Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Denaro Forbin

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 32
61
Sinema / Keskin Nişancı (American Sniper - 2014)
« : 18 Şubat 2015, 23:27:13 »
IMDb Puanı: 7.5

Oscar Ödül Töreni'ne kadar adaylık alan filmleri izleme geleneğimi sürdürüyorum.

Sıradaki film American Sniper'dı. Pek izlemek gelmiyordu içimden ama yorum yapmam için izlemem gerekiyordu. Yönetmen koltuğunda Clint Eastwood'un oturduğunu belirterek başlayayım.


Buram buram Amerikan propagandası kokan bir film daha. Akademi her yıl milliyetçi yönlerini vurgularcasına en az bir filmi pohpohluyor. Geçen sene Captain Phillips bu görevi üstlenmişti. Neyse ki o film bundan çok daha iyiydi. Önceki sene ise Argo. Hatta hatırlarsanız En İyi Film Oscar'ı verilmişti.

Film bu yıl Oscar Ödülleri'nde, En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu başta olmak üzere toplamda 6 dalda adaylık elde etmiş durumda.

American Sniper'ın başrolünde Bradley Cooper bulunuyor. Bence Cooper kariyerinin en iyi performansını sergilemiş. Rolü için epey kilo alıp kas çalışan Cooper, tam anlamıyla canlandırdığı asker Chris Kyle'a bürünmüş diyebilirim. Bir askeri son derece başarılı bir şekilde oynamış. Fakat bu ödülü alabileceği anlamına gelmiyor ne yazık ki. Daha güçlü rakipleri var: Eddie Redmayne, Michale Keaton, Benedict Cumberbatch gibi.

Aslında ben filmin 6 adaylığına rağmen sıfır çekeceğini düşünüyorum. Gereğinden fazla abartılan, vasatın altında bir film zira. Geçen sene de American Hustle için bu yorumda bulunmuştum ve Akademi beni haklı çıkardı.

Amerika'nın Irak'ı işgali döneminde, Chris Kyle adlı bir keskin nişancının yaşamına odaklanıyoruz. Elbette olduğu gibi anlatılmamış konu, bir sürü çarpıtma söz konusu. En belirgin olanı ise, Amerika'nın Irak'a petrol için değil de, 2001'i bahane ederek gitmiş olmaları. Güldürdü senarist.

Chris Kyle, Irak'ta birçok önemli şahsı öldürdüğü için orduda efsane olarak anılmaya başlar. Chris iyi bir askerdir fakat Irak'a giderken arkasında bir de aile bırakmaktadır ve karısı ile sırf bu yüzden birçok kez tartışırlar. Karısı Irak'a dönmesini istemese de, o arkadaşlarını koruma amacıyla her seferinde geri dönecek ve ülkesine "hizmet" edecektir.

Eleştirilerimden birisi de filmin finaline. Çok oldu bittiye getirildiğini düşünüyorum. Ani bir final oldu ve bu hoşuma gitmedi. Geneli itibarıyla da etkileyicilikten uzak ve bu yaşınıza kadar birçok filmde izlediğiniz klişe sahnelerden oluşan bir "sahte kahramanlık" öyküsü diyebilirim.

Burada yorumladığım tüm filmleri önerirdim ama hadi bir ilk yapayım: İzlemeseniz de olur, bir şey kaybetmezsiniz. Ama Bradley Cooper beğendiğiniz bir oyuncuysa, o halde izleyin derim.

62
IMDb Puanı: 8.1

Kendine has tarzı ve sinema anlayışıyla özel bir konumda bulunan Wes Anderson'ın son filmi "The Grand Budapest Hotel", geniş oyuncu kadrosu ve renkli atmosferiyle 2014'ün öne çıkan yapımlarından biriydi. Film, bu yıl Oscar Ödülleri'nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen başta olmak üzere adeta teknik dallara ambargo koyarak toplamda 9 adaylık elde etmiş durumda.


