Kötü bir şaka olmalıydı. Bugün yaşadıklarını açıklamanın başka bir yolu yoktu. Cesaretini toplayıp yere düşürdüğü gazete kupürünü tekrar aldı. Haberin ayrıntılarını okumaya başladı. O günkü çatışmada kendisiyle birlikte 4 askerin daha öldüğünü 12 askerin de yaralandığı, operasyonların devam ettiği vs vs. her zamanki rutin kelimelerle anlatılıyordu operasyon. Çok ölüm görmüş, çok askerini, silah arkadaşını şehit vermişti ama kendi şehit haberini hem de hayattayken bir gazeteden öğrenmek epey travmatik olmuştu onun için. Yine görüşü bulandı, başı dönüyordu, gözlerini kapatıp uyumak istiyordu, uyandığında kabusmuş diyebilmeyi umuyordu. Usulca uzandı yere karanlık çöktü yine.
------------------------------------------------------
- Sağında,sağında!!! kaya nın arkasında kanas var.
- Olumsuz... hedefi göremiyorum.. bir tur daha atıcam.. izli mermi istiyorum..
- Tilki 1 acele et, birini indirmeden vur şu pez....gi... izli mermi yolluyorum...
- Anlaşıldı Çakal... izliyorum... hedefi gösterin...
Üsteğmen Hakan saklandığı taşın ardından hızlıca hedefini kontrol edip, tüfeğini uzattı. ardı ardına bastı tetiğe. Patlamakta olan belkide yüzlerce silah sesinin arasında kayboldu silahtan çıkan ses, ama izli mermi süzülerek gitti göndermek istediği yere. bir kaç saniye sonra, süper kobra taretini çalıştırıp, mermi yağdırmaya başlamıştı kayalığa. taş, toprak, bitki, canlı ne varsa havaya saçıldı...
-işte böyle işte böyle... göz açtırmayın yav....klara.
Telsizden yükselen sesler çatışmadaki tüm birliklerde dinleniyordu. yamacı aşıp, tepede doğal bir kale şeklindeki mağarayı ele geçirmelerine az kalmıştı. adım adım tepeye doğru ilerliyordu birlikler. epey yaralı vardı, bir kaç askerin şehit olduğu haberi gelmişti ama böyle bir operasyon için zayiat kabul edilebilecek sayının altındaydı.
- Akşama kalmaz işlerinin bitiririz bu itlerin diye söylendi Üsteğmen Hakan.
- inşallah komutanım dedi Üstçavuş Kemal.
3 gündür operasyondaydılar nerdeyse hiç uyumamışlar, doğru dürüst bir şey yememişlerdi. Helikopterler sürekli asker ve mühimmat getiriyor, yaralıları arızalanan silahları götürüyordu. yaklaşık 200 kişilik bir terörist grubu kıskaca alınmıştı ve teslim ol çağrısına her zaman olduğu gibi ateşle karşılık vermişlerdi.
Dağ keçisi-Çakal...
Çakal dinlemede
Komutanım mağaradan kaçan 3 kişi... sağ taraftan sizin olduğunuz tarafa doğru intikal ediyor. görüş açımızı kaybettik. dikkatli olun.
konuşan 3. bölüğün teğmeni Murat tı.
Anlaşıldı dağ keçisi...alıyoruz şimdi.
Telsizin mandalı bıraktıktan sonra, etrafta mevzilenmiş askerlere eliyle bir kaç işaret yaptı. sıradan birisi için pandomim i andıran bu hareketler askerleri çoktan harekete geçirmiş, kayaların, çalıların arsından süzülüp gözden kaybolmuşlardı bile.
- Komutanım o değilde, nası sigara içesim var...
Meslek hayatında yüzlerce çatışmaya girmiş Üstçavuş Kemal, sırıtan yüzüyle karşılaşmıştı Üsteğmen hakan. kendisi de epey çatışmaya girmişti ama Kemal Üstçavuş için çatışma demek sinemaya gitmek kadar sıradan hale gelmişti. o yüzden bu sigara muhabbetini o da eğlenceli bulmuştu.
- Valla yakıcam şimdi bi tane ama adam ağzımızdan sokmasın mermiyi. valla korkuyorum. az kaldı hele bitsin şu iş üst üste yakıcam 2-3 tane dedi Üstçavuşa.
Kemal Üstçavuş daha bir neşelenmişti, kafasını salladı hızlı hızlı...
