Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Son

Sayfa: [1] 2 3
1
Şişedeki Mısralar / Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« : 08 Aralık 2011, 23:17:49 »
 - İlk Sonsuz Bakış -

 Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.

 " Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"

 Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu. 

2
Şişedeki Mısralar / Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« : 08 Aralık 2011, 17:38:02 »
 Teşekkürler seri olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.

3
Düşler Limanı / Ynt: Aynı B.kun Lacivertleriyiz
« : 07 Aralık 2011, 23:38:45 »
 Başlıktan anlamıştırm bir "Tyler" lık var bu yazının içinde diye. Güzel bir alıntı başlık olmuş ve yazıyla da uyumlu. Okuduğumuzda değişmedik sadece bir iki saniye etkilenip " aynı bokun laciverti" olmaya devam ettik.

4
Şişedeki Mısralar / Hayaller ve Gerçekler
« : 07 Aralık 2011, 23:34:29 »
 

 Kızıl saçlarda koşuyorum ne güzel. Uzaktan bir sesleniş var sanki tanıdık... Saçlar güzel kokuyor. Ama sadece kokuyorlar. Bir arabadayım, beriye bakıyorum. Ve arkada bir kilise korosu. Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum, ben yokum bu diyarda.

 Sabah-7,15- Sınıfa Varış

 Birkaç aylık arayla tekrar aynı işkence. Ama ne fark eder sonuçta bir işkenceyi yaşıyoruz. Sözlerimiz vardı hiç söyleyemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz. Buruşuk yataktan kalkıp hafiften silkiniyorum. Geride bıraktığım yatak adeta beni çağırıyor biraz daha uyu diye. Bakmamam lazım yoksa uyurum. Üstüme bir hırka geçirip banyoya gidiyorum aklım kimbilir nerede. Kil sabunu ve aknilox dan sonra yüzümü yıkayorum. Sivilcelerimi geçiren bu iki mucize. Herşeyi siktiredip de onları neden önemsiyorum hiçbir fikrim yok. Aynada bana bakıyorlar. Olmak istediklerim ve olamadıklarım, yanlış tepkilerim, ve dayak yiyişlerim, ağlamalarım düşünmekten, ve uzun saçlarım. Evet, saçlarımı kestirmemiştim ve kim bilir kaç tane gerizekalı hoca buna kızacaktı. Daha okula gitmeden bıkmıştım. Kahvaltı faslında nesquik ve zeytin. Uyandığımda herşeyin tadı bir farklı gelir zaten. Evet yemek de bitti. Üstüme üniformamı da giyip gideyim artık. Üzerimdeki giyilmekten yıpranmış tişörte bakıyorum. Çıkarmak çok zor, bir de yeni bir tişört mü giyeyim? Gömleği geçir üzerine gitsin işte. Pantolonu da giydik mi tamam. Hazırız. Odadan çıkmadan önce geçen seneden beri kullanmadığım parfümü görüyorum. İzmire gittiğimde burada bırakmıştım sanırım. Hala içinde mavi sıvısıyla bana bakıyor. Kötü kokmak istemem belki yeni öğrencilerden güzel kızlar vardır düşüncesiyle bir iki fıs fıs sıkıyorum. Ve o koku.

 Geçen sene yaşadığım herşey bir anda aklıma geliyor. Sanki ölüyorum ve film şeridi bir sene geçiyor karşıma. er iğrenç gün her anlamsız insan her aşağılanma ve her arzu. Pişmanlıklarım ve övündüklerim. Sonra karşımda ben varım. Bir bakış var, bakışda öfke var ve öfke hiç de sakin değil. Suratıma inen bir yumruk beni bayıltıyor.

