Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Light

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 23
16
Spoiler: Göster
Shopenhauer'ın dediği gibi, özgün ol. Bunun sırrı yazarken düşünmek değil, düşündükten sonra yazmaktır. Çok düşün, ama amacından sapma kurguda ki metinlerinde bütünlük olsun.

Diğer hususlarsa, senin kültürüne ve potansiyeline bağlı.

Bu konuda farklı bir fikrim var benim. Şahsen, günlerce düşünüp elimde yine hiçbir şeyle kalıyorken, klavyenin başına oturduğumda veya elime kalem kağıt alıp sayfaya ne var ne yok girişerek yazmaya başladığımda, ilk düşündüğümle alakasız ama çok daha içime yatan şeyler ürettiğimi görüyorum. Kimilerine göre, ve ben buna katılıyorum, günde 1000, 2000 kelime -en az- yazmalıyız ki kendimizi geliştirebilelim.

Amaçtan sapmamak için her paragrafın sonunda, 'bu yazdığım ne işe yaradı, yazdığım hikayeye, kurguya, konuya nasıl bir katkı sağladı?' diye kendi kendime sorarım ben mesela. Tavsiye ederim.

Yazış stilimiz ve yazdığımız şey farklıdır, değil mi?(Aslında bir bütün, ama yazarın niyetini, aklındakileri belirtirkenki niyeti tamamen stilden anlaşılır.)

Eğer oturup direkt olarak yazarsanız anlattığınız şeyin yakın zaman gözlemi(kesinlikle geniş bir zamanda yapılmamış) olduğunu ve yoğunluğunun pek olmadığını görebiliriz. Aklınızda bulunmayan fikri varmış gibi göstermek için fikir oluşana kadar süslü ve gereksiz cümleleri kullanarak okuyucuyu kandırmaya çalışırsınız. Eğer o an yazıyorsanız etrafınızda bulunan olayların sizi direkt olarak etkilediğini, bilinç altınızda okuduğunuz şeylerin de bu etkilere dahil olduğunu kabul edersiniz. Düşünce oluşurken ve bu fikrin yoğunluğu yayılmamışken bilinçaltı doğrudan etkiler.

E o zaman, yazdığınız şeyin özgün(Tamamen özgün veya biraz özgün diyemeyiz. Bir yazı ya kişinin beynine özgüdür, ya değildir.) olduğunu nasıl iddia edebilirsiniz Tabii size ettiniz demiyorum, sadece havada bırakılacak bir soru bu.

Ama durum böyleyken, ki benim de bunu yapmışlığım var; insanlara gidip de bu benim yazım demek ne kadar aciz ve yüzsüz olduğumu gösterir. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Cenk, Fadime, Asil; biri beyninizde bir etki uyandırdı gittiniz yazdınız, bu sizin hikayeniz mi, katkıda bulunan sizin düşünce yetiniz mi? Ee oturunca başka ne düşüneceksiniz ki sizin dünyanız etrafınızdaki insanlar ve yazarlar. Tabii size kalmış karar. :)

Son olarak, iyi yazarların sadece oturup da fikir bulup, bu şekilde dünyaca ünlü olduğunu düşünmekse bu insanların yoğun anlatımlarına saygısızlık olur. Düşünce zamanla oluşan ve gelişen bir şeydir.

Ayrıca yeniden Shopenhauer'den alıntı yapmak istiyorum, belki size bir referans olur;
Alıntı yapılan: Shopenhauer
Bir düşünçe ancak sözcükler dizisi halini alana kadar gerçekten yaşar; o anda taş kesilir ve oracıkta ölür; lâkin tıpkı eski çağlarda yaşamış ve fosilleşmiş bitki ve hayvanlar kadar kalıcı hal alır. Gerçekten de anlık olan düşüncenin varlığı bir kristalin kristalize olduğu an ile kıyaslanabilir.

Bir düşünce sözcüklere dönüştüğü andan itibaren artık ne içimizdeki varlığını sürdürebilir ne de ciddiyetinin derinliğini muhafaza edebilir.

Başkalarının da haberdar olacağı bir şekle büründüğünde içimizdeki varlığı son bulur; tıpkı annesinin doğurduğu bir çocuğun dünyadaki varlığı başladığında annesinin içindeki varlığının sona ermesi gibi.

