Tedirginlikle kapıyı kapatıp arkama bakmadan arabama koşacakken evden gelen silah sesiyle ufak bir çığlık atmıştım. Ne yaptığımın farkına vardığımda ellerimi yüzüme siper ettiğimi anladım. Korkmuştum. Yeniden kocamın önünde, çaresizce ona durumu açıklamaya çalıştığım an gelmişti gözümün önüne.
"Valerio, ne olursun dinle beni!" hıçkırıklarımın arasından ne dediğim bile anlaşılmıyorken, deliye dönmüş bir adamın beni dinlemesini nasıl istemişti ki?
Arabaya doğru koşar adım giderken elimdeki kağıdı fark ettim.
Sen ve ben birsek, bu da anlaşmamız. Onu sakla, o olmazsa bu hayat da yok.
Düşünecek vaktim yoktu. Gözyaşları yeniden yüzümden sicim gibi akarken, boğazımda düğümlenen şeyin suçluluk mu, merak mı yoksa korku mu olduğunu bile kestiremiyordum.
"Saklayacağım! Ne olursa olsun, onun varlığı benim yeni yaşamımın kanıtı olacak." Gördüğüm dipsiz karanlığa geri dönmek, kaçtığım eve dönmekten bile beterdi.
Kağıdı hızla çantama koyarken kontağı çevirdim. Silah sesinin ardından gelen sessizlik hayra alamet olamazdı. 3 sene boyunca tek kişilik bir sessizlikte başrol oynamış ben, onun derinlerinde neye gebe olduğunu en iyi bilenlerden biriydim.
Acaba iyi miydi?