Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Arminass

Sayfa: [1]
1
Düşler Limanı / Ynt: Varoluş 1 --- Yansıma
« : 28 Eylül 2011, 20:46:46 »
Öncelikle ince yorumun ve tespitlerin için teşekkürü borç bilirim. İmla hataları, uzun süredir peşimi bırakmayan bir illet aslında. Konu üzerine yoğunlaşmam gerektiğini bir kez daha hatırlattın bana. Bu konuda nedenini çözemediğim bir tembelliğim var. Türkçe çalışmalıyım biraz... :)
Tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

2
Düşler Limanı / Varoluş 1 --- Yansıma
« : 28 Eylül 2011, 05:34:09 »
        Işık;
        Gözün alabildiğinden çok daha fazlası. Durulmuş bir kargaşanın kırılgan hali. Algılanabilecek kadar berrak, erişilemeyecek kadar saf. Yakalanabilecek en derin ayrıntı. O kadar parlak ki, sadece ışık, sanki yalnızca o var. Gökyüzünde, toprakta, okyanuslarda, hatta Hades'in yalnızlığını paylaşacak kadar aşağılarda...
   
        Gözlerimi araladığımda her şeyi unutmuş gibiydim. Sanki ilk bakışımdı bu, var olduğum ilk an. Işık bedenime öylesine işlemişti ki, ısıyı hücrelerimde hissedebiliyordum. Adeta ışık doluyordu ciğerlerime.
Puslu ama muhteşem bir güzellik.
        Sonra sessizce çekilmesini bekledim. Önce bedenimden, topraktan ve gökyüzünden ağır ağır çekilişini izledim. Her saniye yeni bir şey beliriyordu önümde.
        Kum... ilk hissettiğim buydu. Çıplak ayaklarımı uyuşturuyordu. İlk gördüğüm şey ise iki ayağı kırık olmasına rağmen, dengeli şekilde durmayı başarabilmiş, tahta bir masa. İki tane sandalye, biri düz, biri ters. İronik bir kaos...
        Görüntü netleştikçe daha küçük eşyalar belirginleşmeye başlamıştı. Masanın üzerindeki boş kum saati ve yırtılmış ama yeniden ciltlenmiş gibi duran eski bir kitap. Yerde, bir kolu olmayan terazi, hemen yanında havada asılı duran abaküs boncukları. Etrafa saçılmış satranç taşları, boş beyaz sayfalar ve tamamlanmamış, belirgin olmayan bir tablo, bir figür.
        Daha ileriye baktığımda ise gördüğüm şey hiçlikti. Hatta hiçlikten daha öte, sonsuza kadar uzanan bir boşluk. Zihnim sadece bulunduğum kareyi algılayabiliyordu. Bir şekilde sınırlanmıştım sanki.
        Işık? Ama etkisini kaybetmişti.
        "Sandalyeler senin için" dedi nereden geldiği anlaşılamayan, havada süzülerek boşlukta yankı yapan bir ses. "Birini seç."
        Arkamı döndüğümde yaklaşmakta olan şey algılarımın çok ötesindeydi. Gölgeden daha öte, silik, yaşanılan anı geçmişin bir parçası, bir hatıra gibi hissettiren, buna karşılık aldığı her solukta sanki gerçekliği yaşatan bir yansıma.
        Tuhaftır ki yaşadığım bu deneyim beni şaşırtmamıştı. Sanki olacak olan her şeyi önceden biliyormuş gibi hissediyordum. Ama yaşamış olduğum tüm anlar içerisinde, daha önce ne bu anı yaşamış nede bu mekânda bulunmuştum.
        "Hangisini seçmeliyim?" diye sordum masaya yaklaşırken.
        "Senin adına karar veremem" dedi yansıma "hiç vermedim."
        "Beni tanıyor musun?" diye sordum, düz duran sandalyeye otururken.
        "Belki" dedi, sırıtıyormuş gibi bir ses tonuyla. Ses haricinde belirgin bir şey yoktu. "Peki ya sen, tanımış olmamı mı isterdin? Yoksa tanıyacak olmamı mı? Beni tanıyor musun?"
