek kısık sesle söylemişti Cenevizli.
“Peki ama, seni herşeyini feda edip bu adamlarla yola çıkmaya iten sebep ne? Nereye götürüyor bu alet bizi?” Hekim, yaptığı benzetmenin anlaşılmadığını fark etmişti fakat bunun üzerinde durmadı.
“Süleyman’ın Hazinesi’ni duydun mu sen?” Hekim’in, gözlerini fal taşı gibi açıp ağır ağır kafasını salladığını gördükten sonra sırıtarak devam etti, Gianni. “Aferin! Daha iyisini düşün.” Kendisinin bilip onun bilmediği bir sır vardı ortada ve bu cahil adam, mümkün olan son ana kadar bunun keyfini sürmeyi planlıyordu.
Antakura’ya iyice yaklaştıklarında hava kararmak üzereydi. Artık mola verme vakti gelmişti ve konuşmaya dalan iki atlı diğerlerinin mesafeyi açmış olduğunu fark ettiler. Yeni yaptığı konuşma Hekim’in kafasındaki soru işaretlerini azaltacağına daha da artırmıştı. ‘Bu adamlar neyin peşindeydi?’, ‘Gianni’nin bahsettiği alet neyin nesiydi?’, ‘Hz. Süleyman’ın hazinelerinden daha iyisi ne olabilirdi?’ ve hepsinden önemlisi ‘Akşam yemeğinde ne vardı?’. Saatlerdir bir şey yememiş olan Berberi’nin açlığı merakına galip gelmişti ve hikayenin gerisini bir başkasından öğrenebileceğini düşünerek Gianni’yi pis kokusuyla başbaşa bırakıp diğerlerine doğru hızlanmaya karar verdi. Güzel bir yemeğin ardından ikna etmeyi umduğu Büyücü’nün kafasındaki soruları cevaplandıracağına dair hayaller kurarak onlarla beraber ormanın içine daldı.
Fazla uzun olduğundan çay molalarınızı da düşünüp üç parçada yayınlamayı uygun gördüm. Umarım beğenirsiniz