Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Raisor

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 55
61
Şişedeki Mısralar / Ynt: Ortalığı kavurasım var
« : 15 Ağustos 2012, 20:07:10 »
Bir yazı yazıp ortalığı kavurasım var.
Forumdakilere sataşıp eksi rom alasım var.
Herkese laf sokup tartışma başlatasım var.

Şair burada benim yaptığım şeyi kıskanmış, benim yaptıklarımı yapmaya çalışmış. Olmamış. Ayıp, bu benim görevim(di).

Kıskanma değil de, farz almak diyelim. Hem neden olmamış? Ne güzel, bir temsilcin işi yürütmeye devam ediyor. ^^

Fırtınakıran’ın hesabını ele geçirip şu yeni trolleri banlayasım var.

Banlanmak için elit üyelere laf sokman falan yeteceğini anlamamış, karmaşalara düşmüş Şair.

Banlamak için elit üyelere laf sokmanın yetmeyeceğini anlamış, karmaşalara düşmüş bir adamım aslında.



62
Düşler Limanı / Ynt: Ve Tanrı Kadını Yarattı
« : 15 Ağustos 2012, 19:13:04 »
Yalnız ben bir erkek olarak, bir bayanın kadını bir erkek gözüyle bu şekil aksettirebilmesine çok şaşırdım. "Bir erkeğe göre kadın bu mudur?"un cevabını mı verdin, "Bir erkeğe göre bir kadın bu mu olmalıdır?"ın mı cevabını verdin, bilemedim şimdi, ama ellerine sağlık.

Zor gerçekleştirilebilecek bir şeyi gerçekleştirdin ve ben çok beğendim efendim. ^^

63
Şişedeki Mısralar / Ortalığı kavurasım var
« : 15 Ağustos 2012, 19:01:22 »
Ortalığı kavurasım var

Bir yazı yazıp ortalığı kavurasım var.
Forumdakilere sataşıp eksi rom alasım var.
Herkese laf sokup tartışma başlatasım var.

Fırtınakıran’ın hesabını ele geçirip şu yeni trolleri banlayasım var.
Sonra da dönüp suçu inkâr edesim var.
KoyuBeyaz’ın evini basıp zorla kahve ısmarlatasım var,
Oturup muhabbet edesim var.

Laughing Madcap’i bulup foruma dönmesi için yalvarasım var.
Baal Adremelech’i dövüp, sevip, zorla bir evren yarattırasım var.
Malkavian’a silah zoruyla hikaye yazdırtasım var.
Nihbrin’e daha sık online olması için bir özel mesaj atasım var.

Forum ahalisine “yeter yahu, çok sıkıcı” diyesim var.
Fırtınakıran’a tekrar tekrar ‘Purgatorio’ya katıl’ diyesim var.
Black Helen’in internetten yalıtılmış tatil mekanına suikast düzenleyesim var.

Spam yapasım var, küfredesim var.
Herkesten rom çalasım, herkese zorla rom verdiresim var.
Mükemmel yazılar öylece duruyorken yok yere aşırı beğenilen yazıları moderatöre bildiresim var.

Nasıl yapsam, nasıl yapsam?

Spoiler: Göster

Edit: Mission completed.



64
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 15 Ağustos 2012, 17:41:25 »
Alıntı
Raisor          17:37:29     Dürbün'le etrafı gözetliyor.
Fırtınakıran    17:36:29    Dürbün'le etrafı gözetliyor.
Yolcu    17:21:55    Foruma Üye oluyor.
magicalbronze    17:07:15    Hiç, veya göremiyorsunuz.

Asla şaşmamıştır.

Bir de Fırtınakıran'la ben, dürbün konusunda kıyasıya yarışır.

65
Kurgu İskelesi / Boşlukta Koşmak / Bölüm 3: Kader
« : 15 Ağustos 2012, 17:16:24 »



Bölüm 3 – Kader


“Sanırım artık kendim yürüyebilirim, Jordan. Ayağımın daha iyi olduğunu seziyorum.”

Jordan, son beş dakikadır ağzını açıp tek kelime bile söylememişti. Şok, keder ve pişmanlığı bir anda yaşıyor, bunları yaşıyorken de hayatını yamyam canilerin elinden kurtarmaya çalışıyordu, ki kendi hayatını kurtarmaya çalışmak yeni bir şey değildi. Düzenli olarak kendi hayatını kurtarıyordu. İyi dövüşürdü. En azından adrenalin salgıladığı zamanlarda. Fakat yine de, üç farklı duyguyu bir anda yaşayıp üstüne kendi hayatını kurtarmaya çalışmak, bir de buna ilaveten hiç tanımadığı bu yabancının hayatını da kurtarmak, ona biraz ağır gelmişti.

