yirmi dokuz sıfır beş- sıfır bir sıfır altı iki bin on bir
Ta KendinYalnızdı İstanbul’da, geziyordu sokaklarında. Her yere girip çıkıyordu, hesap vermeksizin.
İstavrit idi o. Hani şu İstanbul’la özdeşleşmiş balık. Önemsenmezdi pek. Adı da çoğu tarafından bilinmezdi zaten.
Ama o varlığını sürdürüyordu bir şekilde işte. Kim bilir, belki de ağlayarak. Ancak biz göremezdik gözyaşlarını
Marmara'nın suyundan.
İstavrit[*]stavritis[/*]
Dalgaların kıyıya vurma şiddeti arttıkça yüzü asılıyordu. Fırtına çıkacağa benziyordu ve bu koşullarda denize açılmak kesinlikle tehlikeliydi.
Sabahleyin vanilya renginde olan gökyüzü, şimdi grileşmişti. Ancak İstanbul’du burası; bir gün içerisinde dört mevsimi de görebilmek mümkündü. Fakat mutluydu İstanbul’da ve işini seviyordu. Önemli olan da buydu onun için.
Yanındakine dönüp o gün gitmeyeceklerini ve izinli olduklarını söyledi. Herkes istediği şeyi yapmakta özgürdü şimdi, herkes, her şeyi.
ŞehirGitmedi. Eline baktığında tüm geçmişini gördü. Değeri bilinmiyordu, hayır, emindi ki değeri bilinmiyordu. Hakkında yazılanların çoğu yanlıştı, ama bu doğruydu ve inanıyordu ki yakında ölecekti.