 Uyandığımda geç kalmışım haliyle okula. Bir anda gerçekliğe dönüp acele etmem aklıma geliyor. Nerden gelir bu acelecilik içgüdüsü. Bu korku. Eskiden mağaralarda yaşarken bir hayvanın bize saldırmadan önce hissettiğimiz korkunun buraya gelmesi herhalde neandertel insanlarını üzüyordur. Konudan sapmadan evden çıkıyorum. Ayakkabıları giymek hayli zor şu ayakkabı giyeceklerini yapan adam harbiden helal olsun. Asansör hep 5. katta ve dünyanın en yavaş asansörü beklerken küfredip salak salak etrafına bakarsın burada olsan. Ve geldi. Ağır kapıyı açarken çantam yere düşüyor ve yine küfürler eşliğinde asansördeyim. Ne bu stres bu şiddet dostum diyorum kendime aynaya bakarken. Bunlardan hangisi benim bana bakan mı yoksa benim baktığım mı? 2 kat aşağı inerken tosba asansörle aklıma bir sürü fikir gelir hep ve hepsi aynalarla ilgilidir. Asansörden felsefi düşüncelerle çıkışım ve bu konularda düşünmem ile kendimi otobüste buluyurum. "Dıt!" bukart'da hiç kuruş kalmamış. Şimdi başkalarından istemeliyim. Başklarına muhtaç olmak beni kahreder ama en çok düştüğüm durumdur bu muhtaçlık. Bir kaç denemeden sonra doğru insanı bulup iki lirayla otobüste varlığımı sürdürüyorum. Boş bulduğum bir cam kenarı ve camdaki adama çarpan kafam. Tak tak acı değil sadece huzur veren ve beni mutlu eden bu ses. Bunun nedenini sonra anlatacağım. Adam bana bakıyor bana benziyor. Yanıma oturmuş ama koltuğu otobüsün dışında. Ve aynı öfke aynı yumruk.

 Ufak bir sızma ile otobüsten inerken hala var olmak ve olmamak arasında kalmışken terminaldeyim. Servisi uyuduğum için kaçırmıştım ama hangi servise bineceğimi de zaten bilmiyordum yani kaçırdığım şeyi mutlaka kaçıracaktım bu kaçınılmaz bir aceleydi. " Orhangazi! Yalova!" o tombik adam gene aynı yerde bağırıyordu. Ücret üç buçuk liraydı ama neyseki üstümdeki gömlek kravattan yırtmıştım bir lira kardayım. Nerede ineceğimi iblmiyorum. Bu yolu ne kadar çok gitmiş olsam da nerede ineceğimi bilmiyorum. Herseferinde birbirine benzeyen duraklar ve aynı yol devam ediyor ufak aralarla sanki rüyamın bitişi gibi. Ama kaptana söylemiştim beni orhangazi terminalinde bırak diye. Ve evet o tombik adam beni yerinde bıraktı.

 Minibüsden inerken aklımda kızlar var. Bir de geçen seneden kalma sevmediğim ama bağlandığım arkadaşlarım. Hiçbiri benim hakkımdaki saçmalıkları bilmiyor ve umurlarında da değil zaten. Onlar köpeğe benzer ufak bir okşama ve arkadaşlık o okşama ise bursaspor maçlarıdır. Derken minübüse binmişim. Tek başımayım. Ve o anda farkediyorumki ben bu işkenceyi bu mahpushaneyi özlemişim. Bu salak kasabayı da özlemişim. Neden? Bilmiyorum ama özlem var bu işin içinde geleceğin özlemi sanki." okul!" şoförün durak bağırmasıyla somut dünyaya dönüyorum içseslerimden aniden. Hızlıca iniyorum minübüsten. Ve karşımda "okul" var. Ufak bir yokuş, mavi salak kapısına vardık. Kravatımı bağlayarak bahçeye doğru giderken sıra olmuş öğrenciler gardiyan suratlı öğretmenlar ve bakışları bana çevriliyor. Belliki müdür yardımcısının konuşmasını bölmüş oluyorum şu an. "Hadi acele et!" sanki ben başka bir şey yapıyorum. O acelelik ruh halinden kalkamadımki bir türlü. Eski arkadaşları bulup yanlarına gidiyorum. Kızlar ve erkekler sırayla selamlaşmalar ve istiklal marşı. Herbirimiz bambaşka şeyler düşünürken söylenen bir marşın ne kadar anlamı olabilir ki? Gözüm dokuzuncu sınıflara çevriliyor. Güzel kızlar var mı acaba(!) tabii ki yok kimi kandırıyorsun. Sen bahtsız bir gençsin Umutcuğum. Of ne ergenim aklım fikrim hep karşı cinste diyorum bazen ama şu gerçek aklıma geliyor ben erkeğim. Ve işim gücüm yok.

