Merhaba arkadaşlar!
Yine upuzun bir aradan sonra Rıhtım'a hikaye koyuyorum. Umuyorum geçen yıllar beni geliştirmiştir.
Ama önce hikayeden biraz bahsetmek istiyorum. İlk olarak, aklıma gelen fikirleri paylaştığım bir arkadaşımın "Bunları benimle paylaşıp unutacağına, aklında geliştirip yazsana" tavsiyesinden sonra hikaye yazmayı koydum kafama. Bu hikaye de, birkaç ay önce düşündüğüm bazı fikirlerin, her düşündüğümde giderek genişlemesiyle oluştu. Şimdilik, yaklaşık 10 bölümlük bir hikaye planlıyorum, ama kesin konuşmayayım yine de. Son olarak, hikayelere isim bulmakta hiçbir zaman iyi olmamışımdır. Bu sebepten, bu hikayenin adı da çok güzel olmadı. İleride aklıma daha güzel bir şey gelirse, değiştiririm haberiniz olsun
Eleştirilerinizi bekliyorum, bu hikaye onlara göre şekillenecek.
UYANIK - I. BÖLÜM
Heonor ağaçların arasından yürürken bir ürperme hissetti. Yeryüzünün geri kalanından izole olmuş bu orman ve ormanın tam ortasındaki geniş ev, onu her seferinde ürpertirdi. Burada yaşamaya başlayalı yıllar geçmişken bile, ormana girdiği her seferde ne kadar şanslı olduğunun (olduklarının) farkına varıyordu.
Orman hakkında araştırma yapmayı denemişti, bir sürü harita karıştırmıştı ama burayı gösteren en net harita, ormana "Enelon" adını veriyordu. Gerçi Heonor bu ismin haritayı çizen kişi tarafından uydurulduğuna inanıyordu, çünkü başka hiçbir yerde ormana isim verilmemişti.
Orman mükemmel bir daire şeklindeydi. Daha doğrusu, geriyi tahmin etmeye çalıştığında, bu ormandaki ağaçları diken insanların tohumları mükemmel bir daire şeklinde dizdiğini görebiliyordu. Ağaçlar büyümeye başladıkça orman yayılmış, birçok çalılık ve bitkiyle karışmıştı. Ormanda yolunu bulmak zordu, çünkü başlı başına yürümek zordu. Onlar buraya taşınmadan önce belki onlarca yıl boyunca kimse ayak basmamıştı, Heonor ve Reviv'in gidiş gelişleri birkaç küçük patika oluşturmuştu ancak hala yürümeyi kolaylaştıran yollar yoktu.
Herkesten ve her şeyden uzak bir yerde yaşama fikri iki arkadaşı başta çok heyecanlandırmıştı. Bilim insanı kimlikleri kadar, kaşif kimliklerine de önem verirlerdi ve bu kocaman ormanın ortasındaki tuhaf yarım küre şeklindeki evi bulmak, onların heyecansız hayatına, bir daha asla sönmeyecek bir ateşin kıvılcımlarını atmıştı. Başlarda evden kaçınmışlardı, hatta bir ev olduğundan bile habersizdiler. Anayurtlarındaki hiçbir ev yarım küre şeklinde olmazdı. Genelde birkaç katlı, birbirine benzeyen yapılardan ibaret olurdu.
İlk görüşlerinde yanına bile yaklaşmaya cesaret edemedikleri bu yapı, günler geçtikçe içlerini kemirmiş, meraklarını yenememelerine sebep olmuştu. Her seferinde biraz daha yaklaşarak, sonunda içine bakmaya cesaret edebilmişlerdi. Buldukları şey epey şaşırtıcıydı, bir nevi tek odalı ev. İçindeki eşyalar biraz eski ama sağlamdı ve harika dizayn edilmişti.
İkili arasında daha sabırsız olan Heonor'du, buraya yerleşmeyi ilk o istemişti ancak Reviv tedbirli olmayı seçmişti. Ormana en yakın yerleşim yerinde (yaklaşık üç saatlik bir yolculukla ulaşılıyordu) bir handa kalmaya başlamışlar, bir yandan çalışmalarına devam ederken, bir yandan günübirlik evi ziyaret edip orada yaşayan birileri olup olmadığını kontrol etmişlerdi. Haftalarca süren bekleyişten -ayrıca Heonor'un kariyerinin en verimsiz geçen döneminden- sonra, sonunda buraya yerleşmeye karar vermişlerdi.
Reviv'in tedbirliliği hemen tükenmemişti, yerleştikten sonraki haftalar boyunca huzursuz olmuş, her an birileri gelip onları evden atacakmış, hatta daha kötüsü onları suçlayacakmış gibi davranmıştı. Geçen günler Reviv'i yumuşatmış, gitgide evi benimsemesini sağlamıştı. Artık huzursuzluk yoktu, ancak bir gün birilerinin gelip burada hak iddia edebileceği gerçeği aklına geldikçe canını sıkmaya devam ediyordu.
