Kayıt Ol

Elijah - Engin Sevren

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #15 : 02 Nisan 2012, 22:13:23 »
+1 RP Bonus

Şarkı: Radiohead - Let Down

Engin, Ferit her kimdiyse onu bulmanın zor olacağını düşünmüştü. Neye benzediğine dair hiçbir fikri yoktu, Narin ona sadece Ferit adlı kişinin havalimanında temasa geçeceğini söylemişti ve saat 10'u biraz geçiyordu. Yine de sadece birkaç saniyelik etrafa bakışın ardından Ferit denen o kişi Engin'in karşısına çıktı.

Bir kolunun altına şeffaf patlayan köpüklü kağıtla sarılı tabloyu almıştı. Engin'in görür görmez elini sıkmak için diğer elini uzattı ve kendini tanıttı.

"Kusura bakmayın. Bekletmedim inşallah sizi. Ben Ferit." dedi. Ten rengi biraz koyuydu ve gözleri çok büyüktü. Aksanı da biraz garip duyuluyordu. Anlaşılırdı; ama çok yuvarlanıyor, çok melodik çıkıyordu. İranlı olmalıydı... ya da o taraflarda başka  bir yerden.

"Galiba tabloyu sergiye götürürken siz eşlik edecekmişsiniz..." Bir süre durdu. Gözlerinden birini kapattı, bir şey hatırlamaya çalışarak parmağını şıklattı... "-Evren Bey... Sizin tüm sergi boyunca eşlik edeceğinizi söylediler..."
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #16 : 02 Nisan 2012, 23:14:53 »
Kalabalığın arasında daha fazla dolaşmanın saçmalık olduğunu düşünüp, eve geri dönmeye karar vermişken bir anda onu bulmuştum. Daha doğrusu o beni bulmuştu.

"Kusura bakmayın. Bekletmedim inşallah sizi. Ben Ferit."

Bir an şaşırarak afalladım. Şaşırmamın nedeni ne Ferit'i bulabilmiş olmam, ne konuştuğu yoğun aksan, ne de garip tipiydi. Afallamayı hızlıca üzerimden attıktan sonra elini sevecen bir şekilde sıktım ve mesafeli-ama-içten tebesümümü sundum.

"Önemli değil, ben de yeni gelmiştim zaten."

"Galiba tabloyu sergiye götürürken siz eşlik edecekmişsiniz... Evren Bey... Sizin tüm sergi boyunca eşlik edeceğinizi söylediler..."

Hatasını sevecen bir şekilde düzeltmek için olsun-herkes-yapar tebessümümü sundum bu kez.

"Sevren olacak ve bey demene gerek yok. Engini tercih ederim, soyadımı oldum olası sevemedim." dedikten sonra bir an duraksadım ve dakikalardır aklımdaki soru işaretini gidermek için devam ettim. "Merak ettiğim bir şey var. Bay Tablonun Sahibi biraz paranoyak ve temkinli birisi olmasına rağmen, neden güvenlik olarak köpüklü kağıttan fazlasını kullanmıyor? Lütfen alınmayın ama tabloyla birlikte iri cüsseli ve her daim kulaklığına bir şeyler fısıldayan adamlar bekliyordum. Çünkü tablo sahibinin sadece bana güvenmesini bir hata olarak görüyorum, sonuçta bir anlamda ben de tehlikeyim. Neden değerinin çok yüksek olduğunu düşündüğüm bir tabloyu çalmak için paltomun altından size silah dayamayayım? Bunu istesem hemen şimdi yapabilirim, değil mi?"

Yüzümdeki tebessümü bir anda yok ederek elimi paltomun altına sokarak silah olduğu izlenimi vermeye çalıştım. Bir süre adama gözlerimi diktikten sonra tekrar eski halime döndüm ve yüzüme just-kidding sırıtışımı yaydım.