Her şeyden önce, Wes Anderson ilginç bir adam. Hayal dünyası sınırsız ve rengarenk. Onun düşüncelerinden beyazperdeye dökülenlerin izleyicide farklı bir tat bıraktığı aşikar. En azından bu tür film izlemekten hoşlananlar için Anderson'ın filmleri birer başyapıt.

Kadro geniş demiştim, hemen sayayım: Ralph Fiennes, Evward Norton, Adrien Brody, Willem Defoe, Jude Law, Bill Murray, F. Murray Abraham, Tilda Swinton ve daha kimler kimler... Yıldızlar geçidi demek pek tabii mümkün. Film bu yönüyle de Anderson'ın diğer filmlerinden ayrılıyor. Önceki filmlerinde oldukça mütevazı olan oyuncu kadroları, The Grand Budapest Hotel'de doruk noktasına ulaşıyor resmen. Böyle olması sevindirici aslında, her oyuncunun hayran kitlesi bu sayede Wes Anderson'ı tanımış oldu ve bu güzel bir olay. Andersonseverlerin artması yani.

Oyuncu kadrosu geniş, süre de kısa olunca, her oyuncunun rol aldığı dakika sayısı da ne yazık ki biraz az. Ama özellikle Ralph Fiennes, Edward Norton ve Adrien Brody başta olmak üzere hemen herkes rolünün hakkını vermiş diyebilirim. En sevdiğim karakter hiç kuşkusuz Norton'ınkiydi: Henckels.

Film, konusunu ünlü Avusturyalı yazar Stefan Zweig'in eserlerinden alıyor. Bire bir olmasa da, bir esinlenme söz konusu. Edebiyattan beslenen yönetmenleri her zaman takdir etmiş ve sevmişimdir. Wes Anderson da bu yönüyle beni kendisine hayran bırakan isimlerden biri. Zweig sevdiğim bir yazar ve eserlerinden esinlenilerek çekilen bu film de, artık çok sevdiğim filmler arasında.

Bu bilgilerin ardından biraz da filme değineyim.

2.Dünya Savaşı döneminde, Avrupa'da hayali bir şehirdeyiz: Zubrowka. Şehirde bulunan ihtişamlı Büyük Budapeşte Oteli'nin en görkemli zaman dilimine konuk oluyoruz. Otelde konsiyerj görevlisi Gustave H. ile otele komi olarak alınan Zero Mustafa'nın arkadaşlıkları günden güne daha samimi bir tona bürünür, ülkede süregiden savaşın boyutu da zamanla artmaktadır.

Gustave, yaşlı kadınlardan hoşlanan ve onlarla arkadaşlıklar kuran ilginç bir adamdır. Otelde zaman zaman ağırladığı yaşlı sevgilisi Madam D.'nin esrarengiz ölümü ve vasiyetinde Gustave'e paha biçilmez değerde bir Rönesans tablosu bırakmış olması, olayların seyrini de iyiden iyiye değiştirecektir.

Masalsı, samimi, sıcak, pamuk şekeri kıvamında, tam bir "pazar filmi", aileyle izlenip eğlenilecek türden. Her sinemasevere rahatlıkla önerebilirim.

63
Eveeet, duyuruyu geçenlerde yapmıştık, şimdi geldi tür seçimine.

Anket seçimleri bu konu içerisinde olacaktır. Bilmediğiniz, merak ettiğiniz konuları da yine bu başlık altına yazabilirsiniz. Kısaca burası etkinliğin ana sayfası olarak kalacak. Tür ve ardından kitap seçimi yapıldıktan sonra, o kitaba ait farklı bir başlık açılacak ve orada tartışılacaktır.

Anket 5 gün boyunca aktif kalacaktır ve her üyenin oy kullanma hakkı 2'dir. O halde anket başlasın!

Bol şans.

64
Sinema / Her Şeyin Teorisi (The Theory of Everything - 2014)
« : 15 Şubat 2015, 16:15:20 »
"Hayat ne kadar kötü görünse de, her zaman yapabileceğin ve başarılı olabileceğin bir şey vardır." -Stephen Hawking.

