Kayıt Ol

Gerçekler Elması

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Gerçekler Elması
« : 02 Eylül 2012, 13:47:30 »
BÖLÜM 1

“Hala göremiyorsun değil mi?”

Uğur, etrafını sarmış karanlığın içinden gelen ağır ve etkili sese doğru konuştu.

“Hayır.”

“Neden görmek istemiyorsun?”

“Burası çok karanlık.”

“Gözlerini aç.”

“Gözlerim açık. Ama hiçbir şey yok.”

“Aciz insanlar!  Gözlerinize dahi söz geçiremiyorsunuz. Sizlere öğretilenleri görmeye şartlandığınız için göremiyorsunuz. Hâlbuki daha fazlası var.”

“Neyi görmem gerektiğini söyle.”

“Beni.”

“Sesini duyuyorum. Ama karşımda karanlıktan başka bir şey yok. Işık olmayan yerde seni nasıl görebilirim ki?”

“Ben ışığın ta kendisiyim. Beni bir kalıba sokma. Beni aklında şekillendirdiğin gibi görmeye çalışma. Sadece bak.”

Uğur, gözlerini boş karanlığa iyice dikti. Bir süre ne göreceğini bilmeden baktı. Sonra tam karşısında ufak bir parıltı belirdi. “Işık” diye düşündü. “Işığı görüyorum.” Onu daha iyi görebilmek için dikkatini parıltıya verdi. Işığın neye benzediğini anlamak için iyice yoğunlaşmıştı.

Işık hızla büyüyerek aleve dönüştü. Yuvarlak, turuncu ve sarı karışımı renkte bir alev topu yanmaya başladı karşısında. Üstünden yukarıya yayılan alev parçaları, hafifçe yaptığı hareketler ile dalgalanıyordu. Topun tam ortasında, etrafa en fazla ışığı yayan bembeyaz iki göz ve ağız belirdi. Karanlığa ışık yayan gözler kısılıp Uğur’a sinsice bakıyordu. Ateşin ağzı hafifçe gülümseyerek konuşmaya başladı.

“Artık görüyorsun… Şimdi uyan.”


Uğur yatağından ter içinde kalkmıştı. Kuruyan boğazını ıslatmak için yutkundu. Yatağının baş ucundaki saat 5:30’u gösteriyordu. Okula gitmesine daha üç buçuk saat vardı. Hiç bu kadar erken uyanmazdı. Yine de gördüğü kâbus nedeniyle tekrar uyumaya niyeti yoktu.

Kâbusun etkisini kafasından atıp, birkaç saatlik zaman geçirmenin ardından hazırlanıp koyu kırmızı sırt çantasını yüklendi ve okula doğru yola koyuldu. Mayıs ayının sıcaklığı ve yol kenarındaki ağaçlara tünemiş kuşların sesleriyle yürüyordu. Gece yaşadıklarından geriye eser kalmamıştı. Uzun süredir içinde sevgisini beslediği lise aşkı olan Aylin’i görmek için hayaller kurarken, aklında düşünmeye başka şey bırakmamıştı.

Yolu yarıladığı sırada kulağına fısıldayan ses ile irkildi. Etrafına bakıp birinin kendisine seslenip seslenmediğini kontrol etti. Aynı fısıltıyı duyduğunda korkusu gün yüzüne çıkmıştı. Kâbusunda gördüğü şey onunla konuşuyordu.

“Beni göremiyor musun?”

Hala rüyanın etkisinde olduğunu, bu yüzden beyninin kendisine oyunlar oynadığını düşünmeye başlamıştı. Sıklaşan nefesini kontrol etmek için derin bir iç çekti. Onu korkutan düşünceleri dışarı atarcasına kafasını sallayıp yoluna devam etti.

Birkaç yüz metre ilerideki ışıklara varana kadar dalgın şekilde yürümüştü. Kırmızı ışıkta takılmış beyaz arabanın yanından geçerken, aracın içinden gelen ses ile olduğu yerde durdu.

“Sana öğretilenlere mi bakıyorsun hala?”

Uğur, aracın arka koltuğuna oturmuş on yaşlarındaki kız çocuğuna baktı. Sesin, okul kıyafetlerini giymiş, sıkılgan tavırla ileriye gözlerini dikmiş kız çocuğundan geldiğine emindi. Dikkatini iyice ona vererek tekrar konuşması için bekledi. Aracın kapalı penceresindeki yansımalar yüzünden kızı görmekte zorluk çekiyordu. Konuşanın o olması için dua eder gibiydi. Eğer o değilse, bu sesler onu çıldırtabilirdi.

