3
« : 21 Temmuz 2011, 11:45:53 »
Dıgıdık Köpeğin Serüveni
Yine yatıyor, yine güneşleniyordu. Parkta neredeyse aynı monotonlukta geçen günler birbirini kovalıyordu. Yine etrafı seyrediyor, uyukluyordu. Dıgıdık, hiçbir değişik özelliği olmayan, tek gözü kör, sarı renkte bir sokak köpeğiydi.
Yanında bankta oturan adamın dinlediği müziğin kuru gürültüsünden bıkmış bir halde, sırt üstü dönüp karnını ortaya çıkardı. Fakat bir tepki alamadı. Salyalarını etrafa saçıp, ayaklandı, Dıgıdık. Herkes onu Dıgıdık diye çağırırdı. Dıgıdık ne demek bilmiyordu, toprağa gömülü unuttuğu dandik kemikler kadar önemsizdi onun için bu mesele. Bankın yanındaki ağaca doğru yürümeye başladı.
Hava çok sıcak diye düşünüp gökyüzüne doğru baktı.
Karşıdan yanına doğru uçan bir kuş gördü. Bu deli serçe “Dışın Dışın”dı. Yere konup konuşmaya başladı.
-“Whatz ap Dogy Dog? “ dedi, "Nassın bilader, Annıyorsun buralar benim bölgem gelmeyeceksin demedim mi? Brolarıma haber vermem an meselesi, buradan ikile annıyorsun ??
Dıgıdık gözlerini birkaç saniye dikip, kuşların fazla heyecanlı ve yaşama kendini kaptıran yaratıklar olduğunu düşündü.
-“Dışın Dışın biliyor musun biraz önce elinde taş atma aletleriyle 3 tane küçük insan geldiğin yere doğru gidiyorlardı, sanırım kardeşlik tehlikede ha? Annıyorsun mu diyordun? Annıyorsun? Kuş vuracaklarmış acıkmışlar öyle dedi insancıklar.” Birkaç kez yalanıp, dilini dışarı çıkarttı Dıgıdık.
-Watta fak ar yu sayin meen?? Ne tarafa gittiler??”
Kanatlarını çırpıp Dıgıdıkın başının etrafında dönmeye başladı.
-Dıgıdık, ”Senin geldiğin tarafa gittiler ondan diyorum ya, ben nereden bileyim şuan onları takip mi ediyorum sence?
Dışın Dışın gazını çıkardı ve boğazını temizledi. Uçmaya hazırlanırken Dıgıdık'a dönüp, "Dogy Dog buradan gideceksin anladın mı derhal burayı terk et hemen geri dönüp seninle ilgilenicem unutma; -“Be rich or die!”
Tam o sözcükleri söylediği anda, bir taş gelip kafasından vurdu.
Dıgıdık bir an iğrendi kan görmeye dayanamazdı, midesi bulandı. Gözlerini kapatıp bekledi. Birkaç dakika sonra küçük beyin parçalarına hücum eden karıncaları fark etti. Onlara seslendi.
-“Pit stop mu yaptı Dışın Dışın Dışın aceleniz ne?”
Karıncaların arasından en büyüğü bir adım öne çıktı. Sarı renkte bir karıncaydı. Adı Atomik’ti. “Kıt’a dur! Sen Dıgıdık çeneni kapatıyorsun! Olay mahallini derhal boşaltıyorsun, etrafta kimse kalmasın bu acil bir durum, beyin çok az bulunan ender yiyeceklerdendir. Hahahahahhahaha!”
“Ağustos böceğini getirin!”
Kısa süre sonra kafesin içinde ağustos böceğini getirdi çok sayıda karınca ittire ittire.
Ogust koçum keyfin yerinde mi? Dedi sarı karınca.
Dıgıdık’a bakarak: “Ogust diyoruz ona, kendisi bunu uygun gördü beyfendilerimizin! Hahahahahahha!”
Ağustos böceği cevap vermeye karar verdi. “–Yani gün içinde yemek falan dert olmuyor fakat tırnaklarım falan uzadı artık banyo da yapmam gerekiyor çok pislendim. Lutfen bir şeyler ayarlayabilir misin Atomik’im canım?” Bi’ de azcık yiyceği artırsak iyi olur. Möücükler öpücükler!”
Atomik-“ Ee kes be, yüz veriyoruz başka bir yerin kalkıyor, yüzün nerede senin tosunum?? Şimdi çeneni kes bize güzel bir şeyler çal, beyin bulduk beyin!”
Dıgıdık’ın ilgisi dağıldı, kuşu almaya gelen küçük insancıkları izlemeye başladı. Garip uğultular dışında pek bir şey anlaşılmıyordu konuşmalarından. Bağırıyor gibi hep “Woaaa Woaaaa” sanki yavaşlatılmış video kayıtı gibiydiler.
