******
Kemm Liç Auruz Vektashi kontrol etmeye çabaladığı öfkesinin fırtınasında sarsılıp durdu. Güçlükle duygularını kontrol ediyordu. Bu başarısızlık çok büyüktü. Güçlü tasarımı nasıl da alt edilmişti. Bu egosunu epey yaralamıştı doğrusu. Büyük uğraşlar ve çok zaman harcamanın sonunda büyük güçlerle donattığı bu yaratımına ne çok güvenmişti oysa. Koca bir küfür dizisi ve bir dolu koca lanet okudu Auruz Vektashi. Liçin gözleri çılgın gibi parladı.
"Gelin bakalım," diye kinle mırıldandı Liç. "Canlarınıza susadım..."
Hışımla içine döndü ve Rahip Leşkesen ile arasındaki bağı kuvvetle salladı. Rahibin ruhunu çekip huzuruna çağırdı.
Rahip aldığı emirler ile süratle yola çıkarken içinde sıkışıp kalmış korven benliği korkuyla bir çocuk gibi sinmişti. Lanet olsundu o güne. Güç peşinde koşarken içine düştükleri bu lanetli duruma lanet olsundu. İçindeki bütün öfkeyi dışarıya nefret olarak yansıttı Rahip. Çevresindeki güç halesi yoğunlaştı ve şiddetle kararıp gölgelere, buz gibi soğuğa büründü.
Aldığı emir ortadaydı. Hain Rorklutch'ı bulacak ve yok edecekti. Bu emre direnemezdi. Hem neden dirensindi? Zaten kazanmalarına, kurtulmalarına imkan yoktu. Hiç olmazsa sefil hayatının kalan kısmında bu efendiye yaltaklanarak biraz daha az lanetli bir yaşam sürebilirdi. Hem belki liç ondan memnun kalırsa onu güçler ve ölümsüzlükle de ödüllendirebilirdi? Yine de bu son düşünceleri hemen kafasından uzaklaştırdı ve kendinden iğrendi Rahip. Bu sefil varlığının bile bir dayanma kapasitesi vardı ve Rahip Stakios Leşkesen bu iblis dölü kemm liçin kuklası olma düşüncesinde cehennemi yaşıyordu. Uğursuz dudaklarında küfürler ve lanetlerle hışımla yürüdü kukla Rahip.
*******
Althar yönlendirildiklerini hissediyordu. Bu kadarını da bekliyordu doğrusu. Törpü de en önde beraberce ilerlediği paladine dönüp aynı gözlemini söylediğinde Althar sadece kahkahalarla gülerek kafasını sallamıştı. Fareaadam bu içi dolu ve sağlam özgüvenden hoşlanmıştı. Bu gurup çok iyi bir silaharkadaşı gurubuydu. Herşey bittiğinde yine düşman olacak olmaları ve günün birinde bunlardan birkaçını ya da hepsini öldürmek zorunda kalabilecek olma düşüncesi neredeyse üzecekti korveni. Neredeyse. Ama o kadar da uzun boylu değildi yani.
Yol o kadar uzun değildi. Birkaç kat çıktıktan ve birkaç büyük salonu yine büyük iskelet taburları dolusu düşman tarafından daha zayıf bırakılmış istikametlere yönlendirilerek geçtikten sonra artık arkalarından gelen yoktu. Gittikleri yol ortaya çıkmıştı.
"Piramidin büyük ayin salonuna gidiyoruz, Kızıldolunay salonuna. Auruz Vektashi genelde oradadır," diyerek açıklamıştı Törpü. Törpü bu piramide ilk girdiklerinde ekibi ile çok süratli ve iyi bir keşif yapmış ve sonrasında da birkaç kez buraya uğrayıp olası bir saldırı için cesurca keşiflerde bulunmuştu. Ne yazık ki şu güne kadar bir şeyler yapmaları pek mümkün olamamıştı ama işte burada bu kısıtlı bilgileri bile çok işe yarıyordu.
"Görünüşe göre evsahibi ile tanışacağız. Ne şeref," diye güldü Althar. Akıncı gurubuna hazırlık emirlerini verdi ve özel görevi olan birkaç kişiye son kez hatırlatmalarda bulundu. Güçlendirme ve koruma büyüleri tazelendi. Saldırı büyüleri ve silahlar kavgaya hazırlandı.
