1
Düşler Limanı / Karanlık Günler
« : 05 Ağustos 2008, 14:13:33 »
Nereye koyacağımdan emin olamadım. Ama en uygun yer burası sanırım. Bu benim az önce, son zamanlarda ülkede yaşanan acı dolu olaylar hakkında yazdığım bir yazı. Kesinlikle siyasi amaçlı değildir. Buyrun;
Not: Konu içinde, siyasi hiçbir fikir beyan edilmezse, sevinirim. Ben daha çok bu olayların ne kadar acı olduğuna dikkat çekmek için yazdım bunu. Yorumlarınız için teşekkürler.
"Karanlık günlerden geçiyor bu ülke. Hem de çok karanlık… Yine, güneşin insanların içindeki buzları eritemediği günler geldi. Ve yine, çaresizlik yoğun bir sis gibi çöktü, aramıza girdi.
Öyle karanlık ki bugünler, yurdun her yanında binlerce hektarlık ormanlık alanı yakan yangınlar bile, aydınlatamıyor yüreğimizi. Aksine daha da karartıyor. Yok olan her bir ağaç, umudumuzdan bir parçayı da alıp, sessizliğe gömüyor. Ve bir türlü, başlama sebebi bulunamayan yangınlar, her gün daha fazla turistik bölgeyi, küle çeviriyor. Aylar sonra, oraya yapılan, büyük tatil köyleri, oteller… Bunlara kimse dikkat çekmiyor. Yok olan her bir ağaç, sadece haber bültenlerine biraz daha reyting kazandırıyor ve sonra silinip gidiyor işte!
Küresel küresel ısınıyoruz! Dünya usulca tükenirken, kimse bir şeyler yapmıyor. Herkes “Acaba nasıl daha fazla para kazanırım?” düşüncesiyle kapatıyor her günü. Bilmiyorlar ki, ilerde bir gün o paraları harcayacak bir dünya kalmayacak. Ne acı öyle değil mi? Kuraklık yüzünden, dünyadan silinen her bir ırmak, huzurumuzu da götürüyor sessizce.
Karanlığın içinde, bir ses bombası patlıyor. İnsanlar yaralanıyor. Bu ülkede hala, içi insan sevgisiyle dolup taşan birileri var. Yardıma koşuyorlar. Sekiz dakika sonra yine bir bomba! Bu sefer çok daha güçlü ve yıkıcı. Yardıma koşanlardan bazıları, bunun yaptıkları son şey olduğunu bilmeden gelmişlerdi oraya. Ve ölüyorlar. Hepsinin hikayesi son buluyor o gün. Geride yarım kalan mutluluklar ve gözyaşları kalıyor.
Birden piyasaya siyasiler çıkıyor. Hepsinin kendi fikirleri var elbette. Bunları anlatıyorlar. Ne kadar acı ki, 17 ölünün ve onlarca yaralının ardından, hala birbirleriyle dövüşüyorlar. Ülkeyi karanlıktan çıkarmaya çalıştıkları falan yok! Hepsi kendi ideolojilerine hapsolmuş! İnsanlar ölüyor ama çözüm yok! Yanlış anlamayın, bu yazıda siyasetle bir işim yok benim. Ama insan bu saçma dövüşü eleştirmeden edemiyor.
Sonra, bir de LPG’deki kaçak yüzünden çöken yurt var, değil mi? 17 kız ve 1 öğretmen ölüyor. 29 da yaralı! Konya, Balcılar’da. Dağ başında bir yerde. Ne yangın raporu, ne de deprem raporu var! Milli Eğitim Bakanlığı da, Diyanet İşleri de, “Bizim bir alakamız yok.” deyip çıkıyorlar işin içinden. Ve yaralanan kızlardan birinin babası cehaleti tüm çıplaklığıyla ortaya döküyor: “Yaşanan takdir-i ilahi. 18 tane şehit verdik, güllerimiz açmadan soldu. Cenazelerimizin birinin yüzünde Arapça harflerle kendiliğinden ‘Lailaheillallah’ yazılmış. Bu büyük bir mucizedir.” Doğrusu insan, bu ülkede korkmadan edemiyor.
Ve karanlık artıyor. Ülke zor bir dönemde. Yine de insanlar birbirinden çok uzak. “Bir zamanlar bu vatandaşlar, bir araya gelip bir Kurtuluş Savaşı vermişti. Sahi ne oldu onlara?” diye sorası geliyor insanın. Görüş ayrılıklarının insanların sevgilerinin önüne geçmeye başladığı günler geldi yine. Karşılaştığımız insanlarda, “Acaba hangi ideolojiyi savunuyor?” düşüncesi otuz yıl öncesi gibi aklımıza gelen ilk şey artık. Millet yavaş yavaş kopuyor. Kimse fark etmiyor ama, bölünüyor işte!