Ama severdi insanları, nedenini bilmiyordu ama çok severdi. Ayağa kalkıp onlara doğru koştu. Uğuldayıp onu sevdiler. İnsancıklardan biri Kuşu gösterip onu işaret ediyordu. Dıgıdık yerinde duramayıp zıplamaya başladı. O sırada bankta duran büyük insan da yanlarına gelmiş kulaklıklarını çıkarmış çocuklarla bir şeyler uğuldaşıyordu.
Arkadan da Ogustus’un sesi duyuluyordu.
“Aman aman çabuk toplayın beyni, kurursa suyunu içemeyiz ha!”
Yine dikkatini insanlara verdi Dıgıdık, çok heyecanlanmıştı. Sanki ondan bir şey istiyordu insanlar. Bir şey isteyince onlar hemen yapmalıydı, çok hoşuna gidiyordu. Isınmaya başladı.
“Bir ki bir ki, ayakları açıyoruz, ısınalım, kaslarımızı gevşetelim evet, zıpla zıpla! dur şimdi! Nefes nefese kaldım yine”
Çocuklardan biri kuşu kaldırıp parkın duvarlarının arkasına doğru fırlattı.
“As yu wişşşşş may mastır” nidalarını fırlatarak peşinden koştu Dıgıdık. Nefes nefese kaldı salyalarını etrafa saça saça dilini sanki kendisine ait bir organ değilmiş gibi dışarda sağa sola sallaya sallaya duvara zıplayıp ileri atıldı.
O sırada yolda:
“Papa’nın odasından geceleri garip sesler geliyor.” diyordu Bir rahip diğer rahibe. “Sanki acı çeken çocuk sesleri gibi. Anlam veremiyorum. Birazcık uzaklaşmam iyi olur deyip atladım geldim buralara. Azcıkta tatil yapıp plajda birkaç kıza dinimizin gereklerini anlatırım hesabındayım. Ama sesler çok garip kulağımda çınlıyorlar George.”
Diğer rahip çenesini sıvazlayıp, “Bilirsin,” dedi “ insanlar yaşlandıkça çocuklaşır. Papa’nında durumu bundan ibaret olsa gerek, yoksa neden çocuk sesleri gelsin ki? Kendini çocuk gibi hissedip birden ağlayıveriyordur. Senin de taktığın şeye bak Billy.”
“Olabilir evet de, geçen gün odasından ağlaya ağlaya çıkan bir çocuk gördüm. Gecenin köründe. Çok garip.” dedi Billy
“Ona dertlerini anlatmıştır, Papa çocukları “çok” sever.” diye gülerek yanıtladı George.
“Her neyse , hadi sahile inelim çok merak ediyorum etrafı, denizi, belki de kızları.”
Önlerindeki parkın bitişinde sahile giden yol vardı. Yavaş yavaş yürümeye devam ettiler. Yanlarından geçen arabadakiler, ülkede çok fazla rahip olmadığı için garip garip bakıyorlardı onlara. Fakat onlar farkında değildiler. Parkın yanından geçerken, duvarına yazılmış yazıları okumaya başladı Rahip Bill.
“Ayşe senin %&+’%!”
Üstü karalanmıştı son kelimenin.
“ Sigaramı sararım, keyfime bakarım, alemin kralı benim, kafam güzel derim”
Gülmeye başladı, gençler hayatlarını yaşamayı en iyi bilenlerdi.
Tam o sırada dünya ters döndü.
Dıdıgık duvardan hızlıca kuşun atıldığı yönde atlamıştı, fakat yere doğru düşerken bir adamın tepesine bindi. Adam sendeleyip geriye doğru düştü ve tam o sırada arkalarından geçmekte olan motorun altında kaldı. Bağırsakları dışarı çıkmıştı Billy'nin, cansız vücudu yerde yatıyordu.
Dıgıdık, adamı görüp, afalladı.
“Yine mi kan, bugün ne kan gördüm be! Mide bırakmadınız Dıgıdık’ta! Hem kuşum! Nereye gitti O??
Çok sinirlenmişti, insanlar ona bakınca havlayan vahşi bir köpek görüyorlardı. Kuduza benziyordu. Dıgıdık ise sadece heyecanlanmıştı ve onlara kendini anlatmaya çalışıyordu. İçlerinden garip adamın biri öne çıkıp, belinden siyah renkte bir alet çıkardı. Etrafındakiler ondan uzaklaştı.
Dıgıdık anladı ki kuşu bu adamdaydı!
Ona doğru koşmaya başladı, kuş parıldar gibi oldu ve etraf karardı.