İşte onu tüm bu düşüncelerden kurtaran da, bu yabancı olmuştu. Eğer konuşmasaydı, bu trans hali inme inmesine bile neden olabilirdi.

“Ah, tabi” dedi ve elini çekerek onu kendi haline bıraktı.

Keisa hala daha sıkı sıkıya tuttuğu ekmeğini yarıya böldü ve bu yarıyı Jordan’a uzattı. “Teşekkür ederim.” dedi. “Ve özür dilerim.”

“Özür dilenecek bir şey yapmadın” diye yanıtladı onu Jordan. Omuz silkti ve sanki “boş ver, umurumda bile değil” dermişçesine bir tavır takındı. Oysa içi kan ağlıyordu.

“Yine de özür dilerim.” dedi ve ekmeği alması için daha bir uzattı Jordan’a. Jordan kayıtsız bir ifadeyle ekmeği alarak cebine attı. Hemen sonra yürümeye devam ettiler.

Şehrin merkezine doğru yaklaşıyorlardı. Onlar yürüdükçe binaların boyları da yükseliyordu. Gerçi bu güzel manzara aşırı derecede aldatıcıydı. Çünkü binalar ne kadar da uzun olsalar, harabeydiler ve bomboştular. Dördüncü Dünya savaşından sonra evsiz insan kalmamıştı. Her sokakta, yıkık da olsa, onlarca boş ev bulunabilirdi.

Dört farklı yola dönülebilecek bir kavşağa geldiklerinde, Jordan köşedeki yıkık dükkanı gördü. “Girip sigara alayım” dedi ve kayıtsız adımlarla dükkana doğru ilerledi. Keisa hemen peşindeydi.

Dükkan yıkık döküktü ve etrafta yiyecek dışında her şey vardı. Süpürge, ilginç hediyelik eşyalar, saçma sapan şeyler. Jordan direk olarak kasada bekleyen ihtiyarın yanına yöneldi. Elindeki ekmeği yarıya bölerek ihtiyara uzattı.

“Bunun için bana kaç paket sigara verebilirsin?”

İhtiyar, ağzından salyalar akarak ekmeğe baktı. Fütursuz bir ses tonuyla “iki” dedi.

“İki mi? Şaka mı yapıyorsun?” Jordan adama sinirli bir bakış attı. “Gel, Keisa.” ve kapıya yöneldi.

“Elimde sadece iki paket kaldı.” dedi ihtiyar hemen. “Ama şunu da alabilirsin.” Jordan arkasına dönerek, ihtiyarın gösterdiği, köşedeki viski şişesine baktı. “Ah, evet. İçki içmek için güzel bir zaman. Umalım da yanlış şeyler yapacak kadar içmeyiz!” ve Keisa’ya bakarak bir kahkaha attı.

Viski şişesini ve iki sigarayı alarak dükkandan ayrıldılar.

Neden tütün bolca bulunuyorken buğday bulmak konusunda sıkıntı çekiyorlardı? Aslında durum böyle değildi. Tütünün buğdaydan daha fazla yetiştirildiği falan yoktu. Sadece buğday ya da arpa gibi şeyler, tütünden bin kat daha değerli bir hal almıştı. İnsanlar yoksullukları yüzünden sigara içmemeye alışmışlardı, ama yemek, hayatta kalmak için bir ihtiyaçtır. 750 milyon insan ekmek yiyordu. Ama 750 milyon insan sigara içmiyordu. Bu durumda ekmek daha değerliydi.

Dükkandan çıktıklarında, “Ben burada ayrılayım” dedi Keisa.

“Nereye gidiyorsun? Evin nerede ki senin?” diye sordu Jordan hemen.

“Ev mi? Hayır bir evim yok. Terkedilmiş evlerden birinde kalıyordum.”

“Yalnız mı?”

Bunu sorarken Jordan’ın gözleri parıldamıştı. Belki aşırı ben-merkezci bir tutumdu, ama Keisa’nın yalnız olması için dua ediyordu. Çünkü artık kendi de yalnızdı.

“Eğer Bay Hudson’u saymazsak, evet yalnızım. Bay Hudson zor zamanlarımda bana destek olan oyuncak ayım oluyor tabi. Sır saklamakta çok iyidir.” ve bir kahkaha attı Keisa.

