Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - ryuk

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 34
61
Televizyon / Ynt: Türk Dizileri Hakkında Bir Eleştiri
« : 19 Eylül 2016, 20:51:30 »
Konu ile ilgili genel görüşümü anlattığım yazım. Başlangıç noktası farklı da olsa sonuçta anlatmak istediğim, tam da burada sözü edilen şey:


Efsaneler, Toplum, Beğeni, Takdir

"80l'ler efsaneydi". Ya da "90'lar efsaneydi" gibi ifadeleri sıkça duyuyorsunuz. Neden?

"Herkes kendi çocukluğunun geçtiği zamanları efsane olarak hatırlar." diyeceksiniz. Ben de uzun süre böyle düşündüm. İnsanın genel bir özelliğidir geçmişi olduğundan daha iyi hatırlamak.

Fakat gerçek hiç de öyle değil.

80'ler ve 90'lar, ya da daha eski zamanlar neden efsaneydi biliyor musunuz?

Çünkü o zamanlar bir insanın ya da eserin (ya da her ne ise) efsane olabilmesi, takdir görebilmesi için gerçekten kayda değer bir başarısı, özelliği olması gerekiyordu. O dönemler yapılan işler ne olursa olsun (sinema, müzik, edebiyat vb.) her birinin özgünlüğü vardı. Aynı kişinin elinden çıkan iki eser bile birbirinden farklı ve özgündü.

Günümüzde ise tüm işler aşağı yukarı aynı. Popüler çoğunluğun gölgesinde kalan istisnalar dışında her şey birbirine benziyor.

Yapılan işlerin hiçbirinde beceri, ince zevk, birikim ve emeğin izlerini göremiyorsunuz.

Peki bu "işler" ve onları yapanlar nasıl piyasada tutuluyor ve insanlar tarafından beğeniliyor?

Çünkü reklamcılık daha önce hiç şimdiki kadar ustaca, profesyonelce yapılmamıştı:

İlkokulda mutlaka sınıf başkanlığı, okul başkanlığı vb. için yapılan bir yarışı görmüşsünüzdür. Kimin seçildiğini hatırlıyor musunuz? Projeleri en iyi olan mı? En parlak fikirli olan mı? En çalışkan olan mı? En zeki olan mı? Elbette hayır. Böyle seçimleri her zaman en çok tanıdığı olan kazanır.

Konuya dönelim. Kitleler kendilerine sunulanlar içinde (bu herhangi bir şey olabilir. müzik, oyun, kitap vb.) hangisini seçer? En zekice tasarlanmış olanını mı? En sanatsal olanı mı? En Sade olanı mı? En öğretici olanı mı?

Hayır. Kitleler, kendilerine en çok reklamı yapılanı seçerler.

İnsanlar bu tercihi bilinçli olarak yapmazlar. Ortalama insan ezberci yaşar. Kendinden öncekilerin yaptıklarını yapar, keşfetmek ve daha iyisine ulaşmak için çaba harcamaz. Çünkü değerli olana ulaşma çabası, kararlılık ve birikim gerektirir; ortalama insan bu niteliklere sahip değildir.

Tekrar ediyorum: Ortalama insan ezbere yaşar ve neye alıştıysa, neye alıştırıldıysa onu tekrar eder.

"Ama insanlar bunu istiyor işte, insanlar ne istiyorsa onu veriyorlar." mı diyorsunuz? Zamanında Yaşar Kemal çok güzel bir laf söylemişti:

"Halkı neye alıştırırsanız, onu ister. Halkı uyuşturucuya alıştırırsanız, halk sizden uyuşturucu ister."

"Biz böyle gördük", "bize böyle öğretildi", "bunu yapamayız çünkü bizim geleneklerimizde yeri yok" gibi  sözler sarfeden insan aslında şunu söylüyordur:

"Ben, bana gösterilenler, öğretilenler dışında hiçbir şey bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Bir birey olarak, kendi başıma bir arayışa girmek ve bir şeyler öğrenmek gibi yeteneklerden yoksunum.  Kendi başıma bir şey öğrenemiyorum, ancak başka biri bana zorla bir şeyler öğretebilir."

