Kayıt Ol

Karanlık Sokaklarda

Çevrimdışı Ejderfelaketi

  • **
  • 359
  • Rom: 8
    • Profili Görüntüle
Karanlık Sokaklarda
« : 03 Nisan 2013, 16:46:03 »
           Önsöz
 Pek hikaye okumadığım ve yazmadığımı biliyorum fakat son zamanlarda baya popüler olan Neverwinter ile ilgili bana bir ilham geldi. Ve bu ilhamı biçimlendirmek için Kayıp Rıhtım'dan başka bir yer aklıma da gelmedi. R.A. Salvatore'un Kışgörmez Destanı ve Neverwinter PC oynunun bu ilhamda küçümsenemez bir yeri vardır. Hikayemi okuyacağınızı ve eleştireceğinizi ummaktayım. Böylece Kurgu İskelesi'ndeki yerimi görebilirim. Şimdiden teşekkürler.

Not: Hikayemdeki anksleopedik bilgiler, mekanlar ve bazı kişiler "D&D 4th Edition Neverwinter Camping Setting" kitabından alınmıştır.

Kışgörmez Haritası(Belki bakarsınız.)
Spoiler: Göster


   Kötü Yollar Kötü Anılarla Başlar

  Sağanak yağmurun altında pelerinine bürünmüş hızlı ilerleyen Hassan restore edilmemiş Kışgörmez harabelerindeki sığınağına doğru gidiyordu. Esmer teni ve kısa boyuyla klasik bir Calishite olan Hassan elde ettiği bilgiyle kesinlikle ödüllendirilecekti. -en azından o öyle düşünüyordu.-  Yağmur görüş mesafesini sınırlandırıyordu ve yağmurun şırıltısı çevresindeki sesleri örtüyordu. Koşar adım giden Hassan takip edildiğinden bihaberdi.

  Peşinde Ölü Fare Kaçakları'nın umut vaat eden hırsızı Trakul Carter vardı. Trakul, Hassan'ın güvenli bir mesafe gerisinden geliyordu. Trakul Hassan'ın aksine geleceği değil geçmişi düşünüyordu.  Bundan üç kış önce daha bir çocukken babası Demirci Petgret Carter'ın ölümünü görmüştü. O gün de bugün gibi yağmurluydu. Ve şimşekler çakıyordu.  Bir çete haraç için babasının dükkanı mahvetmiş. Güçlü bir Derinsulu olan Petgret çetecilere karşı koymaya çalışmıştı. Ama adice öldürülmüştü. Ve eşkıyalardan saklanan Trakul'un gözleri önünde. O gün karar vermişti o çeteyi yok edip sahip olduğu tek yakını babasının intikamını almaya.

 Düşüncelerini bir kenara bıraktı. Peşinde olduğu avı yıkılmış bir binanın önünde durdu. Etrafını kolaçan ettikten sonra bir kalası kaldırarak büyük bir gedikten eğilerek içeri girdi ve kalası yerine koydu. Ceylan onu sürüye götürmüştü. Avcının gözleri parladı. İntikam yakındı. Görevini tamamlamıştı ve doğruca geriye şehrin neredeyse öbür tarafında, liman bölgesinde yer alan Yeni Gün Hanı'na rapor vermeye. 
...

  Şehrin yeniden kuruluşundan sonra umut dolu isimler vermek Kışgörmez'de moda olmuştu. Bu gelenekte ortaya çıkmış olan Yeni Gün Hanı boş sayılırdı. Havanın soğukluğu ve yağmuru çoğu müşteriyi kaçırmıştı. Hancıya selam verip tezgahın arkasından geçerek bir odaya girdi Carter. Odada görüşü engelleyen bir paravan ve onun önünde onu bekleyen iki kişi duruyordu. Carter içeri girdi ve başını öne eğik bir şekilde bekledi. Sonunda ona bakma tenezzülünü gösteren Belfire adındaki iri yarı bir insan ona baktı ve “Evet?” dedi sesindeki tonlamayla Carter'a bu üst yönetim ofisine neden geldiğini soruyordu. Carter: “Buldum!” sesi fazla şiddetli çıkmıştı hemen sesini kısarak devam etti “Oloven'in inini buldum.” dedi. Oturan öbür kişi-Martin- paravana dönerek “Efendim, ne buyurursunuz?” dedi ve “Eğer izin verirseniz saldıralım.” diye ekledi. Kısa bir sessizliğin ardından paravandan kalın -inasan için çok kalın- bir ses geldi: “Hazırlanın.  Yarın gece üstlerine çökün.”