“Evine gidip eşyalarını alalım. Hemen sonra benim evime gelirsin. Sana hiper – mega – süper kanım kaynadığını düşünüp havalara girme bu teklifim yüzünden. Sadece ben de artık yalnızım ve bu duygu sinirlerimi bozuyor. Buna çıkar ilişkileri de diyebiliriz.”

“Ah, tabi. Sen nasıl istersen.” dedi Keisa ve evinin yolunu tuttu. Bu sırada da, Jordan paketlerden birini açarak ağzına bir adet sigara koymuş, cebinden bir çakmak çıkarıp sigaranın ucunu ateşe vermiş, hemen sonra Keisa’yı takibe başlamıştı.

66
Purgatorio / Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« : 15 Ağustos 2012, 15:32:08 »
"Hala, seninle konuşmam gereken bir konu var." dedi Sufthor ve halasının cevabını beklemeden soruyu sordu. "Şu ana kadar, benden hiç bir bilgi sakladın mı?"

Yağmur sesinin evin içinde dahi duyulabileceği kadar hızlanmıştı yağmur. Bir anda kuvvetlenen bu hava olayını takip eden Sufthor’un sorusu ve bu soruyu takip eden bir – iki saniyelik sessizliğin ardından, halası iki ayağını üst üste atıp Sufthor’a anlamsızca baktı.

“Elbette ki saklamışımdır Sufthor” dedi. “Bazen büyükler küçüklerden bir şeyler saklarlar. Maddi sıkıntılar, aile içerisinde bilinmemesi gereken birkaç küçük şey, belki. Ama bunları asla gençlerin kötülüğü için yapmazlar.”

Halası sağlam bir iç çekişten sonra iki elini yukarıda kalan ayağının diz kısmının önünde birleştirdi ve yüzünde anlamsız bir sırıtışla konuşmaya devam etti. “Örneğin geçen sene pişirdiğim ve senin çok beğendiğin şu etli yemek aslında domuz etiydi. Senin domuzdan ne kadar nefret ettiğini bildiğim içi…”

Halası cümlesini yarıda kesti. Bunun sebebi, o bu konuşmayı yaparken kocasının elindeki gazeteyi bir kenara bırakıp eliyle karısına “dur” işareti yapmasıydı. Sufthor dikkatlice bu durumu izlerken, eniştesi gözlüklerini çıkararak hemen dibindeki masanın üzerine düzgün bir şekilde yerleştirdi. Gittikçe dökülen saçlarının arasından yüzüne doğru kayan bir ter damlacığını sağ elinin tersiyle sildikten sonra, derin bir nefes alarak, “Biraz daha açık olsana artık sen!” dedi. “Lafı geveleyip durma artık. Ne diyorsun? Neyi kastediyorsun?”

Adam oldukça ciddi bir ifadeyle söylemişti bunları. Eniştesinin en son ne zaman konuştuğunu dahi hatırlamayan Sufthor için bu aksi tavır, şok edici ve kalp kırıcı bir durumdu fakat onu açık olmaya itecek olan bir sinyal görevi de taşıyordu.

Halası yüzünde anlamsız bir buruklukla Sufthor’a baktı. Bir şey söylemek istiyor gibiydi, ama ne söyleyeceğini bulamayıp bir şey söylemekten vazgeçti.

67
Eğlence & Mizah / Ynt: Hayalleriniz..?
« : 15 Ağustos 2012, 04:09:58 »
Gerçekten büyük bir hayalimin olmasını hayal ederim bazen , hayatta çok isteyip de bir şeyi elde edememek bunun için savaşmak belki de... Sonra savaşı kazanınca o rahatlığı , huzuru , mutluluğunu yaşamak isterim :D


68
Sinema / Ynt: 21. Yüzyılın En Kötü 20 Film Karakteri
« : 15 Ağustos 2012, 00:06:58 »
Amaçsız kötü yoktur. Saf iyi de yoktur. Kime göre kötü?

Bu listedekilerden hiçbiri çocuk masalı değil.

69
Kurgu İskelesi / Boşlukta Koşmak / Bölüm 2: Atılım
« : 14 Ağustos 2012, 20:06:45 »



Bölüm 2: Atılım


“Dur, abi!”

