Bu kitap çok farklı. Öyle böyle değil. Sadece sonu değil, bütün kitap efsane, ama sonu daha efsane, doğrudur.
Kitap öyle bir mektupla başlıyor ki, hayattan soğuyorsunuz. Suratınızda o klasik "Lan?" ifadesi oluşuyor. Mektup, kitapta çok önemli bir yer tutuyor. Hatta olaylar bu mektup üzerinden dönüyor denebilir. Şu kırpılarak arka kapağa konan kısım bile çok anlamlı:
Bunu sana söyleyen kişi ben olduğum için üzgünüm ama sen hiçbir zaman mutlu olmayacaksın... Dünyayı asla kurtaramayacaksın... Gerçek aşkı asla bulamayacaksın... Gündüzlerin uzun ve eğlencesiz olacak. Gecelerinse yalnızlıktan ibaret… Olur da mutluluğu andıran bir duygu hissedersen, kesinlikle sonuna kadar yaşa... Çünkü sürmesine izin vermeyeceğiz...
Sonra Vincent geliyor, henüz çocuk. Daha kitabın girişinden itibaren onun bir et ve kemik yığını olma özelliğinden çok kişilik ve düşünce yapısı olma özelliği öne çıkıyor. Çevresindeki pisliği, dönen dolapları anlayan, ama onları kabul eden ve onlarla yaşamayı öğrenen bir çocuk olduğu anlaşılıyor. Bu ona çocukken olduğu gibi bir genç, bir senarist, bir yazar, bir müzisyen, bir bestekar olduğu zamanlarda da oldukça yardımcı oluyor. Ama güven, yanlış kişilere güven, bir bölüm sonu canavarı gibi ortaya çıkıyor.
Yaşadığı yerin çarpıklığı, oradan ayrıldığında ise Amerika'nın çarpıklığı Vincent'in dikkatini çekiyor. Aslında bu Dünya, sanat için çok doğru bir yer gibi gözükse de piyasa aynı piyasa, 2000 piyasası. Yani radyolarda boktan reklamlar ve boktan şarkılar. TV'lerde[*]kitapta sadece bir kez televizyon kelimesi geçiyor sanırım, o da dalga geçmek için. hep TV deniyor.[/*] boktan diziler, boktan programlar. Müzik dünyasında büyük göğüslü, yarı çıplak, sesiyle oynanmış sanatçılar. Gerçek sanatçılar ölümsüzlük iksiri gibi, sürekli nehre düşüp kayboluyorlar.
Bu durumda devreye en büyük ilham giriyor. Sanat başladığından beri var olan, belki de sanatın ortaya çıkış şekli: Acı. Kitapta okuyacağınız birkaç olay dizisiyle, Vincent Spinetti yaratılıyor. Belki de edebiyat dünyasının en zayıf karakterlerinden biri. Sürekli kafa derisini yolması da cabası. Şaka bir yana, kendine hayran ettirecek kadar zayıf bir karakter. Zaten bence her zaman zayıf karakterler her yönüyle harika karakterlerden daha ilgi çekicidir. Vincent'ı çoğu karaktere tercih ederim.
Hikaye anlat anlat bitmez, okunması gerek. Biraz da diline, tarzına yorum yapayım: Goebel'ın dili oldukça akıcı ve anlaşılır. Sıkıcı ve süslü betimlemeler yok. Neredeyse yok değil; yok. Kısa cümleler normalde anlatımın akıcılığını baltalarken bu kitapta akıcılık, sürükleyicilik katmış. Anlatım birinci tekilden yapılıyor ama tahmin edeceğiniz gibi Vincent'ın ağzından değil, Harlan'ın ağzından anlatılıyor. Kahramanı dışarıdan görmek, zayıflığını iyice hissettiriyor.
Kitap baştan sona göndermelerle dolu. Her sayfada mutlaka göndermeler, imalar bulunuyor. Goebel'ın bir zamanlar sanatçı olduğu sanata, daha doğrusu
günümüz sanatına bakış açısından anlaşılıyor. Fikirlerini kitaba çok güzel pay etmiş. Okuduğunuzun sadece kurgu değil, bir fikir bütünü olduğu hissini güçlendirmiş.
Karakterler hakkında yeterli bilgiye ulaşıldığında bazı bilgiler veriliyor. Çok ufak gibi görünüyor ama aslında karakterin kişiliğine ulaşabileceğimiz harika bir kaynak. Örnek:
Joey Goebel. En sevdiği müzisyen The Beatles, en sevdiği TV programı David Letterman Show, en sevdiği film Fight Club.
Kitap gerçekten hayat değiştirebilecek tarzda. Piyasaya, sanata bakış açınızı değiştiriyor. Olmak istediğimiz şey olamamanın, olmak istediğimiz şey olmaya bizi daha çok yaklaştırdığını anlatıyor aslında. Çok büyük mesajlar, çok büyük göndermeler var. Çok büyük kitap, efsane olması gereken bir kitap.