Uzun koridor kocamandı. Hem çok yüksek hem de çok genişti ve koridorun her yirmi metresinde sağ ve sola açılan kapılar da bu ölçülere yakışır büyüklükte idi. Bu koca koridorlarda koca ejderler rahatlıkla gezebilirdi. Büyülü ateş çanaklarından yayılan ışık ve karanlık gölgeler duvarlarda dans ederken salona yaklaştıkça soğuk mavi ve yeşil bir ışıma güçleniyordu. Hava soğuyor ve açıkça büyü ezgileri, karanlık fısıltılar içlerine dolmaya başlıyordu. Burası piramidin kara büyülerinin beşiğiydi. Burası Auruz Vektashi'nin tahtıydı.
İçeriye yürüdüklerinde ilk farkına vardıkları şey tam karşılarındaki tahtın üzerinde süzülen Kemm Liç ve salonun büyüklüğü idi. Salon içinde ejderhaların uçabileceği kadar büyük bir alan kaplıyordu ve tavanı da çok yüksekti. Karanlık gölgeler ve kötücül soğuk yeşil nmavi ışıltılarla, ateş çanaklarından saçılan kızıl islerle çevrelenmiş kocaman bir kare şeklindeki salonda liç ile başbaşa gibi görünüyordular. Ama onlar ilerledikçe bu durum süratle değişti.
Görünmezlik büyüleri kalktı ve mumya büyücüler ile mumya savaşçılardan oluşan seçkin yakın koruma ordusu liçin her iki yanında ve salonun her iki kenarı boyunca ortaya çıktı. Bu görüntü karşısında paniğe kapılıp kaçmaya kalkacak olsaydılar, akıncıların hemen fark edeceği ilk şey devasa kapıların süratle çoktan kapandığı ve mühürlendiği olacaktı. Ama Akıncıların kaçmaya hiç niyeti yoktu. Korku hayatlarında ilk kez karşılaştıkları bir şey değildi, onunla yaşamayı çok iyi biliyordular.
Mühür büyüsü ile salonu kapatmıştı Liç. Bütün yan geçitler ve ana kapı büyü ile kapatılmış ve mühürlenmişti. Bu zamanlı ve çok sağlam bir büyü idi. Zaman ile bağlanmış büyüleri sadece büyüyü yapan kişi ya da büyüyü yapandan çok daha güçlü bir büyücü kaldırabilirdi. Şu durumda buna hiç mi hiç gerek duymuyordu Aknıcılar.
Cens durumu bildirdiğinde Althar ve Theoros gözgöze geldi. Althar gülümsedi. Theoros bezgince başını salladı ve dudaklarından küfürler akarken belindeki küçük bir kesenin içinden bir büyük kese çıkardı. Althar'a attı. Cüce iddiayı kazanmıştı. Liçin salonu mühürlemeyeceğini, sürekli destek alacağını iddia etmiş ve buna hazırlıklı gelinmesini sağlamıştı savaş rahibi. Ama Althar yine de aksini iddia etmişti. Liçler ne kadar güçlüyse o kadar kibirli olurdu ve bu liç çok güçlüydü. Bu da en büyük zayıflığıydı.
"Ya...k kafalı yeraltı maymunu..." dedi Theoros öfkeyle fısıldarken. Bu kesede son iki seferden kazandığı bütün altınları vardı. Kısacık zamanda bir hışımla, liçe bir sürü koca küfür ve hakaret sayıp döktü rahip.
Althar keseyi kendi para kesesinin içine tıkıştırırken ağzı kulaklarında gülüyordu. Theoros'un parasını almaya bayılıyordu.
Liç kendisine ağır ama kararlı adımlarla yaklaşan, şimdiden salonun ortasına gelmiş guruba doğru karanlık ve soğuk sesiyle, yıpratıcı ezgiler fısıldayarak konuştu.
"Beni bu sefil minik gurubunuzla mı durdurmaya geldiniz? Ben Auruz Vektashi'yim! Efendimiz Kıyametelçisi'nin Birinci Kulu ve Xalazoph-Kheem'in Gardiyanı'yım! Ben sizin ölümünüzüm! Bana karşı duramazsınız! Buradan sağ çıkmanıza imkan yok!" diye sonunda kahkahalarla gülerek kocaman kükredi Liç.