Egemen zümre ise söz konusu kendi başına bir şey öğrenemeyen kitleyi yönlendirmek konusunda ustadır. Söz konusu kitleye bir şeyi her gün, her yerde, sürekli tekrarlayın. Sonunda mutlaka size inanacaklardır.

Sürekli gözlerine sokarsanız, tüm ilan panolarına yerleştirirseniz, sürekli reklamını yaparsanız; ortalama insan sonunda mutlaka sizin ona yaptırmak istediğiniz şeyi yapacaktır. Aslında hiç ihtiyaçları olmayan şeyleri, gözlerine soktuğunuz için (fiyatı maaşlarından fazla da olsa) sonunda gidip alacaklardır.




Not: They Live'i izleyenler yukarıdaki görseli anlayacaktır. Eğer şimdiye kadar izlemediyseniz: İzleyin.


Aynı şekilde, aslında hiçbir vasıfları olmasa bile sahte "efsaneler" yaratan egemen zümre, o sahte efsaneleri ortalama insanın gözüne soka soka, sonunda ortalama insanı o sahte efsaneye hayran edecektir.


Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


Spoiler: Göster


Bu sayede egemen zümre, emek gerektiren değer yaratma çabasına hiç girmeden, seçtiği sıradan birini reklam ve pazarlama projeleriyle idol haline getirerek büyük bir masraftan kurtulmaktadır.

Yaratılan sahte efsaneler, ortalama insanın gözünde kaymak tabakayı oluştururlar. Çünkü onlar topulmun idolleri, ünlüleridir. Hayranlık duyulan şöhretleridir. Ve her toplum, kendi kaymak tabakasına imrenme ve onu taklit etme eğilimindedir.

Özünde vasıfsız insanlardan oluşan, becerikli olduğundan değil; reklam ve pazarlama sektörü sayesinde efsaneleşmiş bu sahte idollere hayranlık duyan toplumun, gerçekten değerli olan şeyleri görmesi ve onların hakkını vermesi mümkün değildir.


Beethoven günümüzde yaşasaydı belki de kimse yaptıklarına değer vermeyecekti. Müzik dehası sayesinde sağır olmasına rağmen gösterdiği başarı, ortalama insan tarafından değersiz görülecekti, hatta "Şuna bak sağır haliyle beste yapmaya kalkmış bir de." diye eleştirilecekti. O sırada ortalama insan, "Elbette tüm şarkılarım birbirine benzeyecek. Yedi tane notayla kaç beste yapılabilir ki?" diyen büyük sanatçı(!) Serdar Ortaç'ı dinliyor olacaktı.


O yüzden efendiler, yaptıklarınızın değerinin toplum tarafından anlaşılmasını beklemeyin. Değer arama ve değer üretme çabanızı sadece "değeri" sevdiğiniz için yapın. Ortalama insan değil, değerli insan olabilmek için yapın.






62
Oyunlar / Ynt: Müzikleriyle Hatırlanan Oyunlar
« : 14 Eylül 2016, 14:51:48 »
Dark Reign

Myth 2: Soulblighter


İkisi de her anlamda zamanının ötesinde oyunlardı.

63
Hayal gücü ve şartlanma ile ilgili bazı şeyler.


Hayal Gücü

Ankara'nın atmosferi, insanı kendi içine döndürür. Böylece daha yaratıcı, daha hayalperest olursunuz zamanla. Çünkü bakan her gözün görebileceği açık bir güzellik yoktur dışarıda, sadece görmeyi bilenlerin görebilecekleri vardır.

Uçsuz bucaksız bozkıra bakarak geçti çocukluğum. Fantastik hikayelerdeki uçsuz bucaksız çöller gibiydi gün batımında.

