Kayıt Ol

Bu Gün

Çevrimdışı

  • *
  • 27
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Bu Gün
« : 25 Ekim 2012, 17:07:25 »
VAKİT


   Menekşe.. Ahh Menekşe... Çekinmezdi o kimseden! Dik kafalılığını tanınmadığı yerlerde, tanımadığı insanlara gösterirdi. Bu nefret dolu gözlerin sahibi onlardan birisi olmalıydı. Daha öncede koluna yapışan, gırtlağına çökenler olmuştu sivri dili yüzünden.

   Ama bu kez bu bakış ona pek bir tanıdık gelmiyor, bu bakışlar başka anlamlar ifade ediyordu.Başka biri, başka bir neden...

   Bakışlarını bir an olsun üzerinden ayırmayan bu şey de neydi böyle?

   Korkusu gitgide nefesini kesmeye başladı.
   
   "Vakit bu gün! ... "

   Büyümüş gözlerinin içine bakan bir çift ela göz... Mırıldanarak bir kaç şey daha söylemişti,kelimeleri seçmek mümkün değildi. Tüyleri ürpermişti.
   
   Vakit bugün de ne demekti? Gözlerini sımsıkı kapattı, iki saniye sonra tekrar açtığında gördüğü kalabalık aklını başından aldı. Şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı.

   "Vakit bu gün! Ne demek ?(!)" diye bağırdığı an uğultusunu da beraberinde götürdü etrafını saran kalabalık. Kafayı yemek üzere olduğunu düşünürken,  boğazının acıdığını hissetti.
   
   Bilinmez bir derinliğin içinde kayboluyormuş gibi hissediyordu. Kafasını yere eğdi,yere damlayan göz yaşlarına dikti gözlerini...


AY

   Dalgın ifadesini takınmıştı yüzüne bu gece de.  Düşünceleri gırtlağını sıkıyordu, mosmor olmuş cansız bedenlerden farksızdı yine. Süslenmişti.
   Ateşlediği sigarasına gözlerini dikmiş ciğerine doldurduğu dumanı bırakmamak için inatlaşıyordu kendisiyle. Sonra ne demişti şair diye geçirdiği içinden; “ benim için yanan sadece o var.” 

- Yanıyor... Sadece benim için yanıyor.

   Düşüncelerine anlam veremiyordu. Kafasını kurcalayan karmaşık cümlelerin içinden bir kısmını duyuyor gibiydi.

   Sessiz gecede yankılanan sessizliğin uğultusu. Ne kadar çok aklından kovsa, o kadar çok aklını meşgul eden anlamsız gürültü.

   "En güzeli onlara da yokmuşlar gibi davranmak." dedi sessizce.Duymazdan geldi hepsini.

   Bir damla düştü, sonra bir tane daha. Dokunmadı. Kurudular.

   İçinde tatlı bir heyecan,tiksinç bir korku, ölüm kadar acı, ölüm kadar soğuk bir hüzün vardı. Balkonda her zamanki yerini almış, tüylerini ürperten rüzgara inat, bacaklarını uzatmış yavaş yavaş, uzun uzun içiyordu sigarasını.

   Ay çoktan doğmuştu inşası yeni tamamlanan apartmanın arka tarafından. Önceden salondan açılan balkonun önü açıktı, yani daha net görünürdü Güneş'in veya Ay'ın doğuşu. Dolunay zamanlarında sigarasını daha çok severdi. Yüzünü aydınlatan yusyuvarlak şey, sadece onun için doğuyormuş gibi düşünürdü. Gözlerini kırpmadan göğe yükselmesini, sonra tekrar alçalmasını izlerdi. Her nefes çekişi onun şerefineydi, ne de olsa Ay da sadece onun için doğmuştu.

   Annesini kaybedeli uzun yıllar olmuştu. Hayal mayal yüzünü hatırladığını sansa da, fotoğraf karelerinde gülümseyen bir yüzden ibaretti aslında o.
   Babası ayda yılda bir eve uğrayan, başı boş bir adamdı. Sabah çıkmadan konsolun ucuna iliştirdiği birkaç liradan ibaretti onun için. Böyle olması hoşuna gidiyordu. Evde kalıp kafa ütüleyeceğine, saçma sapan laflarla kalp kıracağına, iliştirdiği birkaç liradan ibaret olması  çok çok daha iyiydi.


   Yalnız kalmak tercihi olsa da gözü hep telefondaydı ya da kapıda. Birisi dedi, birisi gelecek ve ben konuşmasam bile beni anlayacak.

   “Bu gecenin sabahı farklı olacak.”


   SABAH


   Güneş ilk ışıklarını yüzüne vurduğunda saat 7:30'du. Başka zaman sesi çıkmayan telefonu yırtıyordu kendini.
-Eh kalk artık iş saati.

