Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - animania

Sayfa: [1] 2
1
Düşler Limanı / Ynt: Metro
« : 06 Mart 2011, 23:42:17 »
Geç bi yanıt olduğunun farkındayım, kusura bakmayın giremiyorum bu ara pek işten dolayı.

Lucian ve Bell(A)slı teşekkür ederim. :)

Soul Sucker;  Arayış bende de bitmedi, ve ben de bu konulara epey kafa yormuşluğum var. Tabii burdaki amacım günümüzde felsefeyle ilgilenen insanlar olsa da aslında ben felsefe ile mizahı bir araya getirmeye ve felsefeyi sevdirmeye çalışıyorum. Denemek istediğim bu. Böle birkaç denemem daha var. Bunun dışında fikirlerine katılıyorum,arayış çok önemli. Zaten içinde arayış olan bi insan o arayışı asla bırakmıyor, bırakamaz da. Taki gerçekten gerçeği (hakikati) öğrenene kadar. Hakikat nedir dersen henüz ben de bulamadım. :) Ama uzun ve irdeleyici yorumun için çok teşekkür ederim.

2
3. Yıl / Ynt: Kayıp Rıhtım 3. Yıl Şölenleri !!!
« : 24 Ocak 2011, 00:04:13 »
Ben de 2010 un sonlarına doğru üye olan yani yeni üye birisi olarak, elimden geldiğince fantastik edebiyatla haşır neşir oluyorum. Bu haşır neşirliğin bir kısmını arkadaşım M. İhsan Tatari nam-ı diğer mit'e borçluysam da diğer kısmı Kayıp Rıhtım doldurmaktadır.

Ben de 3ncü yaşını kutluyor, ve yavaştan ilgimi çeken incelemeleri okumaya koyulup nice senelere diyorum. İyi ki varsın Kayıp Rıhtım. :)

3
Düşler Limanı / Ynt: Bilinçaltından Notlar
« : 05 Aralık 2010, 23:11:44 »
Vallaha ben de buradayım. Hakikat nedir bilmiyorum çünkü ben de septik felsefeyle bakıyorum bu konuya. Birileri çıkıp ahkam kesip hayır biz kesinlikle varız da diyebilir ama ben şüpheci bakmaya devam edeceğim. Ama reel de burada olmasak da ruhumuzla, fikirlerimizle buradayız!

4
Düşler Limanı / Ynt: Boncuk Çocuk Uçunca
« : 05 Aralık 2010, 23:03:17 »
ben de beğendim.masal gibi birşey olmuş bu yazı; hikaye.
İkinizin de eline sağlık...

5
Düşler Limanı / Ynt: Orman
« : 05 Aralık 2010, 22:51:09 »
Yine de güzel olmuş, ben de kendimi orda hissettim...

İlginç bir şekilde bu ayki aylık öykü seçkisi için ben de yazacak birşey bulamamıştım ve kendimi ilk bulduğum mekanda elime kağıdı kalemi alıp yazmaya başladım. Tabi hikayenin başı aynı sendeki gibi betimlemelerle dolu oldu. Sonra yavaş yavaş konuya girdim, arkası geldi.

Betimlemeleri çok severim. Eline sağlık

6
Ben de koyubeyaz'a destek olmak amaçlı :) söylüyormuşum gibi görünse de aslında bilgisayarda okurken gözlerim ağrımasına rağmen, normal kitap okurkense boynum ağrır ya da aynı koyubeyazın dediği gibi elim yorulur. ama herşeye rağmen sanal bilgisayar ortamındansa kitabı tercih ederim. Çünkü bir nokta da şu ki hem bilgisayardaki ışık gözü yoruyor hem de bilgisayarda bir tık ile başka diyarlara yola çıkabiliyorsunuz. Bu da ilginizin dağılmasına ve konudan uzaklaşmaya sebep olabiliyor. Oysa ki başucu ışığınızı açıp bir kitabı elinize aldığınızda kendinizi tamamen ona odaklıyorsunuz.

7
Düşler Limanı / Metro
« : 24 Kasım 2010, 23:56:34 »


Fırsatları yakalamak için metro’ya bindim, hızlı gidersem yetişirim diye ama yetişemedim. Sonunda öğrendim ki acele ettikçe, ulaşmak istedikçe elde edilmiyor. Oysa arayış bitince kendiliğinden geliyor.