"Eh, görüyorsun ki en az koleksiyoner kadar ben de biraz paranoyağım. Neyse, arabam şu tarafta. Biz ona doğru yürürken, siz de işverenimin ismini ve benim burada olmamın nedenini biraz daha ayrıntılı bir şekilde anlatabilirsiniz." dedikten sonra adamı önüme alarak yürümeye başladım, daha doğrusu çalıştım. Evet, sakat olmak zordu, fakat sakat rolü yapmak... O çok daha zordu.
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #17 : 03 Nisan 2012, 00:03:14 »
Ferit ve Engin arabaya doğru giderlerken (Engin'in topal rolü yapması nedeniyle gereğinden yavaş yürüyorlardı) Ferit de bir yandan tablo ve güvenlik meselesinden bahsetmeye başladı.

"Kesinlikle size katılıyorum Engin Bey. Bay Carrigan'ın neyden korktuğunu da bilmiyorum; ama zannediyorum ki bir melekle arkadaşlık etmeniz sebebiyle size güvenebilmiş olmalı. Tablonun bu kadar sade korunmasına gelince de, ben de aynı kaygıyı paylaşmıştım Bay Carrigan ile; ama kendisi zaten korktuğu başına gelirse, tablonun hangi kasanın içinde olduğunun korunması açısından bir önemi kalmayacağını söyledi."

Gereksizce etrafına bakındı, konuşmaya devam etti: "Anlarsınız ya, başka tür güçlerin tablonun peşine düşebileceğine inanıyor..." Tekrar etrafına bakındı ve rahatlayarak daha yayvan bir şekilde konuşmaya başladı. Bu sırada arabaya ulaşmışlardı. Bagajı açıp tabloyu koydular, ardından arabaya binerek İstanbul Modern'e doğru yol almaya başladılar. Bir kırmızı ışıkta dururken sohbete iyice dalmışlardı.

Ferit neler yaptığından bahsediyordu. "Bana sorarsan hiçbir yer İran gibi değil; ama son on yıldır orası benim bildiğim yer olmaktan çıktı. Ben de bastım gittim Londra'ya. Bay Carrigan'la tanışmasaydık nasıl yaşardım bilmiyorum. Açlıktan ölürdüm herhalde; ama sağolsun bana sahip çıktı."
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #18 : 03 Nisan 2012, 00:51:45 »
"Kesinlikle size katılıyorum Engin Bey. Bay Carrigan'ın neyden korktuğunu da bilmiyorum; ama zannediyorum ki bir melekle arkadaşlık etmeniz sebebiyle size güvenebilmiş olmalı. Tablonun bu kadar sade korunmasına gelince de, ben de aynı kaygıyı paylaşmıştım Bay Carrigan ile; ama kendisi zaten korktuğu başına gelirse, tablonun hangi kasanın içinde olduğunun korunması açısından bir önemi kalmayacağını söyledi. Anlarsınız ya, başka tür güçlerin tablonun peşine düşebileceğine inanıyor..."

Bay Carrigan? Carrig? Carry? C?

Eeh, saçmalıyorsun Engin, sadece tesadüf. Ve tabiki ikisinin de Londra'yla bağlantılı olması da tesadüf. Fakat tedbir tedbirdi, bir yandan Ferit'in içini boşaltmasını dinlerken diğer yandan hafızamın beyaz sayfalarına Bay C. ve Carrigan'ı not ediyordum. Kısaca bir hesaplama yaptım, ihtimal %40'tı. Eğer iki isim de aynı kişiye aitse Faye Laraye ve tablonun bağlantılı olması da... %30. Ayrıca Carrigan Narin'in bir melek olduğunu da biliyordu. Narin ve Bir Meleğin Düşüşü... %10. Belki daha da az.

Yavaş yavaş paranoyamın arttığını hissediyordum. Fakat işimi doğru yapacaksam, varsın olsundu. Uğraştığım işin "normal" kelimesini tanımamasından dolayı, her an her şeyin olabileceğinin bilincinde olmak, pek de paranoyaklık değildi. Yoksa öyle miydi? Yanımda konuşan İran asıllı adama baktığımda, iç dünyama ondan daha çok zaman ayırdığımı fark ettim.