İnsanların denizi göremedikleri için yakındıkları ufukta ben ve diğer fantastikseverler Dark Sun'ı, Al Qadim'i, Dune'u görürdük. Bozkırın ortasında yürürken ve kamp yaparken Arrakis'deki Fremenler gibiydik :)


Şartlanma

İnsanlar Ankara'dan nefret etmeleri için şartlanmışlar. Bu yüzden daha görmeden nefret ediyorlar şehirden.

Ankara'nın sevilmeme nedenleri arasında sayılanlar:  

1- Denizinin olmaması: Az önce internetten yaptığım araştırmaya göre Türkiye'de 26 şehirde deniz var. Yani ülkedeki 55 şehirde de tıpkı Ankara'daki gibi deniz yok.

2- Gri olması, her yerin beton olması: Bu da sadece Ankara'da görülen bir şey değildir. Çünkü Türkiye'deki şehircilik anlayışı genel olarak boş görülen yerlere beton doldurmaktan ibarettir. Gerçekten de, Türkiye'de aslında şehirler yoktur; mega köyler vardır ve betonlaşma-grileşme tüm ülke için geçerlidir.

Ek bilgi: Türk fantastik edebiyat yayıncılığında ve metal müzik kültüründe Ankara'nın yeri büyüktür. Eskiler bilir.




O yüzden her şey size kalmış.




64
Sinema / Ynt: Beğendiğiniz Film Sahneleri
« : 30 Ağustos 2016, 22:01:45 »
Star Trek: The Next Generation serisinin introsunu da eklemek istedim. Her gördüğümde uzaya açılasım geliyor.

To boldly go where no one has gone before :D

65
Eğlence & Mizah / Ynt: İtiraflar
« : 25 Ağustos 2016, 01:16:54 »
Sevdiğim şarkıların sözlerini mümkünse dinlememeyi tercih ediyorum. Neden mi?

Örneğin bu şarkının sözlerini uzun süre hiç araştırmadım. Bana hep western filmlerindeki meksikalı haydutları hatırlatırdı dinlediğimde. Hani bir eyalette banka soyup sonra başka bir eyalete dörtnala kaçan haydutları. Farkında olmadan ona göre bir çağrışım oluşturmuş sanki bilinç altım. Mesela şöyle:

"Altınlar kesemde

Dıt dıt, dıt dıt dıt (bunlar trompet sesleri)

Süvariler peşimde

Dıt dıt, dıt dıt dıt

Hızlı koş kara atım

Dııı dıt dıt dıdııı dııt

Sınırı geçmemiz lazım"


Yıllarca böyle dinledim şarkıyı. Sonra bir bakayım ne diyormuş adamlar dememle, sözlerin düşündüğümden çok farklı olduğunu idrak ettim ve "öyle şarkıya bu lyric mi yazılır be" demekten kendimi alamadım. Sonra bilinç altımın neden böyle şeylerle uğraştığını, şarkılara kendince lyric uydurduğunu düşünüp kendimi garipsedim. Aynı zamanda şarkıyı yapan Rammstein idi ve bu onların her zamanki haliydi.  :P ama şarkı hala güzel mi? Bence evet ;D




66
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 23 Haziran 2016, 17:30:04 »

67
Oyunlar / Ynt: Thief
« : 18 Haziran 2016, 20:42:55 »
Merhabalar,

Sözlerimin yanlış anlaşıldığını düşünerek daha fazla açıklama yapacağım :)


Evet, Thief izometrik görünümlü bir CRPG değil, bir first person sneaker oyunudur. Fakat bu durum, onun oldschool FRP severlerin önem verdiği bir oyun olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Çünkü Thief ile, bir hırsızın nasıl çalıştığını, neler hissettiğini anlıyor ve yaşıyorsunuz. First person olması da bu hissi fazlasıyla güçlendiriyor.