        "Neden sorularımı yanıtlamıyorsun?"
        "Çünkü soru olarak kalmaları gerek," dedi ses ciddileşerek, "en azından bu aşamada. Şu anda yaşadığın şey, algılayabileceğinden çok fazla. Her şeyi sana açıklamak isterdim, ama yapamam. Bir bakıma senin olmuş olduğundan fazlası değilim. Hatta ikimizin aynı anda 'tam da burada' var olduğundan bile emin değilim?"
        "Bu da ne demek şimdi?"
        "Ne ne demek?" dedi anlamamışçasına, sesi ciddiydi. "Neden o sandalyeyi seçtin?"
        "Diğeri ters durduğu için."
        "Haklısın! Ters olan bir şeyi, düz ve kullanılabilir hale getirmek çaba ve güç gerektir. Ne kadar ufak olursa olsun." Ses tonu iğneleyiciydi.
        "Sen neden oturmuyorsun?" diye sordum. Bir an için sanki cevabını biliyormuş gibi hissederek.
        "Oturmalı mıyım? Oturmaya ihtiyacım var mı? Yorulmuş gibi mi görünüyorum?"
        "Bana sorma" dedim umursamazca "senin var olduğundan bile emin değilim."
        "En azından oturduğun sandalye kadar gerçeğim," dedi titreşerek, bir sönüp bir parlıyordu sanki.              
        "Hissedebildiğin şeylerin gerçek olduğunu düşünüyorsun ama sesimi duymak seni tatmin etmiyor."
        "Bunlar nedir?" diye sordum, masanın üzerindeki kitap ve kum saatini göstererek. "Neden her şey olması gerektiği gibi değil? Neden ya eksik, ya da ters?"
        "Ben eksik ya da ters olan bir şey görmüyorum. Bahsettiğin kavramlar göreceli. Bence her şey olması gerektiği gibi. Her zaman böyleydi. Şimdi neden ters olduğunu düşünüyorsun?"
        "Seninle tartışmayacağım!" dedim kestirip atarak.
        Diyalog yorucuydu, olması gerekenden daha yorucu...
        "Tartışamazsın!" dedi ciddi bir tavırla "Bunu düşünmen ürkütücü."
        Cevap verme zahmetine girmedim.
        Kısa bir sessizliğin ardından "Burada gördüğün her şey," dedi sakin bir ses tonuyla "tamamlanabilir." Durduğu yer belirsizdi. "Mesela kum saati, ayaklarının altındaki kumla onu işlevsel bir duruma sokabilirsin. Ama zamanın var olmadığı bir mekânda ne kadar iş görür? Ya da terazi. Bir kolu yok ama hesaplayabilmen için boncukların var. Bu matematiğin doğaüstü gizemidir. Tıpkı Laplace'in düşündüğü gibi. Kitap, içini görmedin ama sayfaları karışıktır, düzenleyip okuyabilirsin. Hepsi ayrı bir fedakârlık ister. Kaos deliğine düşmüş Alice'ten farkın yok. Düzen sağlamak için inşa etmelisin. Aksi halde sende bu karmaşanın parçası olursun." Bir an sessizleşti, sonra, "he! Şu tabloya gelince, o benim. Ve eksik bir yanı yok" diyerek cümlesini tamamladı.
        "Nesin sen?" diye sordum.
        Yine aynı his. Sanki cevabı biliyordum.
        "Ben senim," dedi yaklaşarak, sesi yükselmişti "senin ben olduğun kadar. Hep arzuladığın ama bir türlü erişemediğin ve asla erişemeyeceğin benliğinim. Senin bir parçanım, tıpkı kolların, bacakların gibi. Ama bana ulaşamazsın, ben sonsuzlukta gizliyim. Ben senin zihninin cehennemiyim ve senden çok daha fazlasıyım, senden çok daha gerçeğim..."

        Yer titredi. Bütün benliğimin sarsıldığını hissedebiliyordum.
        Her şey haraket ediyordu. Kumların ayaklarımın altından akıp gittiğini hissedebiliyordum. Gözlerim yansımayı aradı, yok olmuştu.

