Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar -

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7
16
Yazarlar / Ynt: Neil Gaiman
« : 18 Aralık 2016, 13:12:20 »
Alıntı
Bir yandan Neil Gaiman'ın her yerden çıkmasının verdiği sıkıntı, öte yandan paketteki birbirinden enteresan görünümlü hikâyeler, şiirler, senaryolar...

Bence haksızlık ediliyor adamcağıza :) King de her yerden çıkıyor :D

17
Mitolojiler / Ynt: Türk Mitolojisi - Ural Batır Destanı
« : 27 Kasım 2016, 13:37:39 »
Kısa kısa devam edelim:

Bir yaban hayvanının toynağı sakat
Ya da pençesi kuru otlar tarafından çizilmiş olabilir
Yine de asla topallamaz o ayak
Ve yaz sıcağında asla
Giysilerini çıkarmaları gerekmez
Buz kestiren kış borası
Onların biraz daha
Kalın giyinmesine sebep olmaz
Asla Sukmar beslemezler
Hiç görülmemiştir avcı kuşla avlandıkları
Kürkün ya da tüyün peşine
Yollanacak bir avcıya ihtiyaç duymazlar
Ne de bir kargı lazımdır onlara balık avlamaya
Av hayvanlarının hiçbiri
Birine muhtaç yaşamaz
Silah olarak sadece diş ve pençe
Ve sadece kendileri vardır
Hayatlarını emanet etmeye
Ve bilmezler ne demektir
Yorulmak
Korkmak ve dehşetle titremek
Böyle yaşar onlar
Aslanlar ve leoparlar.


Devamı var mı? :) Bu arada çok teşekkürler, harikasınız. Ben Güney-Batı lehçelerinin dersini alıyorum ama Başkurt Türkçesi sanırım Kuzey grubunda :/ Bakmak lazım. Eğer dersi varsa onu da alacağım. Konuya ilgim uyandı :) Bunlar derslerde duyduğumuz ama hiç okumadığımız destanlar :)

18
Kendi radyomuzdayız. Ses sorunu halledilmiştir :)

Kaçırdık :( Kayıt düşmez mi ki?

19
İmla kurallarına uyduğunuz, düzgün bir Türkçeyle yazdığınız ve temayı kullandığınız sürece öyküleri yayımlıyoruz :)

2009'dan beri :)

20
Tartışma Platformu / Ynt: Tuzlu Çay
« : 19 Kasım 2016, 01:39:19 »
#Rez alayım :) Gün gelir ben de denerim :)

21
Kurgu İskelesi / Ynt: Türkçesiz
« : 19 Kasım 2016, 01:17:39 »
Merhaba:
Karanlık bir gelecekten özellikle dil açısından karanlık bir gelecekten söz ediliyor. Korktum. Böyle giderse benzer durumları yaşayabiliriz diye korktum. Diğer mkonulara gelince...
Öncelikle iki arkadaştan söz edilirken Caner ve Ahmet kelimelerinin sıkça kullanılması beni rahatsız etti. Onun yerine arkadaşı dostu vb olsa daha mı iyi olurdu diye düşündüm.Bir başka nokta Periyodik Neşriyatın dediği gibi aradaki farkı bize vurgulamalıydın. Patron, garson ve polisler ağdalı bir osmanlıca kullanmalıydılar bizim arkadaşlarsa akıcı bir türkçe. Sahi merak ettim bu arkadaşlar neci, öğrenci mi yoksa bir büroda çalışan mı? Ambiyansta da bu değişiklikler verilebilirdi. Bir başka nokta delikanlıların kaçışlarında heyecan yoktu. İçeri polis girecek arama sorgulama yapacak ve iki adam ellerini kollarını sallayarak gidecekler. Sence bu mümkün mü? Özellikle onların korkularını ve kalp atışlarını hissetmeliydik. Ve bence kafenin müşterilerinden de bu tür tepkileri almalıydık. Destekleyenlerde olabilirdi karşı çıkanlarda.
Sonuç olarak ilk başta söylediğim gibi korktum. Ama iyi bir öykü olduğunu düşünüyorum. Eline sağlık...