Böyle bir şey yaşanacağından değil ya. Heonor asla gelebilecek davetsiz misafirlerden korkmamıştı.
Hatıralar Heonor'un zihnine doluşurken gülümsedi, ürpermesine sebep olan şey, bu yerin Heonor'un zihnindeki yüceliğinden geliyordu, beslediği muazzam sevgiden. Anayurduna karşı böyle bir sevgi hissettiğini hatırlamıyordu, hissetmek de istemiyordu zaten. Heonor'un bu kubbemsi eve gösterdiği sevginin yarısını anayurduna göstererek, çevresine oldukça fazla zarar veren insanlar tanımıştı. Böylesi iyiydi.
Ağaçlar seyrekleşirken, yürünebilecek yerler yavaş yavaş arttı. Yarım kürenin çapı yirmi beş metre idi, Heonor ölçümlerinde yanılmazdı. Kubbe ve çevresindeki açıklık, epey geniş bir yer kaplıyordu ancak ormanın içinde yine de küçük kalıyordu. Kubbenin dışı kahverengi ve türevi renklere boyanmıştı ve boya tek bir yerde bile dökülmemişti. Kubbe beş metre yüksekliğindeydi ve eş aralıklarla yayılmış, daire şeklindeki pencerelerle çevriliydi. Pencereler fazla büyük değildi, yine de bu yapıda köşeli olan şeylerin sayısının ne kadar az olduğunu vurgulamakta oldukça başarılıydı.
Heonor hafifçe kapıyı tıklattı, kısa bekleyişten sonra kapı açıldı ancak Reviv görünürde yoktu, açık bir kapı ve hemen önündeki masada duran ve eşyaların soluk renkleri arasında parlayan bir şey Heonor'un dikkatini çekti. Kırmızılarla, beyazlarla çevrili bir şey.
Eğilip kapıdan geçerken ve elindeki torbaları bir kenara bırakırken, "Bu ne be?" dedi Heonor. Kapının arkasında duran ve sırıtan Reviv'in sözlerini yarıda kesmiş oldu böylelikle, "Mutlu yıl-".
"Bilmiyorsan, ona doğum günü pastası deniyor," dedi Reviv sırıtışı bölünmeden. "Ve doğum günlerinde insanlara alınıyor."
"Evet evet," diye geçiştirdi Heonor. "Ondan bahsetmiyordum. Şu üzerindeki şey ne?"
"Krema?" Reviv yavaşça yüzündeki sırıtışı silip Heonor'a yaklaştı. "N'oluyor sana, unutkanlık mı başladı şimdi de?"
Heonor içinde taşmaya hazır olan sinir duygusunu bastırdı ve Reviv'e baktı. Kendisiyle hemen hemen aynı boyda olan ve Heonor'a göre çok daha yakışıklı bir yüze sahip olan Reviv, Heonor'un et yememesi olayına ve bunun sonucu olarak ortaya çıktığını düşündükleri, çok yorulduğu zaman oluşan düzensiz kalp atışlarına daima esprili bir dille yaklaşırdı ve her fırsat buluşunda ona sataşırdı. "Birçok kez olduğu gibi, benim sözcüklerimin arkasında yatan asıl anlamı kaçırıyorsun sevgili dostum. Hem de tanışalı neredeyse on yıl olmuşken." Sinirini sesine yansıtmamıştı, kontrol etmekte iyiydi. "Kremanın ne olduğunu biliyorum tabii. Ama bildiğim başka bir şey de, o beyaz maddenin pastayı epey pahalı yaptığı. Buna harcayacak parayı nereden bulduk biz?"
Reviv hafifçe kızardı. Bütün orijinal yorumlarına ve fikirlerine rağmen, bazı zamanlar oldukça geleneksel birine dönüşebiliyordu. "Biz değil, ben. Sevineceğini düşündüm. Son zamanlarda gerginsin."
"Sevineceğimi düşündün ve gidip pasta mı aldın? Reviv, beni şaşırtmaktan asla vazgeçmeyeceksin galiba." Heonor arkadaşının sondaki yorumunu görmezden geldi. Sadece yeni kitabı üzerinde fazla çalışıyordu.
Reviv kararlılığını çabucak geri kazandı ve masanın yanına bir tabure çekerek oturdu. Heonor'u beklemeden, pastanın yarısını masadaki iki tabaktan birine, diğer yarısını da öbürüne koydu (Heonor'un ters yanıtına rağmen, pasta o kadar da büyük değildi). Bıçağıyla bir dilim pasta kesti, ağzına götürdü ve yerken konuşmaya başladı. "Çok büyük bir fedakarlık yapıp para biriktirmedim senin için, merak etme. Biliyorsun, o yazdığın kitap her geçen gün daha çok yayılıyor. Buna eşit hızda da, elimize her geçen gün daha fazla para geçiyor."