Eğer sadece on dokuz yaşında bir gençseniz ve hayatta örnek aldığınız tek insanın bir pislik olduğunu biliyorsanız, bu sizi psikolojik bir bunalıma bile sokabilir. Ama Jordan, fazlasıyla umursamaz biriydi. Sorunlarla başa çıkabilecek bir yapıdaydı. Kendi doğrularının izinden koşuyordu. Abisini örnek alıyordu evet, çünkü etrafında ona yakın bir tek abisi vardı, ama kötü yönlerini örnek almamıştı ve abisinin bu kötü yönlerinin en az bir yılanın kendisi için ne kadar zararlı olabileceğinin farkında olan minik bir fare kadar farkındaydı.

Abisi, Jordan’ın dur emrini kale alamayacak kadar gözü dönmüş bir haldeydi. Sokağın ortasındaydılar. Sokağın karşısındaki genç, acı dolu bakışlarla Jordan’ın abisine bakıyordu. İki eli de havadaydı ama sağ elinde yarım ekmek duruyordu.

“Lütfen…” dedi genç oğlan. Tahminen 18 – 19 yaşlarındaydı ve buralarda yeniydi. “Günlerdir bir şey yememiştim. Bu ekmeği alabilmek için üç gündür çalışıyorum.”

Dünya yüzeyinde “sempatik” olarak nitelendirilebilecek pek az insan kalmışken, bu genç oğlanın, ki adı Keisa’ydı, böylesine sempatik bakışlara sahip olması çok ironikti. Siyah gözleri ve siyah saçları olan bu zayıf oğlan – ki bu dönemde şişman insan bulmak pek kolay değildi – şu anda 3 günlük yiyecek stokunun elinden tehditle alınmaya çalışılmasına dahi, bir an bile olsun korkudan titremeden, sadece yüzünde sempatik bir buruklukla reaksiyon vermişti. Çok uzun boylu sayılmazdı. Ama karizmatik bakışlara sahip olduğu bir gerçekti.

Yine de Jordan’ın abisi çocuğun söylediklerini kale almadı. Aksine, elindeki uzun bıçağı daha da dikleştirdi.

“Seni piç!” dedi yüzünü ekşiterek. “Ben de en az senin kadar açım!”

Zavallı oğlan boğazında düğümlenen boşluğu yutarak, havada kalmaktan yorgun düşmüş ellerini indirdi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya devam etti:

“Sizinle ekmeği paylaşabilirim.” dedi nahoş bir ses tonuyla. “Üçe böleriz. Böylece kardeşiniz de yiyebilir.”

Oğlan hayatını kurtarmak için ekmeğin üçte ikisini teklif etmişti. Bu teklifi yapacak cesareti vardı. Çünkü eğer üç gün daha aç kalmaya devam ederse, zaten ölecekti. Kaybedecek bir şeyi olmayan bir adamdan her türlü teklifi duymak caizdir. Fakat yine de, Jordan’ın abisi hiç de bu teklife memnun olmuş gibi görünmüyordu.

“Lanet olsun” dedi. “O ekmeğin üçte biriyle doymamı nasıl beklersin!” bu kez daha da ciddileşmişti. Konuşma sesi yükselmiş, resmen çığlık atma seviyesine ulaşmıştı. Kendine daha fazla hakim olamadı ve elindeki bıçağını önde tutarak oğlana doğru koşmayı hazırlandı.

Ama işler planladığı gibi gitmedi. Jordan, abisinden hızlı davrandı. Bir anda yerdeki demir sopayı kaparak, abisinin şakağına indirdi. Vurmak için çok yanlış bir yer seçtiğini, birkaç saniye sonra öğrenecekti. Önce koşar adımlarla oğlanın yanına gitti. Sonra da bir eliyle elini tutup, diğer eliyle onu belinden kavradı ve “İyi misin?” diye sordu.

Hayır, iyi değildi. Jordan’ın abisi ile olan ilk karşılaşmalarının ardından koşarak kaçmaya çalışmış, fakat büyük talihsizlik sonucu düşerek ayağını burkmuştu. Bu yüzden de Jordan’ın abisi onu hemen yakalayabilmişti zaten. Tekrar kaçamamasındaki asıl neden de buydu. Jordan konuşmaya devam etti:

“İsmim Jordan. Şu yerde yatan ise benim abimdi. Onun kusuruna bakma, açlık başına vurmuş olmalı.” Bunu söylerken esmeye başlayan rüzgar, Jordan’ın beyaz saçlarını hafifçe salladı. Uzun saçlara sahipti, aynı Keisa’nın uzun siyah saçları gibi. Fakat bu iki oğlanın saç renklerinin birbirine tam zıt olması da, büyük bir ilginçliktir. Keisa’dan biraz daha uzundu. Keisa’nın sempatik yüz ifadelerinden yoksundu. Mimikleri biraz daha ciddiydi.