Ve bir köşe yazarının dediği gibi: “Keşke yine bir milli maç olsa da, tüm Türkiye el ele tutuşup, tek yürek olsa.” Ne güzel olur değil mi? Bütün farklılıklarını unutsa insanlar. Tek gerçek, herkesin aynı havayı soluduğu ve aynı dünyada yaşadığı olsa. Söyleyin bana, bu kadar mı imkansız?"
Öyle karanlık ki bugünler, yurdun her yanında binlerce hektarlık ormanlık alanı yakan yangınlar bile, aydınlatamıyor yüreğimizi. Aksine daha da karartıyor. Yok olan her bir ağaç, umudumuzdan bir parçayı da alıp, sessizliğe gömüyor. Ve bir türlü, başlama sebebi bulunamayan yangınlar, her gün daha fazla turistik bölgeyi, küle çeviriyor. Aylar sonra, oraya yapılan, büyük tatil köyleri, oteller… Bunlara kimse dikkat çekmiyor. Yok olan her bir ağaç, sadece haber bültenlerine biraz daha reyting kazandırıyor ve sonra silinip gidiyor işte!
Küresel küresel ısınıyoruz! Dünya usulca tükenirken, kimse bir şeyler yapmıyor. Herkes “Acaba nasıl daha fazla para kazanırım?” düşüncesiyle kapatıyor her günü. Bilmiyorlar ki, ilerde bir gün o paraları harcayacak bir dünya kalmayacak. Ne acı öyle değil mi? Kuraklık yüzünden, dünyadan silinen her bir ırmak, huzurumuzu da götürüyor sessizce.
Karanlığın içinde, bir ses bombası patlıyor. İnsanlar yaralanıyor. Bu ülkede hala, içi insan sevgisiyle dolup taşan birileri var. Yardıma koşuyorlar. Sekiz dakika sonra yine bir bomba! Bu sefer çok daha güçlü ve yıkıcı. Yardıma koşanlardan bazıları, bunun yaptıkları son şey olduğunu bilmeden gelmişlerdi oraya. Ve ölüyorlar. Hepsinin hikayesi son buluyor o gün. Geride yarım kalan mutluluklar ve gözyaşları kalıyor.
Birden piyasaya siyasiler çıkıyor. Hepsinin kendi fikirleri var elbette. Bunları anlatıyorlar. Ne kadar acı ki, 17 ölünün ve onlarca yaralının ardından, hala birbirleriyle dövüşüyorlar. Ülkeyi karanlıktan çıkarmaya çalıştıkları falan yok! Hepsi kendi ideolojilerine hapsolmuş! İnsanlar ölüyor ama çözüm yok! Yanlış anlamayın, bu yazıda siyasetle bir işim yok benim. Ama insan bu saçma dövüşü eleştirmeden edemiyor.
Sonra, bir de LPG’deki kaçak yüzünden çöken yurt var, değil mi? 17 kız ve 1 öğretmen ölüyor. 29 da yaralı! Konya, Balcılar’da. Dağ başında bir yerde. Ne yangın raporu, ne de deprem raporu var! Milli Eğitim Bakanlığı da, Diyanet İşleri de, “Bizim bir alakamız yok.” deyip çıkıyorlar işin içinden. Ve yaralanan kızlardan birinin babası cehaleti tüm çıplaklığıyla ortaya döküyor: “Yaşanan takdir-i ilahi. 18 tane şehit verdik, güllerimiz açmadan soldu. Cenazelerimizin birinin yüzünde Arapça harflerle kendiliğinden ‘Lailaheillallah’ yazılmış. Bu büyük bir mucizedir.” Doğrusu insan, bu ülkede korkmadan edemiyor.
Ve karanlık artıyor. Ülke zor bir dönemde. Yine de insanlar birbirinden çok uzak. “Bir zamanlar bu vatandaşlar, bir araya gelip bir Kurtuluş Savaşı vermişti. Sahi ne oldu onlara?” diye sorası geliyor insanın. Görüş ayrılıklarının insanların sevgilerinin önüne geçmeye başladığı günler geldi yine. Karşılaştığımız insanlarda, “Acaba hangi ideolojiyi savunuyor?” düşüncesi otuz yıl öncesi gibi aklımıza gelen ilk şey artık. Millet yavaş yavaş kopuyor. Kimse fark etmiyor ama, bölünüyor işte!
Ve bir köşe yazarının dediği gibi: “Keşke yine bir milli maç olsa da, tüm Türkiye el ele tutuşup, tek yürek olsa.” Ne güzel olur değil mi? Bütün farklılıklarını unutsa insanlar. Tek gerçek, herkesin aynı havayı soluduğu ve aynı dünyada yaşadığı olsa. Söyleyin bana, bu kadar mı imkansız?"
Not: Konu içinde, siyasi hiçbir fikir beyan edilmezse, sevinirim. Ben daha çok bu olayların ne kadar acı olduğuna dikkat çekmek için yazdım bunu. Yorumlarınız için teşekkürler.