Hala hatırlarım zindanlarda yolumu bulmak için haritayı nasıl incelediğimi, bir kaleye sızarken "aman muhafızlara görünmeyeyim" diyerek nasıl dikkatle ilerlediğimi ve gürültü yapıp bir muhafıza yakalandığımda nasıl panikle kaçtığımı ;D

Bir zamanlar, masaüstü oyunlarından birinde, oyunumuza katılmış acemi bir arkadaş vardı ve kendisi bir hırsızı canlandırmaktaydı. Bu acemi arkadaşımızın rol yapma konusunda sıkıntı yaşadığını gören DM'imiz (ki kendisi hepimizden yaşça büyük, tecrübeli biriydi) "Biraz Thief oyna evde, hemen öğreneceksin hırsız roleplay'i yapmayı" demişti.


Thief'in yeni oyununu hazırlayan ekiptekilerin eski oyunları oynamamış olması büyük bir hata. Çünkü konsepte yabancı, sadece "işte böyle böyle bir oyun yapalım" gibi bir tarif üzerinden yola çıkan bir ekip, serinin ruhunu yaşatmada başarısız olacaktır; ki zaen olmuştur da. Bende tüm oyun yapımcıları bundan ders almalı.

Yapımcıların "biz yaşımız gereği eski Thief'i kaçırdık artık" demeleri de onları affettiremez. Nasıl bir edebiyat öğrencisi "Hocam Dostoyevski'yi kaçırdım artık, okuyamıyorum o yüzden." diyemiyorsa, aynı şekilde, yapımcılığı meslek olarak icra eden bir ekibin böyle bir tutum sergilemesinin hatalı olduğunu düşünüyorum. Bu tarihi bir olay değil ki kaçırılsın, bilgisayara kurup oynayabilirlerdi.

Başka oyunlarda hırsız karakter açıp oynamak da yeterli değil. Thief'te diğer oyunlardan farklı bir atmosfer vardır. Bu atmosferi yaşamamış bir ekip bir seri devamı oyununda aynı ruhu nasıl yakalayacak?

"Ama biz farklı ve yeni bir oyun yapıyoruz." diyeceklerse de : "Madem öyle, yapacağınız oyunu Thief serisinin devamı şeklinde, Thief 4 adıyla değil, başka bir isimle ve farklı bir konseptle yapsaydınız." denmeli yapımcı ekibe.

Kurgu üzerinde fazla durmayıp, serinin eski oyunlarını oynamayıp; sadece "üçüncü şahıs kamerasına taşıyalım olayı" gibi düşünerek çalışılmış olması da fast gaming ekolünün sonucudur bence. Adamlar her şeyi bir kenara bırakıp görsellik üzerine çalışmışlar. "Hmm, yaptığımız oyunda senaryo ve derinlik namına bir şey olmayacak ama farklı kamera açıları ve şöyle gelişmiş grafikler, bol bol da aksiyon ekleyelim de millet oynasın." demek gibi bir şey bu sanki.


Çok saçma: Yapımcılar birden fazla oyunu hırsız olarak oynuyor, üçüncü şahıs kamerası olayına girmek için yine birden fazla oyunu enine boyuna inceliyor; ama her nedense serinin ilk oyununu oynamaya tenezzül bile etmiyor.


Umarım derslerini almışlardır. Ve umarım eski oyunların remake'lerini yaparlar :)

68
Eğlence & Mizah / Ynt: Hayalleriniz?
« : 17 Haziran 2016, 22:58:52 »
Motorlulardan bahsediyorsanız araba parası, evet ama motorlu olduktan sonra ne anlamı kaldı! :D Motorsuz delta kanatlar 3-5 bin dolar civarında baktığım kadarıyla ama Türkiye'de satılmıyor galiba hiç. THK'da eğitimi verilenler ise anladığım kadarıyla standart delta kanat.

Evet THK'da öğretilenler motorsuz olanlardan.