Dikkatini iyice verdiği sırada, kızın kafası alevler içinde kalarak Uğur’a döndü ve ışık saçan gözlerini gözlerine dikti.

“Artık görüyorsun. Şimdi uyan.”

Uğur korkuyla geriye hızla bir adım attı ve sırt üstü yere düştü. Sırt çantası kenara fırlatmış, kollarıyla geriye doğru sürüklenerek ilerliyordu. Gözlerini kocaman açmış, aklına hâkim olabilmek için insanüstü gayret gösteriyordu.

Yanında biten takım elbiseli, evrak çantalı adam eğilerek onu kolundan tuttu ve ayağa kaldırdı.

“İyi misin genç? Bir şeyin yok ya?” Bu soruya ne cevap vereceğini bilemeden bir süre bekledi.

“İyiyim. Tökezleyip düşmüşüm.”

Gördüğü hayaller yüzünden düştüğünü söylerse,  ona deli gözüyle bakacaklarını biliyordu. Kendisi bile delirip delirmediği konusunda şüpheler içindeydi.

Doğrulduğunda başını önünden kaldırmayıp hızlı adımlarla okulunun yolunu tuttu. Gözlerini kocaman açmasına rağmen etrafında olan biten hiçbir şeye bakmıyordu. Arabaların yanından geçip gitmesi onu korkutur hale gelmişti. Yine aynı sahneye şahit olursa, daha fazla aklına mukayyet olamayacağından emindi.

Okuluna vardığında sınıfına giden koridorda gergin adımlarla ilerliyordu. Yine tanıdık bir ses ile olduğu yerde irkildi.

“Günaydın.”

Endişeyle sesin geldiği yöne baktığında, Aylin’in uzun kirpikli güzel gözleriyle karşılaştı.

“Günaydın.” Dedi, cılız, titrek bir sesle.

“İyi misin? Yorgun görünüyorsun.”

“Biraz kafam karışık bugün.”

“Ders başlamak üzere, sonra konuşuruz. Hadi geç kalmayalım.”

Uğur ve Aylin, sıkıcı matematik hocasının anlattıklarını dinlermişçesine ellerini çenelerine dayamış, durgun gözlerle sınıfın içinde dolaşan öğretmeni takip ediyorlardı. Uğur’un kafası, dersi düşünmekten çok daha karışıktı. Yanında oturan Aylin’le birlikte geleceğe dair hayaller kurmanın yanı sıra, bugün yaşadığı olaylar yüzünden söylenen hiçbir şeyi aklı alacak durumda değildi.

Zihnini meşgul eden düşüncelere bir nebze ara vermek için başını sol tarafa çevirerek hemen yanındaki pencereden dışarıya bakmaya başladı. Güneşin ağaçları okşadığı okul bahçesinde huzur buluyordu. Camın yanına gelen bahçıvan, makasıyla çimenleri biçiyordu. Uğur ile göz göze geldiğinde gülümseyerek başını hafifçe salladı. Uğur da aynı şekilde ona karşılık verdi.

Bahçıvan yerde duran cisme odakladığı gözlerini ayırmadan, onu almak için eğildi. Uğur da adamın tekrar kalkıp huzur dolu işini yapmasını izlemek için bekliyordu. Bahçıvan elindeki odun parçasıyla ayağa kalktığında gözlerini Uğur’a dikmişti. Kafası alevler içinde yanan bir topa dönüşmüş, parlayan gözleri ve ağzıyla sinsice ona gülümsüyordu.

“Tam burada. Ayaklarımın altındaki yeri kaz. Gerçekleri göreceksin.”

Uğur korkuyla kaskatı kesilmişti. Ateş yüzlü bahçıvanın söyledikleri üzerine kendini yere attı ve etraf bir anda kararmıştı.

Gözlerini açtığında matematik hocası ve öğrenciler tepesine toplanmış merakla onu süzüyorlardı. Bilincinin yerine geldiğini gören öğretmeni hemen konuşmaya başladı.

“Uğur, evladım, iyi misin?”

Birkaç öğrencinin yardımıyla onu ayağa kaldırıp sandalyesine oturttular. O ise söylenenlerin hiçbirini dinlemiyordu. Delirdiğine son derece emindi artık. Yaşadıklarını kimseye anlatamazdı. Ona kimse inanmayacaktı nede olsa.