  Efendi'nin buyruğu Carter'ı sevindirmişti. Bir terslik çıkacağından ve babasının gecikmiş intikamını alabileceğinden kuşku duyuyordu. Ama yarın üç senelik intikam alıncaktı. Oloven'in Kazıkçıları'nı yok etmelerine bir gün beklemek gibi son bir adım kalmıştı. Carter  mutluydu. Martin Carter'a dönerek,  sevecen bir şekilde “Ev'e git ve iyice dinlen.” dedi. Carter başını sallayarak odayı ve hanı terk etti.

  Carter, Kara Göl'ün güneyindeki evlerden birinin önünde durdu. Ev iki katlı, modern bir İllusk evine benziyordu. Ama Carter için önemli olan evin üstü değil altıydı. Evin kapısını çaldı. Kapıyı evin oğullarından biri açtı. Carter'ı görünce tanımıştı. Ama gene de şifreyi sordu. Carter isteksizce ve son sözcüklerini ağzında yuvarlayarak neredeyse duyulmayacak bir sesle “Fare kızartmasının yanında domates sosu iyi gider” dedi. Carter içeri girdi ve ardından kapı kapandı. Doğrudan merdivenlere yöneldi. Bu evde daha fazla kalmak istemiyordu. Ölü Fare Avcıları'na bir kapı görevi gören bu evi ve yaşayanlarını sevmezdi. Kendi paralarından kesilerek ev sahibine ödenen 'konaklama ve beslenme parası' ile zengin olmuş eski Kışgörmez yerlisi Pete Chand'ı hiç sevmezdi.


 
  Merdivenlerden inerek kendi Ev'ine varmıştı. Şehrin yıkımından sonra yerleşmeciler tarafından kullanışsız bulup terk ettiği bir lağım sistemiydi. Temizlenmişti en azından artık bok kokmuyordu. Burası onun tek gerçek eviydi. O kara günden sonra evsiz kalan Carter'ı buraya almışlardı ve aileden biri gibi davranmışlardı. Hele Martin Carter'ın abisi gibiydi. Onu kollamış, eğitmiş ve bugünlere gelmesini sağlamıştı. Martin ile tanışıklığı babasının ölümünden sonraki gün başlamıştı.

 Carter babasının yaptığı bir hançeri almış ve bütün gün o çeteden- babasının katillerinden- birini aramıştı. Akşama doğru  keçi sakallı katili yalnız bir şekilde görmüştü. Onu acemice takip etmiş ve  dar bir sokağa giren katile saldırmıştı. Katil kendisi takip eden bu  acemiyi önceden fark etmiş ve onunla karşılaşmak için bu ara sokağa girmişti. Yani Carter'ın saldırısına karşı oldukça hazırlıklıydı.  Carter'ın hançer tutan elini havada yakaladı ve serbest sağ eliyle Carter'ın karnına sert bir yumruk attı. Daha on üç yıl geçirmiş olan Carter vuruşun etkisiyle arkadaki duvara uçmuş ve sertçe çarpmıştı. Katil kınından kılıcını çekerken sanki durumun vahimini anlatacak bir şekilde demir sesi çıkarmıştı. Küçük Carter kafasını kaldırmışve yakındaki eceline bakıyordu. Adam iki adım geldi. Kılıç tutan sağ elini geriye çekti. Ve adama sağdan bir adam-hayır bir çocuk- hızlıca çarptı. Dengesini kaybeden adam iki adım sendeledi. Ve bu sırada Carter'ın elini tutan çocuk “Koş diye bağırarak” onu çekmeye başladı. Carter Tymora'nın şansını sorgulamadı ve koşmaya başladı. Adam peşlerinden geliyordu. Bir ara sokağa giren Martin aniden durmuştu. Carter buna anlam veremeden Martin Carter'ı bir lağım deliğine itti. Ve ardından kendisi iki metreyi aşan delikten atladı.Yere düşen Carter mızmızlanamadan Martin onu susturdu. Ve yukarıyı dinlediler. Katil deliğin yanından geçmişti. Artık güvendeydiler. Bir sessizliğin ardından Carter hüzülü bir sesle “Teşekkürler” dedi. Martin ona gülümseyerek “Üzülme, seni evine götüreceğim” dedi. Carter “Benim bir evim yok” dedi. Ve babasını haraç için öldüren adamlardan ve bu adamında onlardan biri olduğundan bahsetti o lağım deliğinde. Hikayesi bittikten sonra Martin Carter'ın sırtını sıvazlayarak “Merak etme. Seni bizim  eve götürüreyim. Orada arkadaşlar da var hem.” dedi. Carter yaşlı gözlerini silerek “Gerçekten mi? Ama ailen bir şey demesin.” dedi  masumca. Martin, Carter'ı dürttü ve “Ne diyecekler? Hatta mutlu olacaklar. Hadi erkek adam ağlamaz kalk da gidelim.” dedi.   Carter kendinden dört yaş daha büyük Martin'i takip ederek sevecen aile düşleri kurdu. Bir saat sonra bütün hayalleri yıkılıp Toril'in gerçek yüzünü görecekti. Bir suç ailesinde bir hırsız evlat olacaktı.