   İki büklüm uyuduğu sandalyesinden kalktı. Hazırlandı, her zamanki gibi son anda koşarak otobüse bindi.

1 saat 10 dakika ...

   Her sabah, aynı mahallede oturduğu öğrencilik yıllarını da beraber geçirdiği arkadaşı Buket ile gidiyordu işe. İş yerleri de aynı yerdeydi. Varmaları için bir kaç araç değiştirmeleri gerekiyordu; Otobüs,banliyö tren ve son olarak metro...

   Buket'in işi Menekşe'den çok çok daha iyiydi. 2 katı maaşı, anlayışlı bir patronu, hava kararmadan evine varabilecek kadar rahat bir işi vardı. Ortaokulu da liseyi de beraber okumuşlardı. Menekşe'den geçinmişti bütün öğrenim hayatı boyunca. Onun tuttuğu notlarla bütün dönem derslerini geçerdi.  Zaten sadece onun sınavlarına,derslerine çalışırlardı. Sonunda Menekşe, ders notlarının yüzünden liseden atılmış, büyük bir mağazada satış görevlisi olmuş, o ise mali müşavirlik bürosunda muhasebeci olmuştu. Tüm bunlara rağmen her sabah hayıflanırdı. Her sabah patronunu karalar, maaşını beğenmez, erkek arkadaşıyla yaşadığı sorunları anlatırdı.
   
   Bir kez olsun sormazdı “Peki sen Menekşe? Nasılsın? Nasıl gidiyor?” Demezdi. Artık şaşırmıyordu. 10 senedir tanıyordu onu.

   Monotonlaşmış bu düzenin içinde hiçbir şey düşünmeden bir robot gibi kafasını sallar, Buket'in duymak istediği şeyleri söylerdi. Menekşe onu destekledikçe küçümseyen gözleri hepten ışıldar, büyük bir haz alarak anlatmaya devam ederdi. Her sabah bu durum böyleydi. Ama bugün, bu gün ona tahammül edemiyordu. Yarım saat daha devam etti onu dinlemeye. Metrodaki herkes Menekşe ile beraber onu dinliyor, zavallı arkadaşının haline acıyorlardı.

   Bilmiyorlardı ki gerçekten acı çeken insanlar, acılarını orta yerde söylemeye korkarlar.Derin bir iç çekti Menekşe.

    Metro geldiklerinin haberini veriyordu; “Sonraki istasyon Çankaya. Çankaya.” Arkadaşının iç gıcıklayıcı ince sesi metro anonsuna karışmıştı. Anlamsızlık içine kadar işlemişti. İstemsizce arkadaşının omzuna elini attı, kulağına doğru eğildi ve şu üç kelimeyi ona fısıldadı:

   -Beş para etmezsin.

   Elini kızın omzundan indirdi Menekşe, şaşkınlıktan irileşen gözlerine baktı arkadaşının ve en içten gülümsemesiyle metrodan indi. Tekrar arkasına bakmadı. Ve artık bundan sonra tekrar tekrar arkasına bakacak değildi. İçindeki onla ilgili sıkıntılarını bu üç kelimeye sığdırmıştı.
    Kaşları çatık, yüzünde pis bir gülümseme ile rüzgara karşı yürüyordu. Yer altından caddeye uzanan merdivenleri ikişer üçer atlayarak çıktı,göz kamaştıran Güneş bugün ona rahatsızlık vermedi. Esnaf yeni yeni dükkanlarını açıyor,esneyerek Menekşe'ye bakıyorlardı,her zamanki gibi.. Salınan saçları ve düzgün fiziğiyle Çankaya'da tanınırdı. Büyük cadde kenarlarına dizilmiş bir sıra dükkan vardı yol boyu,sahipleri bıyık burarak sabah-ı şeriflerinin hayırlı olmasını dilerdi her sabah. O da sakin bir gülümsemeyle kafasını önüne eğerek cevap verirdi onlara. E sonuçta o da bir dükkan sahibinin çalışanıydı. Çalıştığı yere laf gelmemesi ve en önemlisi işinden olmaması için bunu sakin bir tavırla karşılaması gerekirdi.

   “Günaydınlaaar Menekşe Hanım!”

   Sesin geldiği tarafa sakin bir şekilde döndü. 3 senedir devamlı müşterisi gibi gelip kendisine asılan sevgili bunak, Ahmet Bey. Göz göze geldiler. Ahmak bunağın heyecanını Menekşe her göz göze geldiklerinde iliklerine kadar hissederdi ve her seferinde ondan biraz daha nefret ederdi.

