Not: Geçiş bölümü olduğu için biraz sıkıcı olabilir. Kusura bakılmasın.

Mor… Bütün bir görüşünü kapsayan bu sonsuzluğa verilmiş ad… Şu anda sahip olduğu tek şeydi bu. Sonsuz bir morluk… Dikkatini toplamakta oldukça zorlanıyordu. Üzerine çökmüş, nefesini kesecek kadar ağır bir hafifliğin içerisindeydi. Sadece beklemek istiyordu. Sırasını beklemek. Sıra, kavramına nasıl kavuştuğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Bir ses fısıldar gibiydi gölgelerden. “Hadi” diyordu. “Çalıştın buna, yapabilirsin” Kaçmak istiyordu o sesten. Bütün rahatlığını ve mutluluğunu alacak gibiydi. Ancak ses ısrarlı bir şekilde onunla konuşmaya devam etti. “Amacını hatırla. Şimdi bırakırsan kaybedersin” kaçmaya çalıştı sesten. Umursamamaya çalıştı, rahatlamak istedi. Ancak üzerindeki hafiflik kadar o seste, sarılmıştı boğazına. Onu uyandırmak için uğraşmaktaydı. Vazgeçmek istedi, gitmek, kaçmak, bırakmak… Ancak her ne kadar kaçmak istese de otomatik olarak hareket etmekteydi vücudu. Ses gittikçe güçlendi “Kalk ayağa” diye emrediyordu şimdi de. Az önceki iletişim çabası safhasını çoktan atlatmış, onu ayağa kaldırmaya zorluyordu. Her ne kadar istemese de hareket etti ayakları. “Ama sıram” diye sızlandı Zaroc. “Kapa çeneni” diye kesti ses. “Şimdi yürü” Yürüdü ayakları, itaat etti ve sürekli birini bir diğerinin önüne atmaya odaklandı. Attığı her adım, birazcık daha uyandırmaktaydı Zaroc’u. Gittikçe daha iyi kavramaya başladı etrafını. Mor’u daha iyi algıladı. Güçlendi her adımında. Yavaş yavaş görür oldu sis perdesinin arkasını. Binlerce, milyonlarca insan doluydu etrafında. Hepsi birer taşın üzerine oturmuş, kendi kendilerine sayıkla maktaydı Kimisi ağlamakta, kimisi kahkaha atmakta. Şaşkınlığı, bu gerçekleri umursamasını engeller derecedeydi. Yaklaştı birisine. Elini tam omzuna atacakken bambaşka bir yerde buluverdi kendini.
Bir grup varlık, yüksek tahtlarda oturmuş onu incelemekteydi. Zaroc hala ağır bir dinlenme ihtiyacı hissediyordu. Tatlı bir yorgunluk, mutlu bir teslim olma. Direndi. İlgi ve merakla baktı tahtlarda oturanlara ve seslendi “Kimsiniz siz” Hep bir ağızdan cevap verdiler; “Varı var eden ve var var oldukça var olacak olan, dost ve düşmanlarız” İçlerinden birisi hafifçe öksürerek araya girip “Aslında dost ve düşmanlarız sözü yerine ezeli rakipler sözü, anlamı daha iyi oturtmakta onu kullanmaya ne dersiniz.” Sol grup ilgiyle salladı başını, hepsi olumlu yaklaşır gibiydi. Sağ taraf ise tamamıyla katı bir yaklaşım gösterdiklerini ispatlar nitelikte bir yüz ifadesine bürünmüştü.
Aklı yavaş yavaş geliyordu Zaroc’un. Hatırlamaya başladı, aslında kim olduklarından haberdardı. Tanrı oldukları inancına kapılmış, Kaos ve Yasa Lordlarının karşısında duruyordu. İnsanlık tarihi boyunca bu Lordlardan bahsedebilecek kadar ilim sahibi, iki elin parmaklarını geçmezdi. Haklarındaki en detaylı bilgi Bozkır Halkının Kurtarıcı Kitabeleri olarak adlandırdıkları anıtlarda geçmekteydi. “Sonsuz zeka ve ahmaklık sahibi bu yaratıklar…” olarak başlıyordu tanımları. Kitabelerdeki en eğlenceli bulduğu kısımdı bu. Kendilerini Tanrı addeddiklerinden, sürekli ve anlamsız bir savaşa girdiklerinden haberdardı. Teknik olarak hiyerarşinin neredeyse en alt katındalardı. Elbette bunun farkında olmamaları neden orada olduklarının açık bir göstergesiydi.