Sesi bile o anda ilk dalga saldırısı gibi akıncı gurubu sarsıp etkilemişti. Sesindeki büyüler çok güçlüydü. Düşmanın aklını karıştırıp savaş gücünü budayacak güçlü efsunlar yılan gibi sinsice ruhlara sokuluyor ve sokacak bir delik arıyordu. Ama cüce Althar'ın gurubunun üzerine ördüğü liderlik iradesinin zırhı çok kalın ve dayanıklıydı. Althar sadece liçin gözlerine canı sıkılmış biçimde bakıyor ve esniyordu. Esniyordu!
Liç bu esnemeyi ve sıkkın, kayıtsız bakışı gördüğünde kahkahalarının içinde ilk kez şüpheye düştü. İlk bakışta görülen bir ışıltı vardı cücenin gözlerinde. Şimdi dikkatle baktığında çok daha iyi görüyordu. Güngörmüş bir cüce, yıllanmış bir cengaver, kudretli bir ermiş savaşçı vardı karşısında. Karşısında Durathar'ın en büyük ihsanlarına nail olmuş çok güçlü bir paladin vardı. Bu cücenin gözlerinde uzun yıllar önce sadece bir kez daha gördüğü bir şey görüyordu Liç. Sarsılmaz bir inanç. Bu nadir bulunan pek kıymetli ve pek tehlikeli bir şeydi.
"Bütün bu tantananın, bütün bu dökülen kanın ardındaki sensin demek. Güzel. Sorunun köküne inmişiz sonunda," derken kocaman pis bir sırıtışla konuştu Althar. Yüzünde kendine güven ve kararlılık vardı. "Sevdiklerimiz için imkansızı mümkün yaparız Auruz Vektashi! Ve biz Altıngöl'ü çok seviyoruz!" diye konuştu gülümseyen Althar
"O halde gazabımı alacaksınız!" diyerek cevabı hemen yapıştırdı Auruz Vektashi. Sesi soğuk ve ürkütücüydü. Pek çok savaşçı bu ses yüzünden bile arkasına bakmadan kaçmaya başlayabilirdi. Sesindeki efsunlar şimdi çok daha karanlık ve yıkıcıydı. Ama bazılarını hiç mi hiç etkilemiyordu bu dehşetli efsunlar...
"Sen daha önce benim ünlü ve muhteşem değneğimi alacaksın, hem de köküne kadar!" diye araya giren, kemerinin önününde asılı sallanan koca büyülü değneğini eliyle sağa sola anlamlı anlamlı sallayan bembeyaz ve gümüşlü, ışıltılı cüppeli rahip Theoros idi.
Liç bu ahlaksız göndermeyi almıştı ve cevaben kükredi.
"Küstah! Saygısız, sefil insan! Bakalım canlı canlı derini yüzüp, etini kemiklerinden ellerimle sıyırırken de böyle konuşabilecek misin!"
"Kızdırdın onu Theoros. Bunu hep yapıyorsun, hani bu defa temiz oynayacaktık," diyerek sahte bir azarlamayla konuştu Althar. Liç ile dalga geçerken Theoros ile şakalaşıyordu. Rahip koca kahkahalarla sinir bozucu bir biçimde gülüyordu.
Liç kızmıştı hem de çok. Kocaman kükredi.
"Yeter!!! Bu kadar yeter. Hazırlıklı olduğunuzu sanıyorsunuz! Ama gerçekten öyle misiniz, şimdi göreceğiz. Saldırın!" diyerek emretti Liç.
Bir anda ortalık soğuk rüzgarlar ve tipi patlamalarıyla uğuldayıp gürledi. Işıklar çaktı ve savaş sesleri her yeri sardı. Üç jares sırtlarında kudretli liç süvarileri ile devasa salonun kuzeybatı, güneybatı ve güneydoğu köşelerinde görünmezliğin içinden belirdi. Althar'ın Akıncıları kuşatılmıştı işte. Kavga işte böyle başladı.
Bir anda ortaya çıkan üç jares ve liç süvarileri çok beklenmedik bir şey değildi ve akıncıların buna hazırlığı vardı. Althar'ın Akıncıları çeşitli ırk ve geçmişlerden renkli bir gurup gibi görünse de işin özünde hepsi tek bir vücut idi. Yıllar ve yolların sonunda artık bu gurup kaynaşıp bir olmuş, tecrübe ve acı ile birbirine sımsıkı bağlanmıştı. Dağınık biçimde salona girişlerine kadar çok ustaca aldatmacaların ardında saklanan bu gurup göründüğünden çok daha güçlü ve tehlikeli bir akıncı topluluğu idi. Salona girdikleri anda bile hepsi muhtemel düşmanlarına karşı savunma ve saldırı için en uygun pozisyonu almaya ve hedefleri paylaşmaya hazırlardı.