 Sırayla isimler okunuyor ve sınıflar belirleniyor. En son sınıfa kalıyorum. 10-F ne saçma bir şube "F". Sınıfta geçen seneden hiç muhabbetim olmayan elemanlar var. Önde bir kız oturuyor. İki perçemli saçı ve arkadan kısa bir örgü. Turuncu saç boyası. Görebildiğim bu kadar ama hoş geliyor gözüme bir iki saniye de olsa.

                                               

5
Şişedeki Mısralar / Sarhoşum Dostlar
« : 26 Kasım 2011, 20:13:33 »
 Bir şarap bir sigara
 Ellerimde
 Paspallık ve isyan
 İçimde

 Sarhoşum dostlar
 Dünyamda
 Bırakın göçelim
 Gidelim

 İsterim özgür olsun
 İnsanlar
 İyi olsun
 İnsanlar

 Sizi sevdim
 Seviyorum
 Gözlerinizden okuyorum
 İnsanlar

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Bulunmamış
« : 26 Kasım 2011, 18:56:01 »
 Tek nefeste okudum, devamını günlerdir bekliyorum :)

7
Şişedeki Mısralar / Tablonu sevmedim
« : 20 Kasım 2011, 22:38:36 »
 Seni gördüm
 Elinde fırçan
 Sonu olmayan tuvalin
 Ve yaptığın küçük resimler

 Anlamını bilmediğin ama sevdiğin
 Yarattığın resimler
 Beni severdin eskiden
 Ben de seni

 Zor olan işini güçleştiren
 Sana küfreden
 Nefret eden
 Şah eserinden

 Aşağılık kulun ben
 İnsanlığımızı sevmeyen
 Anlamını çöezemeyen
 İstemeyen

 Seni sevdim
 Üzgünsün çünkü
 Yarattığın gözyaşları akıyor durmadan
 Dumanlı gözlerinden

 Pişmansın ama yine de
 Bırakamıyorsun
 Korkutmak da
 Bıkmak da
 
 Yaramadı bize
 Aşk da yaramadı
 Satıldık birbirimize
 Ve bitirdik doğallığımızı

 Özür dilerim
 Beğenemedim tablonu
 Yazmayı dene
 Belki işe yarar.
 

8
 Hüzünler bastı bir an içimde. Sizi sevdim hep seveceğim elbet. Ama göremiyorum gerçeği doğruyu. İçimi kemiren bir şey var sanki küçük bir yara kaşıdıkça kanayan. Bilmek istiyorum nerdesin? Haber alamamak ve haber vermemek. Üstelik bir hiçlikler diyarında gezerken ben. Sevdiğim tek şey misin? Hayır! Ama hissettiğim tek şeysin. Hissedilmek normal mi sanıyorsun, benim için değil. Ben hiçbirşeyi hissedemedim ki! Hiçbirinizi gerçek anlamda sevemedim doğruluğunuzu kabul edemedim ve istemedim, var olmanızı istemedim. Özür dilerim, istemiyorum. Hepimizin ölümü ve ne son benim ölümüm belki de beni mutlu ve olması gerektiği gibi yapacak. Çünkü görmeliyim sizden bunu siz olması gerektiği gibisiniz. Bunu demem lazım ama diyemiyorum. Bunu dediğim tek şahız sensin. Çünkü seni hissediyorum varlığını ve ruhunu. Tanrım var olduğunu biliyorum. Ve çizimlerin ne denli zor olduğunu. Silmenin ise daha da karmaşık olduğunu. Kolay gelsin sanatçım kolay gelsin.

