Orman

Bugün ormanda dolaşmak istedim.
Üzerime en sevdiğim elbisemi giydim. Düğüne gider gibi.
Ama mesele boş boş dolaşmak ve güneşlenmekti. İnsanlardan kaçmaktı.
Bugün benim için en güzel gündü.
Çamların sıcaktan yorulan yaprakları tozlu, meşeler birbirine girmiş.
Çalıların dikenleri elbisemi mahvettiler.
Az önce önümden hızla zıplayarak geçen şey bir tavşandı. Çalıların arasından kaybolurken, yerde ezdiği yaprakların çıtırtılı sesleri ormanın sessizliğini bozdu.
Sonra yine ormanın kendi alemi, o ağırbaşlılık, hafif esintiler.
Uzaktan akan derenin sesine doğru yürümeye başladım.
Kuyruğu kopuk bir kertenkele eşini kovalıyor, devrilmiş bir ağacı aşarken beyaz karnı meydanda, tıp tıp atıyor. Geçip gidiyorum yanından.
Yüz adım ötemde, kocaman bir kaya. Uzaktan su içen bir adama benziyor.
Yaklaştıkça yanına dibinden fışkıran suları görebiliyorum. Beyaz dupduru. İçine çamların gölgeleri düşüyor. Sular kaya dibinden çıkınca birikip küçük bir gölcük oluşturuyor. Su kıyısında ki beyaz yaban süsenleri, sarı üçgüller.
Sabahları ürkek tavşanların etrafı gözetleyerek su içtiklerini hayal ediyorum.
Daha fazla yürümek istemiyorum. Büyük kayanın üstüne oturuyorum.
Serinlik ve çam kokusu…
İkindi oldu olacak ormanda esintiler başlıyor, çalıkuşlarının seyrek cik cik’leri. Yatıp uyumak istiyorum. Eğri bir çamın dibindeki döküntüleri yayıp uzanıyorum. Orman sakinleri yerimi hemen keşfediyorlar, çelik mavisi renginde iri bir sinek başımın üstünde dolanıp duruyor. Derken karıncalar, Sarı orman karıncaları , ısırmadan üzerimde dolaşıyorlar.
Kanatları gri renginde küçük bir kelebek burnuma değerek geçiyor. Uyuyamıyorum.
Uzaktaki dağların gölgeleri üzerime düştü düşecek.
Yavaşça yerden kalkıyorum. Ormandan çıkmak kırlara ulaşmak istiyorum.
Kırın ortasındayım şimdi.
Orman uğultularla arkamda. Günün kızıllığı otlar üzerinde titrek. Birazda burada oturmalıyım diyorum. Kır önümde uzanıyor. Anlamsız, bomboş sanılan kır kendi düşünde. Sarı otların arasından, papatyalar, peygamber çiçekleri görünüyor. Ayağımın ucunda bir kangal var, tüylü, kalın, uzun yaprakları mavi çiçeklerini kaplıyor. Tüyleri elimi gıdıklamasına bakmadan yapraklarından tutup çiçeklerine bakıyorum. Bana babaannemin mavi çiçekli masa örtülerini hatırlatıyor. O örtüleri sadece çok özel insanlar için saklardı. O özel insanlar ona misafir olarak geldiklerinde yemek masasına örterdi. Değer vermediği insanlar içinse en kötü eskimiş örtüyü sererdi.
Dünyanın en tatlı mavisi bu çiçeklerdir belki, küçük küçük, bir düş gibi.
Güneş doğduğunda bu çiçekler nasıl mavi mavi gülecektir, kimbilir. Şimdi kapanıyorlar, kıvrılıyorlar, hava iyice karadı. Kır uykusuna dalıyor, o sonsuz uykusuna.
Eve dönmeliyim.