IMDb Puanı: 7.8

Eddie Redmayne. Eddie Redmayne. Eddie Redmayne diye başlamak istiyorum yazıma. 2014 yılının en iyi oyunculuğu nazarımda kendisine aittir. Çok zorlu bir rolü çok gerçekçi oynamayı başarmış. En İyi Erkek Oyuncu kategorisindeki tüm oyuncuları görmezden gelmeye başladım artık. Kesinlikle ödül açık ara Eddie Redmayne'nin hakkı.


Man of Wire adlı belgeseliyle 2009 yılında Oscar'a layık görülen yönetmen James Marsh'tan, dünyaca ünlü İngilliz bilimadamı Stephen Hawking'in hayatının bir kesitini anlatan film "The Theory of Everything".

Öncelikle çok sıcak bir film olduğunu söyleyebilirim. Hangi durumda olursak olalım, okumak, kendimizi geliştirmek ve dünyaya bir yarar sağlamak elimizde. Bunu filmi izlerken rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Stephen Hawking’in tedavisi mümkün olmayan bu hastalığı, izleyicilerde bir umut ışığı yakıyor ve film bittiğinde şikayet ettikleri hayatlarına daha bir şevkle sarılıyorlar. Bu bana da oldu ve eminim izleyen hemen herkes de yaşayacaktır bu duyguları. Film bu yönüyle güzel bir noktaya parmak basıyor, hayatımızı sevmemiz gerektiğine.

Hawking’in henüz hastalığı ortaya çıkmadan önce aşık olduğu ve ömrünün uzun bir zamanını geçirdiği Jane ile yaşadıkları, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözünü akla getiriyor. Jane’in sabrı ve Hawking’e duyduğu sevgi olmasaydı, Hawking için hayat çok daha zor olabilirdi. Doktorlar fişini çekmeyi teklif ettiklerinde dahi karşı çıkıp, yaşaması için elinden geleni yapması, Hawking’in şu an hala yaşıyor ve teorilerinin üzerinde çalışıyor olmasının en büyük sebebidir.

Öte yandan, böyle bir filmin Hawking henüz hayattayken çekilmiş olması da oldukça sevindirici. Kısaca ben çok sevdim filmi. Tek olumsuz yanı bazı sahnelerin geçiştirilmiş olması. Keşke süre biraz daha uzun tutulsaymış, o zaman daha iyi kotarılabilirmiş.

Filmin finali ise enfes. Hawking'in "Zaman" konusundaki teorilerine istinaden, finalde filmin geriye doğru sarılması, yönetmenin zamanda yolculuk yapılabildiğine inandığının bir kanıtı olsa gerek. Veya Hawking'e bir saygı duruşu. Harikaydı.

En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu başta olmak üzere, toplamda 5 dalda adaylığı bulunuyor bu yıl Oscar Ödülleri'nde. En İyi Film şansını çok düşük görüyorum, Felicity Jones da keza aynı şekilde. Güzelliğiyle göz doldurup, güzel bir performans sergilese de, daha güçlü rakipleri var. Mesela Gone Girl'deki rolüyle Rosamund Pike gibi... Fakat Eddie Redmayne o ödülü alacak. Almalı.

Son olarak, film adını Hawking'in hayatı boyunca çözmek için uğraştığı bir teoriden aldığını belirtmekte yarar var. Bildiğiniz üzere Hawking, evrendeki tüm her şeyi tek bir denklemle çözmeye çalışıyor: "Her Şeyin Teorisi".

Stephan Hawking'i sevenler ve biyografik film izlemekten de hoşlananlara önerilir.

65
Sinema / Birdman (2014)
« : 14 Şubat 2015, 17:50:54 »
IMDb Puanı: 8.1

Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu'nun uzun bir aradan sonraki ilk uzun metrajı olma özelliğini taşıyor "Birdman". Çektiği az sayıdaki filme rağmen birçok kez Oscar'a aday olan yönetmen, bu filmiyle de yönetmenliğin yanı sıra, sernaryoyla da aday olmuş durumda. The Grand Budapest Hotel ile birlikte de bu yılın en çok adaylık elde eden filmi Birdman. Oscar Ödülleri'nde toplam 9 dalda boy gösterecek.