9
Şişedeki Mısralar / Beni ellerim öldürdü
« : 15 Kasım 2011, 22:04:29 »
 Ben öldüm
 Kendi ellerimim arasında
 Kendi gözlerimle
 Sonsuz hüzün getiren hiçlik ile

 Belki bir hiçiz
 Var olmayı kan ile ödüllendiren
 Savaşıp
 Yakan

 Somutuz hep elbet
 İnsanız(!) elbet
 Korkmuyoruz
 Sinirliyiz

 Çünkü insanız
 Doğallığımızı sattık tanrıya
 Öfkemizi aldık şeytandan
 Ve evet öldüm kendi ellerimde

 İnsanım elinde
 Onun elinde
 Onun eliyle
 Onunla

 Benim bir pençem var
 Sökülmüş tırnaklarımla kazıyorum
 Kayalardan mezarımı
 İnsanım ev yapmış belki

 Mezarımda yaşamayın ademoğlu
 Sizden korkuyorum
 Sinirlenemiyorum
 Korkuyorum

 Söz söylemeyin insanoğlu
 Ağlayın bağırın.
 Aşk yapın
 Korkun
 
 Mantığınızı istemiyorum
 Sizi ve binalarınızı da
 Ben eski maymunlarımı
 Eski gerçekleri istiyorum

 Hiç önemi olmayan

10
Şişedeki Mısralar / Ynt: Bir Rüyayız Sadece
« : 13 Kasım 2011, 16:53:24 »
 Okuduğun için teşekkürler ve yorumun için ayrıca sağ ol. Beğenmene sevindim.

11
Şişedeki Mısralar / Bir Rüyayız Sadece
« : 13 Kasım 2011, 16:37:28 »
 Bir kadın var
 Siyah saçları kısa
 Önünde simsiyah çakıl taşları
 Dizilmiş üst üste

 Geriden izler bir yabancı sessizce
 Ben bakarım köpüren denize
 Soluk dalgalarına
 Gelir bir koku

 Ölüm sarsar bizi
 Hiç sarsamadığı kadar
 Tattık onu rüyalarda
 Tadıyoruz

 Uzun ve güçlü bir adam
 Yaklaşır kadına
 Şiddet gördüm rüyalarda
 Görüyorum hala

 Mutlu oldular bir anda
 Yuvarlanıyorlar kumlarda
 Umursamaz ama aşık bakışlar
 Onlar artık başka insanlar

 Kızıl saçlı kadın
 Ve adam ben
 Yuvarlanıyoruz kumlarda
 Çakırkeyif

 Gördüm bir renk
 Saçların kızıllığını
 Tattım sadece tattım
 Rüyalarımı

 Kokuları kokladım olabildiğine
 Seni seviyorum
 Tanrım ve kadınım
 Hoşça kal mutlu kal.

12
 Gözlerin aralandğında ve uykun bittiğinde anlayacaksın önemli olan aşk değil sensin. Sen biten sigara değil, üflediğin dumansın yıldız tozu. Sonsuzluğa uçup dağılacak, özgür olacaksın. Kimse seni kaybetmedi ya da kazanmadı kendini kandırma. Bir hiç olduğunu sakın unutma. Ama bizim gözümüzde değerli bir "0" sın. Çünkü her ne var ise sen var olduğun için var. Varlığının  bir kanıta ihtiyacı yok. Gözlerini yumduğunda ebediyen, göremeyeceksin bu sahte hayatın ışık saçan diyarlarını ve o sahte hayat seninle birlikte yok olacak. Onlar için devam edebilir ama seninle yok olacak. Hadi keyfine bak "Hayat" ı yaşa.

 Bir anı kapattınız dostlar
 Düz çizgiler değil
 Gökkuşakları var
 Hep vardılar

 Gözlerimi kapattım dinliyorum,
 Karanlığı kalbimle
 Ama hala gökkuşakları var
 Siyah beyaz.

                      Yıldız Tozu


 Zaman gelir zaman geçer ama önemi yoktur süresinin, biter. Bunu ne şekilde yendin ya da yendiğini sanıyorsun. Yazılar, kahveler,sigaralar ve müzik. Hep yaptın bunları ama bu sefer iyi geldi, hissettik. Belki sızın geçmedi ama biliyorsun geçecektir. Elindeki kahveyi, kalbindeki müziği, aklındaki bizi ve hiçliği eksik etme yıldız tozu. Seni sen yapanlar bunlardı, bunlar.