Hele bir öğreneyim de, ondan sonra bakarım artık. Hatta hava durumuna göre bir gün motorlu, başka gün motorsuz uçarım ;D

İlkokulda çadır bezinden yamaç paraşütü yapmaya çalışıp istinat duvarından atlayarak kendini sakatlamış adamım ben ;D şimdi tek sorun o kurslara katılacak fırsatı bulabilmekte :)

69
Oyunlar / Ynt: Thief
« : 17 Haziran 2016, 21:53:42 »
Şu zamanki oyunlar sanırım kitaptan ziyade, bir filmi deneyimlemeyi vadediyorlar. Bazıları dandik, bazıları kaliteli filmler oluyor ama aralarından nadir olanlar güzel bir kitap okumaya denk oluyor.

Pazarlama stratejisi ile ilgili bir şey sanırım bu. Eskinin sağlam oyunları, kendine has bir ağırlığı olan, ciddiye alınarak oynanan, hem yapımda hem de oynanmada zaman isteyen oyunlardı. Şimdi ise insanlar bir şeyler için o kadar da çok zaman ve emek harcamak istemiyor (hem yapımcılar hem oyuncular).

Çünkü görsel efektler vb üretmek parayla ilgili bir durumdur. Maddi imkanlarınız varsa, bastırır parayı, en pahalı programları kullanıp yaptırırsınız o görsel ve işitsel efektleri.

Fakat senaryo ve kurgu, kafa işidir. Ve üretken, yaratıcı bir kafa, parayı bastırınca sahip olabileceğiniz bir şey değildir.

Thief'in son oyunu benim de ilgimi çekmemişti, 1 ve 2'yi eğer türkçe yama varsa (malesef ingilizcem yok denecek kadar az)  bir deneyeyim. Baldur's Gate 'i denemiştim ama becerememiştim.

Oynaya oynaya gelişiyor İngilizce. Ben kendiminkini öyle geliştirdim ;D

Ek: Thief 3, 1. ve 2. oyun kadar olmasa da her şeye rağmen oynanabilir bir oyundur. Deneyebilirsiniz. Ama bilin ki serinin ilk 2 oyunu çok çok daha iyiydi.

Baldur's Gate aslında zor bir oyun değil, sadece günümüzün fast gamingine alışanlara farklı geldiği için zorlanıyor insanlar. Fakat bunu dikkate alıyorum ve yakın zamanda Baldur's Gate'in oynanışı ile ilgili bir rehber hazırlayacağım.

Aslında oyun kültürü yüksek biri, her fantastik-bilimkurgu severin oynaması gereken oyunları liste yapsa. Mesala Ryuk, mesela İhsan abi. :)

İmzamda yer alan linklerde söylediğiniz tipte bir taslak liste mevcut: Sadece oyunlar değil, kitaplar ve filmler de var üstelik :)

Ek olarak: Radyo başlığına da bakabilirsiniz. Başlık içinde o hafta hakkında konuştuğum konu için öneridiğim film-kitap-oyun listeleri yapmıştım. Önemli yayınların kayıtları da aynı başlıkta mevcut.

Diğer yandan, konuyla ilgili çalışmalarım sürmekte, bekleyin ;)

70
Oyunlar / Ynt: Thief
« : 17 Haziran 2016, 21:04:04 »
"Fast gaming" konusunda haklısın evet. Bende aynı sorundan müzdaribim. Eski fantastik oyunlar ile ilgili görüşlerine de katılıyorum. benim çevremde de sadece görselliğe bakıp geri kalanı çok umursamayan bir kitle var ne yazıkki. Bence güzel bir oyunu oynamak çok ayrı bir deneyim.

Pillars of Eternity'i de bir süre oynamıştım. Hoş bir oyundu gerçi biraz garip gelmişti oyunun mantığı sebebi ise benim benzer mantıkta bir oyunu daha önce oynanamış olmamdı. Baldur's gate döneme yetişemedim ben.

Baldur's Gate oynamalısınız, eğer denemezseniz neyi kaçırdığınızı bile bilemezsiniz ;D

Üstelik BG'nin grafikleri yenilenmiş ve oynanabilirliği yükseltilmiş hali olan Baldur's Gate Enhanced Edition var. Üstelik BG, masaüstü frp oyunlarına hazırlık için de harikadır.