Sizden yorum almakta güzel :) Teşekkürler. Söylediklerinizi ciddiye alıyorum ve buradaki her yorum gibi, bir gün bu hikayeyi baştan yazarsam dikkate alacağım. Hala okuyunca 2 sene önce ne kadar acemi olduğumu fark ediyorum. Dün gibi de hatırlıyorum halbuki bu hikayeyi bir seviye atlayışı olarak gördüğümü :)

22
Kurgu İskelesi / Ynt: Türkçesiz
« : 19 Kasım 2016, 01:13:17 »
Öncelikle övgü dolu sözler için teşekkürler. Sonrasında Orwell distopyasını bugünku dil devrimini kastederek kurgulamadım çünkü bu öykü yazılırken 2014'tü. O yıl sosyal bilimler lisesinde ve imam hatipler de Osmanlıca okutulmasi gündemdeydi ve tartışılıyordu. Zaten kabul de edildi. Öykü buna bir tepkiydi.

Onun dışında öyküde anlattığım ''Osmanlıca'' teriminin sonuna kadar yanındayım, Osmanlı Türkçesinin değil. Çünkü Muharrem Ergin hocanın Türk Dil Bilgisi kitabında Osmanlıcanın, söylediğiniz gibi sadece Arapça-Farsça sözcüklerden oluşmadığını ve büyük oranda Arapça-Farsça gramer ve terkipleri de aldığını bu yüzden de artık Türkçe olmaktan çıkıp, 3'lü ve suni bir dil olduğunu anlatıyor. Köktürkçe de farklı bir alfabe. Peki neden onu latinize edince kolayca anlıyoruz? Çünkü terkip ve kurallar Türkçenin terkip ve kuralları. Bugünde biz Arapça ve Farsça sözcükler kullanıyoruz ama bu sözcükler sadece sözcük düzeyinde kalıp cümle yapısını değiştiren ve kuran kurallara dönüşmediği için anlaşılabiliyor. Kaldı ki "Osmanlıca mı yoksa Osmanlı Türkçesi mi?" tartışmasında Osmanlıca diyen sadece Muharrem Ergin değil, Fatih Köksal hoca da Osmanlıca diyor. Ama hikayenin yanlış anlaşıldığını düşündüm şöyle ki: Benim göstermek istediğim Osmanlıca tü kaka, iğrenç, hortlak değildi. Burada insanın kendini ifade etme özgürlüğünün zincirlenmesiydi. Çünkü dil değişiyor ve herkes o dili konuşurken sen öğrenene kadar kimseye yazılı bir şey anlatamıyorsun ya da bir mektup dahi yazamıyorsun. Okuyamıyorsun da belki konuşarak çözüyorsun işleri ama yazmak ve okumak yok. Ben bunu almıştım. Göstermek istediğim ve uygulanacağını söylediğim buydu ama ne yazık ki Osmanlıca'ya karşı bir eleştiri gibi alınmış. Dil devrimi konusundaki görüşleriniz kendinize, saygı duyuyorum, ama ben öyle düşünmüyorum. Çünkü bu 18.yüzyılın ikinci yarısından 20.yüzyılın başına yayılmış bir süreç.

Polisler konusunda ne yazık ki tecrübesizim :D O yüzden kapıya dikilmiş bir polis aklıma gelmedi. O bir eksiklik. Hikayeye dönmedim daha, belki kısalık konusunda bir şeyler yapıp uzatabilirim. Güzel ve uzun yorumunuz için teşekkür ederim :) Kusura bakmayın uzun zaman sonra ancak girip de gördüm.

Yazın, sürekli yazın ve okuyun. Çok isterim ki sizinle yazılarımız karşı karşıya bir bakışsın :)



23
Kurgu İskelesi / Polly-Duygu Korkmaz
« : 19 Kasım 2016, 00:46:48 »
Bu sakin, küçük kasabada, hayat her zaman olduğu gibi yavaş akardı.

Ta ki o güne kadar...

Beş yaşlarında, sarışın, çilli, sevimli bir kız çocuğu korkmuştu. Ne olduğunu tam olarak anlamadı. Belki kim olduğunu da bilmiyordu. En son "Anne" diye bağıracak cesareti bulabildi.

Sonra bütün kasaba, tekrar sessizliğe büründü. Artık sakinlik, yerini tedirginliğe bırakmıştı.

