Nisanlarda gitmek...
Nisan ayları bir ayrı oluyor.
Mevlitlerde kadınlar şarkı söylüyorlar,
ve ben duyuyorum onları.
Çocuklar giden sevgililerini arıyorlar,
ve ben görüyorum...
Bir eş feryat ediyor,
bir uçurtma kayıyor ellerimden,
Ve ben ağlıyorum...
Gidenin dönüşü emsali görülmemiş bir çıkmazdaysa,
ve günah yazılmışsa ona gitmemiz taptığımız kitaplarda,
Gider ayak solmaktaysa alev alev yanan yüreğim,
Bir ayrı güzelse sarhoş olmak,
Her defasında çiçekçiler bayram ediyorsa acılarıma,
ama çiçekler ağlıyorsa feryatlarıma,
Nisanın her acısı yüreğimde ayrı fırtınalar koparıyorsa,
Ve yüreğim de onlara,
Bağlanmış gibi hissediyorsam kendimi kopmayan zincirlerle duvarlara,
Ve her bir sonraki ziyaretimde görüyorsam solduğunu önceden bıraktığım çiçeklerimin,
Bu adil midir?
Ölümden beterdir ayrılık diyor şairler,
ama bilmiyorlar,
ölümle ayrılanlar, bir ömür taşır bu yükü sırtlarında,
Ve aynı yük bir ömür başka sırtlara biner durur, biner durur.
Bir yük düşünün milyonlar taşıyor ve zorlanıyor.
Bir yük düşünün ki diğer milyonlar bu yük için şarkı söylüyor, şiir yazıyor.
Ama hiçbiri bilmiyor asıl ayrılığı,
Ayrılık, o ana kadar ayrılacağınızı bilemediğinizde,
veda edemediğinizde,
elini tutup sevdiğinin, "hoşçakal" diyemediğinde,
bir buruk acıdır ki emsali görülmemiş,
bir buruk acıdır ki üstüne acı tanımam,
bir buruk acıdır ki, 13 sene geçmiş olsa bile unutulmayan...
Nisan ayları daha bir kolay sarhoş olmak.
Ağlamak daha bir coşkulu, daha bir ağır ağıtlar yakmak....