   Tehdit Mektubu

Sabah yediği ekmek ve peynirli uyduruk kahvaltıdan sonra temiz hava almak dolaştı. O gün hiç çalışmadı ve nehirden limana kadar yürüyüş yapıp ruhunu dinlendirdi. 'Bugün güzel bir yemek yemeliyim' düşüncesiyle Yeni Gün Hanı'na yöneldi. Kapıdan girecekti ki kukuletasını çekmiş bir pelerine gömülmüş yaşlı bir adam tahta bastonuyla kendisni durdurdu. Şaşıran Carter hemen savunmaya geçecekti ve hatta sağ eli arkasındaki hançere doğru hareket etti fakat ihtiyar bir mektubu Carter'ı uzatarak: “Bunu  hancıya ver iyi yürekli delikanlı” dedi. Sol eliyle mektubu alan Carter daha soru soramadan ihtiyar yaşına göre çevik bir şekilde yanından ayrıldı. “Heey! İhtiyar!” diye bağırsa da ihtiyar geri dönmedi. Carter bu olayı önemsemeden hana girdi.    Hancının yanına giderek mektubu orta yaşını aşmış sakalları çenesinden sarkan ve herkesin 'dede' diye hitap ettiği hancıya verdi. Hancı 'bu ne' der gibi Carter'ı baktı. Carter: “Bilmiyorum, kapıda bir ihtiyar bunu sana vermemi istedi” dedi. Hancı birkaç şaşırma ve sonu hayırlı bitmesiyle ilgili söz söyledikten sonra kağıdı açtı ve okudu. Yüzündeki neşe gitti ve soldu. Carter 'hayrola' diye soracakken hancı arkasını döndü ve arka odaya yöneldi. Carter yemek yemek için mutfağa geçti ve kendisini ilgilendirmeyen büyük ihtimalle para ile ilgili bir mesele olduğunu düşündüğü mektubu umursamadı. 

 Hancı kaıpıyı tıklatarak içeri girdi. İçeride Belfire, Martin, karga burunlu bir büyü eğrici olan Maryan ve paravanın arkasında Efendi vardı. Bütün yöneticiler tam takırdı. Herhalde yapacakları saldırıyı planlıyorlardı. Hancı “Efendim galiba bu size gelmiş” dedi ve mektubu yakınında duran Maryan'a uzattı. Belfire paravanın deliğinden mektubu içeriye uzatacaktı fakat Efendi'nin sesi duyuldu: “Oku, Belfire. Ve 'dede' çıkabilirsin” Dede sözcüğünü vurgulamıştı. Bu vurgulamadan çekinen hancı koşar adım odayı terk etti.

 Hancının ayrılmasından sonra Maryan mektubu sesli okumaya başladı:

 “Yapacağınız eylemi iptal edin!
 Bu sizin yararınıza olacaktır.” 
 Sonra Belfire ekledi: “Efendim, mektup kırmızı mürekkeple yazılmış ve sonunda bir sembol var. Kırmızı kanatlı bir kılıç sembolü, efendim...”

 “Bu ne demek şimdi. Bizi resmen tehdit ediyorlar. Salaklar! Kiminle uğraştıklarını göstereceğim onlara.” diye sinirle ayağa kalkıp böğürdü Belfire.  Demir bir eldiven ahşap kolçağa vuruldu. Bu Efendi'nin sesiydi. İri ve deli Belfire bile korkuyla oturağına sindi. “Belfire, hancıyla konuş bu mektubu kim getirmiş öğren.” bu sözü üstüne Belfire hızla odayı terk etti. Efendi konuşmasına devam etti: “Ve Martin şimdilik saldırıyı iptal ediyorum. Adamlara söyle rutin işlerine dönsünler.”Bunun üzerine de Martin adamlarına haber vermek için odayı terk etti.