Thief 1-2 nin remake i yapılırsa bende oynarım sanırım gerçi remake bu tarz oyunlar için pek tercih edilen bir şey gibi değill sanırım. Dar kitleye hitap eden oyunlar söz konusu olunca sadece umut edebiliyoruz. Bunu Thief için söylemiyorum tabiki çünkü bilmiyorum ne kadar büyük bir kitlesi var.

Yapımcılara baskı yaparsak yine bir kickstarter vb. ile bir şeyler ortaya çıkabilir belki. Umarım olur :)

Mesela Morrowind de çok güzel ve eski bir oyundu. Onun için tamamen amatör programcılar tarafından hazırlanmış harika remake'ler var.

Örneğin Morrowind'i Skyrim'in grafikleriyle oynamanız için yapılan Skywind, ya da farklı bir çalışma olan Morrowind Overhaul.

Bu arada, evet: Morrowind de güzel oyundur ;D

71
Oyunlar / Ynt: Thief
« : 17 Haziran 2016, 20:15:22 »
Alıntı
Thief serisinin son oyununu oynama fırsatı bulmuştum fakat pek beğenmemiştim.

Son oyunun serinin geri kalanı ile bir alakası yok zaten.

Serinin en iyi oyunları 1. ve 2. oyunlar. Oyunun eskiliğinden dolaı grafiklerden rahatsız olanlar 3. oyunu oynayabilir, fakat o da ilk iki oyun kadar iyi değil (yine de fena değil bir oyundur).

Oyun piyasasının genel sorunu, Thief'i de vurmuş durumda. Senaryo, atmosfer ve derinlik üzerine değil; görsel efektlere yatırım yapılan bir düzenden iyi oyun çıkması çok zor.

Fastfood zihniyeti oyunlara da yansıdı "fast gaming" olarak. "Oyna geç" tipi oyunlar hakim piyasaya. Oysa geçmişte yapılan fantastik oyunları oynamak adeta güzel bir romanı okumaya denkti.

Yakın zamanda yapılan oyunlardan Sadece Pillars Of Eternity takdire değer (o da Baldur's Gate'in mirasçısı olması için yapıldı zaten), geri kalanı teneke gibi. Bir de yakında çıkması beklenen Tides of Numenera'dan umutluyum (o da Planescape Torment'in mirasçısı olmak üzere yapılacak). Bekleyip göreceğiz.

Bir sürü oyunun remake'i yapılırken aslında Thief 1 ve 2 için de remake edition yapılsa çok güzel olur.




72
Eğlence & Mizah / Ynt: Hayalleriniz?
« : 15 Haziran 2016, 20:40:15 »
Yamaç paraşütü öğreneceğim. Hayır, ondan daha güvenli bir şey var: Yelken kanat!



Aşağı yukarı bir araba parasına alınabiliyormuş. Bununla uçmayı öğrendikten sonra her sabah bizim binanın çatısından havalanacağım, trafikte debelenenlere dil çıkararak uçtuktan sonra iş yerinin hemen yanındaki çayırlık alana iniş yapıp işime gücüme gideceğim. Akşam da güzel bir rüzgar yakaladıktan sonra aynı şekilde eve dönmeyi planlıyorum.

Tamam fazla uçuk bir hayal oldu ama en azından hafta sonları da istediğim gibi uça uça gezerim hem böyle. Türk Hava Kurumu'nda eğitimleri de veriliyordu da gidememiştim yıllar önce. Belki hala şansım vardır ;D


73
Tartışma Platformu / Ynt: Kimliksiz Karakterler Tasarlamak
« : 15 Haziran 2016, 20:28:02 »
Üzerinde konuşmaya değer bir düşünce :)

Önce renklerden bahsetmek isterim: Işığın dalga boyuna (ya da ona ters olarak frekans) göre oluşan renkler gerçekte yoktur. Bizim "renk" adını verdiğimiz şey, aslında beynimizin belli dalgaboyu aralıklarında gelen ışığa yaptığı bir etiketlemedir.

