Meraklısı bilir, 1970'li yıllarda basılan Okat yayınları uzay serisi vardı. Bu muhteşem seriden 16 kitap çıkmıştı. Yaşım tutmadığı için basılmasından 7-8 yıl sonra keşfettiğim bu serinin bütün kitaplarını toparlayabilmek için Beyazıt sahaflarının altını üstüne getirmiştim. Bu kitaplar 150 sayfa ile 180 sayfa arasında değişen kalınlıklardaydı. Ve doğrusunu isterseniz umrumda değildi! Okuyabilecek başka birşey bulamıyordum ki, 1970 li yılların sonunda ve 1980 li yılların başında basılan Bİlim Kurgu kitaplarının sayısını duysanız ya inanamaz ya da kahkahalar atardınız. Fantastik Kurgu ise neredeyse hiç yoktu. İlk D&D kural kitabımı 1984 de mi ne rica minnet ABD den getirtmiştim.
O zamanlar orjinalleri en az elimdekinin 3-4 katı kalınlığında olan kitapların kısaltılmış hallerinden hiçbir şikayetim yoktu. Daha çocuk sayılırdım, türe olan ilgim yeni yeni tomurcuklanıyordu ve nasılsa başka seçeneğim yoktu.
1976 yılında, daha on yaşındayken, uzun bir tren yolculuğuna çıkmadan önce, Haydarpaşa Gar'ında tam trene binerken, dehşet içinde ailemin, sırf bu yolculuk için okumadan sakladığım Gordon çizgi romanlarını evde unuttuğunu keşfettim ve ağlaya zırlaya gardaki gazeteciden (o zamanlar kitaplar gazetecilerde satılrdı) Milliyet yayınlarından çıkmış olan Robotlar adıyla yayınlanmış olan, Asimov'un I Robot'unun çevirisini aldım.
Hayatımın en keyifli yolculuklarından biri oldu. Milliyet çevirisi nerdeyse hiç kısaltılmamış bir çeviriydi. Daha önce hiç bu kadar kalın bir kitap okumamıştım. 3-4 yıl sonra İngilizce kitapları çat pat anlar duruma gelince, daha önce 150 sayfalık versiyonlarını okuduğum kitapların orjinallerini almaya başladım.
İster 10 yaşında bir çocuk olarak, ister 15-18 yaşında yeni yetme bir delikanlı olarak ister bugünkü aklımla, o yılların çaresizliğiyle kabullendiğim Çağlayan yayınlarının Feza serisindeki kitapların, Okat'ın uzay serisindekilerin ve onlara benzer isimleri uydurulmuş, sayfaları kırpılmış kitapların bize ne denli büyük bir kötülük ettiğini anladım.
1987 yılında aldığım 468 sayfa uzunluğunda büyük puntoyla basılmış Stephen King'in "O" kitabının, üç ay sonra 1116 sayfa uzunluğunda ve küçük puntoyla yazılmış orjinalini aldığımda, yemeden içmeden iki kitabı yanyana koyup nasıl yapabildiklerini araştırdım.
Yapamamışlardı! Türkçe çevirisi ile orjinali bambaşka iki kitaptı. Oturup, Türkçe'sini okuduğum sürenin 10 katında filan orjinalini bir daha okudum.
Çocuklar için yapılmış, kısaltılmış versiyonlar bir yana bir kitabın içeriğini kısaltmanın, adını değiştirmenin, içeriği ile oynamanın yayıncılık ahlakı açısından hiçbir açıklaması ve affı söz konusu olamaz!
Bu bir tablonun dörtte üçünün siyaha boyanıp kalanının gösterilmesi, dokuzuncu senfoninin sadece bir partisyonunun bazı notaları farklı çalınarak dinletilmesinden ya da bir sinema filminin sadece başlangıç ve bitişteki 10 dakikasının gösterilmesinden bir farkı yoktur.
Türk yayıncılığı, henüz emeklediği, telif hakkı diye bir kavramın olmadığı dönemlerde bunu yaptı. Haydi bunu emekleyen bir bebeğin vazoyu kırması gibi değerlendirelim ama intenertin elimizin altında herşeye ulaşmamızı sağladığı, insanlarımızın eskisi kadar yabancı dildeki literatürü takip etmekte zorlanmadığı 2011 yılı itibariyle, bunun tartışmaya bile değmeyecek bir konu olduğunu düşünüyorum.
Çok yaralı olduğum bir konu olduğu için biraz sert söylemlerde bulunmuş olabilirim. Ama bunları söyleyen içimdeki yayımcı değil, bir zamanlar çok zevk aldığını düşünüp sonradan kandırıldığını anlayan o küçük çocuk. Bu nedenle sürç-ü lisan ettiysem affola.