Bence oturup da öylesine yazan bir insan, bildiği düşünce ve fikirleri, sentezler kafasına göre yazar. Bu hoş değildir ve özgünlükten söz edilemez. Yazarın sadece yazmanın hoş olacağını düşündüğü, böyle bulduğu düşünceleri yazmasıyla karman çorman bir yazar halini alması bir olur. Zira ben böyle bir yazar tanımam, yazar dediklerime saygısızlık olur.

Sanırım yeterince açık olmadım, beni anlamamanız dolayısıyla anlaşılabilir bir durum. Karşımdaki kişinin anlattıklarımı, belirli rasyonel sınırlar dahilinde idrak edeceği varsayımı altında konuştuğum zaman böyle olabiliyor.

Oturup direkt yazmaktan kastım, sıfır birikim ve/veya sıfır bilgiyle klavyenin başına geçip "dıugıoşfsdjfsdfsdşogıdh" şeklinde tuşlara saldırmak, ardından da aralarında anlam taşıyan rastgele kelimeler bir araya getirip onlardan anlam çıkarmaya çalışmak değildi. Süslü ve gereksiz cümleler kurmakla ilgili söylediklerinizi birkaç defa okumak zorunda kaldıysam da ( :) ) bu tür anlatımları hiçbir zaman sevmeyen ve kullanmayan biri olarak sizinle hemfikir olduğumu belirtmek istedim.

Daha önce kimsenin düşünmediği bir şeyi düşünmeye çalışmaktan ziyade, herkesin düşündüğü bir şeyi en iyi şekilde aktarmak gibi bir şey de vardır. Aynı fikri her insan farklı şekillerde söyleyebilir, ancak yalnızca birkaçı bunu bize duyurup kabul ettirebilmiştir. Bir gün öleceğimiz düşüncesini ilk defa düşünen mi bize bunu daha iyi aşılamıştır, yoksa bunu daha iyi anlatabilen mi? Tabii ki de daha iyi anlatabilen.

 Ergo, özgünlüğü fikirde değil, üslupta aramak kanımca daha mantıklı olan yoldur. Ama bu öznel bir konu şu anda. (Normalde değil, ancak tartışmamızın hatrına öyle diyelim.)

"Hiç düşünmeyin, sadece yazın!" dediğimi düşünmeniz biraz üzücü olmuş. Benim demek istediğim, düşüncelerimi elle tutulur malzemelerle destekleyip düzenlemezsem yazmak bitmeyen bir sürece dönüşecektir.

Çevremde düşünürlerden alıntı yapan, yazmak dışında yazarlığa dair her şeyi yapan insanları çok görüyorum. O tür kişilere, hiç yazmadan sadece düşünerek kafalarında bir romanı bitirip tek seferde oturup yazmalarının mümkün olup olmadığını sorduğumda ise, yine bir düşünürden bir referans duyuyorum ve konu birden Kierkegaard'a falan kayıyor. Hepimiz lisede felsefe gördük sonuçta. Ha, 'şekil' falan oluyorlar orası ayrı konu.

Dolayısıyla size de aynı şeyi soracağım. Yazmak, emek işidir. Hem düşünmek hem de yazmak gerektirir. Sadece düşünerek kafanızda bir roman yazdığınız gün, (kafanızda olduğunun tıpkısının aynısı şeklinde basıldığında veya yazmayı bitirdiğinizde yani) haklılığınızı kabul ederim. Elinizi öperim. Kapınızda yatarım.

Benim saygımı hak edecek kişi, bana çok düşündüğünü söyleyen kişi olmayacaktır dolayısıyla. Çabalayan, üreten, ürettiğini geliştirmeye çalışan, yazdıklarını insanlara gösterip "b*k gibi olmuş" cevabını aldığında eksiklerini sorgulayan, yılmayan, Beşiktaş-Fatih arası otobüste Radiohead dinlerken birkaç ulvi şey düşünmekten öteye gidip gerçekten bir şeyler yazan kişiye olacaktır.

Animeden tiksinirim, ancak denk gelip izlediğim bir bölümden örnek vereyim; Rock Lee gibi birine yani.

Şimdi uyumadan önce 2000 kelime yazmak gibi daha verimli bir şey yapacağım. Esenlikle kalın.