 Hayatının bir kısmı diğerlerinden daha mutlu ve kör geçti. Evet iyi kokulardı bunlar. Ama bitti. Bunun için üzülme. Verdiği acıyı bizimle paylaştın. Ve yendik. Ne kadar devam etse de yendik. Ne günler gelecek "Güneş Ana" ile, aşkı tadacaksın tekrar. Daha çok seveceksin gri bulutları. Unutacaksın bizi. Dağıtacaksın ve ağlayacaksın acınla. Önemi yok biz buradayız. İçinde. Hep sarılmaya devam edeceğiz.

13
I

 Bak güzel kardeşim...Biz hep vardık, hiç var olmasak bile içinde ve bizde vardık. Seni seviyoruz biliyorsun. Belki göremezsin bizi ama hissedersin, biliyoruz.

 Gerilerden çal bir "İspanyol Meyhanesi" dostum. Efkarlıyız bu aralar, rakılar ve rakılar iyi gitmez bize. Zaten sevemedik iyiliği zamanında. Sesimize kulak ver ve yaz dostum, çal dostum. Müziği ve hüznü hisset. Hisset ki yaşayasın. Afyondan kararmış ve ağlamaktan sulanmız gözlerini kendine çevir, sarıl ona, kendine, bize.

 Yastığına sinmiş aşk kokusu yakar biliriz. Belki ilk bu acı ama biliriz, yine de biliriz. Seni kurtaramayız ama, içini dök bu kağıtlara kendine. Senin senden başka bir arkadaşın mı var dostum? Ağla ve iç, dağıt kendini ama unutma "değmez"(!) bu acı, ne ona, ne kendine, ne de bize.

 Yastığını kokla ve biraz daha ağla, bir süre sonra rahatlarsın, kısa da olsa rahatlarsın, kelebek mishali. Kanlanmış gözlerini ve çökmüş yüzünü yıka sıcak sularla. Bakarsın gene ağlarsın. Hazır aynayı görmüş iken bizle konuş, kelebek olursun belki.  Sonra git nefes al bağda, bayırda. Yine ağla, ağla. Sarıl kendine sonra, elbet geçer.

 Senin takıntın değil miydi felsefe ve müzik? Anlat acını onlara da. Anlat ki onlar da sana sana dönsün huzurunla. Onlar hep yanında senin tıpkı bizim gibi.


II



 Ayağının altında çatırdayan kuru yaprakları düşün. Ezilmiş ve sararmış... Bizden ne farkı var onların? Hepimiz yıldız tozuyuz beriden beri. Ne de olsa evrimimiz devam edecek ve bunları da atlatacağız küçük tozlar olarak. Bağır parçan olduğun küçük yıldızlara " Değerli miyim bu evrende". Değilsin dostum, bir taştan farkın yok senin. Bu tuttuğun kalem sensin, bu yaşadığın hayat sensin, bu sevdiğin yıldız tozu da sensin. Sen bizsin ve herşeysin. Ama bir hiçsin!

 İnsanlığın saçma sistemlerinin birinde bir kölesin ayrıca. Eğitim diye işkence ettikleri bir mahkum! İş diye becerdikleri bir fahişe! Aşk diye sevdikleri bir insan. Güzel şeyler de varmış yıldız tozu. Ama bunun gerçekliğini düğümlenmiş boğazın, kanlı gözlerin ve sönmüş sigaran kanıtlar mı? Kanıtlamaz güzel dostum. Önemi var mı ki bunun. Hiç olmadı zaten.