Bundan bahsedince aklıma büyük babaannem geldi. Ben ortaokuldayken büyük babaannem yani babamın babaannesi bizde kalmıştı birkaç ay. O eskiden yaşadıklarını anlatırdı ben de böyle masal dinler gibi oturur onu dinlerdim; çok hoşuma giderdi. Bazen gençliğin, çocukluğun verdiği cehaletle onu kırdığım da olurdu ama o birbirimizi çok severdik. Hala olduğu gibi dalgınlığımdan olsa gerek bazen bir defterimi ya da ne biliyim cüzdanımı kaybederdim, büyük babaannem beni yanına çağırırdı. “Dur oğlum!” derdi bana. “Ben hemen kayıp duasını okurum şimdi sana!” ve ben arayışı bırakırdım. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra da aranan her ne ise bulunurdu. Placebo etkisi gibi bir şeydi yani. Aslında sadece arayışı bıraktırmaktı bana yaptığı. Arayış bitince bulabiliyorsak eğer buradan da aklıma şu çok yaptığımız Tanrı arayışı geliyor.

Tanrı’yı bilimsel kanıtlama çabası. Yani buna da karşı değilim kanıtlanabiliyorsa kanıtlansın. Yıllar önce Dan Brown’ın kitabında okuduğumuz karşıt madde Cern’de çok kısa bir zaman önce elde edildi. Bu tanrıyı kanıtlar mı? Bilmiyorum. Ama söylemek istediğim şu ki, kanıtlamayı; aramayı bıraksak belki de buluruz. Varlığımızı, kendimizi de aramasak buluruz. O zaman hep istediğimiz şu çıksa da kurtulsak dediğimiz; Loto’yu da oynamayalım o zaman. Kesin buluruz. Oynamazsak eğer tuttururuz. Zaten gerçekte aradığımız, o sanal zenginlik olmadığından belki de daha mutlu oluruz.

Zaten metro’nun içindeysek hala, birden uyanıp son durakta bulduysak kendimizi, kesin buluruz.


Fatih Akuzun


8
Düşler Limanı / Ynt: Gerçek...
« : 11 Kasım 2010, 14:04:43 »
bana da koydu beee.
Hem de yeni ayrılık yaşamış biri olarak daha da çok koydu.
Hİssettiklerini aynen hissettim; çok güzel aktarmışsın.
"Git buradan artık giiiit... Hayır, gitme..." kısmınaki çelişkiyi yaşıyorum şu an hayatımda
ama elden birşey gelmiyor, bazen anlamak istemiyor madalyonun diğer yüzündeki kişi.
Aslında en başından belli; işte bir madalyonun iki yüzündeki gibi asla kavuşamayacak
aşklar hep sürüyor, kavuşulanlarsa bir yerde tek taraflı da olsa bitiyor.
Ortasını bulamadım henüz. Bulanlar nası buluyor? Hep merak ettim, ediyorum...

9
Düşler Limanı / Ynt: Fanatik
« : 11 Kasım 2010, 13:46:11 »
Kardeşim ben de düşler limanına bi gidiyim biraz bişeyler okuyum dedim , sonra aklıma acaba ihsan burda bişeyler paylaşmışmıdır diye düşündüm ve bu öykü çıktı karşıma.

Okurken çok keyif aldım. Hikaye başlarında çok gerçekçi ilerliyor diye yaşadığın  bir şeyi paylaştığını düşündüm ilk birkaç cümlede."Hangi pastane lan bu?" dedim kendime hatta. :)

Sonra gerçeklik yerini kurguya bıraktığında acaba ne olacak diye meraklanarak hızlıca okudum ve yine her zamanki gibi şaşırttın beni. Çok keyif aldım. Ellerine, yüreğine ve kalemine sağlık.

10
Düşler Limanı / Ynt: RUH ÇIKMAZI
« : 10 Kasım 2010, 13:28:27 »
Shinigami; olumlu yorumun için çok teşekkür ederim.
Senin de yüreğine sağlık!
:)

11
Aylık Öykü Seçkisi / Ynt: Seçkide On Yedinci Ay !!!
« : 10 Kasım 2010, 01:33:56 »
Ben de yeni katıldım siteye ve fantastik edebiyatlada yeni tanıştığımı her fırsatta belirtmek istiyorum. Kendimi Yemin ve Öç'teki yarı-goblin'le özdeşleştirmeye başladım, sanki tam olarak bi yere ait değilim. Neyse umarım sonum onun gibi olmaz. :)

Mit; ne de olsa Beşiktaş'lısın! Son dakka gollerine alışığız senin. :))


12
Tekrar teşekkürler kardeşim :)

Evet hata olmuş, bu tırnak olayını çözemedim hala.

Büyük harf olayı da aslında alışkanlık gibi birşey. Word de hazırlıyorum ya başlığı otomatikman büyük yapıyorum buraya da kopyala yapıştırla koyuyorum . Bi dahaki sefere ona da dikkat ederim ama şu noktalama olaylarını düzeltmem lazım hakikaten.