"Verdiğin bilgiler için çok sağol Ferit. İtiraf etmeliyim ki seni gördüğümde her şeyden habersiz bir kuryesin sanmıştım. Fakat sen de çoğu şeyi biliyorsun. Melekler ve başka tür güçler hakkında yani. Bu da demek oluyor ki bana eşlik edeceksin. Açıkçası bunu isterim, çünkü yalnızlıkla aram hiç iyi olmamıştır."

Aklıma bir an eski bir anahtar, loş otel odası ve boş bir hafıza geldi. Fakat bu eski anılarımı geldikleri gibi göğsümde yumuşatıp, bir vole çakarak geri yolladım. Şimdi sırası değildi.

"Bana sorarsan hiçbir yer İran gibi değil; ama son on yıldır orası benim bildiğim yer olmaktan çıktı. Ben de bastım gittim Londra'ya. Bay Carrigan'la tanışmasaydık nasıl yaşardım bilmiyorum. Açlıktan ölürdüm herhalde; ama sağolsun bana sahip çıktı."

Adam adına üzülmüştüm. Akla gelecek son ve üzücü göç nedeni, yeryüzüne ait olmayan güçlerin ya da canlıların ülkeni gasp etmesiydi. Başıma böyle bir şey gelmesini hiç istemezdim. Bir yıl önceki yaşadığım olayla gayet rahat yarışabilirdi bu olay.

İstanbul Modern'e vardığımızda yakınlarda bir yere arabamı park ettim ve Ferit'in yardımıyla tabloyu bagajdan çıkardım. İçime bir an düşen köpüklü kağıdı soyarak açma ve tabloya bakma dürtümü savuşturduktan sonra giriş kapısına doğru merdivenleri çıkmaya başladım. Havalı bir şeyler bulmak için bir süre düşündükten sonra kapının girişinde aniden durup Ferit'e döndüm.

"Artık zamanı geldi. Benimle gelmek isteyenler bu kapıdan içeri girip yaşamını tehlikeye atabilir. Korkaklar ise kıçını dönüp buradan toz olabilirler, buna karşı çıkmayacağım." dedikten sonra, sanki karşımda sadece bir kişi yokmuşçasına etrafımı süzdüm. Ardından başımı olabildiğince dikleştirip kapıya yöneldim. "Haydi biraz iblis pataklayalım."

Sizce havalı mıydı? Bence değildi.
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #19 : 04 Nisan 2012, 20:38:21 »
İçeri girmeleriyle birlikte sergi görevlileri onları tablonun sergileneceği duvara doğru yönlendirdi. Bu sırada Ferit'in telefonu çalmıştı. Eliyle müsaade isteyerek Engin'den birkaç adım geride, telefonla konuşarak yürümeye başladı. İngilizce konuşuyordu; ama söylediklerini aşağı yukarı anlayabiliyordu Engin.

"Evet Bay Carrigan efendim. Şu an İstanbul Modern'deyiz... Evet... Yanımda... Bir sorunla karşılaşmadık hayır... Nasıl? Tabii... Ben size haber veririm bir şey olursa."

Telefonunu kapatarak tekrar yanlarına geldi ve özür diledi. Bu sırada sergi görevlileri Engin'den tabloyu açmasını istemişlerdi. Ferit'le birlikte köpüğü dikkatlice söktüler ve açığa çıkan tabloyu duvardaki yerine astılar.


Siyah takım elbise içerisinde, genç ve sıska bir adam yanlarına geldi.

"Siz Ferit Bey olmalısınız." dedi Ferit'in elini sıkarak. "Ben serginin organizatörü Berkan. Ah, keşke Bay Carrigan'ı da aramızda görebilseydik. Eminim ilgisini çekecek birkaç parça bile bulurdu burada." Bir kahkaha koyuverdi ve eliyle Ferit'in omzuna dokundu.

