Efendim, konuyu hortlatacağım. Çünkü Dağ II'yi izledim. Ve Türk Sinemasının Er Ryan'ı Kurtarmak'ı olduğu karşılaştırmanıza katılmayacağım. Filmi kötü bulduğumdan değil ama. Tarzları ve türleri gereği kulvarlarının farklı olmasından size katılmıyorum.
Amerikan sinemasında illaki dengi olacaksa, bu film,
Delta Force 3: The Killing Game olmalı. Filmin IMDB puanı düşük olabilir. Aldanmayın. Video piyasası için çekildiği göz önüne alındığında ve vadettiği ve verdiği bakımından uyuştuğu dikkate alındığında, başarılı bir yapım olduğu kanaatindeyim. Dağ II'de bu tarzdaki askeri macera filmleri dalında yerli sinemamız adına başarıl bir örnek.
Dağ II'nin Delta Force 3 ayarında olması kötü mü peki? Asla. Sorun sinemamızın kısıtlı tanımlara ve beklentilere hapsolmasından kaynaklanıyor. Bizim sinemamızda kısıtlı tür ve tarzların olması ve A,B,Z... diye etiketlenen filmlerin seyircice tüketiminin oturmayışı algı ve beklentide kaymalara yol açıyor. İyi film denince akla doğrudan A sınıfı örnekler geliyor. Karşılaştırma hep onlardan yapılıyor. Sanki başta tür ve sınıftaki filmler izlenmezmiş gibi bir algı var. Mesela Star Wars serisi, özünde B sınıfıdır.
Burada seyirci beklentilerindeki kısıtlılığa -ya da kısıtlanmışlığa- dikkat çekilmeli. Burada yıllardır yapımcıların sürdürdüğü ticari stratejilerin payı büyük. Yıllarca melodramlar ve komediler ağırlıkta hüküm sürdü. Bizde tür sineması yok gibi bir şey. Korku filmi furyası cinli filmler etiketiyle sükse yaptı mesela. Korku türünün diğer örneklerine pek bulaşılmadan, yerli korku eşittir cinli film mantığında filmler çekildi. Şimdi yerli korku filmdi denince izleyicinin genelinde cinli film algısı hakim. Bu biraz tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan mevzusuna dönmüş durumda.

Bu genel tüketim anlayışı sebebiyle, sinemamızda farklı tür ve seyir keyfi veren filmlerini ticari olarak riskli hale getiriyor. Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 mesela. Savaş sahnesi yoktur, savaşamadan hayatını kaybeden askerlerin trajedisi vardır. Açlık ve sefaletin başrolde olduğu bir hayatta kalma filmidir. Türü ve tarzı bakımından başarılıdır. Bu yönden yerli sinemamızın yüz akı filmlerindendir. Ve ne yazık ki Sarıkamış'ı konu edindiğinden kahramanlık destanı beklenmiştir ve sırf olmayı hedeflemediği şey yüzünden genel seyirci tarafından eleştirildiği olmuştur.

Bir de film yorumunda kronikleşen genel bir yanılgı daha var. Filmin bütçesi ve teknik işçiliği kaliteliyse, yapımın otomatik olarak iyi olduğu kanısı oluşuyor. Prodüksiyonun kalitesi bir film için elbette önemli, bu tartışılmaz bir gerçek. Bütçeye uygun kalitede işler çıkarılması kıymetli. Lakin teknik yönünün kalitesi, Star Wars örneğindeki gibi bir filmin türü, tarzı ve hangi kulvarda değerlendirilmesi gerektiği faktörlerine etki etmemeli.
Genel sinema kültürü ve tüketim anlayışında sorunlarımız var. Ve kolay kolay çözülecek gibi de değiller

Mesajımı, koptuğum puanlama konusuna bağlayayım.
Albert Pyun adlı, Amerikalı yapımcı, senarist ve yönetmen bir amcamız vardır. Orta ve ortalama altı filmler çeker. Ne hikmetse, trailerından bile kalitesi anlaşılan bazı filmleri 7 ortalama almıştır. Ortada satın alınmış yorumcu değerlendirmesi yoksa, cevap, kalitelerine oranla verdikleri eğlence göreye puanlanmış olmalarıdır. Bu eğlence de muhtemelen kötü filmlere olan tutkularından geliyor olmalıdır. O filmler için yorum girip not verme zahmetine girişen kişi sayısı az olduğunda ortalamaları yükseliyor. Yorumcu sayısı arttıkça düşüşe geçiyorlar. Çünkü farklı beklenti ve zevklere sahip yorumcular işin içine giriyor. Kötü filmleri beğenmek suç sayılmayacağına göre, puanına göre iyi film bekleyip umduğunu bulmayanların şikayet etmesi de anormal gelmiyor.
Bu bazı filmlerin puanlarının neden gösterime girdiklerinde yüksekken, zamanla düştüğüne de bir bakıma açıklama getirebilir. Aslında günümüzde puanlara değil, yorumların bize ne kadar fikir verdiğine bakmak gerekiyor. Lakin hızlı tüketim çağımız bizi puanlarla yetinmeye itiyor gibi. Pyun amcamızın
Nemesis filmini kötü olmasına rağmen severim mesela. Filme verdiğim düşük puansa beğenme sebeplerimi açıklamaz.

Dağ II'ye gelirsem. Puanı bu saatten sonra düşmezmiş gibime geliyor. Gösterimden kalktıktan sonra puanlama savaşı da sonlanmıştır. Herşeyin hızlı tüketildiği çağında, vadettiğini verdikten, seyircisi de onu aldıktan sonra tekrar izlenmesine gerek duyulmaz, haliyle puanlamaya da. Sinemamızda askeri macera türü oturursa, kaliteli çatışma sahnelerine sahip filmlerimiz olur. Bu da iyi birşey.
Bizim sinema pazarının getirisi, bu yapımların maliyetlerini çıkartıp kazanç sağlamalarına yetecek kadar geniştir umarım. Yine bir tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan mevzusu işte

Yoksa farklı türlerdeki filmler gibi teknik kalitede üstün filmlerde belli aralıklarda ve tek tük çıkmaya devam eder

Öbür türlü, kalite ve anlayış olarak dar kalıplı ve ucuzcu filmlerin sinemamızı işgali sürer gider.