Nitekim Jaresler ileri doğru kanat çırptıkları anda akıncı gurubu süratle savaş durumu aldı ve altı guruba ayrıldı. Her gurubun koruyucuları hedeflerine kafadan dalmak için koşarken şifacılar ve silahşörler ile büyü kullanıcıları ortada sağlam bir pozisyon alıyordu. Yakın dövüşçüler ve celp edilen elemental muhafızlar, golemler ortadaki gurubu mumya savaşçılardan ve mumya büyücülerden korumak için çevrelerinde kalkan gibi konumlanıyordu.
Liçe dalanlar Brom ve Althar ile Jeena idi.
Brom koşarken bir yandan içindeki dev mirası gücünü çağırıyor bir yandan da silah arkadaşı Jeena'ya fısıldıyordu. Jeena ona kulak veriyor ve göz ucuyla bakıyordu.
"Jeena. Hepsini öldür, Jeena. Hepsini öldür," diye fısıldamıştı Brom'un anlamlı sesi. Brom bu çılgın ve yaramaz amazonu çok seviyordu. Ve onun bu lanet liçin çıkardığı belalar yüzünden çok mutsuz olduğunu gördükten sonra Brom da çok kızmıştı. Rom ile Jeena'nın beraberliği Althar'ın Akıncılarının hepsi için bir neşe ve mutluluk kaynağı iken şimdi ayrılıkları hepsinin içini kederle kamçılıyordu.
Jeena sadece kısaca başını salladı koşarken ve dudakları çok vahşi bir ela savaş çığlığı haykırdı. Yırtıcı çığlığı duyanlar canlı olsaydı daha ilk kılıç darbeleri inmeden kanları donardı. Amazonun içinde intikamcı fırtınalar esiyordu. Bu savaş ondan Romulion'u çalmıştı. Bu liçten nefret ediyordu ve şimdi burada bunu açıkça gösteriyordu. Liç ile aralarındaki mumya savaşçıların hattına bindirdiğinde mumyaları üzerlerindeki güç zırhları ve kudretli silahları bile koruyamadı.
Yeşimkılıçlı savaşçının yeşil alevlere dönüşmüş ışıktan kılıçları ışık ve ateş rüzgarları patlatarak, havada ateş tokatları ve girdap rüzgarları yaratarak dövüşüyordu. Jeena rüzgar gibi, şimşek gibi dövüşüyordu. Hiç darbe almadan, kılıçlarıyla bile düşman darbelerini karşılama gereği duymadan dehşetli bir dans ile kaçıp sakınarak dövüşüyordu. Kılpayı denecek mesafelerle ama hala yıldızlar kadar uzak bir rahatlıkla düşman hamlelerinden kaçıp kendi hamlelerini bütün korumalarına rağmen mumyaların özlerine gömüyordu. Kısa süre içinde sadece Jeena'nın liçin önündeki koruma hattına indirdiği felaket bile korkunç idi. Büyücü ve savaşçı mumyaların hattında koca bir gedik açılmştı. Yeşil ışık patlamaları ve ışıktan tokatlar havada çakıp duruyordu.
Jaresleri karşılayan savaşçıların yüzleştiği saldırılar ilk önce buzul çemberi ışımasıydı. Bu dondurucu ışımanın etkisine karşı koruma ve destek büyüleri almalarına karşın koruyucular sadece bununla uğraşmak zorunda değildi. Karanlık mızraklarından yaylım ateşlerine karşı durmalı, yıkıcı gazap ışığı saldırılarından sakınıp korunmalı, ayaz mızrakları ve zehir oklarından rüzgarlarla boğuşmalıydılar. Üzerlerine yağan siyah şimşeklere rağmen hareket etmeyi bırakmamalı ve sürekli vurmalı ve vurmalıydılar. Savaşçı tanrı Azes'in koruyuculara ihsan ettiği çelik efsunları sayesinde sert ve isabetli vuran silahlarıyla düşmanlarını sürekli üzerlerinde tutup diğerlerini korumalıydılar.