        Silik bir görüntü... Havada uçuşan satranç taşlarını hatırlıyorum. Bir terazi, etrafında renkli boncuklar dönüyor. Ve bir kitap hatırlıyorum, yıpranmış, göğe yükseliyor. Bir masa var, sandalyeler, boş kağıtlar ve bir tablo. Ve bir şey! Yerdeki kumların yükseldiğini hatırlıyorum, bir kum saatinin içine doluşuyorlar.
        Sonrasında, karanlık.  

20 eylül 2011
(Bilinçaltıyla Randevu)

3
Şişedeki Mısralar / Yazınsal Karalamalar
« : 28 Eylül 2011, 05:32:09 »

Anılarım, hafızamın kirlenmiş, sessiz odaları. Duvarların gölgelediği birer karmaşadan ibaretsiniz artık. Üzerinizden yüzyıllar geçmiş gibi, zamana yenilerek unutulmak üzere, hiçliğin kalbine terk edildiniz. Hiç yaşanmamışsınız gibi..

-----

Ve yine ihtiraslar yankılanacak, gecenin en sessiz anında,
Düşlerin, kilden formların arasında hayat bulduğunu göreceksin,
Ve yine coşkuyu tadacaksın, var oluşun mahremiyetinde,
Şeytanın günahlarını paylaşacaksın isteyerek,
Ve gün doğarken, hiç bir suçluluk duygusu hissetmeden,
Sigaranda kalan son nefesi çekeceksin yine.


----

Gecenin; güne, Karanlığın; ışığa döndüğü vakit, inandığım tüm gerçeklerin... bir hayalet misali, şeffaf tenimden süzülerek yok oluşlarını izledim... Ve hissettim yeniden, özgürmüş gibi hisseden bir insanın hisettiklerini, özgür olamayacağımı bilerek...


----

Bu gece ateşe vereceğim tenimi,
Ölümle sevişeceğim...
Zehrini emeceğim dudaklarından,
Kollarına bırakırken cansız bedenimi...


4
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Ölüm Kapısı Serisi
« : 19 Eylül 2011, 18:57:24 »
Gerçekten çok başarılı, çok sürükleyici, çok akıcı bir anlatıma sahip, bir seri ölüm kapısı. Şu aralar ikinciye tekrar okumayı düşündüğüm yegane serilerden bir tanesi(elimdekilerle idare edenlerdenim :) ) yaklaşık 4000 sayfalık boş vaktiniz ve yorulmayan gözleriniz varsa sizi söyliyeceğim tek şey şudur. "Daha ne bekliyorsun?"

5
Ejderha Mızrağı / Ynt: Majere Kardeşler
« : 19 Eylül 2011, 18:52:09 »
İkizler ilk başlarda gerçekten yaratıcı, eğlenceli, ve yeterki kadar fantastik gelmişti, nedenini bilmiyorum ama (sanırım bu kadar üstlerine düşülmesinden dolayı) artık eski tadını vermiyorlar. Hele ki Kitap Weis ve Hickman tarafından yazılmamışsa, zaman kaybı olacağını düşünüyorum. yorumlarda bunu gösteriyo zaten :D

