Kitabın türünün post apokaliptik olmasından ötürü, eğer aradığınız mutant yaratıklar ya da çöllerden fırlayan dev solucanlarsa bu sizin kitabınız değil. Leibowitz İçin Bir İlahi, sanıldığının aksine oldukça ağırlıklı ve insanı düşünmeye iten -sürükleyen- bir düşünce kitabı adeta. İnsanlığın kendini yok edişinin, bilginin ellerde bilerek ve istenerek parçalanmasını, uyanışın, yükselişin ve sonucunda bir döngüye girişin öyküsü bu.
Bu post apokaliptik klasiği (çeşitli kaynaklar bu iddiamı desteklemekte), üç bölümden oluşuyor. Aslında buna üç çağ demek lazım. Nükleer bombalarla mahvolmuş, çölleşmiş ve cahilleşmiş bir dünyada, felaketten 600 yıl sonrasında buluyoruz kendimizi. Leibowitz o zamanlar Aziz bile değil. Tarikatı orada, çölün ortasında. Peki amaçları ne? Bu kitap bilginin yüceliğine dair de bir eser aynı zamanda. İlk bölüm Orta Çağ'a dönmüş dünyada, hayatta kalan bilgileri muhafaza eden bir manastırı konu ediyor. Neyi anlattığını bile bilmedikleri düzinelerce elektronik, felsefik ve edebi bilgileri tekrar tekrar kopyalayan ve ezberleyen rahipler var önümüzde. Onlar bu anlamadıkları metinleri büyük bir huşuyla, sadece gelecek nesillere taşımak için yapıyor. Bulunan bir alışveriş listesi bile çok kıymetli. Çünkü insanlık, altın çağını yaşayıp kendi sonunu getirmiş olan o insanlık, bilgiye aç.
İlk bölümde insanın içini burkan bazı sahneler görüyoruz. Bunlara trajikomik demek daha doğru olur, çünkü buldukları yeni belgelerin ne olduğunu biz biliyor olsak da onlar bunları çok farklı şeylere yoruyorlar. Mesela dünyayı mahveden radyasyon serpintilerinin iblis sanılması gibi. Ancak şu da var, ilk bölüm 125 sayfa olup bence pek çok okuru sıkacak cinsten. Ben hiç sıkılmadım, fakat aksiyon bekleyen çoğu kişi için ağır kalacaktır.
Aradan bir 600 yıl daha geçiyor ve bu defa geliyoruz ikinci bölüme. Yine Leibowitz tarikatı var elimizde ve ne tuhaftır ki ampülün yeniden icadını görüyoruz. Laiklik fikirleri dolanıyor dört bir yanda. Bilim hızla gelişmeye başlıyor. İnsanlar yüzyıllar önce keşfettiklerini tekrar tekrar keşfediyor. Ellerinde görecelilik kuramı var, ancak yorumlayacak bilgileri yok. Olsun, onlar ikinci Rönesans için fazlasıyla azimli. Bu arada bu bölümle birlikte kitap kafamızda oturmaya başlıyor. Ayrıca bana epey bir Gülün Adı'nı hatırlatarak yüzümde bir tebessüm de oluşturmadı değil.
Üçüncü bölüme dairse hiçbir şey söylemeyeceğim. Onun hangi çağ olduğu ve son süpriz olsun.
İtahki bu kitapta iyi iş çıkarmış. Kitabın büyük kısmı Katolik mezhebinin etkisinde geçip, karakterlerin çoğu rahip takımından olsa da bu beni rahatsız etmedi. Kitapta çok fazla Latince söz ve İncil alıntısı var. İthaki bunlar için tek tek dipnotlar düşüp okura bir hayli yardımcı olmuş. Çeviri ve editörlük de gerçekten güzel.
Bu kitaba dair olabilecek tek eleştirim, dünyanın sadece Hristiyan aleminden oluşuyormuş gibi yansıtılması oldu. Bu yoğun Katolik öğeler beklediğim gibi beni rahatsız etmedi, ancak diğer iki ilahi dinden de izler görmek istedim açıkçası. Bunun dışında ağırlığının ve ününün hakkını veriyordu.
Kitabın daha önce 2011'de yapılan En İyi 100 Bilimkurgu/Fantastik Eseri sıralamasında da yer aldığını söylemiştim. Kendisi aynı zamanda Hugo Ödüllü. Aldığı ödüllerle bu sıralamadıki yerini kesinlikle hak ediyor. Gönül rahatlığıyla söylüyorum bunu da.
Leibowitz İçin Bir İlahi, bilginin kitabıdır. Tekrar edeyim, çoğu kişiye ağır gelebilir. Aksiyon, gizem gibi şeyler bekliyorsanız size göre değil bu kitap. Ancak üzerinde düşnmek ve gerçekten özgün bir kugu bulmak istiyorsanız ona bir şans verin. Burada fazla değinip spoiler'a girmemek için atladığım üzere, kurgu gerçekten özgün. Çok ciddi ve sağlam temellere oturtulmuş, merkezinde insanla kovaladığı bilginin olduğu önemli bir eser.