Öğretmeninin izniyle sınıftan çıkıp tuvalete gitti. Yüzünü yıkayıp aynaya bakmadan dışarı çıktı. Yüzüne bakıp neler olduğunu sorgulamayı istese de, tekrar o alev topunu görme korkusu buna mani olmuştu. Bahçeye çıktığında ise titreyen bacakları onu zorla taşıyordu. Omurgasından bedenine yayılan sürekli bir soğukluk ve ürperti hissediyordu. Saf korkunun ne olduğunu öğrenmişti artık.

Teneffüs zili çalıp öğrenciler dışarıya akın etmeye başladığında, o yaratığı son gördüğü yere gitmeye cesaret bulmuştu. Kalabalığın içinde başına bir şey gelmeyecek güvencesiyle, ağır adımlarla yeşil, tenha bahçe alanına girdi. Çam ağaçlarının arasında, arkasından gelen gülmeler ve koşuşturma seslerinden uzaklaşarak yürüyordu. Gerginliği her adımda daha çok artıyordu.

Son adımının ardından omzundan tutan el ile irkildi. Onu bu denli korkutan kişiyi görmek için döndüğünde, Aylin’in endişeli gözleriyle karşılaştı.

“İyi misin?” diye sordu Aylin merakla ona bakarak.

“Bilmiyorum.”

“Sınıfta rengin atmıştı resmen. Ne oldu? Neden bayıldın?”

“Anlatsam da bana inanmayacaksın.”

“Deneyebilirsin.”

Uğur derince çektiği nefesi uzunca burnundan verdi. Korkuyla çattığı kaşları, kocaman açtığı gözlerinin üstünde çizgi gibi kalmıştı. Daha fazla dayanamayıp yaşadıklarını anlatmaya başladı.

“Bugün bir kâbus gördüm. Alev topu gibi bir yaratık benle konuşuyordu. Gerçekleri görmem gerektiği hakkında öğütler veriyordu.”

“Ne yani sırf kötü bir rüya yüzünden mi bu durumdasın?”

“Hayır. Gün boyunca onun sesini duydum. Hatta onu gördüm. Bahçıvan Mehmet efendinin kafası, o şeyin kafasına dönüştü.”

Aylin büyük bir şaşkınlıkla Uğur’un söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Uğur onun konuşmasına fırsat vermeden devam etti.

“Biliyorum delice geliyor ama bana güven. Onu son gördüğüm yeri kazmamı söyledi. Orayı kazmam gerekiyor. Eğer oradan bir şey çıkmazsa tamamen delirmişim demektir. Lütfen beni yargılama. Beni anlamanı istemiyorum, ama beni deli gibi görme.”

“Seninle geliyorum.” Dedi Aylin, büyük bir kararlılıkla. Uğur’un ne denli bir durumda olduğunu düşünemiyordu. Hatta anlattıkları yüzünden iyice tedirgin olmuştu. Yine de sonraki sözlerini hiç düşünmeden sıralamıştı. “Belki son zamanlar biraz stresli olduğun için hayaller görüyor olabilirsin. Ama ne olursa olsun seninle birlikteyim.”

Uğur yüzüne takındığı tebessümle başını sallayarak onayladı ve birlikte ateş topunu son gördüğü yere yürümeye başladılar.

Üzeri çimlerle kaplı toprağı aralarına almış, altında ne olabileceğini düşünüyorlardı. Bir süre sonra Aylin konuştu.

“Kazmayacak mıyız?”

Uğur durgunlukla cevap verebilmişti.

“Ya altından bir şey çıkmazsa? Ya gerçekten delirdiysem?”

“Bunu, burayı kazıp öğrendikten sonra düşünsen daha doğru olur bence.”

Uğur ona hak vermişti. Birlikte dizleri üzerine çökerek çimleri yolmaya başladılar. Çıplak kalan toprağı merakla ve heyecanla önce elleriyle eşelediler. Sonra birer dal parçası alarak daha hızlı kazmaya başlamışlardı. On santim kadar kazdıklarında Uğur iyice umutsuzluğa düşmüştü. Gördüklerinin, zihninin ona oynadığı kötü oyunlardan ibaret olduğuna gittikçe inanıyordu.

Bu sırada ateş topunun söylediklerini hatırladı. Gerçekleri görmesi için ne aradığını düşünmemesi gerekiyordu. Onu bir kalıba sokmamalıydı. Sadece kazması gerektiği için, bir şey bulmak hedefinde olmadığı için kazması gerekiyordu.