   Her gün Menekşe'yi rahatsız eder, saçma sapan bahanelerle girerdi dükkana. Hiçbir şey almazdı, Menekşe'nin dibinde biter, kendinden bahsederdi her gelişinde. Hiç evlenmediğini, bilmem nerede bilmem kaç katlı apartmanları olduğunu, bütün hayatı boyunca iyi huylu temiz bir kız aradığını ama bulamadığını anlatır dururdu. Arka rafları tercih ederdi bunları anlatırken, Menekşe'yi o yöne doğru çağırır gibi anlamlı bir gülümsemeyle dikkat çekmeden konuşmaya devam ederdi, sıkıştırabildiği kadar sıkıştırırdı, dokunabildiği kadar dokunurdu ona kör noktalarda. Senelerdir ona katlanıyordu. ETİBANK'ın müdürü olması da ona katlanmasının büyük bir nedeniydi elbette. Bankaya babasının yığınla borcu vardı ve senelerdir bu borç faiz yemeden kenarda bekliyordu. Belki Ahmet Bey bu borcun faizini ona dokunarak almaya çalışıyordu, bilmiyordu. Tek bildiği konuşması veya tepki vermesi halinde her şeyi kendisiyle beraber uçuruma sürükleyeceğiydi.

   Onunla her gözgöze gelişinde ister istemez onun ne kadar adi bir bunak olduğunu düşünürdü. Yüzüne gülümsemesini takınır, içten içe ise ona nefret kusardı.

   Ahmet Bey sigaradan ve sigara içenlerden nefret ederdi. Her geldiğinde buna değinmeden edemezdi. Sağlığa zararından,özellikle ve özellikle güzel kızları çirkinleştirdiğinden bahseder dururdu sürekli. Menekşe onu kendinden soğutmamak için geliş saatlerine yakın zamanlarda kesinlikle sigara içmez, mağazanın parfümlerinden üzerine sıkardı, sigarayla haşır neşir olduğu anlaşılmaması için elinden geleni yapardı. Fakat o bir yerlerden duymuş olacak ki her geldiğinde ona utanıp sıkılmadan sigara içenleri sevmediğini anlatıyordu. Belki de bu bir tehditti.

   Peki ya bu gün? Gözgöze geldiklerinde tüm bunların bir önemi var mıydı? Bunları umursuyor muydu?
   Bir kaşını kaldırdı Ahmet Bey'in feri sönmüş gözlerine bakarken, adımlarını yavaşlattı ve cebinde duran sigara paketinden bir dal alıp yaktı. Bu ilk nefes her zamankinden daha fazla zevk vermişti Menekşe'ye. Yoluna devam etti, içindeki mutluluk tarif edilemezdi. Tekrar dönüp bakmak istiyordu. O yaşlı suratın nasıl darman duman olduğunu görmek, karşısına geçip onun şaşkınlığını kahkahalarla izlemek istiyordu. Senelerdir ondan saklanmıştı.  Leş gibi sigara kokan ellerini, saçlarını saklamıştı ondan.

   Çocukça bir sevinçle; "Bu da ikiiiii!" diye bağırdı mağazaya giden yolun arka tarafına çıkan ikinci kavşağı dönerken, bilerek yolunu değiştirmişti. Bugün karşılaşmak istediği bir başka yüz daha vardı. Çalıştığı mağazanın karşısındaki Merkez Bankası Müdürlüğü'nün arka tarafına yapılan konutların mühendisi, geniş omuzlu otuzlu yaşlarının başlarında olduğunu karizmatik bakışlarından,dimdik duruşundan rahatça anlayabileceğiniz ela gözlü Metin. İnşaatlar başladığından beri mağazaya gelip şampuan,duş jeli gibi bakım ürünleri alırdı.  Müşteri psikolojisini iyi bildiğinden, Metin her mağazaya girdiğinde suratının aldığı ifadeden anlardı yine nasıl bir ürün alacağını ya da aradığını. Onun reyonuna gelirdi ne de olsa.

   Kendisini mi görmeye geliyordu, yoksa bu adam gerçekten haftada bir şampuan mı bitiriyordu diye düşünürken, cep telefonu çaldı. Bu da günlük tarifenin bu saatlerde ona getirdiklerinden biriydi. Arayan pek bir sadık sevgilisi Ulaş'tı. Tanışalı 6 ay olmuştu. Ciğeri beş para etmez yalancının tekiydi. Menekşe onun gerçek yüzünü çok iyi biliyordu ama ona katlanıyordu. İlişkilerinin ilk aylarında onu aldattığı halde onunla devam ediyordu. Kim bilir belki de  onun adiliklerine göz yummasının tek nedeni, kendini en yalnız hissettiği zamanlarda onu arayan tek kişinin o olmasından kaynaklanıyordu sanırım.Hiç bir zaman kendisini dinlemezdi ama kendi sıkıntılarından da bahsetmezdi,komikti. Yanyanayken de hiç sıkılmazdı. Yalandan da olsa tüm yaşananlar, o an için onu mutlu etmeye yetiyordu bu saçma aşk oyunu. Seviyor muydu peki? Bunun felsefesini hiç yapmamıştı. Şu hayatta değer verdiği kim vardı da onu sevme lüksüne erişecekti.