Filme geçmeden önce geniş oyuncu kadrosundan bahsetmek istiyorum. Barşrolde Michael Keaton'ı izliyoruz, yardımcı rollerde ise başta Edward Norton olmak üzere, Naomi Watts, Emma Stone, Zach Galifianakis, Merritt Wever ve Andrea Riseborough gibi başarılı oyuncular bulunmakta.


Naomi Watts ve Emma Stone güzellikleriyle göz doldursa da, bence filmin en iyi oyunculukları Keaton ve Norton'a ait. Edward Norton'ın bu rolle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü almasını isterdim ama ne yazık ki Whiplash'teki rolü ile J.K. Simmons gibi bir gerçek var. Michael Keaton'ın işi de bir hayli zor, zira onun da The Theory of Everything'deki muaazzam rolü ile Eddie Redmayne gibi bir rakibi var, ki ödülü de muhtemelen o kucaklayacak. Emma Stone'un şansını da bir hayli yüksek görüyorum fakat onun da sıkı rakipleri var.

Birdman'ın En iyi Film Ödülü'nü alacağını düşünmesem de, yine de Inarritu'ya En İyi Yönetmen Ödülü'nü verebilir Akademi. Hatta En iyi Görüntü Yönetimi'ni de buna dahil edebilir. En azından film sıfır çekmez diye düşünüyorum. Bekleyip göreceğiz tabii ki.

Biraz da filmden bahsetmek gerek.

Bir zamanların ünlü süper kahramanı "Birdman"a hayat veren ve herkes tarafından tanınan Riggan, zamanla popülerliğini yitirir ve bunun altından kalkması da bir hayli zor olur. Kendi içinde savaş veren ve egosunu bastırmaya çalışan bir tutum sergilemeye çalışsa da, aksiliklerin üst üste gelmesi sonucu perdeleyecekleri oyunu "olması gerektiği gibi" icra edemez.

Norton'ın hayat verdiği Mike karakteri filmin mizah yönünü artırıyor. Stone'un oynadığı Sam'le birlikte olduğu sahneler bana göre filmin en iyi sahnelerini yansıtıyordu.

Filmin tamamına yakını bir tiyatro binasının içinde geçiyor. Sinema ve tiyatro bir araya gelmiş de diyebiliriz. Kamera açıları bakımından bir orjinalliğe sahip olmasının yanı sıra, filmin bitişine dek kameranın hiç kapanmamış gibi durması da izleyicide güzel bir izlenim bırakıyor. Kameranın sahneler arası geçişi oldukça orjinal ve hoştu. Oyuncuların uzun metinleri tek plan çerçevesinde başarılı bir şekilde kotarması da filmin artılarından biriydi hiç kuşkusuz.

Son olarak filmin finalinden bahsetmek istiyorum (spoiler yok). Gazetede filmin farklı bir sonla biteceğini fakat sonradan değiştirildiğini okuduğum andan beri finalini beğenmemeye başladım. Eğer o şekilde bitirilseymiş daha çok övebilirdim fakat bu final "eh işte"lik olmuş. Bence büyük bir hata yapılmış.

Tiyatro ve sinemadan hoşlananlar bu filmi sevecektir mutlaka. Öneriyorum.

66
Sinema / Whiplash (2014)
« : 14 Şubat 2015, 01:08:30 »
IMDb Puanı: 8.6

Genç yönetmen Damien Chazelle'in ikinci uzun metraj filmi "Whiplash". 2015 Oscarlar'ına da toplamda 5 dalda aday. En iyi Film ve En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu dahil.


Müzikle içli dışlı bir yönetmen olan Chazelle, ilk olarak 2013 yılında kısa metraj çekiyor Whiplash'i. Hatta bunun da öncesinde, aklında hiç böyle bir proje yokken ve başka bir filmin senaryosuyla uğraşırken, aniden kağıda döküyor senaryoyu. Kendi geçmişinden de izler taşıyan film, 2014'ün en iyilerinden biri.

