Kayıt Ol

Saint-Germain des Pres Bulvarı

Çevrimdışı Victoria

  • **
  • 316
  • Rom: 3
  • Peynir!
    • Profili Görüntüle
Saint-Germain des Pres Bulvarı
« : 10 Mayıs 2011, 17:18:17 »


Her zamanki gibi Saint-Germain Bulvarı üzerindeki Le Flore kahvesinin terasına oturmuşlardı. Ağustos sonlarında saat altıya geliyordu.

‘‘E söyle bakalım Nicole, ne oldu? Umarım beni çağırmana neden olan şey önemlidir…’’

‘‘Büyük bir sorunum var. Ama neyse asıl önemli olan bugün.’’
Uzun rahatsız edici bir sessizlik oldu.

‘‘Sana bir hediye aldım.’’ Dedi Nicole. O sırada bir garson gelip önlerinde duran boş içki bardaklarını alıp gitti.
‘‘Ah ne demiştim ben?’’
‘‘Hediye aldım dedin.’’
 
‘‘C’est ça!(Tamam!) Cumartesi gecesi sen yoktun. Vieux-Colombier’deydim. Sana oradan hediye aldım.’’ Nicole çantasının yanında duran gösterişli paketi ona doğru uzattı. Adam hiçbir tepki göstermedi. Hediyeyi açmadan masaya koydu.
 ‘‘Aç sana!’’
‘‘Ne önemi var. Daha sonra açarım.’’

‘‘Oh la la! Oh la la! Sen sinirlisin bugün Meli…’’ (Bütün Fransızlar gibi, Melih’in sonundaki  ‘‘h’’yı söyleyemezdi.)

‘‘Sinirli değilim. Sadece bana hediye alman çok saçma…’’

‘‘Zut alors!(Hoppala!) Ben gene diyeceğimi unuttum. Lafımı kesip durma!’’
‘‘Sana hediye alırken yanımda  Marcel vardı…’’

Nicole’ün bu her şeyi inceden inceye anlatma merakı Melih’in hoşuna giderdi. Gülümsedi. Nicole hemen fark etti.

‘‘Niye gülüyorsun öyle? Aklına ne geldiyse artık!’’
‘‘Hiiç sandığın gibi değil. Devam et sen.’’

‘‘Merci bien! Merci infiniment!’’(Çok teşekkür ederim. Sonsuz teşekkürler.)

‘‘E hadi anlat merak ettim şimdi.’’ Dedi Melih.

‘‘Mon vieux, tu vas vraiment tres vite, ta sais?’’ (Dostum, çok acelecisin, biliyor musun?)

Nicole etrafına baktı. Terasın bütün masaları dolmuştu. Amerikalılar, İngilizler, Japonlar, Almanlar ve daha türlü ırktan insanlar… Ve çoğu da ikide bir onlara bakıyorlardı.

Nicole sinirlendi.  ‘‘Buranın havası gene bozuldu, içeri girelim.’’ Diye teklif etti. İçeri girip bir köşeye çekildiler. Sonra kız: ‘‘Sözümü bir daha kesersen çıkıp giderim!’’ diye tehdit ettikten sonra devam etti;

‘‘Bu aralar canım çok sıkılıyor. Yapacak hiçbir şey yok. Sonsuz huzur ve sessizlik… Artık buna daha fazla dayanamıyorum. Tekrar yediğim her şeyin tadını alabilmek ve uyuyabilmek istiyorum…’’

‘‘Biliyor musun çok sıkıcısın. Marcel senin gibi değil. Onu rahatlıkla güldürebiliyorum. Oysa seni güldürebilmek… c’est la mer a boire!’’ (Denizi içmeye benzer bu!)

Melih gülümsedi. Hiç ses çıkarmıyordu. Nicole fark etti:

‘‘Bakıyorum çok ciddisin Eğer sessizliği bozmaktan korkuyorsan boşuna. Burada olduğumuzu hiç biri göremez. Biz belli etmedikçe.’’

Melih sensi çıkarmadı. Nicole: ‘‘Senin ahmak mı? Yoksa Zeki mi? Olduğuna bir türlü karar veremedim. Ve kalkıp kapıya yöneldi. Melih te arkasından kalktı. Bir birlerine bakıp güldüler. Kahkahaları diğerlerini rahatsız etti.

‘‘Biz ölmüş ruhlarız Nicole…’’ dedi Melih.

Birbirlerine bakıp gülümsediler. Saint-Germain des Pres bulvarına açılan dar sokaklardan birine saptılar.

Kendiliğinden açılan kapıya baktı garson…
Spoiler: Göster

''I do not suffer from insanity, I enjoy every minute of it."
- Edgar Allan Poe