Polly bekar bir öğretmenin tek kızıydı. Annesi çocuk doğduktan sonra kocasıyla anlaşamayıp ayrılmıştı. Şiddet gördüğü iddia ediliyordu. İngiltere'nin bu ücra kasabasında öğretmenlik yaparak geçimini sağlıyordu. Ancak bu kasabanın halkı, yabancıları sevmezdi. Hatta öğretmenin Londra'nın en ünlü genelevinde çalıştığına dair söylenti yayılmıştı kasabada. Kimin çıkardığı bilinmezdi, zaten iddianın aslı astarı yoktu.

Kısacası, iyi bir öğretmen olmasına rağmen, Bettina Johnson kasabada sevilmiyordu. Kasaba gazetesinde iki satırlık haber değeri bile olmamıştı Polly'nin kayboluşu...

O güneşli, karanlık güne dönelim.

Virane bir ev vardı. Polly'nin evinin çok yakınındaydı. Kasabadaki birkaç kişi dışında kimse orada kimin yaşadığını bilmezdi. Bilenler de, sanki kutsal ya da korkunç bir canlıymış gibi ondan bahsetmekten kaçınırlardı. İnsanın ateşten korkması gibi bir şeydi bu. Bu yüzden kimse soruşturmada o eve ve o adama dair tek kelime etmedi. O sabah saat 7'de, adamın evden çıktığını kimse görmemişti.

Adam üç gündür Polly ve annesini izliyordu. O gün, günlerden cumartesiydi. Nalbura gidip testere alması gerekiyordu. Bahçesindeki o büyük, kurumuş ağacı kesmeye niyetlenmişti. Kim bilir, belki başka işlere de yarardı...

Buradan almamalıydı. Dikkat çekerdi. Şehre gitmesi gerekiyordu.

Şehir, kasabadan daha büyük ve daha canlıydı. Adam hayallere daldı. Burada yaşaması imkansız gibi birşeydi. Kaderine söverek yürümeye devam etti. Olsa olsa burada hamallık falan yapabilirdi. Kuvvetliydi, fakat astımı vardı. Birkaç sene önce çalışmayı bırakmıştı. Yüzü, kimliği, yaşamı belirsizdi. Hiçlikten doğmuş bir adamdı o. Şimdi ne yaptığını kimse bilmiyordu. Adını kasabalılar bile bilmezdi. Belki bir meczup... Ama o bu durumdan oldukça memnundu.

Eğitimliydi aslında, iyi bir aileden gelmişti. Çocukları çok severdi. Hukuk Fakültesi'nden üç yıl önce mezun olmuştu. Teşhis konduktan sonra ailesi onu dışlamıştı. O da dalından koparılan bir elma gibi çürümeye başladı zamanla. Pedofili raporunu gören insanlar ona gelmemeye başladı. Kısa süre sonra da mesleğinden ihraç edilmişti. Dürtülerini durduramıyordu. İlaçlar da artık bir işe yaramıyordu. Doktora gitmemeye başladı, parası suyunu çekince çareyi kimsenin onu tanımadığı bu kasabaya yerleşmekte bulmuştu. Bir süre,çocuklardan uzak durarak rahat yaşadı. Ama camdan içeri dolan o çocuk sesleri...

Bir gün bir gün bir çocuk
Eve de gelmiş kimse yok...

Candan baktığında sarı bukleli sevimli kız çocuğunu gördü. İçinde bir kazan alev aldı adeta. O sarı buklelerin kokusunu, o buğday tenin tadını içinde hapsetmek, küçük kızın masumiyetini içmek istiyordu. Gözlerini kapattı. Sağlıklı bir insan değildi o, dolayısıyla insani vicdanını nereye bıraktığını hatırlamıyordu. Hayatında hiç suçluluk duygusunu hissetmemişti. Sadece, haz...

"Hey tatlı kız!" dedi. "Kraker ister misin?"

O günden sonra Polly'i kimse görmedi.

Adam hala büyük bir hazla hatırlıyordu Polly'nin gülümsemesini, krakeri aldıktan sonra teşekkür edişini, evine davet ettiğinde çekinmeden girişini...

Elbisesinin yırtılmasını, gözbebeklerinin büyümesini, çocuğun çığlıklarını...

Bir kenara çekilip kızın narin, çıplak bedenine doyumsuzlukla baktı. Polly karanlık bodrumda can çekişiyordu. Gözlerine ilişen kuyruklara sevgiyle baktı.

Bir çok kızın aksine o, fareleri severdi. Düşündüğü son şey de fareler oldu. Bir melek, sessizce ve utançla Polly'nin ruhunu alıp gitti.