 Yalanlar insanı mutlu eder. Bilgi ise acı gerçeği gösterir, karanlığa ışık tutar. Sen ışık tuttukça o da silikleşen yalanlara dönüşecektir, şüphesiz. Ya gözlerini kapatıp karanlıkta atan kalbinle düşünür ve acı çekersin. Ya da ışıkta gözlerini kısar ve göremediğin gerçekten daha çok benimsenmiş yalanlara ayak uydurursun, mutlu olursun. Her halükarda kötü durumdasın yıldız tozu. Herkes yalan söyler, acıyı çeker. Sen acıyı çekme bağrına bas, hisset.  Ama kendi varlığını bile kanıtlayamazken diğerlerini nasıl önemseyeceksin?

 Önemseyeceksin çümkü korkuyorsun. İçgüdülerin ve duyguların burada ortak oldu sadece. Önem vermek. İnsanları üzmekten korkuyorsun çünkü acizsin ve "insan" sın. Nedir bu heyecan dostum nedir? Sözlerini geri alamazsın, duygularına hakim olamazsın ve gururunu ezip geçersin. NEDEN! Neden bunlar bu şekilde işler sende? Çok mu duygusalsın? Belki de, ama duyguların seni yavaş yavaş acıtarak bitirecek. Ve ölümü kokladığında hiçlikteki hayatında... Dökülen gözyaşları sadece formalite ve sahte hüzünler olacak. Bunu biliyorsun ve hala onları seviyorsun.

 Sen hem savaşamayan, hem sevişemeyen hassas yıldız tozu. Sensin kontrol biliyoruz. Ama kulak ver bize sana sahte mutluluklar hissetirelim. Şiirlerimiz oku ve tat onları. Kadınlarımızı sev ama fazla değil. Müziklerimizi dinle ve hisset. Kendini sevme hiç sevme çünkü sen bir hiçsin. Neye sahip olursan ol hiçliğe sahip olamazsın. Sadece bilirsin hiçliği. Var olmamıştır ve tanımlanamaz. Bir karadelik belki kainatı yırtıp başka bir yere götüren... Belki bu yüzden seversin kendini. Tanımsız, var olmamış, yıldız yozu...

 

III


 Picasso'ya değil resimlerine bak yıldız tozu. O mantıksız çizgilere ve delilik mucizelerine. O resimler özgürlüktür yıldız tozu. Özgürsün yıldız tozu ve uçacaksın zaman ülkesinde, koku şehrinde. Acıların bir değeri kalmayacak bir gün, bir an. Ama acı çekiyorken değerini bil ve acıyla yaşa. Kendini bu zamanlarda canlı hissedeceksin. Mutlu kal Picasso'nun çizgileriyle.

14
Şişedeki Mısralar / İnsanım sen misin
« : 07 Kasım 2011, 21:30:10 »
 Dünayayı satan adamla yüzyüze
 Selam sana Kurt Cobain
 Anlarsın dertleri belki
 Sözlerin söylendi ve atıldı çöplere
 
 Kendimizi bıraktık sana
 Şarkılarına sana değil
 Kafalarımızı patlattık tüfekle
 Kadın elbiseleri giydik hoş
 
 Özledik mi be arkadaş
 Aşkı sevgiyi
 Hayır! Nefret ve snobluk güzelliktir hala
 Kapitalist dünyada
 
 Sevişme savaş güzelim
 Savaşmak yakışır insanıma
 Kafiyeleri bırak haykır bakalım ne var içinde canım benim
 Anlat haykır iste bizi

15
Şişedeki Mısralar / Saçmalıklar arasından bir başkası
« : 07 Kasım 2011, 19:53:59 »
 Terkedişlere bir şiir



 Yaşlı gözler uğurlar sıcak sarılmaları
 Düğümlenmiş boğazlar gülerek kendini kandırır, geri gel beri gel
 Son öpücüklerdir en değerlileri
 Ölmüşsündür, hayat geçer bir film şeridi gibi

 İçgüdülerim vardı bir zamanlar
 Bir hayatlar yaşadık, kısa
 Kokunu özledim sanki hep varmış gibi
 Ağlayamam gözler istemez

 Son anımız mıydı ki bu
 Anların sonu mu var hep yaşadığımız
 Her renk saydam artık göremem
 Seni ve kendimi


Sayfa: [1] 2 3