Ben özgünlüğü hem fikirde hem üslupta ararım. Ee sizin stilinizde tartışma amacınızın bilgi paylaşmak, orta noktaya varmak, bir şeyler türetmek değil de sadece ve sadece psikolojik baskı kurmak, stille üstünlük kurma amacı güdmüşsünüz. Belli olduğu gibi böyle bir şey sizin için mümkün değil. Tutarlı yorumla tutarsız ve anlamaya çalışmayan, yazma amacı saf olmayan yorum bir olur mu?

Peki bunu nerden anlıyorum? Söylemediğim şeyleri söyleyip eleştirmek, "Sen yap da görelim!?!?" demeniz hem sizi tutarsız hem de saldırgan yapıyor. Ha en önemlisinş unutmuşum pardon, komikti. Hazmedemiyorsanız ben böyle düşünmüyorum demeniz yeterli, kendinizi küçük düşürmenize gerek yok.

Sizi doğru anladığımı doğrulamış oldunuz da, nedir bu savunma mekanizması onu anlayamadım. Size "'Düşünmeden yaz!' dediniz!" mı demişim? Dadaist olabilecek potansiyeliniz olduğunu düşünerek küstahlık yapmıyor musunuz?(Savaş mı gördünüz?) 

Tartışma amacınız saçmalıktan ibaret olup anlamayı reddettiğinizden sizinle herhangi bir bilgi alışverişi yapmayı düşünmüyorum.

17
Shopenhauer'ın dediği gibi, özgün ol. Bunun sırrı yazarken düşünmek değil, düşündükten sonra yazmaktır. Çok düşün, ama amacından sapma kurguda ki metinlerinde bütünlük olsun.

Diğer hususlarsa, senin kültürüne ve potansiyeline bağlı.

Bu konuda farklı bir fikrim var benim. Şahsen, günlerce düşünüp elimde yine hiçbir şeyle kalıyorken, klavyenin başına oturduğumda veya elime kalem kağıt alıp sayfaya ne var ne yok girişerek yazmaya başladığımda, ilk düşündüğümle alakasız ama çok daha içime yatan şeyler ürettiğimi görüyorum. Kimilerine göre, ve ben buna katılıyorum, günde 1000, 2000 kelime -en az- yazmalıyız ki kendimizi geliştirebilelim.

Amaçtan sapmamak için her paragrafın sonunda, 'bu yazdığım ne işe yaradı, yazdığım hikayeye, kurguya, konuya nasıl bir katkı sağladı?' diye kendi kendime sorarım ben mesela. Tavsiye ederim.

Yazış stilimiz ve yazdığımız şey farklıdır, değil mi?(Aslında bir bütün, ama yazarın niyetini, aklındakileri belirtirkenki niyeti tamamen stilden anlaşılır.)

Eğer oturup direkt olarak yazarsanız anlattığınız şeyin yakın zaman gözlemi(kesinlikle geniş bir zamanda yapılmamış) olduğunu ve yoğunluğunun pek olmadığını görebiliriz. Aklınızda bulunmayan fikri varmış gibi göstermek için fikir oluşana kadar süslü ve gereksiz cümleleri kullanarak okuyucuyu kandırmaya çalışırsınız. Eğer o an yazıyorsanız etrafınızda bulunan olayların sizi direkt olarak etkilediğini, bilinç altınızda okuduğunuz şeylerin de bu etkilere dahil olduğunu kabul edersiniz. Düşünce oluşurken ve bu fikrin yoğunluğu yayılmamışken bilinçaltı doğrudan etkiler.

E o zaman, yazdığınız şeyin özgün(Tamamen özgün veya biraz özgün diyemeyiz. Bir yazı ya kişinin beynine özgüdür, ya değildir.) olduğunu nasıl iddia edebilirsiniz Tabii size ettiniz demiyorum, sadece havada bırakılacak bir soru bu.

Ama durum böyleyken, ki benim de bunu yapmışlığım var; insanlara gidip de bu benim yazım demek ne kadar aciz ve yüzsüz olduğumu gösterir. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Cenk, Fadime, Asil; biri beyninizde bir etki uyandırdı gittiniz yazdınız, bu sizin hikayeniz mi, katkıda bulunan sizin düşünce yetiniz mi? Ee oturunca başka ne düşüneceksiniz ki sizin dünyanız etrafınızdaki insanlar ve yazarlar. Tabii size kalmış karar. :)

Son olarak, iyi yazarların sadece oturup da fikir bulup, bu şekilde dünyaca ünlü olduğunu düşünmekse bu insanların yoğun anlatımlarına saygısızlık olur. Düşünce zamanla oluşan ve gelişen bir şeydir.

