Trainspotting
Britanya'dan çıkan en iyi romanın, filmi izlenmez mi?
“Hayatı seç. Bir meslek seç. Bir kariyer seç. Kocaman bir televizyon seç. Otomatik çamaşır makinelerini, arabaları cd çalarları ve elektrikli konserve açacaklarını seç. Sağlıklı olmayı, düşük kolesterolü ve diş sigortanı seç. Geri ödemesi en az olan banka faizini seç. Ufacık bir ev seç. Arkadaşlarını seç. İyi bir tatili ve bavulu akıllıca doldurmayı seç. Üç odalı evini en güzel kumaşlarla donatmayı seç. Kendi işini kendin görmeyi ve Pazar sabahı ne bk olduğunu düşünmeyi seç. Beyni uyuşturan, ruhunu ezen şov programlarını seyrederken, bktan yiyeceklerle tıkınacağın televizyon karşısındaki koltuğunu seç. Sonunda da, sefil bir evde yalnız başına geberip giderken, yerini, senin yerine geçmek için, seni kandıran bencil ibnelere bırakmayı seç. Çürüyüp gitmeyi ve yetiştirdiğin gerzek veletlere rezil olacak biçimde kendi altına etmeyi seç. Geleceği seç. Hayatı seç...
Ama ben neden böyle bir şey yapmayı isteyeyim ki? Ben hayatı seçmemeyi seçiyorum. Ben başka bir şeyi seçiyorum. Sebep mi? Sebep falan yok. Eroini aldıktan sonra sebeplere neden ihtiyaç duyasın ki?”
Olayı anlamışsınızdır.
Bir efsane olarak: Fight Club
Mükemmel bir film. Mülkiyet kavramına değer vermekten ve hayatı çok fazla önemsemekten bıkmışsanız, bu filmle yeraltına inmenizi öneririm. Bir çok kişi izlemiştir diye düşünüyorum, o yüzden kitabını okumanızı da öneririm. Filmi kadar iyidir.
Son olarak da gerçek bir yaşam hikayesinden uyarlanmış olan Into the Wild 'ı öneririm.