İnsanlar, Kaos ve Yasa Lordları, Yüksek Katlar, Alimler, Arifler ve Yaratıcı olarak şekilleniyordu sıra. En azından Kurtarıcı Kitabelerinde geçen metin bu yöndeydi.
Şimdi neler olacağının farkındaydı Zaroc. Her şeyin plana uygun gitmesi gerekirdi. “Zaten uygun gitmeyecek olsa Plan kavramı, anlamını yitirir ve yapılan şeye plan denmezdi” diyerek eğlendirdi kendini. Arka planda Kaos ve Yasa Lordları tanımlamalar üzerinde gürültülü bir tartışmaya dalmışlardı. Umursamadı Zaroc. Sırasını beklemeye devam etti. Tatlı uyku arayışı hala oralardaydı. Tahrik ediyordu onu dinlenmesi için. Direndi. Bir yerden sonra tartışmaktan sıkılmış olsalar gerek ki konuşmayı bırakıp, çok daha eğlenceli buldukları Zaroc’a yöneldiler. Bir Kaos Lordu açıklamaya başladı; “Normalde yüzlerce yıl mor vadide sıranı bekleyerek yumuşatılman gerekirdi. Ancak gereğinden erken uyandın. Bu da planların normalden farklı işlemesine neden oldu” İçinden kahkaha attı Zaroc. Kaos lordu da en az Zaroc kadar eğlenmişti bu gelişmeden.
İlk önce Yasa Lordları konuşmaya başlayacak ve düzenin, prensipli, onurlu olmanın ne kadar iyi olduğundan bahsedeceklerdi. Hemen ardından sıkıntıdan sağa sola dağılmış Kaos Lordları toplanacak ve Zarocun maceralarının sonucundan bahsedecekti ona. Tam da tahmin ettiği gibi gerçekleşti olaylar. Yaratım gücü ve bilinci eksikliği olan sonsuzluk sahiplerinin sorunu da bu olsa gerek diye düşündü. Beklenenin ötesine geçemeyecek kadar çok şey yaşamışlardı. Kaos Lordlarının bahsettikleri az da olsa ilgisini çekti. Ölümünden hemen sonra Kralın saatlerce balkonda adrenalinden kitlenmesi Kralında bir insan olduğu gerçeğini tokat gibi çarpmıştı insanların suratına. Acziyet, krallarına ithaf ettikleri bir kelime değildi bu. Yanılmanın öfkesi, kibiri kabarttı. Sobadan eli yandığı için korkan bir çocuğun, zamanla sobaya gücü verenin kendisi olduğunu fark etmesiyle edindiği kibre büründüler. Krala olan hayranlık, küçümsemeye dönüştü. Bugüne kadar yönetilmeye hazır, memnun bir krallığı yöneten toy Kral yavaş yavaş iktidarını isyanlar ve yozlaşmalar sonucu kaybetmeye başladı. Kaos Lordları hikayeyi anlatırken durup durup kahkaha atıyorlar ve tüm bunların sebeb olduğu, olası yüzlerce, binlerce sonuçtan bahsediyorlardı. Sonuç olarak Tarihin tek Dünya İmparatorluğu yıkılmış ve minik yönetim birimlerine dönüşmüştü. Ki Kaos Lordları bundan oldukça memnundu.
Uzun yıllar sonra Zaroc’un bile sabrı titremeye başladığında, konuşmalar bitti. İki tarafda Zaroc’un ölümsüzler diyarındaki istediği mevkiye yerleşebileceği hususunda mutabıktı. Hatta zamanla aralarına bile katılabileceğini hissettirecek cümleler sarfettiler. Zaroc bütün bunları sessizlik içinde dinledi ve tek isteğini kararlı bakışlarıyla, ahmak Kaos ve Yasa Lordlarının bile yanılamayacağı netlikte dile getirdi.
“Ölümlüler arasında tekrar yürümek istiyorum”
DEVAM EDECEK
Bu hikayeyi
Blogumdan da okuyabilirsiniz.