Sadece küçük bir an, siz düşünün bu hikayenin sonunu... Ve boşlukları kendi adaletinize göre doldurun. Biliyorsunuz ki, benzer bir çok hikaye var.

Benim hikayem mutlu sonla bitmedi. Elimde acılı, dışlanmış bir anne ve küçük bir kızın hayal pırıltıları kaldı sadece. Nereye serpeceğimi bilemediğim bir avuç kül. Ama asla değersiz olmayan tanecikler onlar...

Haydi, rüzgar'a emanet...

Dipçe: Hikaye başlıktaki gibi bana ait değildir. Arkadaşım rica etti ben de paylaşıyorum. Kendisi de Wattpad de Firtina_kiz30 rumuzuyla yazıyor. Kendisi yayımlamadı çünkü bağlantı problemi yaşıyordu.

24
Diğerlerinin arasında göremedim. Sanırım bu korku bana has olabilir ya da benimle aynı korkuyu yaşayan arkadaş henüz buraya gelmemiş de olabilir. Onu da bekliyorum :) Korkum şu:

Çok pahalı ve oldukça sevdiğiniz bir kitabı alırsınız. Her şeyine dikkat edersiniz. ''Aman yırtılmasın, aman buraya bir şey olmasın, bir yere takılmasın'' diye özen gösterirsiniz. Sonra, bir gün, o çok sakındığınız kitabı elinize alıp okurken birden nasıl olursa olur, siz de anlayamazsınız, kitaba kendi elinizle kendiniz zarar verirsiniz. Bir sayfası yırtılır, bir yeri çizilir, üstüne çay,süt,kahve bg. dökülür.

O saatten sonra istediğiniz kadar ağlasanız da kitap artık gitmiştir. İşte en büyük korkum bu. Kısaca: Sakındığım kitaba kendi elimle zarar vermek. :)

25
Bu başlığı keşfetmem iyi oldu, tam da roman yazımı sırasında işime yarayacak bir konu :)

26
Aylık Öykü Seçkisi / Ynt: Seçkide Yedinci Yıl
« : 23 Haziran 2016, 15:51:01 »
Ben de yazmak isterdim bu seçkiye, oldukça kaliteli bir iş çıkmış ortaya

27
Güncel / Ynt: KPSS
« : 22 Mayıs 2016, 14:21:55 »
Size de bol şans, umarım gönlünüze göre olur her şey. Öğretmen misiniz? O.o Sınav yine saçma ve zormuş diyorlar :)

28
Tartışma Platformu / Ynt: Alt Kültürde Edebilik
« : 21 Mayıs 2016, 16:01:52 »
Ama şöyle olmaz mı: Sonuçta edebiyatı insan kullanıyor. Poe ve Lovecraft edebiyata katkı sağlıyorsa o zaman okura da bir katkı sağlamaz mı dolaylı olarak?

29
Tartışma Platformu / Ynt: Çağdaş/Modern Mitoloji
« : 21 Mayıs 2016, 15:58:35 »
Yukarıda arkadaşların yazdıklarına ek olarak şu da eklenebilir:

Scientology, Pastafaryanizm ve Tek Boynuzlu Uçan Pembe At gibi(bunların ikisi mizah amaçlı olsa da) günümüz mitolojisine örnek verilebilecek pek çok şey var. Ya da distopyalar ve siberpunk türleri bizim şu zaman içindeki durumumuz için güzel örneklerdir. Burada araya Çağdaş mitoloji olarak bilimin hala çözemediği ve yaratılışçılar tarafından sık sık hatırltılan gizemler girebilir. Mesela Sibirya da açıldığı iddia edilen kara delik, Magnathorax, Reptilianlar ve daha fazlası... Artık bilimin yayıldığı bir çağ da yaşadığımız için inandıklarımız da daha bilimsel olmaya başladı. Klasik mitler Tanrı,Ejderha,Tanrıça ve yarı insan yarı at gibi varlıklar varken Çağdaşında daha bilimsel olarak uzaylılar var :)

En iyi bildiğim şeyse şu: Ister çağdaş ister klasik olsun insan inanacak bir şeyi hep buluyor ve yazarlar için de insan da çok malzeme var.

30
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Yabani Çizgi Roman Dergisi
« : 19 Mayıs 2016, 13:35:30 »
Okunacak bir dergi bence :)

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 7