-Bide çay demleyelim yanına
Birden ilerde bir noktaya dalıp gittiğini fark etti Hakan üsteğmen, Kemal Üstçavuşun. Çavuşum diye seslendi ama cevap alamadı. Ardından siperin kaygan çamur duvarına tırmanıverdi Kemal, iki üç hamlede çukurun dışına çıkıvermişti. Az önce gözlerini kilitlediği noktaya doğru tereddüt ediyormuşçasına yürümeye başladı. Hakan onu izliyordu.
Vurduracaksın kendini, nereye gidiyosun?
Cevap alamamıştı bu sorusuna. Onu izlemekle yetiniyordu şu an. O sırada, tanıdık bir metalin taşlara çarptığında çıkardığı sesi duydu ve ardından aynı metal in yuvarlanma sesini….
- el bombasıııı!!!!!!
Patlama sesi ve karanlık…..
Sıçrayarak uyandı Hakan. Rüya içinde rüya görüyordu besbelli. O kabus böyle değildi. Böyle değildi lanet olsun, neler oluyor, uyanmalıyım diye düşünürken uyanık olduğunun farkına vardı. Kalbi ağzından çıkacak gibi atıyordu, nefesleri sık ve kısaydı. Sakinleşmeye çalıştı. Derin derin nefes alıp ciğerlerini oksijenle doldurmak ona biraz iyi gelmişti. Nabzı normale dönüyordu şimdi.
Kafasını kurcalayan sorular her dakika artıyordu. Nerdeyim, kimim, yaşıyor muyum, ölüyü müyüm, yoksa bir türlü uyanamadığım bir uykuda kabustan kabusa mı koşuyorum…..
Annesi aklına geldi birden. Elini paltosunun cebine attı, cep telefonunu aradı bulamadı. Okkalı bir küfür savurdu kendine. Fırlayıp ayağa kalktı, koşarak çıktı evin kapısından, koşuyordu sadece nereye gideceği hakkında bir fikri yoktu. Sokağın ikiye ayrıldı yerde durdu, sağa sapıp yeni evlerinin olduğu sokağa girdi, koşmaya devam ediyordu. Apartmanın kapısından koşarak girdi, merdivenleri ikişer üçer atlayarak çıkıyordu, bir ara takıldı düştü, kalktı çıkmaya devam etti.
Şimdi evlerinin kapısındaydı, belki de annesi dönmüştür diye düşündü. Tam kapının ziline basacaktı ki, kapıda yazan isimler dikkatini çekti.
Haluk-Esra UYANIK….
Kendi evinin kapısında başkasının ismi yazıyordu. Belki de yanlı kattaydı, panikle yanlış kata çıkmıştı tekrar bir kat aşağı indi ama o kapıda da başka isimler vardı. Sonra tekrar üst kata çıktı, içi içine sığmıyordu çıldırmak üzere olduğunu düşünüyordu, bir de diğer kata bakmaya karar verdi, yine üçer beşer atlayarak çıktı merdiveni ama yine hüsranla karşılaştı. O kapıda da başkalarının adı yazıyordu. Hemen alt kata geri döndü, kapıyı çalıp neler olduğunu öğrenecekti.
Hışımla kapıyı yumrukladı.. kapı bir karış kadar açıldı, kafasını boşluktan uzatan genç bir kadındı. ‘’Buyurun’’ dedi sadece. Yüzünde tedirginlik ve merak vardı.
‘’Buyurun kimi aradınız?’’
Bir an duraksadı Hakan. Kadını korkutmak istemiyordu.
‘’Eee. Şey, hakan aslan a bakmıştım’’ dedi. Kendi kendini arıyordu.
‘’Burda öyle biri yok yanlış geldiniz heralde beyefendi’’ diye ekledi genç kadın.
‘’Aslında, epeydir kendisiyle görüşmüyorum da, bana adres olarak burayı vermişti…’’
‘’Valla biz geçen yıl satın aldık bu evi, ama ev sahibinin adı Hakan değildi. Yaşlı bir amcadan aldık evi, Muhsin di ismi. 70 yaşlarında vardı, aradığınız o olabilir mi acaba?’’
‘’Yok’ dedi Hakan. ‘’Demek bi yanlışlık oldu, belki de ben yanlış yazdım adresi, kusura bakmayın rahatsız ettim’’ diyerek ardına dönüp merdivenlere yöneldi.