Düşüncelerini bunlarla değiştirdiğinde daha hızlı kazmaya başladı. Tek amacı daha çok toprak çıkararak en derine inmekti.

Son avuç dolusu toprağı kenara attığında yirmi santimlik bir çukur açmışlardı. Kahverengi toprağın altından parlayan beyaz, mavi karışımı ışığı gördüğünde durmadı. Tekrar elini atıp kazmaya devam etti.

Yükselen ışığın etkisiyle Aylin geriye çekildi. Toprağın altında Uğur’un dediği gibi bir şey vardı ve parlak bir ışık saçıyordu. Ona daha ulaşamadıkları halde şimdiden ışığını görebiliyorlardı. Uğur’un yüzüne dikkatlice baktı. Onun yüzünde şaşkınlık veya korku ifadesi yoktu. Gördüklerini gayet normal karşılarcasına kazmaya devam ediyordu. Aylin ise aynı cesareti bulamamıştı.

Işık saçan kaynağın üzerindeki son toprağı da attığında, delikten dışarıya doğru parlayan elmas gün yüzüne çıkmıştı. Aylin, Uğur’un kolunu gergince tutarak korkusunu ve hayranlığını dile getiriyordu.
“Bu… Bu çok güzel.”

“Sen de görebiliyor musun?”

“Evet. Haklıymışsın.”

Uğur elması almak için elini uzatınca Aylin onu sarstı.

“Ne yapıyorsun? Alev başlı bir yaratık sana bunu gösterdi diyorsun. Sence buna güvenebilir misin? Ya bu şey sana zarar verirse.”

“Bilmiyorum. Ama senin dediğin gibi, bunu öğrendikten sonra düşünsek daha iyi olacak.”

Uğur sol elini elmasa uzatıp avucuna aldı. Elmas çok daha şiddetli bir parlamayla uzun süre sıcaklık yaydı. Uğur ve Aylin gözlerini kapatarak ışığın geçmesini beklediler. Avucundaki sıcaklığa olabildiğince dayanarak onu bırakmadı. Ve ışık bittiğinde ise her şey sakinleşmişti.

Uğur elini çukurdan çıkardı. Parlamayı bırakmış olan şeyi görmek için yavaşça avucunu açmaya başladı. İkisi de merakla neyle karşılaşacaklarını bekliyordu. Ama beklentileri, Uğur’un eli tamamen açılınca hayal kırıklığına dönüşmüştü. Elmas yoktu.

Çukura tekrar ve tekrar baktılar ama elmas ortadan kaybolmuştu. Geride bıraktığı tek şey ise, Uğur’un avucunda değişik sembollere benzeyen, siyah, yanık izlerin oluşturduğu yazıydı.

Çevrimdışı

  • *
  • 27
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gerçekler Elması
« Yanıtla #1 : 21 Ekim 2012, 18:40:25 »
Bu hikayeni ilk okuduğumda sana söylediğim şeyi tekrarlamak istiyorum :)
Aylin çok tepkisiz kalmış aşkım. Düşünsene yer altından parlayan bir elmas çıkıyor ama iki kelimeyle geçiyorsun o kısmı.
Bu hikayene devam etmeni istiyorum. Uğur'un elindeki yazıları merak ediyorum. Ve tabi ki Aylin onun ne zamana kadar yanında olacak... ??? :)
Ellerine sağlık aşkım.
bir fincan fala kimse hayır diyemez.. :)
meraklısın meraklıyız---da.. bilirsin! fazla merak iyi değildir.
bazen meraktan değil de merak edilenden gelir iyi olmayan şeyler, sen sen ol fazla merak edip kurcalama benden sana söylemesi...

Çevrimdışı Ryld Argith

  • ****
  • 879
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gerçekler Elması
« Yanıtla #2 : 21 Ekim 2012, 18:52:40 »
Uğurun yatağından kalktığı kısma kadar harikaydı. Uslübunu çok takdir ettim birazda kıskandım. İnsanı etkileyen bir kalemin var tebrikler. Girişteki olayı da iyi oturtmuşsun. Devamını bekliyoruz ne deyim :)
"Ben neysem oyum Regene. Sen nasıl ışığın bir parçasıysan, ben de karanlığın bir parçasıyım. Bence biri diğerinden daha iyi veya daha kötü değil"
Kara Dalamar