Kimlikler de böyle. Örneğin Ege Denizi'nin doğu kıyısında doğduysanız Türk, Batı kıyısında doğduysanız Yunan oluverirsiniz. Fakat İzmir'de doğmuş bir Türk ile Atina'da doğmuş bir Yunan, Amerika'da yan yana geldiğinde, bu iki kişiyi gören bir Japon büyük ihtimalle hangisinin Türk hangisinin Yunan olduğunu anlayamayacaktır.

Nasıl renk dedğimiz şey aslında sanal bir şey ise, kimlik etiketleri de sanaldır. Fakat bir şeyin sanal olması, onun gerçeklik üzerine etki etmediği anlamına gelmez.

Alıntı
kimi de "bakın ne kadar duyarlıyım" diyebilmek için farklı ırklardan, inançlardan ve cinsel kimliklerden karakterler tasarlıyorlar.

Size hak veriyorum. Böyle zorlama bir tavır da en az ırkçılık kadar saçma. Özellikle dezavantajlı insanları savunmak adına yapılan bazı girişimlerin aslında post modern ayrımcılık (yada post modern faşizm diyelim) olduğunun farkında değil insanlığın büyük kısmı. Hatta iddia ediyorum ki önümüzdeki yıllarda bu durum büyük çatışmaların nedeni olacak.

Alıntı
Bence bir eserdeki karakter beyaz veya siyahi olması önemli olmamalı. Kadın veya erkek olması önemli olmamalı. Heteroseksüel ya da eşcinsel olması önemli olmamalı. Müslüman, Hristiyan, Budist ya da Ateist olması önemli olmamalı. Ama gelin görün ki eserlerdeki karakterlerin kimlikleri önemli olmuş herkes için. Bunu en son siyahi Hermonie olayında gördük. Bence Hermonie'nin dış görünüşü değil kişiliği, yaptıkları ve yapacakları asıl önemli olan. Sonuçta Harry Potter'ın öyküsünü, eserin kendisini ve Hermonie'nin rolünü tartışacağımıza onun cilt rengini tartışıyoruz.

Yine de karakterleri farklı kılan özelliklerin belirtilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece farklı bir yöntemle. Örneğin bir karakteri anlatırken "x pasifitst bir insandı" demek yerine "şiddete başvurmadan mücadele etmekten yanaydı" denebilir.

Fakat burada ortaya bir sorun çıkıyor. Etketler aslında kısayollardır. Tıpkı bilgisayarınzın masaüstündeki kısayol ikonları gibi. Bir şeyi kısaca anlatıvermek için kullanabilirsiniz etiketleri. Onlar olmadan yazdığınız hikayede uzun ve yorucu betimlemeler yapmanız gerekebilir.

Alıntı
Ben öykülerimde bundan sonra karakterlerin dış görünüşü, etnik kökeni vs. hakkında hiçbir bilgi vermemeyi düşünüyorum. Bunun dışında hepsine tümüyle unisex isimler vereceğim ki onların cinsiyetleri ve cinsel yönelimleri anlaşılmasın. Bu bir kaçış değil. Çünkü insanları her yönden bölen bu tartışmaların yerine insanların kişiliğinin ön plana çıkarılmasını doğru buluyorum. Ayrıca bu konuda ayrıntı vermeyerek okuyucunun hayal gücüne bir şeyler bırakılacağını düşünüyorum.

Denemeye değer  :) güzel çalışmalar çıkacağını düşünüyorum. Örneğin yamaç paraşütü yapan bir karakterin o sırada hissettiklerini anlatırken onun ırkını, cinsiyetini, cinsel yönelimini, yaşam felsefesini ve siyasi görüşünü anlatmaya gerek olmayabilir sadece yamaç paraşütü yapan birinin hislerini anlatmaksa amacınız.