Engin adamın biraz efemine olduğunu farketti.

"Şaka bir yana, o kadar mutluyuz ki Bay Carrigan tablosunu sergimizde paylaşmayı kabul ettiği için. Tüm o hikayeler, efsanelerle birlikte serginin göz bebeği olacak eminim!"
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #20 : 10 Nisan 2012, 21:39:45 »
Elimde tabloyla asılacak yere doğru ilerlerken etrafı incelemeye başladım. Beyaz ışıklandırma, beyaz duvarlar, bomboş alan, daimi bir sessizlik ve sıradışı tablolarla ortam resmen 'modern' kokuyordu. Bir türlü alışamamıştım bu kokuya, her zaman itici ve yabancı gelmişti bana.

Etraftaki tek tük insanları süzmeye başladım. Tiz seslerin geldiği yöne baktığımda bir düzine ilkokullu çocuk ve onları düzene sokmaya çalışan öğretmeni gördüm. Öğretmen, üzerine düşen görevi yaparak zeka yaşı 10 olan çocuklardan sürrealist tabloların incelemesini istiyor ve ne zaman nü tablolar görüş alanına girse kahkahalar atan veletleri başka yöne doğru iteliyordu. Çabası bir kayayı yerinden oynatmak kadar imkansız ve anlamsızdı. Kafamı sağa sola sallayarak odak alanımı başkalarına yönlendirdim. Başkaları dediğime bakmayın; aradığım şey tehdit unsurlarıydı. Garip hareketler sergileyen ya da bu tarafa doğru bakışlar atan birileri var mı diye bakındım. Belki tehlikeyi erkenden bulabilirdim.

Sergiyi inceleme faslı bittiğinde Ferite döndüm ve onun birileriyle konuştuğunu işittim. Bu Bay Carrigan'dı! Ben ona doğru elimde tabloyla topallama taklidi yaparak koşturmaya çalışırken, o çoktan telefonu kapatmıştı bile. Resmen talih kuşunu taşlamıştım, hatta onu tüfekle vurarak param parça etmiştim. Eğer telefonu alıp tablonun sahibiyle konuşabilseydim onun Bay C olduğunu bile öğrenebilirdim. Böylece hem Faye Laraye, hem de Bir Meleğin Düşüşü hakkında kayda değer bilgiler bulabilirdim. -Dim. Tabloyu asarken içimden kendime söverek rahatlamaya çalıştım. Asma işi bittikten sonra cep telefonu çıkararak tablonun fotoğrafını çektim ve entel bir hava takınarak incelemeye başladım.

Eserde kederli bir hava hakimdi. Erkek olduğu belli olan bir melek gökyüzünden düşmüş ve etrafını üç tane periye benzer kadınlar sarmıştı. Melek ismini duyduğumda bir dişi beklemiştim fakat gördüğüm Hint fakirleri kadar esmer bir erkekti. Bir meleğe göre fazla koyu renkteydi, kirli gibiydi. Buradan bir günah işlemiş ve kirlenmiş olacağı yorumunu yapabilirdik. Düşüşünü de yaptığı günah yüzünden bir cezalandırmaya bağlayabilirdik. Vardığım sonuçlar bu kadardı. Dediğim gibi, bu tip işlere hiç vaktim olmuyordu.

"Siz Ferit Bey olmalısınız. Ben serginin organizatörü Berkan. Ah, keşke Bay Carrigan'ı da aramızda görebilseydik. Eminim ilgisini çekecek birkaç parça bile bulurdu burada."