Andrew, iyi bir caz davulcusu olmayı amaçlayan bir öğrencidir. Öyle ki, bu yolda karşısına çıkabilecek tüm engelleri yok etmek onun için çok basittir. Kız arkadaşından sırf daha iyi bir davulcu olmayı amaçladığı için ayrılır. Akrabalarının bu konuda ne düşündükleri de önemli değildir, Andrew için tek ve en önemli gerçek müziktir ve o da baş koyduğu bu yolda ilerlemeye devam edecektir.

Öğrenci-öğretmen ikilisi üzerinde duran bir film bu. Hırslı öğrenci ve öğrencilerine her derste hakaretler yağdırarak, sınırlarını zorlayan, şiddeti mübah gören bir öğretmen. Andrew ve Fletcher kapışması filmin başlarında oldukça naif başlasa da zamanla tırmanıyor ve finalde doruk noktasına ulaşıyor.

Tam bu arada J.K. Simmons'a bir parantez açmak gerekiyor. Kendisi rolünü oynamamış, yaşamış. Oscar'ı almasına kesin gözüyle bakıyorum. Keza Andrew Neiman'a hayat veren Miles Teller da aynı şekilde. Filmin oyunculukları gerçekten üst düzey. Senaryo da yine oldukça kaliteli, klişelerden kurtulmayı başarıp finale doğru şahlanışa geçiyor adeta. Özellikle final sekansı çok etkileyici filmin.

Fletcher'ın öğrencileri ondan ölümüne korkuyorlar. Sarf ettiği hakaretlere ise alışmış durumdalar ve bu sebeple de Andrew'i zorlu bir süreç bekliyor. Andrew'in içindeki hırs seyirciye çok iyi bir şekilde aktarılıyor ve biz de belli bir süre sonra onun başarısı için ter dökmeye başlıyoruz. Evet, insanı terleten, ağır bir film Whiplash. İzleyicide tokat etkisi yaratabiliyor.

Zorba Fletcher karşısında Andrew'in işi çok kolay olmasa da, o ne yapıp edip kararlı bir şekilde hayaline ulaşmaya çabalayacaktır. Elleri kan içinde kalana dek davul çalmaya devam edip, hak ettiği koltuğa oturmak için birçok sıkıntı çeken Andrew, hocası Fletcher'a gereken dersi vermekten geri kalmıyor.

Caz dinlemeyen biri olarak, film bana cazı sevdirdi diyebilirim.

İleride kült olma potansiyeli olan enfes bir film Whiplash. Oscar'ın favorilerinden bu sene. En İyi Film Ödülü beni hiç şaşırtmaz. İzlemelisiniz.

67
Merhabalar efendim.

Konu başlığından da anlaşıldığı üzere, etkinlik "2.kez" başlıyor. Sevgili Fırtınakıran'ın 2 sene evvel başlattığı bu şahane etkinlik 6 ay boyunca aralıksız devam etmiş ve yorum sayısı giderek azaldığı için de yine bizzat kendisi tarafından rafa kaldırılmıştı. Ve bu karar, etkinliği benimseyip, gereken önemi veren kişileri bir hayli üzmüştü.

İşte şimdi, sevgili Sayhh adlı üyemizin özverili çabaları sayesinde bu etkinliği yeniden başlatma kararı aldık. Açıkçası bizler bu etkinliğin bitmesini istemiyoruz ve ve bunun içindir ki, ilk aşamada 6 aylık bir süreç belirledik ve her bir kitaba 2 ay vererek bir deneme süreci oluşturduk (kafamızda).

O süreç bu hafta sonu itibarıyla da başlıyor. Sizlerden ricamız, oy kullanıyorsanız eğer, seçilen kitabı okumanız ve tartışmaya katılmanız. Katılmadığınız taktirde, tıpkı bir önceki etkinlik gibi oy sayıları çok olduğu halde katılan kişi sayısı az olacak ve etkinlik yeniden heba olacak...

Öncelikle bu konu aracılığıyla bir duyuru yapalım dedik, hafta sonunda ise anketi açmayı düşünüyoruz. Hangi kategorinin çıkacağı oylarınızla belirlenecek. Ardından kitap seçimi gelecek ve hep birlikte okumaya başlayacağız!