Yaptıkları buydu ve bunu çok da iyi yapıyorlardı. Azes'in efsunları düşmanların üzerine kamçı gibi inip ateş gibi özlerini yakarken Jaresler ve süvarileri koruyucuları aradan çıkarmadan gurupların üzerine çökemeyeceklerinin çok farkındaydılar. Koruyucuların kılıçlarındaki efsun gurup büyücülerinin güçleri için bir akıntı yoluna dönüşmüştü ve bu güce arkanı dönmek demek ölüm demek idi. Büyücülerin güçlü büyüleriyle yüklediği kılıçların vuruşları arada mesafe olsa bile bir mızrak gibi, bir şimşek gibi çakıyor ve Jaresleri isabetle vuruyordu.
Bir köşede Althar ve Brom ile Jeena liçin üzerine çökmüş onunla dans ediyorlardı. Diğer köşede Hrar ve Kuup bir jares ile boğuşuyordu ve Kuup'un jaresin üzerine sıçrayıp liç süvari ile yaratığın üzerinde dövüşmeye başladığı anlarda savaş alanının bu köşesi çok hareketlenişti. Hrar da bir ilham ile Jares'in üzerine sıçrayıp boğazına yapışmıştı ve çıldıran jares savaş alanının üzerinde dört döner bir halde paniğe yakalanmıştı.
Bir diğer köşede son derece düzenli ve disiplinli bir kavgada Paladin Lokka kendi payına düşen jares ve liçi canlarını öldüresiye sıkarak meşgul ediyordu. Güçlü paladinin içindeki ışık çok kudretli ve ateşliydi. Göz kamaştıran ışığı ve kılıcındaki kutsal ateşler yüzünden jares bu paladinden hem uzak durmaya çalışıyor hem de ondan uzak durmamaya çalışıyordu. Jares şaşırmış ve karmaşayla kendini kaybetmenin eşiğine gelmişti. Süvari liç öfkeden kuduruyor ama bir türlü jarese hakim olup istediği saldırıları istediği şekilde gerçekleştiremiyordu.
Bolthar'ın üzerine çöktüğü Jares ise diğer bütün savaşçı ve büyücülerin de üzerine odaklandığı ilk hedef idi. Arkayı temizleyip öne doğru dönme düşüncesiyle dövüşen akıncılar bu jares ve liç üzerinde korkunç bir hızla, bütün güç ve kabiliyetleri ile çalışıyorlardı. Süratle buradaki sayıları indirmek istiyorlardı. Bir liç kendini ve savaşan ordusunu yenileyip tazelemek için çok ilginç yöntemlere sahip bir düşman idi ve buna fırsat verilmemeliydi.
Bunlar olurken çevreyi sarmış olan mumya büyücüler ve mumya savaşçılar ise çevreye cömertce saçılmış Althar'ın savunma önlemleriyle yüzleşmekle meşguldü. Bu önlemler arasındaki kristal golemler süratle bir elma büyüklüğündeki çekirdeklerinden patlayıp beş metre boya ulaştığı andan itibaren büyücülerin başının belası olmuştu. Büyüye bağışıklık sahibi olan bu canavarların saldırısı mumya büyücüleri daha az doğrudan yöntemlerle kendilerini savunmaya itmişti ama azalan sayıları yüzünden bu yöntemler de kısa sürede gücünü kaybetmişti. Silahşörlerin saçtığı mayınlar ve süratle kurup kullanmaya başladıkları kıyıcı taret silahlar gölgeörücülerin evcillerinden de yardım alıyordu. Ateş ve toprak elementalleri yanında yarım düzine iskelet devi de Akıncıların safında dövüşüyordu. Özellikle Radorna'nın iskelet devleri ve Rom'un golemleri burada kemm savaşçılar üzerinde çok etkili oluyordu. Bu savunmaları aşıp hala merkezdeki guruba yaklaşabilen sayılı mumyayı karşılayan ise Şaman Vjanix'in şimşekler çaktıran totemleri ile koca bir kar kaplanına dönüşmüş druid Snowmia'nın ayazlı pençe vuruşları ve donduran nefesiydi. Avcı silahşörlerin evcilleri de bu koruma çemberinde olanca güçleriyle vahşice çarpışıyordu. Büyücü ve şifacılara ne büyü ne de kılıç yaklaşabiliyordu.