   Telefon çalmaya devam etti boş sokağı inletircesine, bugün onunla konuşmayacaktı. Sessize aldı, cebine koydu. İzmaritin dibini görmüştü, yere atıp üzerine bastı.
   
   İnşaata yaklaşmıştı, gözleri Metin'i arıyordu ama görünürde yoktu.



   DOĞUM GÜNÜ

   "Bu gecenin sabahı güzel olacak." diyerek uyurdu her doğum günü gecesinde. Yine öyle olmuştu bu gün, ama içindeki umut 23 senedir böylesine büyük olmamıştı. Her doğum günü arifesi bunu derdi ama değişen hiç bir şey olmazdı. Hissediyordu bu kez bir şeyler değişecekti. Değişiyordu.

   Metin'e doğru atarken adımlarını aklından geçenlere ruhunu teslim etmeye hazırdı . İnşaatin önüne kadar gelmişti. Sağa sola bakındı, yoktu. İnşaata çıkmaya karar verdi. Hemen hemen bitmek üzere olan apartmanın toz kokan merdivenlerinde ağır adımlarla ilerliyordu.

Sonunda görmüştü onu, o da onu. Elini salladı Metin, gelmesini işaret etti.
   
   "O da beni bekliyormuş."

   Bir saniye sonra yanındaydı, kocaman ela gözleriyle ona bakıyordu gülümseyerek. Bu kadar yakından görmemişti onu. Meğer çok daha güzel bir yüzü varmış, meğer o sakin ifade gözlerinde anlam buluyormuş. Ellerini tuttu.. Gözlerinde kayboldu... Tabureye çıkardı onu,şimdi boyları aynı hizadaydı. Elini cebine atarken bile gözlerini ayırmadı Menekşe'den. Ona doğum günü hediyesi almış anlaşılan. Alnına bir öpücük kondurdu ucunda minik bir nazar boncuğu olan kolyeyi takarken boynuna. Boynunda ılıklığını hissetti ellerinin.

   " Vakit bu gün! İyi ki doğdun Menekşe!

   Mutluluğu ellerinden kaymıştı sanki, bu son cümleyle ayakları yerden kesilmişti. Gülümseyen yüz silikleşmiş, Metin çok uzaklarda şimdi. Bir ışıktı belki de. Veya yoktu. Tabureden inmek istedi, ayaklarının boşlukta olduğunu farketti. Nefessiz kaldığı her saniyesinde bile bakışlarını bir an olsun üzerinden ayırmayan ela gözlerle, tabure olmadan da aynı hizada olmasının verdiği huzuru, boğazını sıkmaya başlayan doğum günü hediyesiyle bozulmuştu. Her şey o anda başlamıştı  ya da bitiyordu.

   Bir çığlık bile atamadı gözünün önünden geçen anılara. İçini kemiren bir haykırıştı, ruhunu ele geçiren bir çift ela gözdü... Dehşet içinde sağa sola bakındı,çırpındı, gözleri Metin'i ararken bir karanlık perdeliyordu geleceğini.Kalp atışları boğazını tırmalıyor, bu huzur canını yakıyordu.

   Her şey bu bir kaç dakikalık son kadar kısa bir acı verseydi keşke bu güne kadar.  Belki o zaman bu doğum günü, onun ölüm günü olmayacaktı.
bir fincan fala kimse hayır diyemez.. :)
meraklısın meraklıyız---da.. bilirsin! fazla merak iyi değildir.
bazen meraktan değil de merak edilenden gelir iyi olmayan şeyler, sen sen ol fazla merak edip kurcalama benden sana söylemesi...

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bu Gün
« Yanıtla #1 : 17 Kasım 2012, 21:14:30 »
Ah Menekşe nedir senin bu çektiklerin... Ellerine sağlık aşkım güzel bir öyküydü :)

Çevrimdışı

  • *
  • 27
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bu Gün
« Yanıtla #2 : 21 Aralık 2012, 13:44:16 »
Teşekkür ederim aşkım. Menekşe acıların psikopatı oldu çıktı. :D Bir gün en sonunda onun da başına mucizevi bir olay gelecek, tam da dokuzuncu canında, inşAllahh ... :P
bir fincan fala kimse hayır diyemez.. :)
meraklısın meraklıyız---da.. bilirsin! fazla merak iyi değildir.
bazen meraktan değil de merak edilenden gelir iyi olmayan şeyler, sen sen ol fazla merak edip kurcalama benden sana söylemesi...