6
Ejderha Mızrağı / Ynt: Favori Karakteriniz?
« : 19 Eylül 2011, 18:46:36 »
Kesinlikle; Tas... :D

7
Düşler Limanı / Hükmeden!
« : 19 Eylül 2011, 18:45:09 »
Hükmeden!

Sessizlik taş duvarlar gibi çevrelemiş etrafımı, bulutların üzerindeki sarayımda yalnızlığa mahkumum ben. Hiçliğin, umutsuzluğun olduğu yerdeyim. Güneşin usulca süzüldüğü geniş pencerelerimden olmuş olan, olmakta olan ve olacak olan her şeyi izlerim.
Salonlarım sonsuzluğa uzanır benim, kara tahtıma oturur Dünya’yı yönetirim.
Efendiyim ben; ..
Kölelerin efendilerinin bile efendisiyim. Varoluşu ve yok oluşu tayin edenim. İstediğimi ödüllendiren, istediğimi cezalandıran kişiyim. Hiçliğin çölünde terk edilenlerin yoluna ışık olanım ben, aynı zamanda en güçlülerin bile üzerine gölge gibi çökenim. Benim gücümden öte bir güç yoktur krallığımın topraklarında, sadece ben hükmederim. Ben…ben…ben!
Azrail’im ben;
Ruhum cehennem ateşlerinde kavrulmuştur benim. Bedeninin derinliklerindeki ruhunu çekip çıkarabilecek kişiyim. Ateşlere hükmedebilecek, yıldırımlara sözümü geçirebilecek kadar güçlüyüm ben. Başlangıcı tayin eder, son sözü de ben dile getiririm. Hayatın avucumun içindedir, sen bunun farkında olmasan bile.
Kaos Lorduyum ben;
Savaşları ben başlatır, ben bitiririm. Tek bir sözümle bilinen düzeni yok eder, bambaşka bir Dünya yaratırım. Ateş olup, imparatorluklar yıkanım ben. Zalimin gazabını, masumun üzerine salanım. Yerleri sarsan, rüzgarlara hükmeden kişiyim. Fırtınayı istediğim yöne yönlendirir, kimin canını acıtmak istiyorsam onu hedef alırım. Düzenimi kılıçla, kalkanla, ve hükmettiklerimin kanıyla kurarım ben. Tüm zalimlerin efendisiyim…
Umudum ben;
Umutsuzların yoluna ışık olan kişiyim. Mucizeler yaratarak, karanlık bir gecede Güneş’in parlak ışıklarını yeryüzüne indirenim. Sonsuz mutlulukları insanlara tattıran kişiyim. Bazen duvarlarla çevrili bir odada tek “Çıkış” kapısıyımdır ben, bazen de “Çıkış” kapısını kilitleyen. Zorlukların var olduğu yerlere, ışık tutanım. Yalnızların arkadaşı, önünü göremeyenlerin ise yoldaşıyım.
Karanlığım ben;
Yarattıklarımın hepsi korkar benden. Işığı yutar, insanları derin bir sonsuzluğun içine hapsederim, yollarındaki tüm ışıkların önüne geçer, onları bir hiçliğe sürüklerim. Yitip giden umutların efendisiyim. Kurbanımı ister affeder, ister katlederim. Ama izin vermedikçe pençelerimden kurtuluş yoktur benim. Güneş doğmaz benim bulunduğum yerde, her zaman geceyi taşırım kanatlarımda. Güzelliklerin yeşerdiği yerlerdeki felaketim ben, benim geçtiğim yere huzur asla uğramaz.
Başlangıcım ben;
Karanlık ve soğuk sarayımda yoktan var olanım, her şeyden önce var olan, ve sonsuza kadar hükmedecek olanım. Zamanı ben durdurur, istediğimde ise ben ilerletirim. Benimle var oldu her şey, hayat verenim ben, aynı zamanda hayat alan. Yeşillikleri solduran fakat yeri geldiğinde geceleri aydınlatan kişiyim. Herkesin saygı göstermesi, aynı zamanda da korkması gerekenim. Her şeyin başlangıcı olduğum gibi, her şeyin sonu da benim. “Son benim istediğim zaman gelir…”
Geçmişinim ben;
Aynı zamanda geleceğinim. Yaşamış olduğun ve yaşayacak olduğun her şeyi ben belirlerim. Dilediğimi alevlerin kucağına atar, dilediğimi göklerde ağırlarım. Kader benim parmaklarımın arasındadır. Hayat adını verdiğiniz bu yolculukta gideceğiniz yönü sadece ben tayin ederim. Kimisine cesaret bahşederim, kimisine zarafet…
“Hiç”im ben;
Aslında her şeyim. Kimisine göre tahtıma kurulmuş sonu bekleyen, kimisine göre her yerde, her şeye hükmedebilen kişiyim. Sonsuzluğa açılır benim kapılarım. Uçsuz bucaksız çöllere, denizlere. Her şeyi gören ve her şeyi duyanım. Bilmecelerin arasındaki anahtarım, bazen de cevapların orasındaki problem. Görebildiğin her şeyi yaratma iradesine sahip olanım. Ve bunları tek bir çırpıda yok edebilecek kişiyim…
Hükmedenim ben… “İtaat et”

Sayfa: [1]