Ayrıca yeniden Shopenhauer'den alıntı yapmak istiyorum, belki size bir referans olur;
Alıntı yapılan: Shopenhauer
Bir düşünçe ancak sözcükler dizisi halini alana kadar gerçekten yaşar; o anda taş kesilir ve oracıkta ölür; lâkin tıpkı eski çağlarda yaşamış ve fosilleşmiş bitki ve hayvanlar kadar kalıcı hal alır. Gerçekten de anlık olan düşüncenin varlığı bir kristalin kristalize olduğu an ile kıyaslanabilir.

Bir düşünce sözcüklere dönüştüğü andan itibaren artık ne içimizdeki varlığını sürdürebilir ne de ciddiyetinin derinliğini muhafaza edebilir.

Başkalarının da haberdar olacağı bir şekle büründüğünde içimizdeki varlığı son bulur; tıpkı annesinin doğurduğu bir çocuğun dünyadaki varlığı başladığında annesinin içindeki varlığının sona ermesi gibi.

Bence oturup da öylesine yazan bir insan, bildiği düşünce ve fikirleri, sentezler kafasına göre yazar. Bu hoş değildir ve özgünlükten söz edilemez. Yazarın sadece yazmanın hoş olacağını düşündüğü, böyle bulduğu düşünceleri yazmasıyla karman çorman bir yazar halini alması bir olur. Zira ben böyle bir yazar tanımam, yazar dediklerime saygısızlık olur.

18
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 10 Eylül 2015, 19:55:14 »
Rosemary,
Motörhead sevmem maalesef, hatta Girlschool'dan onlarla yaptıklari parçadan dolayı da aşırı soğumuşumdur, tek tük dinlerken şimdi dinleyemiyorum.

Edit: Yok artık, o kadar yorgunum ki grupların adlarını bile karıştırabiliyorum. Vay halime...

19
Shopenhauer'ın dediği gibi, özgün ol. Bunun sırrı yazarken düşünmek değil, düşündükten sonra yazmaktır. Çok düşün, ama amacından sapma kurguda ki metinlerinde bütünlük olsun.

Diğer hususlarsa, senin kültürüne ve potansiyeline bağlı.

20
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 23 Ağustos 2015, 03:02:27 »
Accept - Princess of the Dawn

Accept'in Restless & Wild'ının hepsi harika aslında.

21
Sinema / Ynt: Sinemaların Sadece Amerikan Filmi Yayımlaması
« : 23 Ağustos 2015, 02:43:43 »
Güzellik görecelidir, değil mi? Demek ki halkımızın algısı bu yönde, istisnalar kaideyi bozmuyor. O kadar sanatsal bir ülkeyiz ki sanatsal şeylere ilgi gösteriyoruz kısaca. Sinemada izleyeceğiniz film yoksa evde izlersiniz, istisnai olarak, ben öyle yapıyorum.

Siteminiz yersiz (bence), bahsettiğiniz çoğu filmin Amerika gibi ülkelerde de hep gösterime girdiğini düşünmüyorsunuz herhalde. Aydın bireyler için toplumsal algıdan kaçacak tek liman bireyselliktir, yoksa aydın veya nitelikli kavramlarının değeri olmazdı, her ülke kalkınmıştı şu an ve yine baraj yükselmişti. Bu her zaman bir kısır döngü. Nitelikli izleyici sayısı artsa da, sinema salonları her filmi vermez, ticari kaygıları vardır. Gerçek nitelikli izleyiciler de kendileri sanatın keyfine vararak başka yerde izler. Gerçi istediğiniz her film toplum tarafından izlenseydi yine barajı yükseltecektiniz. Benim için her zaman böyledir bu.