“Ben de Keisa” diye yanıtladı Keisa, Jordan’dan aldığı destek sayesinde burkulmuş ayağını sallayarak düzelmesini umarken. “Bu şehre geleli uzun bir zaman olmadı. Sokağın köşesindeki şu barda çalışıyorum, temizlikçi olarak. Her üç günde bir, yarım ekmek alıyorum bunun karşılığında ve her gün bir şişe su.” Yüzüne aptal bir gülümseme yerleştirerek konuşmaya devam etti. “Ve tüm emeklerimin bir anda çalınması kötü olurdu.”

Jordan cevap vermedi. Keisa’nın konuşmayı seven bir tip olduğunu hemen anlamıştı. Yerde yatan abisinin yanına doğru yürüdüler. Yerde yatan cansız bedenin yanına gelince, Jordan önce abisinin silahını alarak, cebine koydu. Sonra da onu dürterek uyandırmaya çalıştı.

O an fark etti nefes almadığını. Elini boynuna koyarak nabzını yokladı. Jordan’ın yüzü gittikçe ciddi bir hal alıyor, sararıyor ve gözleri her geçen saniye kızarıyordu.

“Yok” dedi. “Ben ne anlarım ki nabız yoklamaktan!” ve bir kahkaha attı. “Değil mi ama? Kesin yanlış yere bakıyorumdur. Bir de sen baksana?”

Bu kez eğilip nabız yoklayan kişi Keisa’ydı. Nabzı yokladıktan sonra yüzünü Jordan’a dönüp başını ‘hayır’ anlamında salladı. Bir anda benliğini bir keder dalgası sardı. Keisa suçlanacak bir şey yapmamıştı ama kendini suçlamadan edemedi.

Jordan yere çöktü. Dizlerinin üstüne. Ağlamıyordu, hayır. Anne ve babası ölürken de ağlamamıştı. Nedendir bilinmez, hiç ağlayamazdı. Ama şu anda duyduğu vicdan azabının ne kadar aşırı olduğunu, kolay kolay tahmin edemezsiniz.

Birkaç dakikalık sessizlik oldu. Yoldan sürekli birileri geçiyordu. Hiçbiri dönüp bakmıyordu. Böyle manzaralara hep alışıktılar. Ama içlerinden birinin bir anda sokak başında durup “Et!” diye bağırmasıyla, bu sakinlik bozuldu. Birkaç kişi hemen adamın yanına gelerek, onun baktığı tarafa baktılar.

“Lanet olsun!” dedi Jordan.

“Gitmemiz gerek, hemen!” diye yanıtladı Keisa.

Bir gurup adamın kendilerine doğru koşmaya başladıkları sırada, Jordan çoktan Keisa’nın belini kavramış, koşması için ona destek olmaya hazırlanmıştı. Etrafına dikkatlice bakınıp herhangi bir tehlikeye karşı tedbir almayı da unutmuyordu tabi. Sokağın diğer köşesinden soldaki yola saptıkları sırada, Jordan son kez abisinin cesedine baktı.

Bir gurup adam cesedin etrafında durmuş, cesedin göğüs kısmını kim yiyecek diye kavga ediyordu. İnsan etinin en güzel kısmı, göğüstür.

70
Kurgu İskelesi / Ynt: Milyarların Savaşı
« : 14 Ağustos 2012, 19:23:40 »
Hikaye anlık değişimlere uğramakla birlikte, bölümler hızlı bir şekilde geçiştirilmiş. Tasvirlere biraz daha dikkat etseydin, daha iyi olabilirdi.

Bunun dışında konusu sıradışı olmasa da, güzele benziyor. Sadece imla kurallarına karşı biraz daha özverili olmanı sana tavsiye edebilirim. Eğer word'de yazıyorsan, kelimelerin altında oluşan kırmızı veya yeşil çizgilere dikkat etmekte yarar vardır.

71
Gezginler Kamarası / Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
« : 14 Ağustos 2012, 04:48:37 »
Son

Zaman, mutlu olma zamanıdır. Zaman, isyanlara son verme zamanıdır.