Yine de kavga bu kontrol halinde gibi görüntüsüne karşılık son derece zorlu ve parmak uçlarında cereyan ediyordu. Auruz Vektashi güçlü bir liç idi ve ondan önce de güçlü bir büyücü rahip idi. Üzerindeki kadim ve kudretli kan asası olamadan bile bir dolu kudret yadigarının güçleriyle kuşanmıştı. Büyülerinde usta ve irfanda derindi. Auruz güçlü ve belalı bir düşmandı ve Brom ile Althar bunu iliklerine kadar işleyen soğukta hissedebiliyordu. Auruzu'un ustaca ve yıkıcılıkla kullandığı asasının girdap darbeleriyle savaşıp onun üzerine kalmaya çalışmak iki koruyucu için de çok zorlayıcıydı.
Kemm Liç arka arkaya kullandığı büyüleri ve doğaüstü yetenekleri ile hem koruyuculara hem de salondaki bütün akıncılara neyle uğraştıklarını bir an olsun unutturmuyordu. Liçin üzerindeki vampir ışıma durmaksızın bütün akıncılardan kan emiyor ve can çalarak acı şokları vuruyordu. Ayrıca liçin aldığı bütün hasar bu salondaki kullarının üzerine bu ışıma yüzünden belli bir oranda dağılıyordu ve liç daha az hasar alıyordu. Ayaz rüzgarı patlamaları gurubu vurup sarsıyor ve bir süre için hepsini hareketsiz bırakıp ayaklarını dizlerine, bellerine kadar buza saplıyordu. Bunun ardından gelen soğuk kuyu büyüsü ile oluşan kara hiçlik kuyusunun soğuk ışıması yakınında yakaladıklarının bedeninden bütün ısıyı emerek onları donduruyordu. Soğuk kuyuların sayısı git gide artıyordu ve salondaki savaş alanı her an değişerek akıncıları hareket halinde tutuyordu. Kemik tuzağı büyüsünün yarattığı engeller yüzünde hareket etmek sorundu ve yavaşlayıp saplanan akıncılar hemen o anda üzerlerine yağan karanlık mızrağı dalgalarıyla yüzleşiyordu. Bir yere çok fazla akıncı toplandığında liç oraya hemen bir yeşilköz topu büyüsü gönderiyordu ve geniş bir alanı parçalayan bu büyü yüzünden şifacılar zor anlar yaşıyordu.
Ama şifacılar en çok gazap ışığı büyüsüyle zor anlar yaşıyordu. Bu saldırıyla vurulan kişiyi tam zamanında yakalayıp süratle koruma altına alamaz ve iyileştirmezlerse bu kişinin süratle kaybedilmesi hem de diriltme kabul etmeyen lanetli bir ölüme kaybedilmesi işten değildi. Şimdiden üç akıncıyı ölüme kaybedip Snowmia ve Vjanix'in diriltme büyüleriyle geri getirmiştiler zaten ve bunu savaş sürerken daha kaç kez yapabileceklerinden emin değildi şifacılar. Savaş alanında savaş sürerken bir ölüyü canlandırmak çok tüketici bir çabaydı.
Althar kavgayı olabildiğince yakından izliyordu ve sürekli kardeşi Hunthar'dan iletişim taşıyla bilgi alıyordu. Akıncılarının gücü süratle eriyordu. Vampir ışıma ve maruz kaldıkları diğer saldırı büyüleri şifacıları çok zorluyordu. Hem kemmler ve hem de Jaresler ile uğraşmak da akıncıları tüketiyordu. Ellerindeki en sert saldırılarla büyük bir çaba göstererek dövüşüyordu Althar'ın Akıncıları. Hem kaçıp sakınıyor hem de vurup duruyorlardı. Bu söylendiği kadar kolay yapılan bir şey değildi. Çok büyük bir odaklanma ve çok büyük fedakarlıklar gerektiren bir çabayla terliyordu hepsi.
Savaşın dönüm noktası salonun mühürlerinin kırıldığı andı ve Hunthar bunu bekliyordu. Hemen işaretini verdi ve diğer üç silahşör hemen Hunthar ile harekete geçtiler. Shokunami ve Sulvor da Hunthar ile beraber hemen belirledilkleri beş noktaya koşturdular. Sırtlarındaki çantaların içinden çıkardıkları büyülü kutuları yerlerine yerleştirip etkinleştirdiler. Büyülü kutuların kurulmuş büyüleri hemen birbirini tanıyıp birleşti ve ortak güçleriyle salonun bütün duvarlarını karış karış gezip bir kabarcıkla sardılar. Kabarcık kısa süre içinde yoğun bir büyü ile ışıldamaya başladığında Hunthar tamam olduğunu biliyordu.
