1
Gezginler Kamarası / Yıldız Tozunu Bağrına Basan Hiçlikler
« : 08 Kasım 2011, 10:47:28 »
I
Bak güzel kardeşim...Biz hep vardık, hiç var olmasak bile içinde ve bizde vardık. Seni seviyoruz biliyorsun. Belki göremezsin bizi ama hissedersin, biliyoruz.
Gerilerden çal bir "İspanyol Meyhanesi" dostum. Efkarlıyız bu aralar, rakılar ve rakılar iyi gitmez bize. Zaten sevemedik iyiliği zamanında. Sesimize kulak ver ve yaz dostum, çal dostum. Müziği ve hüznü hisset. Hisset ki yaşayasın. Afyondan kararmış ve ağlamaktan sulanmız gözlerini kendine çevir, sarıl ona, kendine, bize.
Yastığına sinmiş aşk kokusu yakar biliriz. Belki ilk bu acı ama biliriz, yine de biliriz. Seni kurtaramayız ama, içini dök bu kağıtlara kendine. Senin senden başka bir arkadaşın mı var dostum? Ağla ve iç, dağıt kendini ama unutma "değmez"(!) bu acı, ne ona, ne kendine, ne de bize.
Yastığını kokla ve biraz daha ağla, bir süre sonra rahatlarsın, kısa da olsa rahatlarsın, kelebek mishali. Kanlanmış gözlerini ve çökmüş yüzünü yıka sıcak sularla. Bakarsın gene ağlarsın. Hazır aynayı görmüş iken bizle konuş, kelebek olursun belki. Sonra git nefes al bağda, bayırda. Yine ağla, ağla. Sarıl kendine sonra, elbet geçer.
Senin takıntın değil miydi felsefe ve müzik? Anlat acını onlara da. Anlat ki onlar da sana sana dönsün huzurunla. Onlar hep yanında senin tıpkı bizim gibi.
II
Ayağının altında çatırdayan kuru yaprakları düşün. Ezilmiş ve sararmış... Bizden ne farkı var onların? Hepimiz yıldız tozuyuz beriden beri. Ne de olsa evrimimiz devam edecek ve bunları da atlatacağız küçük tozlar olarak. Bağır parçan olduğun küçük yıldızlara " Değerli miyim bu evrende". Değilsin dostum, bir taştan farkın yok senin. Bu tuttuğun kalem sensin, bu yaşadığın hayat sensin, bu sevdiğin yıldız tozu da sensin. Sen bizsin ve herşeysin. Ama bir hiçsin!
İnsanlığın saçma sistemlerinin birinde bir kölesin ayrıca. Eğitim diye işkence ettikleri bir mahkum! İş diye becerdikleri bir fahişe! Aşk diye sevdikleri bir insan. Güzel şeyler de varmış yıldız tozu. Ama bunun gerçekliğini düğümlenmiş boğazın, kanlı gözlerin ve sönmüş sigaran kanıtlar mı? Kanıtlamaz güzel dostum. Önemi var mı ki bunun. Hiç olmadı zaten.
Yalanlar insanı mutlu eder. Bilgi ise acı gerçeği gösterir, karanlığa ışık tutar. Sen ışık tuttukça o da silikleşen yalanlara dönüşecektir, şüphesiz. Ya gözlerini kapatıp karanlıkta atan kalbinle düşünür ve acı çekersin. Ya da ışıkta gözlerini kısar ve göremediğin gerçekten daha çok benimsenmiş yalanlara ayak uydurursun, mutlu olursun. Her halükarda kötü durumdasın yıldız tozu. Herkes yalan söyler, acıyı çeker. Sen acıyı çekme bağrına bas, hisset. Ama kendi varlığını bile kanıtlayamazken diğerlerini nasıl önemseyeceksin?
Önemseyeceksin çümkü korkuyorsun. İçgüdülerin ve duyguların burada ortak oldu sadece. Önem vermek. İnsanları üzmekten korkuyorsun çünkü acizsin ve "insan" sın. Nedir bu heyecan dostum nedir? Sözlerini geri alamazsın, duygularına hakim olamazsın ve gururunu ezip geçersin. NEDEN! Neden bunlar bu şekilde işler sende? Çok mu duygusalsın? Belki de, ama duyguların seni yavaş yavaş acıtarak bitirecek. Ve ölümü kokladığında hiçlikteki hayatında... Dökülen gözyaşları sadece formalite ve sahte hüzünler olacak. Bunu biliyorsun ve hala onları seviyorsun.
Sen hem savaşamayan, hem sevişemeyen hassas yıldız tozu. Sensin kontrol biliyoruz. Ama kulak ver bize sana sahte mutluluklar hissetirelim. Şiirlerimiz oku ve tat onları. Kadınlarımızı sev ama fazla değil. Müziklerimizi dinle ve hisset. Kendini sevme hiç sevme çünkü sen bir hiçsin. Neye sahip olursan ol hiçliğe sahip olamazsın. Sadece bilirsin hiçliği. Var olmamıştır ve tanımlanamaz. Bir karadelik belki kainatı yırtıp başka bir yere götüren... Belki bu yüzden seversin kendini. Tanımsız, var olmamış, yıldız yozu...
III
Picasso'ya değil resimlerine bak yıldız tozu. O mantıksız çizgilere ve delilik mucizelerine. O resimler özgürlüktür yıldız tozu. Özgürsün yıldız tozu ve uçacaksın zaman ülkesinde, koku şehrinde. Acıların bir değeri kalmayacak bir gün, bir an. Ama acı çekiyorken değerini bil ve acıyla yaşa. Kendini bu zamanlarda canlı hissedeceksin. Mutlu kal Picasso'nun çizgileriyle.