Alıntı
Elbette haksızlığa uğrayan bazı kimlikler var ama bence bunu aşmanın yolu kimlik mücadelesi değil. Her neyse, konumuz bu değil. Kısacası demek istediğim şey kısaca şu. Ben kimlik eksenli tartışmalardan rahatsızım.

Tartışmaya bayıldığım bir konu, ama yeri burası değil  ;D

74
Oyunlar / Thief
« : 12 Haziran 2016, 00:21:00 »
Daha Assassin's Creed vb. yok iken, Thief vardı.



Eski ve sağlam FRP'cilerin gönlünde taht kurmuş oyunlardandır Thief (diğerleri: Baldur's Gate, Planescape Torment ve Fallout).

Rüzgarın uğuldadığı karanlık sokaklarda dolaşmak, gölgelerde saklanmak, kayıp sırların peşine düşmek ve tam olarak fantastik hikayelerdeki bir hırsızın hissetiklerini yaşamak isteyenler için oynanmaya değerdir bu oyun.

İntrosu şahanedir ;D

Metal age tadında bir atmosferi vardır, buharlı makineler ve çeşitli icatların yanında büyünün de var olduğu bir dünyadır burası. Usta hırsız Garret, farkında olmadan kendini karmaşanın içinde bulur.




Hikayesi:


Spoiler: Göster
Üç ana faction mevcut

Hammerite tapınakçıları: Ortaçağdaki tapınak şövalyeleri gibi görünen  teknokratlara benzerler, teknolojiye inanırlar ve kutsal metinleri de genellikle bilimsel formüller vb içeren kitaplardır. "The builder" adını verdikleri bir peygamberleri vardır. Builder insanlığa binalar yapmayı, doğanın güçlerine hükmetmeyi öğretmiştir ve onun takipçilerinin görevi de bu teknikleri daha da geliştirerek medeniyeti sağlamlaştırmaktır. İlk şehirleri inşa edenler yine onlar olmuşlardır. Sembolleri çekiçtir.

Paganlar: Doğaya ve yaşama inanırlar. Hammerite'lardan nefret ederler, çünkü onlar doğaya ve yaşamın özüne ihanet etmiş, onu kirletmişlerdir. Şehirler inşa ederek toprak anayı lekelemişlerdir. "Builds your walls of dead stone; Builds your roof of dead wood; Builds your dreams of dead thoughts..." derler Hammerite'ların peygameri için. Onara göre şehirler, insanlığı ve tüm yaşamı felakete götürecektir.

Keeper'lar: Gizli bir topluluktur ve kendilerine biçtikleri görev, insanlık var oldukça onu korumak, bu sırada olan biten her şeyin kaydını tutmak ve dünyanın sırlarına vakıf olmaktır. Hiçkimsenin bilmediği bir gizemi olsa olsa bir Keeper biliyordur.

Garrett, Keeper'lar tarafından daha çocukken göze çarpan yetenekleri sayesinde keşfedilmiş ve aralarında yıllarca eğitim görmüştür. Sonra onlardan ayrılıp (belki de kaçıp) kendi yoluna gitmek istemiş, fakat görünen o ki başaramamıştır.

Olaylar gelişir ;D


 
Daha fazlası için: Tıklayın

75
Tartışma Platformu / Ynt: Fantastik Edebiyat ve Hayran Kurgu
« : 10 Haziran 2016, 16:24:08 »
Üzerine gidilebilecek bir şey bu. Çünkü böylelikle acemi yazarlar baştan sona kendi dünyalarını kurgulamak zorunda kalmadan, hazırda kurgulanmış bir sistemi kullanarak pratik yapıp kendilerini geliştirebilirler.

Özellikle, pek popüler olmayıp bakir kalmış dünyalarda geçen bu gibi hikayelerin yazılmasının iyi olacağını düşünüyorum.

Mesela Dark Sun dünyası böyle bir iş için çok uygun bence ;D

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 34