"Biliyorsun dostum, bir kalyonumuz yok. Mürettebat konusunda seçici olmamız gerekiyor. Sadece 10 kişilik bir ekiple aylar alabilecek bir arayışı sürdürebilmek zorundayız. Deniz subaylarımdan sıradan bir denizciye göre çok daha fazla şey beklemek zorundayım."
Bu sözlere Federico başını sallayıp sessiz kalarak yanıt verdi. İkilinin arasından mantıklı olanın Boaxo olduğunu biliyordu ve mantıkla tartışacak değildi.
"Ayrıca, Havagemisi’nin hala bu limandaki en güzel deniz böceği kızartmasını yaptığına eminim. Eğer sabah kahvaltısında deniz böceği kızartmasını istemeyeceğini söylersen gerçekten değiştiğini düşünmeye başlayacağım!"
Federico Boaxo'nun omzuna çürütecek ama kırmayacak kadar sert vurup kahkaha attı. "Bak işte şimdi güzel konuşuyorsun, yanında taze ekmekle bir de sabah birası ne iyi gider!"
Havagemisi, adını gerçekten hak eden mekanlardan biriydi. Eski bir kalyonu alıp restore edip denize açılmak kolaydı, bunu herkes yapabilirdi. Bu kalyonu sağlam bir iskelenin üstüne, deniz seviyesinden bir metre kadar havada sabitleme ve burayı bir han yapma fikriyse bir çılgınlıktı. Mekanın sahibi Francesco Lana de Terzi, ambar kısmını baştan yaptırıp en alta insanların konaklayacakları odalar ekletmiş, boşta kalan üst katları da güverteyle bağlantılı kocaman bir ana salon haline getirmişti. Bu tasarım o kadar tutulmuştu ki zaten hali vakti yerinde olan de Terzi ailesi yönetici soylularla yarışan bir zenginliğin sahibi olmuştu. de Terzi'ye bağlı, Havagemisi gibi gösterişlisi olmasa da yine prestijli pek çok han ülkenin farklı şehirlerinde faaliyet gösteriyordu.
İkili hanın görkemini bir kere daha takdir edip güvertedeki salona çıkan merdivenlerin önüne geldi. Girişteki korumalar tekinsiz görünüşlü, bela çıkarabilecek tipleri ayırt edip içeriye sokmamakla görevliydi. Federico aslında bela çıkarabilecek bir tipti ancak buradaki korumaları tanıyordu, ayrıca Havagemisi'ne zarar verecek bir olaya da karışmamıştı. Rahatça içeri alındılar.
İçerisi standart hanlara göre lüks bile sayılabilirdi. Francesco hiçbir masraftan kaçınmıyor, mekanı sürekli güncel ve ilgi çekici tutmak için sık sık değişiklikler yaptırıyordu. Bu yılın teması kadifeydi, her renk ve tipte kadife mekanı doldurmuştu. İçeri girmelerinden kısa süre sonra yanlarına üniformalı -bunda da kadife kullanılmıştı- kibar bir garson gelip ikiliyi bir masaya yerleştirdi ve siparişlerini aldı.
"Şuraya her geldiğimde sanki saraya ziyarete gitmiş gibi hissediyorum." dedi Federico garson yanlarından uzaklaştıktan sonra. Biraz çevreye göz gezdirip insanları süzdü, sonra tekrar konuştu. "Şu iki yanımızdaki masada bir kadın var, üstündeki elbiseye bakıp süslü sanma, aslında iyi savaşçı. Birkaç kafa kırarken görmüştüm. Adını bilmiyorum da iyi mekanlara sık takılıyor. Belki zenginlerden birinin kızıdır." Tarif ettiği kadın yirmili yaşlarda, oldukça şık giyinmiş güzel biriydi. Ne çatal bıçak tutuşu, ne de oturuşu mekanda sırıtmıyordu. Lükse alışkın, nasıl davranacağını bilen biriydi herhalde.
Federico sandalyesinde biraz kaykılıp Boaxo'nun dikkatini çektikten sonra konuşmaya devam etti. "İleride, duvar halılarının olduğu masada oturan ince bıyıklıyı da düşün derim. Bilmemne Lopez. Caldeum'daki akademiye gidip gelmiş. Bilimden, sanattan falan anlayan tiplerdenmiş. Senin kafadan yani. Olur olmaz belalardan, kavgadan da konuşarak kurtulabiliyormuş." Adam otuzlu yaşların başında, saçları hafiften dökülmüş ama dinç biriydi. Bakışlarında bir keskinlik, bilgili insanlarda görülen bir ışık yakalamıştı Boaxo. Giysileri kaliteliydi ancak yeni değildi, güneşin altında zaman geçirdiği solan renklerden anlaşılabiliyordu.