Her ıslık ilk üflendiğinde renksizdir aslında. Dudaklardan birkaç damla tükürükle kopana kadar hiçbir şeye ait değillerdir. Belki sadece ayrıldıkları dudaklara, o kadar. Ne zaman ki yaşam döngüsünün saydam kraliçesiyle dudaklarını birleştirirler, o zaman manasız varlıklarına tonlamalar sızmaya başlar.
Kopup giden ıslıkların havayla olan birlikteliğinden uçuk renkler doğar. Yalnızca uçuk renkler. Neşe, şehvet, heyecan… Hepsinin son adımında büründüğü şey hafif bir renklenmeden ileri gitmez.
Oysa düşen kaplanlarınki öyle miydi? Ebediyete kadar kızıl ölümle lekelenmişti onlar. Ya da onurlandırılmıştı da bizim modern kafamız bunları algılayamadı.
Yırtık ağızlarından başı kesik sızlanmalar yükselirdi. Bir çift dudağın çıkartacağı o keskin, ani ya da alengirli gürültüyle hiçbir akrabalıkları yoktu. Kesikleştikleri anlarda bile düzenliydiler. Acelesizdi hepsi, yırtıklar kadar da tırtıklı. Arada bir öksürüklerle onlar da birkaç damla savururdu hani. Ancak renksiz tükürükler değil, gerçek kan fışkırırdı kaynaklarından.
Normal bir ıslığın taşıdığı anlamları da taşıyamazdılar. Bunun için çok gururlulardı belki de. Kimi son bir başkaldırının timsaliydi, kimiyse düşmanını gönülsüzce onurlandırmanın fiziki hali. Selam durma da olabilirlerdi, siyah tülleri aralamadan önceki çift taraflı bir lanet de.
Bütün kaplanlar düşerdi, önünde sonunda. Çeşit çeşit kılıçlar kınlarına geri döner, sonsuz istirahatları için gözlerini yumardı. Bedenlerden aldıkları hoyrat ısırıklarla ısınmış çelikleri, metalin o metanetli sessizliğine geri dönerdi. Kılıçlar mağaralarına çekilirken çıkan şıngırtılar sahiplerinin yerine Ölüm’ü çağırırdı. Yürünecek yeni yollar eriyik bir maden gibi dökülür ve katılaşırdı. Kimileri geniş koridorlardan geçip tanrılarının salonlarında yerini almalıydı, kimileriyse bir ışık huzmesinde arındırılıp, damıtılıp, yeni bir ruh göçü döngüsündeki adımını atmalıydı.
Bu sırada kaplanlar düşmeye devam ederdi işte. Farklı zaman dilimlerine yayılmış, sırası belki yüzyıllar sonra gelecek bir enstrüman gibi, orkestrayla uyumunu bozmadı. Zamanlar göz ardı edildiğinde bir yıldız yağmuruydu onlar. Ancak, tek seferde görülmek için fazla kör ediciydiler. Tanrı’nın onları farklı dilimlerde yitirmesine başka ne buyrulurdu?
Kaplanlar ıslık çalmalarıyla bilinmezler. Onlara bu yetiyi kazandıracak birine ihtiyaç duyarlar. Biri onların boynunu yana yatırmalı ve yırtık ağzı oluşturarak tükürükler saçmasına, düşüşlerinin ıslığını çalmaya başlamalarına yardımcı olmak zorundadır. Ama öyle ya da böyle, tüm kaplanlar ölür.
* Düşen Kaplanın Islığı: Japon kılıç sanatı kenjutsuda bir tekniktir. Şahdamarına atılan iki diagonal kesik sayesinde oluşan yaradan ıslığımsı bir ses çıkması sağlanır. Bu teknikte en bilinen isim Miyamoto Musashi olarak geçmekte. Ayrıca, bunu yapabilmek çok zor olduğu kadar, yapan kişi için de bir prestij sembolüdür.Yazmaya epeydir ara vermiş biri olarak, şimdiden eleştirileri kabul ediyorum

. Bu da bana bir ısınma turu olsun istedim.
Ve evet, hala göndermelerden vazgeçemedim.