Varsa farklı fikirleriniz yazın lütfen. Katılmayı düşünenler de birer yorum bırakırlarsa harika olur.

Ve son olarak, etkinlik hakkında daha detaylı bilgiye sahip olmak için bu bölümde gezinebilir ve 2 sene önce neler yapılmış bir göz atabilirsiniz.

68

Filmini çok beğendiğim "Koku" adlı kitabın yazarı Patrick Süskind'le tanışma kitabım oldu "Aşk ve Ölüm Üzerine". Bir öykü veya roman değil bu, insanoğlunu çağımıza dek en çok meşgul eden iki konu, "aşk" ve "ölüm" üzerine bir deneme.

Ünlü edebiyat uyarlamalarının karakterlerinden, yazarlarına, felsefeci ve düşünürlerin sözlerinden, Hz. İsa ve İncil'e dek geniş bir yelpazede, çeşitli örneklerle bu iki kelimenin insanlık üzerindeki etkilerine değiniyor Süskind ve bunu yaparken de okurunu sıkmıyor. Akıcı dili ve esprili yaklaşımıyla kendisini zevkle okutmayı başarıyor.

Elbette Patrick Süskind okumaya başlamak için ideal bir kitap değil fakat deneme yazıları okumayı seven hiç kimsenin sıkılacağını zannetmiyorum. Aşk ve ölüm üzerine bir şeyler okumak bazı bünyelere iyi gelecektir.

Can Yayınları'na teşekkürler...

69
Çizgi Roman & Manga / Zaman Makinesi - H.G. Wells
« : 25 Ocak 2015, 17:40:41 »
Uyarlayan: Lewis Helfond
Çizer: Rajesh Noqulakonda

Wells'in, uzun zaman önce okuduğum ve çok sevdiğim bu bilimkurgu eserinin çizgi roman versiyonunu da an itibarıyla okumuş bulunmaktayım.

Zaman makinesi kavramının kullanıldığı ilk eserlerden biri olan bu yapıt, yazıldığı dönem itibarıyla oldukça başarılı. Aslında günümüz için de bu durum hala geçerli çünkü bu kısa eser, bilimkurgu klasikleri arasındaki yerini çoktan sağlamlaştırmış durumda. Wells'in de en meşhur eseridir aynı zamanda.

Zaman Gezgini olarak anılan karakter, icat ettiği bir makina ile zamanda ileri ve geri sıçramalar yapar hale gelmiştir. Bir gün, bu sırrını dostlarına da açar ve zamanda yaptığı yolculuklarda yaşadığı maceraları ve gördüğü esrarengiz şeyleri onlara anlatır. Gelecekten getirdiği ilginç kanıtlarla da yolculuklarının kesinlikle doğru olduğunu belgelemeyi başaran Zaman Gezgini, dostlarını bir hayli şaşırtır. Yine günün birinde yola çıkan Zaman Gezgini, aradan üç yıl geçmesine rağmen geri dönmez...

Zaman Gezgini geçmişe mi gitmiştir, yoksa geleceğe mi? Ve gittiği yerden, neden bir daha asla geri dönmemiştir? Bu gibi sorular aklımızı kurcalayıp duruyor ve aldığımız cevapsa hayal gücümüzden ibaret.

Kitabı (ve dolayısıyla çizgi romanı da) sevmemin en büyük nedenlerinden biri de hiç kuşkusuz bu anlatının bir distopya oluşu. Wells'in, Zaman Gezgini'ni yolladığı gelecek portreleri, bir okur olarak beni korkuttu. Yarattığı distopik gelecekler ne yazık ki insanlığımızın geleceği adına olumlu şeyler söylemiyor.

Önce romanını okumanız koşuluyla, çizgi romanı öneriyorum. Zira, bir bardak çay eşliğinde yapılabilecek en güzel şey çizgi roman okumaktır.

