Darly Opus'a katılıyor ve haddim olmadan ben de eklemek istiyorum. Her türlü şeyi okumak gerek ama okurken de seçici olmak lazım, okumasanız daha yararlı olacak milyonlarca kitap var, isim vermeyelim.

İkincisi ve bence en önemlisi; gerçek bir yaratım süreci içine girmek, aslında bu süreç sırasında dikkatinizi kesinlikle başka birşeye odaklamamakla ulaşılabilinecek birşey, diye düşünüyorum. Yani birşey yazarken sadece onu düşünün, masanın başında olup da onu yazdığınız andan değil, o eserin yazılma sürecinin tamamından söz ediyorum. Yani otobüste, yemek yerken hatta uyurken bile aklınızın büyük kısmında yazdığınız şey olsun. Aklınıza ne müthiş fikirlerin geldiğini görüp şaşıracaksınız.(Ya da bu sadece bende işe yarıyor.) Bazen olur tabi, tıkanırsınız bir yerde, tek kelime yazamazsınız, o zaman bırakın gitsin o yazı, dönerse sizindir, dönmezse zaten hiç sizin olmamıştır. Gerekirse yıllarla ölçülebilecek aralar koyun o yazının yazım süreçlerinin arasına. Unutmayın bazı taptığımız şairler sadece tek kelime için ömürleri boyunca bir şiiri bitmemiş sayıyorlardı. (Bu tamamen benim görüşüm. Ben yazım sürecinin ilhamla olduğu kanısındayım. Hergün masa başına geçip her geçtiği zaman da yazabilen insanlara sonsuz saygım var.)
Sürekli bir yazıyı düşünürken elbette karakter yaratmak da daha kolaylaşıyor. Sürekli etrafı gözlem halinde oluyorsunuz çünkü. O yüzden otobüsteki yaşlı amcadan, alışveriş yapan kokoş teyzeye kadar herkes sizin için potansiyel bir karakter ya da potansiyel bir karakterin bir özelliğini taşıyor. Ama bence bu konuda en büyük kaynak insanın kendisi. Kendinizi iyi gözlemleyebilirseniz karakterleriniz de daha sağlam olur çünkü sonuçta her karakter siz ne kadar isteseniz de istemeseniz de sizin bir özelliğinizi taşıyor. Bunun için benim şahsen yaptığım ve yapmaktan çok çok keyif aldığım küçük bir alıştırma(mı diyeyim bilemedim) var. Herkesin kişisel olarak çok fazla kullandığı cümle kalıpları ya da kelimeler vardır ya hani, işte onları zaman zaman değiştirmek. Öyle çok köklü değişikliklerden de bahsetmiyorum. Basit şeyler ama giderek hem sizin sözcük dağarcığınızın gelişmesini sağlıyor, hem de karakterlerinizin cümlelerini çeşitlendiriyor. Çünkü bir karakterin en büyük kişisel özelliklerini kurduğu cümleler anlatır ve karakterlerinizin hepsi aslında sizin ağzınızdan, sizin cümlelerinizle konuşur.
Kurgu konusunda da sözü Poe'ya bırakıyorum. Sondan başlanması gerektiğini söylüyor üstat, yani önce sonu yazın, ordan başa doğru gelin, diyor. Şahsi denemelerim sonrası ortaya çıkan sonuç: Cık, zor, olmuyor. Yapabileni tebrik ediyorum.
Son olarak yazdığınız hiçbir şeyi asla ama asla atmayın, ne kadar kötü olduğunu düşünürseniz düşünün. Bir kere sizin hayatınızın tamamen size ait bir parçası onlar, kıymayın, yazıktır. İkincisi yazarken beğendiğiniz birşeyi üzerinden bir süre geçince okuduğunuzda beğenmiyorsanız dünyada sizden mutlusu yoktur, çünkü bu sayede bir takım eksiklerinizin farkına varmış ve onları kapatmış olduğunuzu anlayabilirsiniz.
Kısacası daima yazmak gerek, konu, tür ne olursa olsun. Üşenmeden korkmadan kalemi ele almak gerek. Hatta bazen uzun araştırmalar gereken o sıkıcı makalelerden bile yazmak gerek ama kalemi elden bırakmamak gerek. Kırk fırın ekmek yemiş kadar yazdığımızda ancak kendimizi bir yazar olarak niteleyebiliriz(belki...)
Çok biliyormuş gibi konuştum biraz ama bunlar benim şahsi olarak uyguladıklarım, uygulamaya çalıştıklarım, kısaca on bir yıllık birikimlerim. Ben ne kadar yol aldım edebiyat konusunda meçhul tabi. Ama zaten sonu olmayan bir yol bu, o yüzden hırs yapıp mümkün olduğunca çok gitmeye çalışmak yerine yolculuğun keyfini çıkarmak çok daha mantıklı geliyor. Bir Shakespeare, bir Goethe, bir Dostoyevski bir kere geliyor bu dünyaya ve inanın içinizde onlardaki gibi bir yetenek varsa er geç belli eder kendini, yoksa dediğim gibi, yol uzun, keyfini çıkarmak gerek.