Yine de daha ziyade önemli olan hikayelerin beğenilmesi, aslında Kayıp Rıhtım'da bu tarz felsefi içerikli yazıları paylaşmak ne kadar etkili bilmiyorum. Genelde fantastik tarz yazanlar ve okuyanlar burada. Yine de daha önce de söylediğim gibi yazmak ve burada paylaşmak, kendimi geliştirmek buradaki arkadaşlardan olumlu ya da olumsuz her türlü eleştirileri okumak çok çok keyifli. Bu arada siyasi yazamıyoruz galiba burada, doğru mu? Yazmaya başlayınca ve biliyorsun ki siyasi tavırları olan biri de olunca siyasi bazı yazılar yazmayı düşünüyorum... İçimde birşeyler kıpırdamaya başladı sanki. :)

13
FELSEFİK KARALAMALAR

“Hey Dostum!” dedi, “Nerelerdesin?” İçinde bir kıpırtı vardı. “Sana ihtiyacım var, nerdesin?” “Çıkartma içimdeki kızgın canavarı!” Garip hissediyordu kendisini. “Davul çalmak istiyorum galiba. “
“Ramazan davulu mu?” dedi ötekisi yani Akointes.
“Ne ramazan davulu be, ramazan geçeli nice oldu, sadece davul işte.” “Hani maça gitmeyiz ya biz pek, ama gidenler elerine alır çalarlar, işte öyle davul. Ama biz maça gitmeyeceğiz.” dedi Farientes.
 “E peki ne yapacağız?” dedi Akointes.
F:    “Sadece çalacağız işte, başka bir şey yok.”
A:    “İyi de ne çalacağız.”
F:    “Davul, zurna, darbuka, tef... ne istersek. Ama daha çok davul.”
A:   “Peki ramazan davuluyla aynı davul değil mi bu senin dediğin?”
F:    “Evet aynı ama ramazan davulu çalmak ulvi bir iştir. Bizim çalacağımız davulu da bu işten ayıran budur.”
A:    “He yani diyorsun ki, bizim çaldığımız pardon çalacağımız şarkılar başka olduğundan mı davul da değişiyor?”
F:    “Eh biraz öyle gibi!”
A:    “Peki nasıl oluyor bu?”
F:    “Nasıl mı oluyor? Bak şimdi şöyle oluyor. Diyorum ki; sen çalıyorsun ya davulu, müzik yapıyorsun.”
A:    “Evet!”
F:    “Yaptığın müzik sen oluyorsun, müzik aleti de sen.”
A:   “ Ne yani davul mu oluyorum ben bu durumda?”
F:    “Yani sen davul oluyorsun, davul da sen…”
A:     “Allah Allah, fesupanallah!”
F:    “Sen davul musun, değil misin Akointes?
A:    “İyi de, sen neden davul olmuyorsun?”
F:    “E, ben de oluyorum. Kim dedi ki olmuyorum?”
A:    “Ama… , ama aynı anda iki davul olursa, bu iki davuldan biri üste çıkmaya çalışırsa, olmaz ki.”
F:    “Ne olur bu durumda?”
A:    “Bilmem ki! Ahenk bozulur herhalde?”
F:    “Tam üstüne bastın, ahenk bozulur ama müzik budur. Müzik zaten ahenkle kalabilme sanatıdır. Birbirinin üstüne çıkmadan çalabiliyorsan eğer, işte o zaman müziği yaşıyorsundur. Demokrasinin ta kendisidir müzik!” “Hele de çok sesli müzik ya da flarmonikse tam demokrasi”
A:    “Nasıl yani?”
F:    “Uyumlu olabilmektir işte, anlamadın mı? Yeri geldiğinde tuba’nın sesi alttan gelir, duyulmaz gibi gelir; derinden ama olmazsa da olmaz, müziğe muazzam bir tat katar. Piyano dokunur sanki sana, hissedersen tabii. Tuşlu bir alettir ya ondan. Dokunur vücudunun tuşları olan atomlara. Yaylılar, üflemeliler; bunlar duyguyu verir sana. Gerilir gevşer ve sana hissettirir. Sen de tel olursun. Üzerinde gezinen yayla si bemoller fa diezler çıkar vücudundan ya da bir ney gibi üflerler seni, belki de bir obua… İşte bunun gibi tiz sesler daha çok duyulurlar.”
A:    “Neden?”
F:    “İnsan’ın duyma eşiğine daha yakındır tiz sesler de ondan.”
A:    “Eeee…”
F:   “Eee’si, Davul da hem tok sesledir; bas tınılara sahiptir ama kolayca duyulur. Çünkü vurulur ona. O da vurur senin akciğerlerine, iç kulak zarına. Duyarsın istemesen de. Ben hem tok sesliyim, hem de duyulmak istiyorum herkes tarafından.”
A:    “Sen ne söyleyeceksin ki, duyulmak istiyorsun?
F:   “Söyleyecek çok şeyim var.” dedi Farientes. ”Söyleyecek o kadar çok şeyim var ki, öyle bir hikayeyle bitmez söyleyeceklerim. Hikayelerimi okudukça anlatacağım kendimi size ve okudukça kitap olacaksınız siz de. “
“Anlamadım!” dedi Akointes. Ben zaman zaman kitap okurum ama hiç kitap olmadım. “Kitap olmak da ne demek?”
“Kendini vermemişsin!” dedi Farientes. Kendini verseydin eğer, o kitap olurdun sen. İçine girerdin kitabın, kitap da seni okurdu. Ve okudukça yeni bir boyuta açılırdın belki de 2nci, 3ncü baskıların bile olurdu.”
“Nasıl yani? Bu çelişkiyi çözemedim.” dedi Akointes.
F:    “Gayet basit. Okuduğun kitaptan kaç tane basıldı diyelim?
A:    “Örneğin 20.000 tane olsun.”
F:    “İşte sen sadece elindeki o bir kitap değil, 20.000 kitapsın. Seni okuyan 20.000 kişisin artık. Her birinin seni okurken hissettikleri farklı ve sen bu hisleri yaşadıkça kitap olmayı daha çok isteyeceksin. Ve diyeceksin ki bi 20.000 daha basılsa keşke o benlikleri de tanımak istiyorum. O benliklerle iç içe geçmek.”
Ağzı açık anlamaya çalışan Akointes çok şaşırmıştı bu duyduklarına. Bir rüyada mıydı acaba, yoksa büyülenmiş miydi? Başka bir boyutta mıydı yoksa, belki de ölmüştü. Ölüm melekleri onu kötü sona böyle hazırlıyordu. 20.000 kişi olmak da neydi?
Derken kendisini anlar gibi hissetti sanki. Beyninde bilgiler dolaşıyor gibiydi, anlam veremiyordu ama sanki Farientes gibi konuşmaya başlayacaktı birazdan.
Farientes düşünmesi için zaman tanımıştı, daha fazla yormak istemedi onu ve araya girdi. Sevgili dostum, şimdi bir örnek daha vermek istiyorum.
“Olur!” dedi Akointes.
Seninle ben sohbet ediyoruz şu anda. Daha önce hiçbir arkadaşınla sohbet ederken, o olduğunu düşündün mü? Yani o kadar derin sohbet etmişsiniz ki, birden sanki onunla yer değiştirmişsin gibi?
A-F:    Akointes “Evet!” dedi. “Sanki kitap da oldum daha önce ben.” Birden böyle hissetmişti.
F-A:    Gerçek Farientes kendi bedenine döndüğünde, tekrar yüzünü çevirdi Akointes’e. “Biraz önce dostum ben sen oldum, sen de ben. İşte gerçek dostluk budur” dedi. “Sen biri olursun ama o da sen olamıyorsa eğer, dostun değil sadece arkadaşındır. Dostunsa sen o olduğunda, o da sendir artık."