"Eris! Romulion! Sizin sıranız!" diye bağırdı cüce.
Gölgeörücüler hemen öne çıktılar ve ortak büyülerine başladılar. Eris'in yönetimindeki büyüye destek oluyor ve bütün gücünü Eris'e aktararak onun odaklanmasına, dayanmasına yardımcı oluyordu Rom. Eris bağlar ve karanlık iblis büyüleri konusunda bir uzman olarak üne sahipti. Burada uzmanlığı gerekiyordu. Burada kesilmesi gereken bir bağ vardı!
Ejderhanın varlığı ve liç ile bağlantısı konusunda ellerinde ne kadar az bilgi olsa da bildikleri Eris için çok şey ifade etmişti ve Eris hemen hazırlıklara başlamıştı. Eris bunun çok zor olmadığını ama çok riskli ve tehlilkeli olduğunu söylemişti. Ama riskler de ona göre azdı çünkü liç son derece işi başından aşkın bir halde olacaktı. Eris o zaman bunu rahatlıkla yapabilirdi.
Aslında Brom ve Althar bir şeyler hissedip hışımla duruşunu değiştirmeye başlamış liçin üzerine ellerindeki en ağır saldırılarıyla aciliyetle çökmeselerdi Eris bunu biraz zor başarırdı ama takım oyunun gücü de birbirini kollayıp desteklemekten geçiyordu. Eris Ejderha ile Liç arasındaki bağı önce yozlaştırmış ve zayıflatmış ve sonra da tamamen kesip atmıştı. Bu bağın kopmasının ardından liç bir an için paniklemiş ve boşluğa düşmüştü. Bu öfkelenmesine ve saldırılarının gücünü daha da arttırmasına neden olmuştu. Bu aynı zamanda savunmalarında daha çok açık vermesine ve her darbede daha çok hasar almasına da neden olmuştu..
Daha, daha ve daha... Liçin karşılaştığı durum karşısında öfkesi ve saldırısı büyüdükçe savunması da düşmüştü ve canı gitgide daha çok kanamaya başlamıştı. Liçin özü her an daha çok darbe alıyordu çünkü artık salonda kalan tek bir jares ve bir avuç kemm savaşçısının düşmesi sadece an meselesiydi. Bütün akıncıların gücü ve dikkati şimdsi liçe dönüyordu.
Liçin buna cevabı daha çok öfke ve daha sert saldırı oldu. Saldırısı o kadar sertleşti ki artık tek bir koruyucuyu liçin gücü karşısında ayakta tutmanın yolu yoktu. Kısa bir süre karşısında dikilebilen bir koruyucu heme geri çekilip yerini arkasındaki arkadaşına bırakıyordu ve hatta arkadaki adam öne çıkıp artık ayakta duramayan arkadaşının önüne siper oluyordu.
Taretler artık liçe dönmüştü, golemler etrafını sarmıştı ve elementallerin saldırıları durmaksızın üzerine iniyordu. Büyücülerin ve silahşörlerin en güçlü saldırıları yağmur gibi üzerine yağıyordu.
Liç artık çıldırmıştı. Kaçış yolu ve destekleyici bağı yok olmuştu. Üzerine çöken bir kıyametti ve buna dayanamıyordu artık. Saldırıları bir noktadan sonra artık ıskalamaya ve hedefini bulmamaya başlamıştı. Gücü ve kontrolü zayıflıyordu, özü sarsılıp varlığı titreşiyordu. Aklı ve iradesi gölgeler ile kaplanmıştı. Düşünme gücü ve hakimiyeti zayıflarken içindeki bir duyguya sarıldı. Sadakat.
Hışımla, yeni bir şevkle ayağa kalktı içindeki gücü. Hem efendisi ve hem de Atası için son bir dik duruşla son kavgasını verdi. Cesurca ve onurla dövüştü, kudurmuş bir gazapla dövüştü Auruz Vektashi. Ama kaçınılmaz olan kaçınılmaz idi. Ve kaçamadı. Sonunda özü bu saldırıya tamamen boyun eğdi ve dağılıp saçıldı. Auruz Vektashi yenildi ve Althar'ın Akıncıları'nın önünde düştü.
(devam edecek)
********