kadıköy dallaması
Önümde bir küllük ve içinde yarısı yanmış bir sigara. Yanımdaki dallama bana bir şeyler anlatıyor. Hiç susmaz zaten, ama ne yapalım tek arkadaşım da o. Mecburen katlandığım bu sığılık abidesinde tek bir şey söylüyorum:
"Ney yaşıyorsun? "
Dallama yine bir dallamalık yapıp cevap veriyor:
" Sen neyin kafasısın dostum? Neden hep bardağın boş tarafını görüyorsun?"
Dallama hep dallamadır zaten. Bu sorudan ve salak felsefeden o kadar bıktım ki sonunda bu soruya cevap vermeye karar kıldım. Bir kere, bir laf ya da söz farketmez herkesin dilinde dolanıyorsa benim için değeri yitirilmiş bir sözdür. Hem nedir şu bardak ve onun boş ile dolu tarafları. Ulan dallama, sen önce şunu yanıtla bana. Denizler derindir, ve boşluk alabildiğine fazladır ki bu yüzden dolu görünür. Su mu istiyorsun bak alabildiğine var orada. Peki oksijen mi aradığın göklerde de ondan çok var. Boşluk mu istiyorsun? Önce boşluğu yaşaman lazım, önce kendini sorgulayıp yerini hiçlmen lazım sayın DALLAMA. Uzay dersiniz belki boşluk diye ama o boşluğun içindeki kümelerin hepsi dolu değil midir zaten... Hiçbiri de gelip sormadı bana bir bardağa ihtiyacım var mı diye? Sordukları ve ilgilendikleri tek şey bardağın dolu olup olmadığıydı. Çünkü o özenti küçük beyinleri kulaktan dolma bilgiler ile bu basit çalıntı felsefeyi akıl edebiliyorlardı sadece. Peki şunu sordunuz mu sayın DALLAMA bardağın içinde ne var? Su mu, hayır susamadım, vodka mı, cebimde var zaten, pirinç, döl , sigara.... Peki nedir bu doluluk ve boşluk? İhtiyacımız var mı bilinmeden yarısı boş/dolu birbardağı bize gösterip ne gördüğümüzü sorarlar salak insanlar. Peki beyler biz uzaydaki tıkır tıkır birbirimize tecavüz eden varlıklar, bizim boşluğumuz nerede? Ya da yeterince dolu muyuz ki bu saçmalığa katlanıyoruz. Sanırım çok uzattım en iyisi artık cevap vermek:
"Görmüyorum."
Dallama bir an şaşırdı. Duyduğu cevap diğerlerine, ya da karşısında duran kendinden de aptal insalarınkine benzemiyordu. Ona sordum:
" Yarım bardak suyum var ister misin ? "
" Siktirgit Umut sen bir malsın."
" Elbette."
Sonra mekandan çekip gittim. Aslında severdim o dallamayı. Diğerleri kadar olmasa da o da bir dallamaydı ama yine de tekti benim için. Biraz ukala dallama hala saçma sapan bir kanıtlama peşinde insanlara bardağın doluluğundan bahsederken cebimde Bukowski'yi gördü:
" Kim bu dallama?"
" Bu dallama bir dallamanın anlayamayacağı kadar dallama olan bir dallama ."
A. Umi