Nasıl bir zarsa, iyi ki gelmiş.
"Tamam. Tamam! Senin onlardan biri olduğunu bilmiyordum. Özür dilerim..."İki şey, inanılmaz ilginçti. Hafif meltemden dolayı bozulmuş saçlarımı sola doğru attım ve en az kendini kurbağa sanan bir kedi yavrusunu görerek şaşırmış bir diğer kedi yavrusu kadar şaşırdım.
İlki, Bu yaratığın özür dilemesiydi. Özür dilemek, Tanrı'nın insanlara verdiği değerli bir "yapılan hatadan duyulan mutsuzluğu belli etme" durumuydu. Bu seviyede korkunç ve kötü bir yaratık, kesinlikle yapılan hatadan mutsuz olmazdı. Eğer Özür dilemişse, korktuğundandı ve kesinlikle samimi bir özür olamazdı. Bu yüzden özrü, benim için kabul görmüyordu.
İkinci ilginç şey, Faye'nin
"Senin onlardan biri olduğunu bilmiyordum" demesiydi. Bu da ilginçti çünkü ben de
"onlardan biri" olduğumu bilmiyordum.
"Onlar" derken neyi kastetmişti? İlginçten de öte, garipti. Lakin inkar edemem ki yaratığı bu denli korkutmuş olmanın verdiği o garip mutluluğu yaşıyordum. Bu filmlerde hep olurdu. Güçsüz gibi görünen bir karakter filmin sonunda en güçlü kişi olarak belirirdi. İşte ben de öyle hissetmiştim. "Göründüğümden daha güçlüymüşüm demek ki" diye düşündüm. Tabi ki "kendimi bir şey sanıp" da gardımı düşürecek değildim.
Bir şey belli olmuştu ki yaratık, bir şeytan kadar güçlü değildi. Eskiden öyle olup artık öyle olmamasının sebebinin belki de onlar kadar güçlü olamayıp dışlanmış olabileceğini düşündüm. Ne de olsa bir şeytan benden korkmazdı, ne olursam olayım. Ya da tahmin ettiğimden tamamen farklı bir şeydim ki, gerçekten de bir şeytanı bile korkutabilirdim. Bu tuhaftı.
Aslında tahmin de edilebilirdi. Sonuçta anne babamı bilmiyordum. Kendimi bildiğimden beri kilisedeydim. Hayatı giz dolu birinden herşey beklenirdi ki kesinlikle hayatım giz doluydu. Ben bilmiyordum. Belki Tanrılar bilirlerdi? Bir tanesiyle konuşabilmeyi istediğim çok olmuştu.
Kuzeyden esen meltem birden şiddetlenerek rüzgar diyebileceğimiz bir diğer hava olayına dönüşmüştü. Bu yüzden de artık saçlarımı düzeltmek gayesine girmekten vazgeçmiştim. Düzeltsem, anında tekrar bozulurdu. Duruşlarımı dikleştirdim, ciddi bir yüz ifadesine büründüm ve Faye'ye tekrar dikkatlice baktım. Ardından konuşmasını beklemeye karar verdim.
"Bak, gerçekten gidiyorum tamam mı? Hemen şu an gideceğim. Lütfen bana zarar verme!"Üçüncü ilginç şey de bu tabi. Ona zarar vermek mi? Son yirmi dakikadır bunu nasıl yapabileceğimi düşünüp durdum ve şimdi de bunu yapmamam için bana yalvarıyordu. Zaten yapamazdım? Yani böyle düşünmüştüm. O an için zor durumda olanın ben olduğumu düşünmüştüm. Lakin öyle değilmiş. Tabi bunu ele veremezdim.
Bu yaratık, ne olduğumu biliyordu. Bunu ben de öğrenmeliydim. Ancak eğer ona "Ben neyim ki?" gibi bir soru sorarsam, güçsüzlüğümü ele verir ve gitmekten vazgeçmesini sağlardım. Akıllıca bir harekette bulunup hem ne olduğumu bilmediğimi ele vermemek, hem de ondan bunu öğrenmek gayesinde birkaç saniye öylece durdum, düşündüm. Aklıma bir fikir gelmişti.
Yüzüme sinsi bir gülümseme, hatta sırıtma diyebileceğim bir ifade oturttum. Faye'ye dikkatlice baktım.
"Şimdi aynı dili konuşuyoruz işte!" dedim. "Bunu farketmen iyi oldu. Tabi aynı şeyden bahsediyorsak. Ki muhtemelen aynı şeyden bahsediyoruz" diye ekledim.
"Benim gibi biriyle daha önce karşılaşmış olmalısın ki bu denli korktun. Gitmek, akıllıca bir seçim." Sırıtmaya devam ettim. "Belki de gitmeden önceki iki saniyeni, bana bu hikayeyi anlatmakla harcayabilirsin. Tabi, iki saniyeyi geçirirsen olacakları biliyorsun."
Sırıtmam, sesli bir kahkaya dönüştü. İyi mi rol yapıyordum nedir?