22
Eğlence & Mizah / Ynt: Yazın Okunacaklar Listesi
« : 06 Ağustos 2015, 15:21:31 »
Bu yaz okuduklarım:
Marslı - Andy Weir
Antik Dünya - Susan Wise Bauer
Akıl Haritaları - Tony Buzan
Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? - Philip Kindred Dick
Light Novel(lar)


Bu Yaz Okuyacaklarım:
Bel-Ami - Guy de Maupassant
Kayıp Kız - David Herbert Lawrance
Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad
Kırmızı ve Siyah - Henri Beyle "Stendhal"
Count of Monte Cristo - Alexandre Dumas(EN)
Tüm Öyküleri - Edgar Allan Poe

Ilk Maupassant, daha sonra Poe okumayı düşünüyorum; zira Poe'dan sonra Maupassant'ın beni keseceğini sanmıyorum.

Suç ve Ceza'yı tekrar okuma isteği depreşti içimde bu aralar, ama onu dahil etmiyorum listeye. Okuyacaklarım'da daha fazla var ama yetişmez diye kabartmadım listeyi daha ilerisi için Ortaçağ Dünyası ve Rönesans Dünyası beni bekliyor, tabii ki P.K.D Tüm Öyküler'in iki cildini de okuyacağım, Büyülü Fener'den çıkma. Androidler Elektri Koyun Düşler Mi?'yi bir de orijinal dilinde okumayı düşünüyorum. Tabii zaman ayırabildiğim kadar, sınav diye bir etken var.

Not: Bu Yaz Okuyacaklarım'da olan tüm Türkçe kitaplar İletişim Yayınları'ndan çıkma yayınlar.

23
Güncel / Ynt: Twitter
« : 22 Temmuz 2015, 13:36:29 »

Twitter "yine" kapandı. Yayın yasağı da cabası.

Patlama videolarından ötürüymüş. Youtube da heran kapanabilir. Neyseki VPN var :/

Başka yollar da buluruz ne zaman bunlar bizi durdurdu. Mısır gibi :D


Sent from my iPhone using Tapatalk

24
Öncelikle, feminizm toplum içinde varolması gereken bir şeydir. Feministliği desteklemem, fakat olmaları gerektiği gerçeğini değiştirmiyor bu. Aynı şekilde diğer saldırgan ideolojilerin, görüşlerin önünde bazı insanlar diş gösterme, katı görüşlere sahip olma ihtiyacı güdüyorlar ve bu çok normal bir şey. Bu güdüye sahip olan insanlardan bazıları da feministler tabii ki. Ortaya bu şekilde çıkartıyorlar ihtiyaçlarını. Ben iki tarafta da değilim ve iki şekilde de takdir etmiyorum.

İhtihar denince de iki çeşit intihar vardır:

Birincisi belli bir süre için gelen intihar istemi; mesela o an intihar etmek istemek veya birkaç hafta öyle hissetmek gibi. Hayatınız normale dönene kadar.

Bir diğeri ise, her zaman olan. Siz dünyayı kabul etmezsiniz, sevmezsiniz. Gerçeklerin farkındasınızdır ve aklınız yerindedir. O intihar istemi her zaman vardır, her yanınızdaki insan aslında yanınızda değildir sizce. Sadece kendiniz varsınızdır ve bu ortamdan uzaklaşmak istersiniz. Nedenler değişebilir, çoğu zaman acımasızlık, uyuşukluk(duygu olarak), amaç bulamama gibi olgulardır.

Kendimce yardımcı olabildiysem ne mutlu bana :)


Sent from my iPhone using Tapatalk

25
Güncel / Ynt: Bayram
« : 17 Temmuz 2015, 11:04:40 »
Herkese iyi bayramlar. :D

26
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 10 Temmuz 2015, 22:46:28 »
Black Sabbath - Solitude

Çocukluğumdan hatırlıyorum, bu melodi de ne diyordum annem çok dinlermiş :D Şu güzelliğe bakın!
Alıntı yapılan: Black Sabbath
Everything I posessed - Now they are gone

Nothing can please me only thoughts are of you

The world is a lonely place - you're on your own
Guess I will go home - sit down and moan.
Crying and thinking is all that I do
Memories I have remind me of you