70
Çizgi Roman & Manga / Eros / Çalınan Kalpler - Ryan Foley
« : 13 Ocak 2015, 17:48:38 »

Çizer: Sankha Bonerjee

"Sabır ve sıkı çalışma, biraz da aşkın verdiği güçle en zor görevler bile başarılabilir." - Pysche.

Efsaneler ve Masallar Çağı'nda geçen bu hikaye, Eros ve Psyche aşkına odaklanıyor. Fakat bunu dolaylı yoldan yapıyor. Crotheus ve Cyphone'un üç çocuğundan biri olan Aspyritus'un öğretmeni ile gerçekleştirdiği ders esnasında biz okurlar da bu efsanevi aşkı öğrenmiş oluyoruz.

Aşk Tanrısı Eros'un annesi bilindiği üzere Güzellik Tanrıçası Afrodit'tir. Psyche'in güzelliğini kıskanan Afrodit, ona bir ceza vermek ister ve bunun için de oğlu Eros'u görevlendirir. Eros'un görevi Psyche'i aşksız bırakmaktır fakat beklenmedik bir şey olur: Eros, Psyche'a aşık olur.

Bunu duyan Afrodit haliyle çılgına döner fakat aşkın gücüne engel olamaz. Psyche'in mutluluğu, ailesi yüzünden zaman zaman gölgelense de, aşkın gücüyle ayakta kalan ikili, karşılarına çıkan engelleri bir bir aşacaklardır.

Alıntılar: "Sevgi, güvenin olmadığı yerde yaşayamaz."

"İnsan için en önemli görev gerçek aşkı bulmaktır.

"Ruhumuz da kılıç gibidir. Karşımıza çıkan güçlükle, zorlukla bizi pişirir."

"Her şey yolundayken ve hayatında hiçbir problem yokken aşık olmak kolaydır."

"Hayat güllük gülistanlıkken birine aşık olmak kolaydır. Ama gerçek aşk, hayatın güçlükleri ve problemleri karşınıza çıktığında kendini ispat eder."

"Eğer bulduğuna inandığın aşkın gerçekse, o seni karşılaştığın problemlerden çeker alır ve zirveye taşır. Gerçek aşk zirvesine."

71
Çizgi Roman & Manga / Bir Noel Şarkısı - Charles Dickens
« : 12 Ocak 2015, 19:13:38 »

Uyarlayan: Scott McCullar
Çizer: Naresh Kumar

"Noel, beş parasız olmana rağmen faturalarını ödemek zorunda olduğun, bir yıl daha yaşlanmana rağmen bir kuruş daha zenginleşmediğin ama her şeye sahip olduğunu iddia ettiğin saçma bir kutlamadır."

Ebenezer Scrooge son derece kibirli, kendini beğenmiş ve para düşkünü bir adamdır. Özellikle Noel zamanlarından nefret eden Scrooge, yılın o döneminde farklı bir havaya bürünen insanları küçümsemektedir Davetlere gitmemekte ve Noel'i kutlamamaktadır.

Yine bir Noel Arifesi zamanıdır. Evine gelen Scrooge, yedi yıl önce ölmüş olan iş ortağı Jack Morley'in hayaleti ile karşılaşır. Hayalet ona, kendisini üç hayaletin daha ziyaret edeceğini belirtir. Geçmiş Noel'in Hayaleti ile geçmişi, Bu Noel'in Hayaleti ile bugünü, Gelecek Noel'in Hayaleti ile de geleceği yaşayan Ebenezer Scrooge, asla eskisi gibi kalmayacak ve gördükleri onu değişmeye zorlayacaktır.

Charles Dickens'ın kült romanı Bir Noel Şarkısı'nın bu çizgi roman versiyonu daha iyi olabilirdi düşüncesindeyim. Sanki biraz aceleye getirilmiş gibi hissettim. Fakat henüz kitabını okumuş değilim, günün birinde okuyacağımı umuyorum.

72

Uyarlayan: Lewis Helfand
Çizer: Vinod Kumar

"Profesör Von Hordwigg ve ekibi Dünya'nın merkezine varabilecekle miydi? Yoksa bu sadece boş bir hayal miydi?"