Bak güzel kardeşim...Biz hep vardık, hiç var olmasak bile içinde ve bizde vardık. Seni seviyoruz biliyorsun. Belki göremezsin bizi ama hissedersin, biliyoruz.
Gerilerden çal bir "İspanyol Meyhanesi" dostum. Efkarlıyız bu aralar, rakılar ve rakılar iyi gitmez bize. Zaten sevemedik iyiliği zamanında. Sesimize kulak ver ve yaz dostum, çal dostum. Müziği ve hüznü hisset. Hisset ki yaşayasın. Afyondan kararmış ve ağlamaktan sulanmız gözlerini kendine çevir, sarıl ona, kendine, bize.
Yastığına sinmiş aşk kokusu yakar biliriz. Belki ilk bu acı ama biliriz, yine de biliriz. Seni kurtaramayız ama, içini dök bu kağıtlara kendine. Senin senden başka bir arkadaşın mı var dostum? Ağla ve iç, dağıt kendini ama unutma "değmez"(!) bu acı, ne ona, ne kendine, ne de bize.
Yastığını kokla ve biraz daha ağla, bir süre sonra rahatlarsın, kısa da olsa rahatlarsın, kelebek mishali. Kanlanmış gözlerini ve çökmüş yüzünü yıka sıcak sularla. Bakarsın gene ağlarsın. Hazır aynayı görmüş iken bizle konuş, kelebek olursun belki. Sonra git nefes al bağda, bayırda. Yine ağla, ağla. Sarıl kendine sonra, elbet geçer.
Senin takıntın değil miydi felsefe ve müzik? Anlat acını onlara da. Anlat ki onlar da sana sana dönsün huzurunla. Onlar hep yanında senin tıpkı bizim gibi.
II
Ayağının altında çatırdayan kuru yaprakları düşün. Ezilmiş ve sararmış... Bizden ne farkı var onların? Hepimiz yıldız tozuyuz beriden beri. Ne de olsa evrimimiz devam edecek ve bunları da atlatacağız küçük tozlar olarak. Bağır parçan olduğun küçük yıldızlara " Değerli miyim bu evrende". Değilsin dostum, bir taştan farkın yok senin. Bu tuttuğun kalem sensin, bu yaşadığın hayat sensin, bu sevdiğin yıldız tozu da sensin. Sen bizsin ve herşeysin. Ama bir hiçsin!
İnsanlığın saçma sistemlerinin birinde bir kölesin ayrıca. Eğitim diye işkence ettikleri bir mahkum! İş diye becerdikleri bir fahişe! Aşk diye sevdikleri bir insan. Güzel şeyler de varmış yıldız tozu. Ama bunun gerçekliğini düğümlenmiş boğazın, kanlı gözlerin ve sönmüş sigaran kanıtlar mı? Kanıtlamaz güzel dostum. Önemi var mı ki bunun. Hiç olmadı zaten.
Yalanlar insanı mutlu eder. Bilgi ise acı gerçeği gösterir, karanlığa ışık tutar. Sen ışık tuttukça o da silikleşen yalanlara dönüşecektir, şüphesiz. Ya gözlerini kapatıp karanlıkta atan kalbinle düşünür ve acı çekersin. Ya da ışıkta gözlerini kısar ve göremediğin gerçekten daha çok benimsenmiş yalanlara ayak uydurursun, mutlu olursun. Her halükarda kötü durumdasın yıldız tozu. Herkes yalan söyler, acıyı çeker. Sen acıyı çekme bağrına bas, hisset. Ama kendi varlığını bile kanıtlayamazken diğerlerini nasıl önemseyeceksin?
Önemseyeceksin çümkü korkuyorsun. İçgüdülerin ve duyguların burada ortak oldu sadece. Önem vermek. İnsanları üzmekten korkuyorsun çünkü acizsin ve "insan" sın. Nedir bu heyecan dostum nedir? Sözlerini geri alamazsın, duygularına hakim olamazsın ve gururunu ezip geçersin. NEDEN! Neden bunlar bu şekilde işler sende? Çok mu duygusalsın? Belki de, ama duyguların seni yavaş yavaş acıtarak bitirecek. Ve ölümü kokladığında hiçlikteki hayatında... Dökülen gözyaşları sadece formalite ve sahte hüzünler olacak. Bunu biliyorsun ve hala onları seviyorsun.
Sen hem savaşamayan, hem sevişemeyen hassas yıldız tozu. Sensin kontrol biliyoruz. Ama kulak ver bize sana sahte mutluluklar hissetirelim. Şiirlerimiz oku ve tat onları. Kadınlarımızı sev ama fazla değil. Müziklerimizi dinle ve hisset. Kendini sevme hiç sevme çünkü sen bir hiçsin. Neye sahip olursan ol hiçliğe sahip olamazsın. Sadece bilirsin hiçliği. Var olmamıştır ve tanımlanamaz. Bir karadelik belki kainatı yırtıp başka bir yere götüren... Belki bu yüzden seversin kendini. Tanımsız, var olmamış, yıldız yozu...
III
Picasso'ya değil resimlerine bak yıldız tozu. O mantıksız çizgilere ve delilik mucizelerine. O resimler özgürlüktür yıldız tozu. Özgürsün yıldız tozu ve uçacaksın zaman ülkesinde, koku şehrinde. Acıların bir değeri kalmayacak bir gün, bir an. Ama acı çekiyorken değerini bil ve acıyla yaşa. Kendini bu zamanlarda canlı hissedeceksin. Mutlu kal Picasso'nun çizgileriyle.