Heonor suratını ekşitti. Kitabı insanlara matematiği anlatmak ve sevdirmek için yazmıştı, doğru. Ancak popülarite şu anda isteyeceği son şeylerden biriydi. Yazdığın şeylerin okunması ve beğenilmesi güzeldi, ama bazı okullarda ders kitabı olarak okutulması? Gerek kendisinden çok daha üstün bilgilere sahip üstadlarına olan saygısından, gerekse gururundan, sindirebileceği bir şey değildi bu. Yine de Reviv haklıydı, ellerine geçen para oldukça iyiydi.
"Senin gibi bir insanın parasını böyle şeylere harcamak yerine biriktirmesini beklerdim."
"Benim gibi bir insanın bol bol eyleme geçmesini de bekleyebilirsin ama hayal kırıklığına uğrarsın. Neden? Çünkü ben fikir adamıyım." Heonor'un arkadaşıyla olan sohbetlerinde en sevdiği kısım, havadan sudan bir konu üzerine uzun uzun tartıştıkları bu kısımdı. Heonor'un her zaman rahatlamasını sağlardı. Ancak bugün pek keyfi yoktu, o yüzden arkadaşını cevaplamadı. Önce kenara bıraktığı torbaları aldı, içindekileri bir bir yerleştirdi, sonra yarı kürenin ileriki kısımlarına yürüyüp kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Normalde dışarıdan eve geldiği zaman yaptığı ilk iş, banyo yapmak olurdu ancak buraya taşındıklarından beri, banyo hevesi ve vücut temizliği konusundaki titizliği azalmıştı. Artık yerkürenin hemen hemen her yerinde, banyo için borular aracılığıyla su çekilirken, kubbede durum farklıydı. Tesisat sistemi gelişmiş değildi, bu yüzden banyo yaparken her seferinde eski usül küvet doldurma işlemini gerçekleştirmeleri gerekiyordu. Üşengeçliği, diğer duygularını yenebilecek kadar güçlü olmuştu çoğu zaman.
Heonor elini yüzünü yıkayıp masaya oturmuşken, Reviv bir yandan ağzını silerek sordu. "Yeni haberler var mı?"
Heonor başını iki yana salladı ve yemeye başladı. Doğum gününde pasta alarak Reviv'in kendisine bir tür şaka mı yaptığını merak etti. Heonor hiçbir zaman bir pasta fanatiği olmamıştı. Pasta sevmezdi ve asla para vermezdi ama, önüne koyulduğu zaman da yerdi. Tadı fena değildi, Reviv seçimini iyi yapmıştı. Yemeye devam ederken, bir şey fark etti. Arkadaşı susmuştu. Sık karşılaşılan bir durum değildi bu. Baktığı zaman karşısında Reviv'i göremedi. Eve biraz göz gezdirince, yatağında uzanmakta olduğunu gördü. Eve ilk geldiklerinde yalnızca tek bir yatak vardı, o da devasa bir boyuttaydı. Tek bir yatakta yatmak istemeyen iki arkadaş, pek de üstün olmayan marangozluk yetenekleriyle yatağı ikiye ayırmışlardı. En azından denemişlerdi. Beklentileri iki mükemmel dikdörtgene ulaşmaktı, bunun yerine bir o kadar mükemmel iki yamuk elde etmişlerdi. Ancak yatağı Heonor'u rahatsız etmiyordu, kendisi gibi iri yarı birine göre bile oldukça genişti, ek olarak fazla yumuşak değildi. Fazla yumuşak yataklar Heonor'u hep rahatsız etmişti.
Arkadaşının uyuyup uyumadığına aldırmadan, pastayı sessizlik içinde yemeye devam etti. İşi bittiğinde, tabakları alıp lavoboya koydu ve kitaplığından o sıralar okuduğu kitabı alıp masasına geçti. Hedefi hava kararana kadar okuyup, sonra uyumaktı. Yorucu bir gün olmuştu, kasabaya gidip alışveriş yapıp gelmek, bu kadar süre sonra bile yoruyordu Heonor'u. On beş dakika kadar kitabı okumaya çalıştı, ancak sarmayınca raftaki yerine geri koydu ve uyumaya yollandı.
Arkadaşına göz atıp uyuduğundan emin olarak ışıkları bir bir kapatırken, bütün fiziksel ve zihinsel yorgunluğunun altında muazzam bir duygu yumağının parladığını hissedebiliyordu: Huzur.