Usta yazar Jules Verne'in en sevilen eserlerinden biri olan "Dünyanın Merkezine Yolculuk"u, Lewis Helfand ve Vinod Kumar'ın ellerinde çizgi roman ruhuna bürünmüş.

Von Hardwigg mecaraperest bir profesördür. Bir gün, eline geçen bir parşomen sayesinde dünyanın merkezine giden yolu keşfeder. Elbette o dakikadan itibaren tek hedefi, dünyanın merkezine ulaşmaktır. Danışmanı konumundaki Henry'i de yanına alarak Valkyrie adındaki gemiyle Reykjavik şehrine geçerler. Orada ekibe Hans Bjelke adında iri yarı bir rehber de katılır ve artık istikamet Sneffek Dağı'dır.

Bu andan sonra macera ve gerilim yüklü esrarengiz bir yolculuk başlar. Von Hardwigg ve ekibi dünyanın merkezine ulaşacaklar mıdır dersiniz?

Kitabı okuyup da sonucu bilen kişiler de bu macerayı çizgi roman sayfalarında bir kez daha yaşamalı bence.

"Bir erkeğin kalbi atmaya devam ediyorsa, onun umutsuzluğa düşmeye hakkı yopktur." -Profesör Von Hardwigg.

73
Çizgi Roman & Manga / Prens ile Dilenci - Mark Twain
« : 12 Ocak 2015, 18:28:55 »

Uyarlayan: Corey Finkle
Çizer: Manish Singh

Mark Twain'in ölümsüz eserinden bir çizgi roman uyarlaması daha.

Hikaye, 16.yy.'da geçiyor. Aynı gün doğan iki çocuk: birisi kraliyet ailesinden, soylu, diğeri ise fakir bir aileden, dinlenci olarak dünyaya geliyor. Birbirlerine çok benzeyen bu iki çocuk, günün birinde karşılaşıyorlar.

Prens Edward tekdüze hayatından sıkılmış, dışarıda özgürce oyunlar oynamayı arzularken, dilenci Tom da yine kendi tekdüze hayatından sıkılmış ve prens olmayı hayal eden bir çocuktur. Bu arzularını birbirleriyle paylaşan çocuklar, kılık kıyafetlerini değiştirmeye karar verirler. Ve o andan sonra Tom, Prens Edward ve Prens Edward da dilenci Tom'dur.

Bu eseriyle bir nevi insanlar arası ilişkiyi inceliyor Twain. Üzerimize yapışan etiketlerin nasıl da hayatımıza yön verdiğine dikkat çekiyor. Okunmalı.

74
Çizgi Roman & Manga / Tom Sawyer - Mark Twain
« : 11 Ocak 2015, 17:41:10 »

Uyarlayan: Matt Josdal
Çizer: Brian Shearer

"Birinin bir şeyi istemesini sağlamak için, onu erişilmesi zor yapmalısın."

Maceraperest ruhlu bir çocuk olan Tom Sawyer ve ondan aşağı kalır bir yanı olmayan arkadaşı Huckleberry Finn'in atıldıkları eğlenceli serüvenleri okumak bir hayli keyifliydi. Tom'un sevdiği kız Becky Thatcher ve Polly Teyze'yle olan ilişkilerini de gözlemleme fırsatı buluyoruz.

Tom, kimi zaman bir kılıç ustası, kimi zaman bir korsan, kimi zaman da bir hazine avcısı olarak çıkıyor karşımıza. Tom ve Huck kısa sürede bir düşman da ediniyorlar: Kızılderili Joe.

Mark Twain'in bu önemli eserini güzel çizimlerle yaşamak isteyenlere önerilir.

75

İstanbul Erkek Lisesi tarafından düzenlenen 12. Uluslararası Altın Boğa Kısa Film Yarışması’na başvurular başladı. En iyi kısa film yönetmeninin “Altın Boğa Özel Ödülü“ne sahip olacağı yarışmaya lise düzeyindeki herkes katılabilir.

Yarışma ile ilgili diğer detaylar için portalımızı ziyaret ediniz.

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 32