Bakışlarımı tablodan çevirerek sesin kaynağına baktım, bakmaz olaydım. Tamam, yumuşak insanlarla bir alıp veremediğim yoktu, hatta onları severdim bile. Sevmek derken, o anlamda değil, neyse işte. Fakat bu adama her baktığım saniye sinir seviyem kat kat artıyordu. Yapmacık hareketleri ve omzuma dokunuşu katları ikişer ikişer çıkmama sebep oluyordu. Kötü huylarımdan biri de insanlara anında gıcık olmamdı, belki de bu onların kötü huyuydu. Merhaba godoş, sen de ipne olmalısın. Ah, keşke bakkal Ferit Amcayı da aramızda görebilseydik. Eminim dayağını yiyecek birkaç kişi bile bulurdu burada diyesim geldi, demedim. Bu adam işime yarayabilirdi, belki biraz bilgi koparırdım.

"Merhaba, memnun oldum. Ben de Bay Carrigan'ı burada görmek isterdim, ona soracağım çok şey var."

"Şaka bir yana, o kadar mutluyuz ki Bay Carrigan tablosunu sergimizde paylaşmayı kabul ettiği için. Tüm o hikayeler, efsanelerle birlikte serginin göz bebeği olacak eminim!"

Hikayeler, efsaneler?

"Şu hikayeleri biraz daha açabilir misiniz Berkan Bey? Bu tablonun hikayesini oldukça merak ediyorum, internetimdeki bloğumda tabloyu tanıtacağım da. Tabi tablonun sahibi hakkında da bir şeyler öğrenebilirsem iyi olur, okuyucularım böyle şeyleri merak ediyor."

Bir kaç ufak yalandan zarar gelmezdi. Tabloyu tanıtma ve reklamını yapma fikri onu cezbedebilir, ne var ne yok bana anlatabilirdi. Anlatmazsa da, Ferit Amca yardımıma yetişirdi.
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #21 : 13 Nisan 2012, 20:53:46 »
+1 Deneyim

"Şu hikayeleri biraz daha açabilir misiniz Berkan Bey? Bu tablonun hikayesini oldukça merak ediyorum, internetimdeki bloğumda tabloyu tanıtacağım da. Tabi tablonun sahibi hakkında da bir şeyler öğrenebilirsem iyi olur, okuyucularım böyle şeyleri merak ediyor."

Ferit benden yana şüpheli bir bakış fırlattı; ama Berkan'ın tiz kahkahasıyla tekrar kafasını çevirdi.

"Ahahah! Ay yo! Bilmediğinizi söylemeyin lütfen a-aa." Eliyle yine Engin'in omzuna dokundu.

"Rivayete göre... Rivayete göre derken işte Da Vinci Şifresi falan kafası... Hani o tarihte sıkıcı olan her şey aslında orada burada gizli örgütlerle ilgiliymiş ya. Amerika'nın oyunları... Ay, ne diyordum kayboldum vallahi. Hah evet. Rivayete göre, bu tabloyu yapan ressam 15. yüzyılda bir katedralde yaşıyormuş. Tablo öyle tavanda, ya da yüksek bir yerde asılı değilmiş yalnız. Aksine, böyle bir gömme dolap kapısı gibi, yere bayağı yakın asılı dururmuş. Ve işte rivayete göre, aslında ressam bu tabloyu sadece arkasındaki kapıyı gizlemek için çizmişmiş. Tablonun arkasında, duvardaki, cennete açılan küçük kapıyı."

Engin cebinde titreyen telefonuyla irkildi. Mesaj gelmişti.

"Engin, naber lan? Hatırladın mı beni, Arda ben Arda, Arda Sırık. Lisede aynı sınıftaydık, hep Bilge'den ödev yapardık birlikte hani. İşte o benim lan! Ne bok yiyorsun hiç haber verdiğin yok. Neyse bunlar umrumda değil, işim düştü sana. Sen hani bu piçleri avlıyorsun ya, belki bir dedikodu falan bir şeyler duymuşsundur. Bir adam var, adı yok ama kısaltması var; Bay C. Kesin bir şey bilmesen, tahminlerin bile olsa söyle, çok acil işim var. Fena bir hatun beni bekliyor : D
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #22 : 13 Nisan 2012, 22:19:31 »
"Rivayete göre... Rivayete göre derken işte Da Vinci Şifresi falan kafası... Hani o tarihte sıkıcı olan her şey aslında orada burada gizli örgütlerle ilgiliymiş ya. Amerika'nın oyunları... Ay, ne diyordum kayboldum vallahi. Hah evet. Rivayete göre, bu tabloyu yapan ressam 15. yüzyılda bir katedralde yaşıyormuş. Tablo öyle tavanda, ya da yüksek bir yerde asılı değilmiş yalnız. Aksine, böyle bir gömme dolap kapısı gibi, yere bayağı yakın asılı dururmuş. Ve işte rivayete göre, aslında ressam bu tabloyu sadece arkasındaki kapıyı gizlemek için çizmişmiş. Tablonun arkasında, duvardaki, cennete açılan küçük kapıyı."

