"Bulunan antik yazıt taşları, dünyadaki yaşamın 2222 yılında sona ereceğini işaret ediyor."
-Kappa Yerel Gazetesi / 1 Şubat 2220
Üç.Sadece üç renk seçebiliyor gözlerim. Siyah, gri ve beyaz. Gazete siyah ve beyaz. Ah, şu haber de öyle. Duvarlar bembeyaz. Eski romanlar, yani, yeryüzü zamanı romanları, beyaz duvarları hastane duvarı olarak tasvir ederdi. Garip. Ben buna ev diyorum, onlar ise hastane... Bir hayli rahatsız yatağımdan kalkıp belimi iki tarafa da çevirdim. Açıkça canım yanıyordu. Fakat Monokrom şehrinde, üstelik eğer Kappa Kolonisi içindeyseniz, lüks şeyler pek size uğramazdı.
Bir beyaz renk daha var, fakat bunun kaynağı farklı. Bu, odanın tavanındaki beyaz ışıktan başka bir şey değil.
Yapay Güneş diyoruz. Küçükken bana anlattıklarına göre, yeryüzü ülkeleri zamanında gökyüzü adı verilen atmosferin çok çok ötesinde, uzayda, güneşin ışıkları dünyaya kadar rahatlıkla ulaşıyormuş. 2098'deki savaştan bu yana güneş ışıkları dünyaya ulaşamıyor. Biz de Yapay Güneş kullanıyoruz. İstisnasız olarak on iki saat açık ve on iki saat kapalı. Şehrin her yerine yerleştirilmiş ve metal sayılabilecek
solis taşı, Koloni şefleri tarafından uzaktan kontrol ediliyor. Aslına bakarsanız bunun nasıl olduğu hakkında en ufak fikrim yok. Elimi yatağımın yanındaki sehpanın üzerindeki bir bardak suya attım. Suyu bir dikişte bitirdim. Günlük ihtiyacın yarısı kadar su içebiliyoruz. Bu kadarını koloni bize bedava olarak dağıtıyor. Fazlasını ise çalışarak elde etmemiz gerekiyor. Ticaretin etrafında döndüğü ana madde su. Bir bardaklık mucizemi içip, zembereği boşalmış gibi otomatik bir refleks ile ayağa kalktım.
18 yaşını dolduran her birey, haritadan rastgele seçilen bir koloni için çalışma zorunluluğu altına giriyor. Yaşayan koloniler, Tau, Iota ve Kappa. Diğer koloniler tamamen ölü durumda. Her şubat ayının başında gençler toplanıyor ve haritadan seçilen rastgele bir koloniye Akım adı verilen sistem ile yollanıyor. Saçlarım yine
fazla karışmış. Canlı kolonilere giden çalışanlar,
Hayatta Tutma görevini üstleniyor. Ölü kolonilere gidenler ise
Kurtarma ve Düzeltme görevini üstleniyor. Tüm bildiğim bu. Kimin neden kurtarıldığını da bilmiyorum.
Ölü kolonilerde kimsenin olmadığı aşikar. Bugün, benim kaderim belli olacak. Düşüncelere kapılmış bir halde kazağımı kafamdan geçirdim ve ezbere bildiğim küçücük koridordan mutfağa vardım. Kız kardeşim boynuma atılırken, annem hüzünlü bir şekilde elindeki çıtçıtlı kumaşı koluma geçirdi. Gelenekler... Her aile, iş için seçilmeye giden çocuğunun koluna aile simgesini kol bandı olarak takardı. Bizimki bir kuzgundu. Hiçbir şey yemeden, kardeşime ve anneme sıkıca sarılıp veda ettikten sonra oradan çıktım. Buradan doğruca görev yerine gidilecekti. Evler küçüktü.
Karavan diye tabir edilen şeylerin biraz büyük boyutlu haliydi işte. Metalik renkte, konserve kutusu gibi tren vagonları gibi dizilmiş ufak tefek üç odalı evler... Karavan parkları köy gibi yerleşim yerleriydi ve genelde etrafında bizi tam olarak neden koruduğunu anlamadığım çitler yer alıyordu.
Bunları öğrenmem için erken olduğu söyleniyor. Ben ise bunun tamamen beni çalışmadan caydırmamak için söylenen şeyler olduğunu ilk günkü inadım ile savunuyorum. Bir şeyler olmak zorunda, bir şeyler!
Öncelikle okuduğunuz için teşekkürler. Monokrom ya da Tek Renk adını almasını düşündüğüm uzun soluklu bir çalışmanın giriş kısmıydı.