Dünya
“..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin”
İncil - Ezeikel 28:11-19
“Diz çökün ruhumun parçalarının önünde.” diye buyurdu yaratılmışların yaratıcısı ve yarattıkları içerisinde en kutsal olan o nurlu varlıklar tek bir hareketle ışık hüzmesinden oluşan dizlerinin üzerlerine çöktüler. Bütün melekler biraz önce onlara gösterilen gelecek hakkında düşünüyorlardı. İnsanların yapacakları, onların yaptıkları ve daha nicesi onlara bahşedilmişti. Ve şimdi, ilk defa, Tanrı onlardan başka bir varlık önünde diz çökmelerini istediğine hiçbirisi buna karşı koyamamıştı. Böylesine Ulu, böylesine Yüce bir varlığa kim itiraz edebilirdi ki?
Her melek kendine verilen geleceği görebiliyordu sadece ve hepsi bunu bir sır gibi kendi içlerinde tutmaya gizli bir yemin etmişlerdi. Çünkü bazıları belki de yapılmaması gereken en büyük ayıbı işleyip insanlarla ilişkiye bile giriyorlardı. Bunun görüntüsü dahi yaşayacaklar için tahrik olmalarına neden olmuştu. Ancak işin garibi melekler bu tarz bir duyguyu ilk kez yaşıyorlardı. Onlar duyguların çoğunu ne yaşamış ne de tatmışlardı. Çünkü onlara insanların en büyük zaafı olan duygular verilmemişti. Onlar bir şeyi sadece öyle olması gerektiği için yaparlardı. Onlar sadece Yaratıcı’ya hizmet ederlerdi.
Ancak o kutsal olanlardan birisi vardı ki içlerinde, diğer melekler bile kendilerini onun yanında insansı bir varlığa benzetiyorlardı. O ki sadece dış görünüşüyle değil bildikleri, kudreti ve gücüyle de diğerlerinden ayrılıyordu. Baş melekler içerisinde ki en yüksek mertebeye sahipti, eğer öyle bir mertebe varsa Yaratıcı’nın gözünde. Bunca özelliğine rağmen, belki de bunlar yüzünden, bir tek Sabah Yıldızı’nın düşünceleri bulanmıştı. O diğerlerinin tattığından çok daha büyük bir duyguya tanık olmuştu; aşka ve onun ardında bıraktığı izlere. Sabah Yıldızı, aşık olmuştu, her şeyini vermişti, inanmıştı, korumuştu, aldatılmıştı.
Ve bütün bunları verdiği o anlaşılmaz, karmaşık duygularla ayakta kalan tek nurlu varlık olmayı başardı. Onun için çok zordu bu çünkü her şeyden çok sevdiği Yaratıcı’nın sözünü ilk defa dinlemiyordu. Onun dediklerine karşı geliyor olmanın düşüncesi bile içini acıtıyordu. Ta ki yaşadıklarını tekrar gözden geçirip insanoğlunun geleceğini bütün ayrıntısına kadar kavrayana kadar. O zaman bütün odak noktası bir anda değişmişti. Yanlış bir şeyler olduğunun farkındaydı, belki de Yaratıcı onları deniyordu kim bilir? O yüzden yapması gerekenin bu olduğuna inanarak bütün o zaman boyunca yapmadığını yapıp ayakta kalktı.
“Neden çamurdan yapılan bu varlığın önünde eğilmeliyiz? Onlar ki duyguları yüzünden kısacık hayatlarında bir sürü yanlış yapacaklar. Onlar ki kendilerine verdiğin değeri hak etmeyip yeri geldiğinde seni bile unutacaklar.” Birkaç saniye durup söyledikleri karşısında içerisinde akıp giden o duyguları bastırmaya çalıştı. Bir melek olarak bu çok zordu ama buna rağmen başarılı olup devam etti ağzından hüzünlü bir melodi gibi çıkan sözlerine. “Onlar seni sevmiyor! Onlar sadece bencil, aptal, işe yaramaz kimseler. Ben olsaydım eğer..” derken sözleri bir anda kesildi. Yaratıcının yaydığı bir his onun susmasına neden olmuştu, kızdığının farkındaydı ve devam etmek yerine bekledi.
"..güzellerin ve bilgelerin en mükemmeliydin. Eden'de, Tanrı'nın bahçesindeydin. Giysilerin hep güzel taşlarla –yakut, zümrüt, aytaşı, beril, onix, safir, turkuazla- ve altın işlemelerle süslüydü. Bunlar sana sen yaratıldığın gün verildi. Seni kudretinle ve gücünle bekçim yaptım. Tanrının kutsal dağına gidebiliyor ve ateş tarlalarında yürüyebiliyordun. Yaptıklarından tamamen muaf tutulurdun ta ki için kötülükle dolana dek. Bu varlık içinde bile daha büyük şiddet yarattın ve günahkar oldun. Seni tanrının dağından men ettim ve seni bekçilik ettiğin ateş tarlalarından sürgün ettim. Güzelliğin yüzünden için kibirle doldu ve bilgeliğini kendi ünün için harcadın. Seni içine hapsettiğim ateşle beraber dünyaya attım. Seni takip edenlerle beraber sonunuz ateşler içinde küle dönecek. Çok feci bir sona geldin."
Her sözcük bir notaya denk gelecek şekilde çalınmıştı Yaratıcı tarafından ve eğer insanoğlu bunu duyacak olsaydı içinde ki duyguların yoğunluğundan dengesini yitirirdi. Sabah Yıldızı için ise bu çok daha büyük bir olaydı. Biraz önce az kalsın söyleyeceği o cümleyi aklından geçirirken Yaratıcı sözleriyle onu çok daha üzmüştü. Nurdan yapılanları son bir kez daha gördü ve en yakını olan Mikail’e bakarken cennet bir anda ondan uzaklaşmaya başladı. Önce ağırlığını hissetti, sonra ne kadar hızlı bir şekilde yere düşmekte olduğunu ve korkuyu hissetti. Etrafı alevlerle sarmalanmıştı hızından dolayı ancak garip bir şekilde ne kadar hızlı düşerse düşsün bir türlü o kısacık görünen mesafeyi alamıyordu. Buna rağmen duyguları değişmedi, korku bütün varlığını sardı.
Not: Alıntı yaptığım bir söz var burada gerçekten bir kitapta geçtiğinden yazmak zorunda kaldım. Şuanda yapmaya çalıştığım şey Dünya üzerinde olan dinlerden, mitlerden bir şey alıp onları kendi yarattığım bu yere uygulamak oluyor. Bundan sonra ki bölümlerin hiçbirinde böyle bir alıntı olmayacak yani direk kitaptan cümle almayacağım. Yaratılışta yapmam gerektiği için yaptım. Yorumlarınızı bekliyorum