Tam bir yıllık iş hayatımda yüzlerce garip şey duymuştum, bir o kadar da gördmüştüm. Fakat bu, duyduklarımın en ilginciydi.

Bir kaç şey yavaş yavaş yerli yerine oturuyordu. Demek ki Bay C. (Carrigan olan C., ya da C'nin kendisi) paranoyak biri değildi, daha da kötüsüydü. Tüm bu sıradışı güçlerden korunma çabasının sebebi, sıradan bir şehir efsanesine inanmak olabilirdi. Bu da Bay C.'yi mega-paranoyak yapardı. Ama ya hikaye gerçekse? Eğer gerçekse, şu an boku yedim demektir. Sergi salonundaki insanlara endişemi belli etmemeye çalışarak bir daha baktım. Beynimin evhamla çalışan bölümünde, öğrencilerden bir kaçı şekil değiştirerek üç başlı tazı oluyor, öğretmen de tazıların tasmasını tutan ve başı kurukafa şeklindeki bir iblise dönüşüyordu.

Hayalgücümün karanlık tarafından kurtulunca tekrar düşüncelere daldım. Bu tablo, basbayağı bir artifakt olabilirdi. Hem de en güçlülerinden. Yoksa Bay C.'nin korktuğu elindeki en güçlü artifaktlardan birinin yok edilme ihtimali miydi? İşte bu noktada da sahneye ben giriyordum. Öyle olsun Bay Carrigan, tablonu koruyacağım. Ah bir de şu topoş olmasa.

"Anlattıklarınız için çok teşekkürler. Hikaye çok ilgimi çekti, eminim bu tablo serginin ilgi odağı olacaktır. Şimdi izninizle, biraz etrafı gezeceğim."

Aslında gözüm hep tabloda olacaktı, istediğim şey nonoşun uzaklaşmasıydı. Eğer uzaklaşmazsa, kıllanacağım ilk isim o olurdu.

İkisinin görüş alanından çıktığımda ani bir titreşimle irkildim. Mesaj mı gelmişti? Bana? Muhtemelen en iyi arkadaşım Turkcell'dendi.

"Engin, naber lan? Hatırladın mı beni, Arda ben Arda, Arda Sırık. Lisede aynı sınıftaydık, hep Bilge'den ödev yapardık birlikte hani. İşte o benim lan! Ne bok yiyorsun hiç haber verdiğin yok. Neyse bunlar umrumda değil, işim düştü sana. Sen hani bu piçleri avlıyorsun ya, belki bir dedikodu falan bir şeyler duymuşsundur. Bir adam var, adı yok ama kısaltması var; Bay C. Kesin bir şey bilmesen, tahminlerin bile olsa söyle, çok acil işim var. Fena bir hatun beni bekliyor : D"

Bu kimdi lan şimdi? 1 Nisan'ı geçeli çok olmadı mı? Şaka bir yana, bu gerçekten benim lise arkadaşım mıydı? Öyle olmasa bile beni yakından tanıdığı kesindi, işimi biliyordu pezevenk. Ayrıca en sevmediğim insan tiplerinden biriydi; laubali.