                                                                                                               Raisor - Alara Davutoğlu

72
Gezginler Kamarası / Ynt: Bir İsyankar şarkı söylüyor
« : 14 Ağustos 2012, 04:43:47 »
Denizde arkadaşlarınızla yüzüyorken, içlerinden daha geveze olanının size su atması ve sizin ona “Sanırım ıslandım” demeniz gibidir aşk. Denizde ıslanmak. Islak vücudunuzun ıslanması. Hayatınız anlamlı ya da anlamsızken daha da anlamlandırılmasıdır aşk. Yıllarca herkesin sorduğu ve bir türlü tatmin olamadığı için sormaya devam edeceği şeydir aşk. Ben aşkı betimleyeceğim, başkaları hala daha aşk nedir diye soracak.

Aşk, sigara içmek değildir ya da içki içmek. Ayrılmak nedir diye sorsanız cevap olabilirdi belki bu tarz maddeler. Lakin her aşık olan ayrılmıyor. Bazıları beraber olmuyor ki ayrılabilsin! Bazıları sonsuza kadar mutlu yaşıyor, hayır sonsuzluktan kastımız ölümse tabi.

Televizyon izlerken bir anda kalkıp odanıza gitmektir. Sonra da odaya niye geldiğinizi unutup tekrar geri dönmektir. Dersteyken çıkarıp telefonunuzu saate bakmaktır. Sonra da saate yeterince dikkatli bakmadığınızı fark edip tekrar bakmaktır. Ömrünüzde şiir yazmamışken birden sizi edebiyat canavarı yapan şeydir aşk. Bir ömür felsefe dersinden çaktıktan sonra Facebook’un felsefe babası kesilmenizdir aniden.

Güvenmeyi öğreten şeydir aşk. Sonra da bir daha asla bunu yapmamanız gerektiğini öğreten şeydir. Balıklama atlamaktır pirana dolu bir havuza ve sağ çıkmaktır aylar sonra; aç, susuz ve vücudunuzun yarısı eksik bir halde. Kan görünce bayılmamayı öğretir insana. Bayılırsan öleceğini hissettirir, soğukta donmakta olanların hissettiği gibi.

Ne de çok şeydir aşk.

Her gün yaşamak ile ölmek arasındaki çizgide gidip gelmektir aşk.

73
Ejderha Mızrağı / Ynt: Ejderha Mızrağı Soru Hattı
« : 14 Ağustos 2012, 04:14:47 »
Arkadaşlar seri nasıl ? Okuma rehberine baktım da çok kitap var insanı sıkıyor mu ?

Serinin temeli olan ilk üç kitabı okuyup bırakabilirsiniz, emin olun pişman olmayacaksınız. Ve, devamını almak, okumak isteyeceksiniz. Bundan da ilk cümlemde söylediğim kadar eminim.

Söz konusu üye maalesef bu yazdığını göremeyebilir.

Sonsuza kadar.

Ve ben bundan haz duyuyorum.


74
Purgatorio / Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« : 14 Ağustos 2012, 03:10:59 »
”Hayır!” diye çığlık attı düşüncelerinde Sufthor. “Sana teslim olmayacağım! Bunu yapmayacağım! Benim işim geçmişle değil, şimdiyle ve gelecekle!”

Düşünceleri Sufthor’a geri yanıt verdi:

“Abartıyorsun Sufthor, bir abin olması ne kadar kötü olabilir ki? Gerçeğin saklanmasının bir nedeni vardır elbette.”

Halası, Sufthor’un daha da düşünceli bir hale bürünüp ısrarla kendisine cevap vermemesi üzerine, konuşmaya devam etti:

“Ah, bir derdin olduğunu görüyorum. Paylaşırsan seni dinlemeyi çok isterim Sufthor. Biliyorsun, biz de senin aileniz.”

75
Kurgu İskelesi / Ynt: Boşlukta Koşmak
« : 14 Ağustos 2012, 01:26:09 »
Sonraki bölümlerde detaylara fazla yaparsan sıkıcı olur(dünya ile ilgili kısımları).Okuyucu ana hikaye'yi öğrenirken dünya'nın nasıl değiştiğini de görmüş olur.

Hah, işte buna "the point" diyorum. Neden detaya girmeme sebebim.

Ama tabi eğer "detaya girmeyeyim de sizi sıkmayayım" diye düşünürken, hikayeye "üstünkörü yazılmış" gibi bir izlenim kattıysam, affola. Üstünkörü olmadığını ve hikayeye emek verdiğimi dip parantez belirteyim hemen ^^

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 55