Kanın hafifçe sokağa yayılırken, daha önce hissetmediğin gibi hissediyorsun her şeyi. Kulağına çalınan sesler, yanlış zamanda yanlış yerde olmanın ne kadar ironik ve hayatın boyunca yaptığın hataların ne kadar rahatsız edici olduğunu hatırlatırcasına yükseliyorlar. Gözünün önündeki sokak lambaları, ölümünle dalga geçer gibi gözünü alıyor.
Yağmur hafif hafif çiselerken rahatlayacağını sanıyorsun, son acı bunlar hissettiğin sanıyorsun. Öyle olmuyor. Gözünün ucuyla bir şey görüyorsun. Bir adam. Adamın takım elbisesi çürümüş ve parçalanmış. Lacivert giysileri onun ne olduğunu anlatmaya yetmiyor sana.
Adamın gözlerini, yüzünü göremiyorsun.
Adam ağzını açıyor, konuşmaya başlıyor. Söylediği şeylerini anlamıyorsun ama kelimeleri tanıdık geliyor sana. Bir anlaşma yapmak istiyor. Gülümsüyor.