Kadın yardımcı olmak istercesine, ‘’ öbür dairelere de bi sorun istersiniz’’ dedi arkasından.
Başını salladı Hakan, tekrar özür dileyip bezmiş bir şekilde merdivenleri inmeye başladı.
Çıldırdığını düşünüyordu. Bu ne bir rüyaydı ne de bir sanrı. Olamazdı. Bu kadar uzun ve sarsıcı olamazdı hiçbiri. Yavaş yavaş merdivenleri nekren yine aklına bir şeyler düştü. Bu sefer üçer beşer inmeye başladı merdivenleri, ok gibi fırladı apartmanın kapısından, yine koşuyordu, geldiği yolu takip edip, eski evlerine ulaştı. İçeri girdi, amaçsız ve telaşlı biçimde odaları dolaştı, sanki bir şey arıyordu ama ne aradığını kendi de bilmiyordu. Salonun ortasında durdu, boğazından kafasına doğru çıkmakta olan ateş, yüzünü kıpkırmızı yapmıştı, tekrar koşmaya başladı, evden çıktı, bahçe kapısını geçti sokağın ortasında önce sağa gitmeye yeltendi vazgeçti sola yöneldi. Birkaç metre daha koştu ve tıpkı kendilerinin kine benzeyen bir evin kapısını yumruklamaya başladı.
Komşuları Nalan teyzenin eviydi bu. Annesinin en yakın arkadaşı, mahallenin en eski sakinlerinden biriydi. Belki o yaşlı kadın bir şeyler bilir diye düşündü nedensiz. Hışımla kapıyı yumruklarken, içerden Geldim, gelldiiimmmmm dediğini işitti birinin. Evde…Nalan Teyze evde diye sevindi. İki adım geri gitti kapının açılmasını bekledi. Kapı yavaşça açıldı, karşısında, gözlüklerinin üstünden kendisine bakmakta olan yaşlı teyzeyi gördü. Teyze yaşlıydı ama Nalan Teyze değildi.
‘’Buyur evladım ????’’
‘’Nalan Teyze evde mi?’’
‘’Nalan kim evladım?’’
‘’Bu evin sahibi. Nalan Teyze…’’
‘’Nalan.. nalan..’’ diye sayıkladı kadın, bir şeyler düşündüğü her halinden belliydi.
‘’Haaaaaaaa’’ diye bir feryat kopardı ardından. ‘’Sen Nalan ı arıyosun…’’
‘’Evet teyze nerde o?’’
‘’Taşındı o evladım.. Oğlum bana satın aldı bu evi, ben oturuyorum artık…’’
‘’Nereye taşındı teyze daha dün buradaydı.’’
‘’Evladım ben 2 senedir burada oturuyorum, bugün gelmedim ki..’’
Tam bir kaos tu bu. Tanıdığı bildiği kimse kalmamıştı sanki dünya üzerinde.
‘’Sen nesi oluyosun evladım’’ diye ekledi teyze.
‘’Akrabasıyım teyze. Nereye gittiğini biliyo musun?’’
‘’Yok evladım hiç bilmiyorum valla.’’
Tamam teyze deyip kapıdan tam ayrılacaktı ki, birden geri döndü.
‘’Peki şu ilerdeki ev teyze.?’’
‘’Nesrin hanım ın evi mi?’’
‘’Evet. Evet. O nerde biliyo musun?’’
‘’Biliyorum evladım.’’
‘’Nerde teyze o ona ulaşmam lazım.’’
‘’Mezarlıkta evladım. Sen benle eğleniyo musun evladım, kadın öleli 2 yıl oldu. Ben buraya taşındım 3-4 ay geçti geçmedi öldü rahmetli. Oğlunun acısına dayanamadı daha fazla.’’
‘’Oğlu mu öldü?’’
‘’Sorma evladım. Askerde şehit olmuş. Çok merhabamız yoktu ama duyduklarımın yalancısıyım. Dayanamamış kadın acısına bi sabah ölüsünü buldular yatağında.’’
Yine başı dönüyordu daha sabah evde bıraktığı annesi nasıl olurda 2 yıl önce ölmüş olabilirdi. Arkasına döndü, usulca, ‘’sağol’’ teyze dedi fısıldarcasına, ‘’sen de sağol evladım’’ derken, ardından meraklı meraklı bakıyordu teyze.