Akointes’in, yaşadıkları karşısında şaşkınlığı devam ediyordu. Ama ilginç bir duygu daha kaplamıştı içini. Bilgiyle doluydu sanki içi. Ve artık kitap olmaya hazırdı, ya da o gün canı ne olmak istiyorsa.

14
Düşler Limanı / Ynt: RUH ÇIKMAZI
« : 31 Ekim 2010, 21:40:32 »
Fırtınakıran, olumlu eleştirin için çok teşekkür ederim. Beğenmene sevindim. Aslında kısa bir yazı olduğu için ve neredeyse tamamı konuşma olduğu için altalta yazmadım. Şiir gibi olacaktı :)

İmla hataları konusunda ise haklısın, daha dikkatli olmaya çalışacağım. Yukarıda İhsan'a verdiğim cevapta da olduğu gibi Lise'de bazı yazı denemelerim olmuştu ve yarım kalmıştı ne yazık ki. Ama şimdi, yine yeni yeniden yazmaya başladım. Ve hakikaten burada olduğum için çok mutluyum diyebilirim.

Yazıyorum ve yazdıkça öğreniyorum...

15
Düşler Limanı / Ynt: RUH ÇIKMAZI
« : 31 Ekim 2010, 18:37:04 »
Sağol kardeşim, teşekkür ederim. Aynen öyle.İlk kısa hikayem diyebilirim.Lise döneminde yazdığım birçak uçuk ya da garip hikayem vardı aslında.Ancak son birkaç yıl içinde öncelikle içimde kıpırtıların oluşması sonra senin yazı serüvenin ve geçen haftaki konuşmalarımız sonucu burada olmak hakikaten çok keyifli. :)))

Sayfa: [1] 2