27
Kurgu İskelesi / Ynt: O
« : 08 Temmuz 2015, 21:59:23 »
Kısa olduğu için sonuna kadar okuyabildim ama biraz daha uzun olsaydı okumayı bırakırdım büyük ihtimalle.
Bence yanlış yaptığın şey (en azından hissettiğim) bir tarz oluşturmaya çalışman. Böyle şeylere takılmadan aklındakini olabildiğince yalın anlatmaya çalışmalısın öncelikle. Eğer doğru bir şekilde bunu yapabilirsen, sonrasında cümlelerini farklılaştırıp biraz daha komplike bir hale getirebilirsin hikayeni.
:D :D Yalın ve komplike, cümlelerim çift nitelikliydi yalnız; herhangi bir tarz yaratma çabası yoktu yani, felsefi bir şey okuyorsanız o şey düşünen kişi için olduğu gibidir. Sağolun zamanınızı ayırdığınız için. :)

28
Kurgu İskelesi / O
« : 07 Temmuz 2015, 02:51:23 »
O

Her şey olduğu gibi sıradandı. Varoluşunun gereğini yerine getiriyordu aslında, bu yükü herhangi bir şeye yıkmıyordu insankenin aksine.

Her sefer olduğu gibi renksiz kapısından girdi. Mağrur bir şekilde bakıyordu her şeye, evet her şeye. Kendisine karşı bile kibir besler, ''Neden öldüm?'' sorusunu sorar; bu bir gerçek, aslına bakarsan neden öldü? Aslında hep ölü, sadece bilmezlikten geliyor. Her şeyi sevgiye, kibire, nefrete, üzüntüye hatta ve hatta hazzın arkasına saklayarak ustalıkla kör oluyor hep.

Bir seferinde tekrar sormuştu,  ''Diyelim ki tekrar başlayabilirsin , ne dersin?''

''Bunun bedeli ne olacak?'' demişti, hem de kesin bir sesle. Cidden, neyi teklif ediyordu ki zaten? Tekrardan başlamış durumdaydı.

''Evet... Yani evet. Değiştirmek istediğin bir şey mi var? Neden geri dönmek istiyorsun ki?'' diye sordu.

Önce biraz sessiz kaldı, iradenin yanan ateşi öylece. Aniden kararsızlıkla,
''Pii... Pişmanlıklarımı! Herhangi bir pişmanlığım kalmazsa her şey için hazır olurum. Hiç hazır değildim! Geri dönmeliyim, yaşamalıyım!'' dedi hararetle.

Sakin tutumuyla, ''Neyi istersin, neyi yaşamak istersin peki, bunu bana açıklar mısın? Sen hiç yaşadın mı?'' dedi hepsiyle aynı şekilde.
Cevap gelmedi, buna göre devam etti. ''Sen aslında hiç yaşamadın.''

''Nasıl olur, ihtiyaçlarım, hislerim var. Her şey yaşandı. Bu pişmanlıklarım, hayır bunları söküp atamıyorum, bilmiyorum şurada ne va-'' derken seste bir kesiklik oldu, olmayan nefesi kesildi. Kendini ifade edememişti. Daha sonra, hıçkırık sesleri varolmaya başladı; teker teker, ince ince; tiz ve yalın. ''Şimdi ne olacak? Ben neyim?'' soruları duyuldu yeniden.

''Sen, sensin. Sen bensin ve her şeysin. Hala bir şey değiştirmek istiyor musun?'' diye bir ses duyuldu, sevecen bir tonla.

''Evet.'' tınladı sönerek. ''Evet ama...'' Tekrar duruldu ses, bir kez daha varolurken ''Yok, değişecek bir şey var mıydı ki?'' diye sordu kavramaya başlayarak.

İşte o an kesik kesik ve uzun, çok uzun bir kahkaha attı. Her kesiğin arasından oluk oluk sızıyordu, ''Tabii ki vardı, gerçekliğin! Öyle olmasaydı, bir şey olmazdı. Ve tabii ki; değişecek olsalardı, olmayacaktı.'' O an bir kesiklik duyuldu, ''Kendine geldin. Kendine, hoş geldin.'' dedi.

29
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 07 Temmuz 2015, 01:14:48 »
Black Sabbath - War Pigs

Hayır hayır hayır, tekrar dinlemeyeceğim, az ara vermeliyim. (Kesin dinlemişimdir.)

30
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 04 Temmuz 2015, 20:17:01 »
Bu kadar gaz bir grup yok ya.

Manowar - Brothers of Metal Part 1

Alıntı
And if we all were not brothers of metal would we fall? - no -
...
Brothers of metal will always be there
Standing together with hands in the air

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 23