Ne kadar bu yeni arkadaşımdan tek bir mesajıyla tiksinsem de, içimden; en derinlerden gelen bir ses onun tanıdık olduğunu ve bir zamanlar aynı sıraları paylaştığımız söylüyordu. Bunun ne hafızayla ilgisi vardı, ne de başka bir şeyle. Bu, içgüdüden başka bir şey değildi.

"Canın istediği zaman insanlardan bilgi koparabileceğini mi sanıyorsun? Aslında düşündüm de, bir kaç bilgi biliyorum sanırım. Rivayete göre bu herifin ismi Cemil, Cemil İpekçi. Ressamlığa soyunmuş bu godoş, ben de onun resimlerinden birini koruyorum şu an. İnsanın inanası gelmiyor değil mi, ama gerçek bu. Galiba iblislerle falan da gizli anlaşmalar yapmış. Asırlar öncesinden kalma bir katedraldeki gizli kapıyı arıyorlarmış. Neyse, söyleyeceklerim bu kadar, Bilge'yi görürsen selam söyle. : )"

Eğer Arda denilen herif gerçekten benim lise arkadaşımsa, o zaman akrostişleri sevdiğimi de bilirdi. Ayrıca birazcık akıllıysa da, mesajdaki akrostişi görürdü. Görmezse de, çok ta sikimde. 
Planemo Syndrome

Çevrimdışı Fiddler

  • ***
  • 565
  • Rom: 32
  • Bazen Herkes Duysun Diye..
    • Profili Görüntüle
    • A. Orçun CAN
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #23 : 23 Nisan 2012, 01:37:36 »
Engin sergideki diğer tabloları incelerken bir yandan da sürekli "Bir Meleğin Düşüşü" tablosuna bakıyordu. Kısa sürede farketti ki; tablodan gözünü ayırmayan tek kişi o değildi. Hemen ileride, bir duvara sırtlarını dayamış şekilde duran, siyah silindir şapkalı, ve frakları içerisinde ortam için fazlasıyla şık duran orta yaşlı iki adam son on dakikadır neredeyse gözlerini bile kırpmadan tabloya bakıyorlardı. Hareket etmiyorlar, kafalarını başka yöne çevirmiyorlar, birkaç adım bile olsa kıpırdamıyorlardı. Sadece tabloya bakıyorlar, yalnızca arada bir birbirlerine sokularak bir şeyler fısıldıyorlardı.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü okuyalım..

Çevrimdışı Elijah

  • ***
  • 627
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Elijah - Engin Sevren
« Yanıtla #24 : 23 Nisan 2012, 13:26:06 »
Tam da sergiden sıkılmaya başlamışken iki adam gözüme çarpmıştı. Başta adam olduklarını anlayamadım, tabloların yanında heykelleri de sergiye çıkarmışlar diye düşündüm. Fakat birbirlerine bir şeyler fısıldadıklarını gördüğümde aradığım tehlikenin bunlar olabileceğinin farkına vardım. Belki bu kıyafetlerle başka ülkelerde asla dikkat çekmezlerdi, fakat Türkiye'de takım elbiseli ve silindir şapkalı heriflere sık rastlanılmıyordu. Bu iki adam İngiltere'nin dedektif tiplemelerine oldukça uyduğu için onlara isim bile taktım. Jack ve John.

Peki şimdi ne yapacaktım bunlarla? Ben de onların tabloyu izlediği gibi onları mı izlemeliydim? Fakat bir şeyleri izlemek artık canıma tak etmişti. Pasiflik bana göre değildi. Ben de en aptalca olan şeyi yapmaya karar verdim. Jack ve John'a doğru yürümeye başladım. Onlarla aramda az bir mesafe kala kendimi hazırladım ve mırıldaranarak "Risk budur Engin." dedim.

Yanlarına geldiğimde ikisine de başımla selam verdim ve gözlerini ayırmadıkları tabloya yüzümde geniş bir sırıtışla bakarak konuşmaya başladım.

"Güzel tablo, değil mi?"

Evet Engin. Risk budur.
Planemo Syndrome