1
Şişedeki Mısralar / Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« : 08 Aralık 2011, 23:17:49 »
- İlk Sonsuz Bakış -
Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.
" Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"
Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu.
Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.
" Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"
Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu.