Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Slyffindor

Sayfa: 1 [2]
16
Müzik / Tal Bachman
« : 20 Haziran 2008, 13:46:13 »

13 Ağustos 1968 doğumlu Kanada'lı  vokal , şarkı sözü yazarı, gitarist . En iyi hiti 1999 yılında çıkardığı "She's So High".
Tam adı : Talmage Bachman.
Tür: Rock, powerpop. Şu sıralar Sony Music Entertainment'le beraber çalışmaktadır.BMI'ın "Song of the Year" ödülünü kazanmıştır.

Diskografi:
Staring Down The Sun (2004)
01. Tomorrow
02. Staring Down The Sun
03. Masquerade
04. What You Won't Reveal
05. Once In A Lifetime
06. An Ocean Lies Between Us
07. Broken
08. Danger By Design
09. Somebody's Dreaming
10. Talk To Me
11. Aeroplane
12. Divine
13. She's So High (bonus track)
If You Sleep EP (2000)
"She's So High, Pt. 1" (2000)
Tal Bachman (1999)
1. Darker Side of Blue
2. She's so High
3. If You Sleep
4. (You Love) Like Nobody Loves Me
5. Strong Enough
6. You Don't Know What It's Like
7. I Wonder
8. Beside You
9. Romanticide
10. Looks Like Rain
11. You're My Everything
12. I am Free

17
Televizyon / Conan O'Brien
« : 20 Haziran 2008, 11:33:45 »



Conan Christopher O'Brien (d.18 Nisan 1963) Emmy ödülünü kazanmış ABD'li komedyen, yazar ve televizyon kişiliğidir. En çok NBC'nın talk show'u Late Night with Conan O'Brien programıyla tanınmaktadır.

ABD'nin Massachusetts eyaletinin Boston şehrinin Brookline kasabasında dünyaya gelen Conan O'Brien'ın annesi avukat Ruthe Reardon ve babası eczacı Thomas Francis O'Brien'dır. 5 kardeşi daha olan O'Brien, İngilizce üzerine uzmanlaşmış ve Harvard Üniversitesi'nden mezun olmuştur.

Harvard'da okuduğu dönemde mizah dergisi olan Harvard Lampoon'da yazarlık ve başkanlık yapmıştır. Harvard'dan 1985 yılında Tarih ve Edebiyat dalında magna cum laude ile mezun olmuştur.

Kariyerine televizyonda yazarlıkla başlıyan O'Brien, tiyatro gruplarında ve tanıtım reklamlarında da rol almıştır.

1988 yılında Saturday Night Live'ın yazarı olan O'Brien çalıştığı 3 yıl içerisinde büyük başarılara imza atmıştır. 1989'da SNL'deki göreviyle arkadaşlarıyla beraber Emmy ödülü kazanan O'Brien, buradan sonra The Simpsons (Simpsonlar) çizgi dizisinide yazarlık yapmıştır.

1993 yılında David Letterman'ın Late Night with David Letterman şovunun yerine O'Brien Lome Michaels tarafından önerilmiş, 13 Eylül'de de bu gerçekleşmiştir. O'Brien bu görevini gerçekleştirmek için de The Simpsons'dan istifa etmiştir.

Bu tarihten bu yana bu programı sunan O'Brien 2009 yılında da Jay Leno'nun yerine Tonight Show'u sunacaktır. Biyografi:Bugün dünyanın en iyi talk-showcularından kabul edilen O'Brien soğukkanlı oyunculuğuyla da öne çıkıyor. Komik bir adam. Ama komiklerin çoğunluğu gibi mimiklere yüklenerek yapmıyor bu işi, aksine poker suratı bile denebilir kendisi için. 1963 doğumlu ve sıkı bir eğitimi var. Giyinikken hiç göstermese de sahip olduğu kaslı vücuduyla Conan adını da hak ettiğini kanıtlıyor. The Simpsons'ın yazar kadrosunda yer almışlığı da var, Harvard'da okurken okulun mizah dergisinin iki yıl boyunca yöneticiliğini yapmışlığı da... Bunu daha önce başaran kişi 1920'lerde okuldaymış. En büyük merakıysa gitar çalmak. Hobi kabilinden de sayılmaz, ciddi ciddi gitaristliği ve bir dolu farklı farklı gitarı var. Müziğe duyduğu ilgi, programına Mazzy Star'dan Phish'e dek kalburüstü grupları konuk etmesine yol açıyor. Ha, bu arada Finlandiya Devlet Başkanı Tarja Halonen'e aşırı benzemesi sebebiyle, bu ülkede ABD'de olduğundan bile daha popüler.


Conan..Conan..Yanak kaslarımı zorlayan adam..Farkındayım ki altyazılarda gülmek zor oluyor..Asla Cem Yılmaz , Vedat Özdemiroğlu ve biliumlarının showları gibi anlayarak gülemeyiz..Fakat şahsen en çok gülebildiğim bir yabancı showun ,komedyeninin Conan olduğunu görüyorum(tipi bile yetiyor herifin) ;D..




18
Yazarlar / Poul Anderson
« : 09 Haziran 2008, 21:00:27 »

Amerikali yazar ve fizikçi.Romanlarinda ahlaki degerlere de yer veren Anderson, 1926 yilinda Pennsylvania’da dogdu. Minnesota ve Texas’da büyüyen yazarin ilk öyküsü 1947 yilinda, kendisi Minnesota Üniversitesi’nde ögrenciyken basildi. 1950 yilinda San Francisco’ya tasinan yazar, kisa hikayeler ve romanlar yazmaya devam etti. Eserlerinden bazilari Brain Wave, Tao Zero, Midsummer Tempest, The Enemy Stars. Yazar, Amerika’nin Bilim Kurgu ve Fantastik Yazarlar Birligi’nde seref üyesiydi.

Kitaplarinda, fizik ögrenimi ve politika ile ekonomi bilgisinin etkileri görülür. Aile kökeni olan iskandinav kültüründen genis ölçüde yararlandi. Iskandinav mitolojisine ilgisi, fantastik romanlarina ve "Teknik Uygarlik"in gelecek tarihine iliskin yapitlarina yansimistir. . Edebi düzeyinden hiç ödün vermemekle taninmistir. Kimi tutucu yaklasimlari nedeniyle elestirilen yazar,en üretken bilimkurgu ve fantazya yazarlarindandir.


19
Müzik / The Doors
« : 24 Mayıs 2008, 09:57:10 »


The Doors 1965 yılında Los Angeles, Kaliforniya`da kurulmuş Amerikalı rock grubu

1965`de başlayan ve 1971`de Jim Morrison`ın ölümüyle sona eren asıl süreçte etkileyici ve şiirsel şarkı sözleri, iyi düzenlenmiş müziğiyle öne çıkmış, bir kuşağın en önemli gruplarından biri olarak kabul edilir. Vokalist ve aynı zamanda şarkı sözlerinin de yazarı Jim Morrison`ın seksi görünümü, cazibesi ve sahne performansı da akla gelen ilk konulardan biridir.

"Break on Through (to the Other Side),", "L.A. Woman," "The End," "The Crystal Ship", "Light My Fire" genelde en iyi bilinen ve birer klasik haline gelmiş parçalarıdır. Özellikle yaklaşık 12 dakikalık "The End" grubun en sarsıcı parçalarından biri olarak kabul edilmektedir. Ayrıca "Light My Fire" için grubun güzel fakat üstüne en yapışmış parçasıdır demek de yanlış olmaz.Kurmuş olduğu Doors grubunun adı ise Aldous Huxley'in meskalin adlı uyuşturucu bir maddeyle yaşadığı gerçek deneyimlerini anlattığı Algı Kapıları isimli kitaptan esinlenmiştir.

Jim Morrison çocuk yaşta ailesiyle beraber bir seyahatte bir kazaya tanık oldu.. o kazada ölen kızılderili şamanının ruhunun kendi ruhuna karıştığını ve çok küçük yaşta ölümü tanıdığını söyledi1965 yılında UCLA (Kaliforniya Üniversitesi-Los Angeles) sinema öğrencileri )Jim (James Douglas) Morrison ve Ray Manzarek tarafından kuruldu. Morrison Moonlight Drive adlı parçayı ilk kez bu sırada Ray`e okudu, bu parça grubun kurulmasına vesile olmuştur. Jim`den etkilenen Ray o sıralardaki grubu "Rick and The Ravens"`tan ayrılmış; Robby Krieger ve John Densmore adında önceden tanıdığı arkadaşlarını yanlarına katarak grubu kurmuştu. Jim Morrison'a daha sonra hayranları Lizard King (kertenkele kral) ismini taktı ve bir çok konserinde söylediği I'm a lizard king I can do anything sözü ile özdeşleşti (ben kertenkele kralım ve her şeyi yapabilirim)

Kadrosu:
Jim Morrison - Vokal
Robby Krieger - Gitar
Ray Manzarek - Piyano, klavye
John Densmore - Davul





20
Yazarlar / Dean R. Koontz
« : 23 Mayıs 2008, 19:05:13 »
Isin kolayina kaçarak Dean Koontz'u; yapitlari kirk dile çevrilmis bir yazar, Amerika'nin en popüler gerilim romancisi, karanlik düslerin kurgu ustasi ya da The Times'da yazildigi gibi, bir edebiyat cambazi olarak tanimlayip konuyu kapatabiliriz.

Ama konu öyle kolay kolay kapanacak gibi degil. Dean Koontz'u tanimak için Brian Coffey'i, Deanne Dwyer'i, K.R. Dwyer'i, Leigt Nichols'u, Anthony North'u, Richard Paige'i, Owen West'i, David Axton'u, John Hill'i ve Aaron Wolfe'u, hatta DRK'yi tanisak hiç fena olmaz.

1945 dogumlu olan Koontz, 1967 yilinda 'Soft Come The Dragons' (Ejderler Sessizce Gelir) adli öyküsünü FSF (Fantasy and Science Fiction) dergisinde yayimlayarak bilimkurgu dünyasina adimini atar. Ilk romani olan 'Star Quest' (Yildiz Gezisi) 1968 yilinda yayimlanir. Bunun ardindan Dean Koontz, farkli isimlerle bes yil içinde yirmiden fazla bilimkurgu romani yayimlar.

Bilimkurgu öykülerinde insan olmanin sinirlarini zorlayan Koontz, canavarimsi çocuklarin, mutantlarin, cyborglarin ve robotlarin dünyasiyla tanistirir bizi. Karanlik bir üsluba sahip olan Koontz'un 1975'de yayimlanan ve geleneksel bilimkurgu çerçevesinde ele alabilecegimiz 'Nightmare Journey' (Kabus Yolculugu) adli romani, her ne kadar karmasik olsa da, zamanimizdan yüz bin yil sonra, kavranmasi mümkün olmayan uzayli bir zekâ tarafindan yildizlardan kovulan, dünyaya hapsedilen, radyasyon ve mutasyonlar içinde dinsel bir ortaçaga gerilemis olan insanligi anlatir.
Kariyerine bilimkurguyla baslayan Koontz, 1975'ten sonra korku üzerine yogunlasir ve bu türün en çok satan yazarlari arasina girer. Yukarida saydigimiz adlan kullanarak çok sayida roman yayinlayan Koontz'un tüm yapitlari 1980'lerden itibaren DRK ya da Dean Koontz adi altinda yeniden basilmaya baslanir.

Güney Kaliforniya'da yasayan, 1969'tan beri yalnizca yazarlik yaparak yasayan ve kitaplarinin satisi yüz elli milyona yaklasan Koontz, güldürüden fantazyaya, bilimkurgudan korkuya kadar degisen genis bir külliyata sahip. Bunlarla yetinmeyen Koontz, iki de deneme yazmis; elliyi askin kitap yazmanin ve çok satan bir yazar olmanin ipuçlanni vererek yeni yetisen yazarlara yol yordam ögretmis bu sayede. 1972'de yayimlanan 'Writing Popular Fiction' (Popüler Kurgu Yazmak) ve 1981'de yayimlanan 'How to Write Best Selling Fiction' (Çok Satan Kurgu Nasil Yazilir) adli kitaplar çok satmasi için degil, yazana çizene yönelik bir hayir islemek için kaleme alinmis.

Hayat, belki de bin bir yüzlü Dean Koontz'un bize oynadigi bir oyun. Her kitabinda ayri bir isimle karsimiza çikmasinin nedeni de belli degil henüz. Bu durum, Dean Koontz'a, ya da ne bileyim Brian Coffey'e, Deanne Dwyer'e, KR. Dwyer'e, Leigt Nichols'a, Anthony North'a, Richard Paige'e, Owen West'e, David Axton'a, John Hill'e, Aaron Wolfe'a, DRK'ya, gerçekte her kimse; iste ona, yakisiyor aslinda... Sen dünyanin en önemli bestseller yazarlarindan biri ol, hayatin herkesin gözünün önünde olsun, kitaplari neredeyse dünyanin tüm dillerine çevrilsin, yine de kimliginin üstündeki giz perdesi hâlâ tam olarak kalkmamis olsun. Üstüne üstlük, ansiklopedilere bile "yazarin portresi hala bulaniktir" diye geçsin adin...

Altay Öktem
Radikal Kitap
28 Aralik 2001
Sayfa 7


21
Yazarlar / Herbert George Wells
« : 23 Mayıs 2008, 19:03:22 »


Herbert George Wells (1866-1946), Bromley, Kent'te dogdu. Bir manifaturaci dükkanindaki iki yillik çiraklik dönemi de dahil olmak üzere yasama birkaç "yanlis baslangiç" yaparak basladiktan sonra, Güney Kensington'daki Normal Bilim Okulu'nun bursunu kazandi. Burada T.H. Huxley'den biyoloji dersleri aldi. 1890'da mezun olduktan sonra basladigi ögretmenlik kariyeri, saglik sorunlari nedeniyle pek de uzun sürmedi. 1893'te yasadigi iç buhrani atlatmaya basladigi siralarda çesitli makaleler ve kisa öyküler yazmaya ve çok geçmeden de yasamim gazetecilikten kazanmaya basladi.

Ilk romani Time Machine (Zaman Makinesi; 2000, Ithaki Yayinlari) 1895'te yayimlandi. Bu romani, 1897'de The Invisible Man (Görünmez Adam), 1898'de The War of The Worlds (Dünyalarin Savasi), 1901'de The First Men in The Moon (Ayda Ilk Insanlar), Anticipations, Manhind in the Making, A Modern Utopia ve diger bilimsel yapitlari izledi. Bunlarin yani sira, Dickens gelenegine bagli kalarak 1900'de The Wheels of Chance, Love and Mr. Lewisham, 1905'te Kipps, 1909'da Tono-Bungay ve 1910'da The History of Mr. Polly gibi romanlar da yaziyordu.

Ölümüne kadar romanlar, kisa öyküler, bilimkurgu, biyografik ve tarihi yazilar kaleme aldi. 1934'te yazdigi Experiment in Autobiography, yasamini, yapitlarini, düsüncelerini gözden geçirdigi otobiyografik bir yapittir.


22
Yazarlar / Richard A. Knaak
« : 23 Mayıs 2008, 18:04:48 »


1961 Chicago dogumlu Richard A. Knaak’in 1987’den beri yayinlanan eserleri Almanca, Italyanca, Fransizca,Danimarkaca, Japonca, Lehçe, Fince ve Rusçaya çevrildi.

Andre Norton’un Storm over Warlock eserini kesfetmesiyle fantastik ve bilim kurgu okumaya baslayan yazar, etkilendigi ustalar arasinda Edgar Rice Burroughs ve Edgar Allan Poe oldugunu söylüyor.

Diablo, Warcraft, Ejdermizragi, The Dragonrealm, The Ragnarok Manga Serilerine romanlar yazdi.


Genelde Blizzard kalemi olarak bilinir. Warcraft'dan "Ejderha'nın Günü" kitabını tavsiye ederim

23
Müzik / Yeni Türkü
« : 22 Mayıs 2008, 21:50:21 »


1978 yılında ODTÜ Mimarlık öğrencisi Derya Köroğlu, Hacettepe Tıp öğrencisi Zerrin Yaşar ve Hacettepe Tıp mezunu ve patoloji uzmanı Selim Atakan'ın Ankara'da kurduğu müzik grubu. Gruba isim babalığını şair ve yazar Yaşar Miraç yapmıştır. Yeni Türkü, sadece Yaşar Miraç'ın 1979'da Nisan-Haziran aylarında çıkan edebiyat dergisi değil, ayrıca halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan Güney Amerika orijinli bir müzik akımıydı. Bu akımın dünyadaki temsilciliğini Şilili grup İnti İllimani yapmıştır.

Grup elemanlarından Zerrin Yaşar ve Selim Atakan 1979-1989 yılları arasında evli kalmışlardır. Grup ilk konserini Edip Akbayram ve Dostlar'ın alt kadrosunda bulunarak vermiş ve beğenilmiştir. Bu yüzden Edip Akbayram'ın konseri ertesi güne kalmıştır. Grup 1979 yılında ilk albümleri Buğdayın Türküsü'nü LP formatında çıkardı. Bu albümde sert sol söylem kullanılmıştı ve albüm çok az satmıştı. Ayrıca bu albümün dağıtımı 12 Eylül darbesinden sonra durdurulmuş ve yakılmıştır. Bu yüzden bu albüm bir efsane olmuş ve albümün koleksiyon değerinin yüksek olmasına yol açmıştır. Bu arada gruba Murat Buket, Tuğrul Bayrak, Eftal Küçük ve Tuncer Tezcan katıldı. Grubun 2. albümü olan Akdeniz Akdeniz 1983 yılında çıktı ve grup Türkiye çapında tanındı. 1985 yılında Çekirdek Sanatevi Kayıtları ve Film Müzikleri adlı albümleri çıktı. Bu yılın sonunda grupta bağlama çalan opera sanatçısı Tuncer Tezcan ve grupta buzuki, kemençe ve gitar çalan Eftal Küçük gruptan ayrıldı. Eftal Küçük, Tolga Çandar'la "Çağdaş Türkü" grubunu kurdu.

1986 yılında gruba aslen mimar olan Fuat Oburoğlu ile makine mühendisi olan Cengiz Onural katıldı. Aynı yıl Günebakan albümü çıktı. Aynı yılın sonunda Zerrin Atakan geçici olarak gruptan ayrıldı. Ertesi yıl Dünyanın Kapıları albümü çıktı. 1988 yılında çıkan Yeşilmişik albümünden sonra grup içindeki anlaşmazlıklar su yüzüne vurmaya başladı ve grupta solo vokal yapan Zerrin Atakan gruptan kesin olarak ayrıldı. 1989'da grupta blok flüt, yan flüt ve klarnet çalan Fuat Oburoğlu geçici olarak gruptan ayrıldı ve gruba Halis Bütünley ve Tayfun Duygulu dâhil oldu.

Grup, 1990'da Vira Vira albümünü çıkardı. Aynı yılın sonunda grubun kurucu üyelerinden olan ve grupta davul programlama yapan ve klavyeli çalgılar çalan Selim Atakan ile grupta bas gitar çalan Tuğrul Bayrak gruptan ayrıldı. Ertesi yıl Rumeli Konseri albümü çıktı. Grup bu albümde, önceki albümlerdeki sevilen şarkılara ek olarak ilk albümleri Buğdayın Türküsünden 4 parçaya yer verdi: Buğdayın Türküsü, Bekçi Kazım, Özgürlük (ilk versiyonundaki sondan önceki 2 mısra yok) ve Mahpushane Kapısı. Bu albümden sonra grupta solo vokal yapan ve davul çalan Halis Bütünley (aynı zamanda Yeşilmişik'in kayıtlarını yapmıştır) ve grupta klarnet çalan Tayfun Duygulu gruptan ayrıldı ve Fuat Oburoğlu gruba yeniden dâhil oldu.

1992 yılında Aşk Yeniden albümüyle en çok satan albüm ödülünü kazanan grup, 1994'te çıkan Külhani Şarkılar albümüyle bekleneni veremedi. 1995 yılında çıkan Süper Baba Film Müzikleri ve 1996'da bir seçki olan Her Dem Yeni albümlerini çıkaran grup, aynı yıl Telli Telli şarkısının 4 versiyonunun bulunduğu Telli Telli Remixes single'ını çıkardı. Külhani Şarkılar albümünden sonra grupta yeniden başlayan çekişme Derya Köroğlu dışındaki elemanların 1997'de gruptan ayrılmasına neden oldu. Bu elemanlar, Yedikule şarkısını seslendiren ve Külhani Şarkılar albümünde vokal yapan grubun flüt ve klarnetçisi Fuat Oburoğlu, grupta klasik kemençe ve gitar çalan Cengiz Onural ve grupta ud ve gitar çalan ve vokal yapan Murat Buket'ti. Ayrılan elemanlardan Cengiz Onural, film müzikleri yapan İncesaz ve Aria gruplarının kurucusu oldu.

Grubun dağılması üzerine grubun kurucularından Derya Köroğlu new-age tarzında Musikarium albümünü çıkardı. Daha sonra ayrılan elemanların yerine yeni elemanlar buldu. Bu elemanlar, bas gitarda Raci Pişmişoğlu, klasik kemençe ve vokalde Erdinç Şenol, udda Fatih Ahıskalı ve klavyeli çalgılarda Erkin Hadımoğlu. Grup 1999'da Yeni albümünü çıkardı. Ama bu albüm, grubun en az satanı oldu.

alıntı: özgür ansiklopedi

Türkiye'de gerçek sanat yapan nadide gruplardan biridir.Hayran olduğum bir gruptur.Çoğu şarkısını severim ama yine de hitleşmiş bir kaçını favorim olarak yazabilirim buraya : Aşk Yeniden, Fırtına, Telli Telli, Yağmurun Elleri, Yedikule, Çember , Maskeli Balo, Vira Vira...

24
Televizyon / Dexter
« : 22 Mayıs 2008, 20:33:41 »
ÇEMBER DARALIYOR! YENİ SEZONDA DEXTER, ARANAN KATİL!

   Gündüzleri adli tıp polisi, geceleri ise seri katil, üstelik ikisinde de çok başarılı. Bir katili bir başka katilden daha iyi kim anlayabilir! Öldürme arzusu dışında insani duygulardan yoksun doğan Dexter, ahlaki değerleri olan bir seri katil: Sadece yasaların elinden kaçmayı başaran canileri öldürüyor.
   Üç yaşında öksüz ve yetim kalan Dexter, bir polis tarafından evlat edinilmiş. Yeni babası, Dexter’ın karakterindeki karanlık tarafı çok geçmeden fark etmiş ve onun önü alınamayan şiddet arzusunu, insan öldürenleri öldürmeye kanalize etmesini sağlamış. Bunun sonucunda Dexter, hem seri cinayet işleyenleri hem de kanundan yakasını kurtaran diğer katilleri kendine hedef olarak seçmeye başlamış. Dexter Morgan içindeki müthiş öldürme arzusuna karşın, günlük hayatta insanlarda hayli sakin, iyi huylu ve kendi halinde bir adam izlenimi bırakıyor. Sempatik görünümü sayesinde, kimse onun böyle bir “karanlık tarafı” olabileceğinden şüphelenmiyor.
   Ancak ikinci sezonda her şey değişiyor. Bu sefer aranan katil Dexter! İkinci sezona başladığımızda, onu başı derde girmiş halde buluyoruz. Çünkü körfezde dalış yapan dalgıçlar, tesadüfen Dexter’ın su altındaki mezarlığına rastlıyor. Onu zaten sevmeyen Doakes da işin içinde bir iş olduğundan şüpheleniyor. Bakalım Dexter bu sefer sırrını gizlemeyi başarabilecek mi?
   Dexter, şaşırtıcı olay örgüsüne ve kahramanına rağmen, ilk bölümünden itibaren en sevilen diziler arasında yerini aldı. Bu başarıda, iki kez Altın Küre ve oyuncuların meslek kuruluşu SAG ödülüne aday olan, televizyon eleştirmenlerinin En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Michael C. Hall’un da büyük payı var. Dizideki diğer bir tanıdık simaysa, Dexter’ın sevgilisi Rita rolünde, Joss Whedon’ın "Buffy the Vampire Slayer" ve "Angel" dizilerinde Darla’yı oynayan Julie Benz.


izleyen birileri varmı HC ahalisinden merak ediyorum, oldukça sürükleyici bir dizi. Şahsen Dexter'a hayranım.

25
Güncel / 1. Red Bull FlugTag İstanbul!
« : 19 Mayıs 2008, 10:07:40 »
25 Mayıs Pazar, 2oo8 saat: 12.oo
Yer:Caddebostan Sahili

FlugTag Tarihi:
1480'lar - Leonardo da Vinci İnsanlı Uçma Çalışmaları

Leonardo da Vinci uçma ile ilgili teorilerini resmettiği 100’den fazla çizimden oluşan uçma ile ilgili ilk gerçek çalışmaları yapıyor.

Dikkate değer Makine: The Ornithopter (Uçan Bisiklet)

1799 - 1850'ler - George Cayley'in İlk Planörleri

İnsanın havalanması için bir yol keşfetme çalışmasında George Cayley, bir sürü farklı planör tasarladı.

Kayda değer başarısı: Doğru Hava Akımına İzin Veren Kanatlara Şekil Vermek.

19. Yüzyıldaki Çabalar

Alman mühendis Otto Lilienthal planör teorilerini geliştirmeye devam ediyor. Uzun mesafe bir insan uçurabilen bir planörü tasarlayan ilk insandı o. 1889 yılında yayımlanan aerodinamik hakkındaki kitabının metni, Wright Kardeşler tarafından uçan makinelerinin temeli olarak kullanılmıştı.

Kayda değer başarısı: yerçekimine yenik düşüp ölmeden önce 2500’den fazla uçuş gerçekleştirmek.
   1903 - Wright Kardeşlerin İlk Uçuşu

Uçuştaki ilk keşifleri öğrenerek geçirdikleri birçok yıldan sonra Wright Kardeşler, Cayley gibi, düzenli olarak planörle uçmaya başladılar. Planörler üzerindeki çalışmaları güç denemeleri için kontrole odaklıydı.

Kayda değer başarıları: Kitty Hawk’da ilk 120 feetlik havadan daha ağır uçuşu gerçekleştirmek.

1991 – İlk Flugtag

İlk Red Bull Flugtag, Viyana Avusturya’da 1991 yılında gerçekleştirildi. O zamanda beri -İrlanda’dan San Fransisko’ya – dünyanın etrafında, 300.000’den fazla izleyici çeken 35’den fazla Flugtag gerçekleştirildi. 

Bugüne kadarki en uzun mesafeli uçuş rekoru 2000 yılında Avusturya’daki Flugtag’da gerçekleştirilen 195 feetlik uçuştur.

FlugTag organizasyonları anlaşıldığı üzere bir nevi modern ve dekoratif bir biçimde Hezarfen Ahmet Çelebi olmaktır.Tasarladağınız planörle 6 m lik bir standınüzerinden denize doğru atlayarak uçma çabasından ibarettir bu yarışma (Bence Galata kulesinden ,Boğaz köprüsü Üsküdar ayağına doğru olsaydı daha gerçekçi olurdu ;D).

Gelebilen herkes gelsin, yaşım tutmadığı için bu sene katılamıyorum. 2oo9 FlugTag de benide izleme ihtimaliniz mevcut, harika projelerim var =D Yarışmaya katılan bayan oranının bu derece düşük olması beniz üzüyor.

26
Çizgi / Karakalem Çalışmalarım
« : 01 Mayıs 2008, 15:52:57 »
Konuyu nereye açacağımı tam olaraktan saptayamadığım için buraya açıyorum, yanlışlık varsa taşırsınız.

Nacizane figür,portre vs çalışmalarım

















27
Müzik / Ali İbrahim "Farka" Touré
« : 06 Nisan 2008, 11:00:46 »
Teoride Afrika müziğinin Batılılar tarafından sevilmemesi için birkaç tane iyi neden var. İlk olarak Batılılar için armoni çok önemlidir, sonra bunu görsellik takip eder. Ancak Afrika müziğinde armoni ve görsellik arka plandadır, daha çok müziğin ruhuna önem verilir. Böyle bir durumda, Afrika ve Batı müziği arasında füzyon oluşturmaya çalışan sanatçıların karşısında bariz bir önyargı vardır. Fakat son yıllarda söz konusu önyargı birkaç Afrikalı müzisyen tarafından yıkılmıştır. Bu etkileşimin başını 2006 Mart ayında hayata gözlerini yuman, namı değer “Nehrin blues” adamı Ali İbrahim Touré çekmiştir. Ülkemizde pek fazla bilinmeyen veya belki kulaktan dolma bilgilerle tanıdığımız bu sanatçıyı biraz tanıyalım.

 

Ali İbrahim Touré, İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü 1939 yılında Mali’nin Timbutku bölgesinin ücra bir köyünde Sorhai’li, on çocuklu, bir ailenin en ufak çocuğu olarak dünyaya geldi. Ne yazık ki diğer dokuz çocuk bebeklikten öteye geçemedi ve aralarında hayatta kalan sadece kendisi oldu. Hayata olan bu bağlılığı, inatçılık ve azim olarak gören aile lideri, Ali İbrahim Touré’ye “eşek” anlamına gelen “Farka” lakabını taktı.  Asil bir aileye doğan Ali “Farka” Touré (AFT) Mali kültürüne göre müzik ile uğraşamazdı. Müzik ile sadece profesyonel müzisyen ailenin üyeleri uğraşabilirdi. Ancak lakabına uygun olarak tam bir “inatçı eşek” olan sanatçı, on yaşında merak sardığı gitar sayesinde müziğe bulaştı. Gelenekselliğe inanan ailesi tarafından dışlanan sanatçı, bunu pek umursamayıp ruhunun aç olduğu yönde ilerlemeye karar verdi.

 

Genç yaşta ruhlar ile iletişim kurabildiğine inanan AFT, bundan dolayı dinleyenlerin ruhunu çıkarttığına inanılan “gurkel” (tek telli Afrika gitarı) enstrümanına yönlendi. Daha sonra Njarka (tek telli viyolin) enstrümanı üzerine ustalaşan sanatçı, on yedi yaşında izlediği o dönemin büyük gitaristi Gineli Keita Fodeba sayesinde bir anda gitara kaydı. Kendi kendini eğiten sanatçı gurkel üzerinde çaldığı stilleri gitar üstünde uygulamaya başladı ve bambaşka bir “blues” stili ortaya çıkarttı. 1960’larda Mali’nin başkenti Bamako’ya gelen Ray Charles, Otis Redding ve en önemlisi John Lee Hooker gibi uluslararası sanatçıları dinleme fırsatına sahip olan AFT, Afrika-Amerika müziği ile tanıştı. Müziğini bir kuvvet, başkaldırı olarak sahneye taşıyabilen ve sahneyi tek bir başına dolduran John Lee Hooker, özellikle AFT’yi derinden etkiledi.

 

1970’lerde bağımsızlığını kazanan Mali, yerel müzik gruplarına destek vermeye başladı. Böylece ülke tanıtımını sağlamış oldu. Bu grupların arasında AFT’nin bulunduğu “Troupe 117”’de vardı. AFT bu grup ile birlikte dünyanın en önemli kentlerinde konserler verdi ve farklı müzik akımlarına kanallarını açtı. Grubun dağılması ile birlikte kendi başına yola devam eden sanatçı, özellikle Mali’nin çok zengin, on dilli kültüründen uyarladığı geleneksel ve ritim dolu besteleri ile Batı Afrika’da kendisine sağlam bir kariyer elde etti. Aynı zamanda ses mühendisliği yapan sanatçıya, Batı dünyasında ilgi gittikçe arttı.

 

İlk albümü, “Ali Touré Farka”yı 1976 yılında Fransız bir müzik şirketi ile çıkarttı. Bu şirket ile sonra birkaç albüm daha çıkartan sanatçı, bulunduğu ülkelerde ve çevresindeki insanların aşırı sömürücü yapısını gördükçe, kendisine karşı ilgi ne olursa olsun bu ilgiye karşı çok duyarsız kaldı, çünkü samimiyete ve saflığına inanan bir yapıya sahipti. Böylece, diğer Malili sanatçılar gibi, farklı Batı kentlerine yerleşmenin aksine AFT, Niafunké adlı kasabasına yerleşmeye karar verdi. Onun için çiftçilik müzik kadar önemliydi.  Zaten nerdeyse verdiği her röportajda dediği gibi, o kendisini bir müzisyenden öte bir “çiftçi” olarak görüyordu. Kendi kasabasında, güvende olduğu insanlar ve alışkın olduğu ortamda müzik yapan bir çiftçi. Kazandığı maddi gelir ile köyünde bir çiftlik kurdu ve müziğe olan tutkusunu aynı şekilde toprağa aktardı. Bir vadinin müziğe ilham olacağı, müziğinin toprağına işleyeceği, sakin ve sessiz bir yerleşime ihtiyacı vardı. Bir taraftan da, müziğini genellikle sanattan öte bir eğlence unsuru olarak gören Batı’dan uzak olmak istedi, onlardan yaptığı müziği anlamalarını beklemedi ve bir uğraş sarf etmedi. Ancak AFT köyüne ne kadar sığındıysa, Batı dünyası ona bir o kadar ilgi göstermeye başladı.

 

1987 yılında, dünya müzik piyasasında sofistike bir yere sahip olan World Circuit, (www.worldcircuit.co.uk) AFT’nin kendi adını taşıyan albümünü ilk defa Afrika dışında bastı. 1990 yılında bunu “The River”, ve üç sene sonra Nitin Sawhney ve Taj Mahal’ın da konuk oldukları “The Source” adlı albümü takip etti. Geleneksel Mali müziğini (Çağdaş Kuzey Afrika Blues’un ana damarı olarak da gösterilebilir), Kuzey Amerika ve Britanya Blues temaları ile harmanlayan sanatçı, zarif parçaları sert ve haşin gitar tınıları ile, yavaş ve istediği şekilde saygı görmeye başladı. Sonra 1994 yılında, Los Angeles’ta Amerikalı gitar üstadı Ry Cooder ile en popüler albümü “Talking Timbutku”yu kaydetti. AFT bu albümde “çöl blues” tarzını rock temaları ile harmanladı. Albüm inanılmaz olumlu kritiklerle karşılandı, Grammy Ödülü kazandı ve AFT’yi bir anda dünya medyasının önüne çıkardı. Dünya, geç keşfettiği bu Afrikalı sanatçıdan daha fazla eser bekledi. Ancak sanatçı tüm bu ilgi karşısında kendi kabuğuna çekildi, Mali’deki pirinç tarlalarını terk etmeye hiç niyeti yoktu.

 

Çiftliğinden çok zor ayrılan sanatçının bu tavrına karşılık, 1999 yılında World Circuit’tan yapımcı Nick Gold, Niafunké’ye gitti. Orada, tam çiftliğin içinde, AFT için jeneratörlerle çalışan mobilize bir stüdyo kurdurdu. Böylece sanatçı sabah çiftçi olup, akşamları da herkesin aşk ile bağlandığı müzisyen kimliğine büründü. Bunun sonucu olarak 1999 yılında Afrika melodileri ve ritimlerinin ağırlıkta olduğu “Niafunké” adlı albüm piyasaya çıktı. Bu, AFT’nin o zamana kadarki en başarılı çalışması oldu. Sonra sanatçı çok uzun bir sessizliğe girdi. Bu dönemde World Circuit,  “Radio Mali” ve “ Red & Green” adları altında AFT’nin 1975-1988 tarihleri arasında çıkartmış olduğu albümleri tekrar yayınladı. Sanatçı bu arada 2004 yılında köyünün belediye başkanı oldu ve müziğinden kazandığı tüm parayı kanalizasyon, jeneratör ve yeni yollar için harcadı.

 

Bu uzun sessizlik sonrası sanatçı 2005 yılında Mali’nin en usta Kora (21 Telli Arp) çalgıcısı Toumani Diabaté ile başkent Bamako’da “In The Heart Of The Moon” adlı albümü kaydetti. Albüm, bir otel odasına kurulan seyyar stüdyoda, ağırlıkla doğaçlama olarak, tek bir kayıtla tamamlandı. Sadece bir parça tekrar kaydedilmek zorunda kalındı çünkü dışarıda yağmur fırtınası başlamıştı ve seyyar stüdyo bunu kayıt dışı bırakacak kadar teferruatlı değildi. Bu albümde AFT ve Toumani Diabaté’ye piyano ve gitarda Ry Cooder, basta Sekou Kante ve Cachaito Lopez, vurmalı çalgılarda Joachim Cooder ve Olalekan Babalola katkıda bulundu. “In The Heart Of The Moon”, sanatçıya ikinci Grammy ödülünü kazandırdı. Aynı yıl AFT Avrupa’da bir seri konser verdi ve onu sahnede görmek isteyen hayranlarının açlığını giderdi. Bu zincir konserler esnasında sanatçı kemik kanseri olduğunu öğrendi.

 

Öleceği kesinleşen sanatçı, kendisine yakışır şekilde veda etmek üzere en son albümünü hiç ara vermeden kaydetmeye koyuldu ve böylece ölüme karşı yarış başladı. Şansımıza “Savane” adlı albüm AFT’nin ölümünden birkaç hafta önce tamamlandı ve geçtiğimiz Haziran ayında World Circuit etiketi ile yayınlandı. “Savane” sanatçının kaydettiği en geleneksel albüm ve tek kelime ile yöresel akustik bir blues şöleni. Duyabileceğiniz en saf ve derin blues temalarını içeren albüm, müziğin ana damarının aktığı bilinmez bir ülkeye açılan kapı gibi. Kesinlikle sanatçının başyapıtı, ancak ne yazık ki kendisi son halini dinleyecek kadar yaşamadı.

 

67 yaşında hayata gözlerini yuman, Afrika’nın bu en olağanüstü sanatçısı, artık geride bıraktığı albümler ile müzik setimize konuk olacak. Onun müziğini bilenler onu tekrar iç çekerek anımsayacaklar, bilmeyenler veya yeni tanıyanlar ise bambaşka bir dünyaya yol almanın heyecanını duyumsayacaklar…



Albümleri

 

1976 - Ali Toure Farka (Sonafric)

1976 - Special Biennale du Mali (Sonafric)

1978 - Biennale (Sonafric)

1979 - Ali Toure Farka (Sonafric)

1980 - Ali Toure dit Farka (Sonafric)

1984 - Ali Farka Toure (Red) (Sonodisc/Esperance)

1988 - Ali Farka Toure (Green) (Sonodisc/Esperance)

1989 - Ali Farka Touré (World Circuit)

1990 - African Blues (Shanachie)

1990 - The River (World Circuit)

1993 - The Source (World Circuit)

1994 - Talking Timbuktu (World Circuit) (Ry Cooder ile birlikte)

1996 - Radio Mali (World Circuit) (1975-1980 arasındaki albümlerin yeniden basımı)

1999 - Niafunké (World Circuit)

2004 - Red&Green (World Circuit) (1984-1988 arasındaki albümlerin yeniden basımı)

2005 - In the Heart of the Moon (World Circuit) (Toumani Diabaté ile birlikte)

2006 - Savane (World Circuit)

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=y5Nem-PNHLY[/youtube]

Sayfa: 1 [2]