 Martin handan çıkacaktı ki Belfire'ın Carter'ın üzerine çullanmış onu yakasından tutp havaya kaldırmış bir şekilde gördü. Ve hemen Belfire'ın yanına gidip “Ne yapıyorsun? Aklınımı kaçırdın” dedi ve Carter ile Belfire arasına girdi. Belfire bağırarak; “Kağıdı buraya bu getirmiş. Ona kaç yıl baktık piç bizim arkamızdan işler çeviriyor.” dedi.  Belfire Carter'ı eskiden beri sevmezdi bu yüzden Martin dediklerine tam inanmayarak döndü ve Carter'a 'açıkla' der gibi baktı. Carter: “Dediğim gibi, kapının önünde bir ihtiyar bana bunu hancıya ver dedi ve uzaklaşıp gitti.”. “Ve sen de onu durdurmadın isim cisim sormadın” diye araya girdi Belfire sinirli bir şekilde. Martin bıkkın bir şekilde “La bi dur!” dedi ve devam etmesi için Carter'a işaret verdi. Carter  başka bir şey yok der gibi başını öne eğdi. Bunun üzerine Martin Belfire'a döndü ve tehditkar bir bakış attı. Ardından Carter'ı kolundan çekerek handan dışarı çıkardı. Biraz sonra Carter “O mektupta ne yazıyordu ki Belfire bu kadar kızdı” dedi masum bir şekilde ve yavaşça. Martin: “Alacak verecek işi, ve Belfire her zamanki gibi sinirli başka bir şey yok” dedi. 

 Liman bölgesinden ayrılmış, Ev'e doğru gidiyorlardı. Martin  “Efendi bu geceki saldırıyı iptal etti.” dedi. Bunun üzerine şaşkınlığını hemen belli eden Carter isyan eden bir tonda “Ama, neden? Babamın intikamını alacaktık, ne oldu? Diye geveledi. Martin “Senin aklın Efendi'nin işlerine ermez” dedi her zamanki gibi efendiden saygıdeğer bir tonda  bahsederek. “Ve intikamını alacağız. Hem de bu gece. İkimiz. Tabi hala istiyorsan?” diye ekledi. Hayali yıkılmış olan Carter bu sözle başta şaşırdı ve sonra samimi bir şekilde “Elbette istiyorum.” dedi. Bunun üzerine Martin “Sessiz ol ve dönene kadar başkalarına söyleme. Bu gece şu işi bitirelim. Sen de rahat et ben de.” dedi. Carter gene sabahki ruh haline dönmüştü artık ne mektuptan dolayı yediği azar ne de başkalarının gelmeyeceği umrundaydı. Sadece babasının ölümünü ve ettiği intikam yemini düşünüyordu. Artık bu bağdan kurtulma zamanı yaklaşıyordu.



Kumarı sadece oynatanlar kazanır sadece oynatanlar

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Karanlık Sokaklarda
« Yanıtla #1 : 05 Nisan 2013, 16:28:09 »
Anlatımınızın oldukça iyi olduğunu görüyorum. Gözüme çarpan hataların birçoğu hikayenizi buraya koymadan önce bir-iki kez gözden geçirmemekten kaynaklı sanırım.

Anlatmak istediğiniz konuyu aceleye getirmemenizi ve yer ve durum tasvirlerini ilk pargrafa yaymanızı sevdim. Hepsini arka arkaya sıralamak yerine bir flashbackten dönerken 'O gün de bugün gibi yağmurluydu.' gibi cümlelerle yapmak diğer yazar arkadaşların da yapmasını çok istediğim bir anlatım şekli.

Tek eleştirim aksiyon sahnelerine olacak. Yön ve kişiler aksiyon sahnelerine girince biraz zorlanıyor gibisiniz. Bunu atlatmak için ilk aksiyon sahnesindeki çocuğa da bir isim vermelisiniz ve onu da yapmak istemiyorsanız önüne sıfat getirmelisiniz.

Örneğin çocuğun pis ve ana karakterden genç olduğunu daha önceden bir tasvirle belirtirseniz. Sürekli çocuk demek yerine çeşitlendirmeleri 'pislik içindeki çocuk, genç çocuk' gibi yapabilirsiniz. Böylece aksiyon sahnelerinde karışıklık aza iner.

Elinize sağlık. Uyarlama olmayan özgün hikayelerinizi daha sık görmek dileği ile.