Ah Bayan Köstebek yine sinirlendiğinizi görüyorum ki bunu görmem bile bir mucize. Bugün her şey gözüme mavi. Bayan mavi, süzüldü yine mavi gelinliği ile boyadı her şeyi maviye, parfüm kokusu geliyor mu size de? Birazdan dağılır evet, mavide parfümde.
Ah Bayan Köstebek elinizde yine altın iğne, başka türlüsü olamaz değil mi, tabi ki altın. Dünyanın en güzel nakışları işleniyor elinizde. Ah Bayan Köstebek, biliyorum sevmiyorsunuz mızmızlanmamı ama, tüm gülüşlerimi aldınız, tüm reflekslerim elinizde, cümlelerim evet tüm ilk cümlelerimi nereye işlediniz. Çok uğraştım sizden kaçmak için Bayan Köstebek, tüm kapılar kapalıydı biliyor musunuz? Tahta, metal, boyası dökülmüş, demiri paslanmış, güllerle süslenmiş ne kadar kapı varsa kapandı yüzüme, sevimsiz. Tüm karanlıkları takip ettim, yorgunluktan titrerken dizlerim, düşmeden yere kendimi ikna ettim, bu defa olacak dedim, dayan biraz, bu defa kurtulacağız ondan ve koşmaya başladım yeniden. Gülüyorsunuz değil mi. Gözlerinizi ayırmadan, gülüyorsunuz, hafif başınız sallayarak. Son koşmam oldu evet. İlk cümlelerimi verin en azından Bayan Köstebek. Çok yavaş yürüyorum artık, yolda yürüyüşümü görseniz, bir adımdan sonra günler geçiyor diğer bir adım için. Çok dikkatli olmam gerekiyor, aynen söylediğiniz gibi, çok düşünüyorum, uzun uzun hiç yorulmadan, sonra atıyorum adımımı. Her yere geç kalıyorum Bayan Köstebek, zamanında gidemiyorum hiçbir yere. Ama siz geç kalmaya da karşısınız, beni kapıda ilk siz karşılıyor, gözlüklerinizin üzerinden bakarak, aşağılıyorsunuz beni. Ah o bakış, o fena bakış.
Altın teraziniz dışında hiçbir şey göremez oldum artık Bayan Köstebek. Dün fark ettim tüm şarap şişelerini kırıyor, bira şişelerinden lamba yapıyordunuz. Sizden kurtulmak için bulduğum tek yolu da elimden almak üzeresiniz.
İlk olarak hayatıma ne zaman girdiniz, onu düşünmeye çalışıyorum Bayan Köstebek, ama sonu hep aynı yere çıkan yollar kazmışsınız, her yolu bir birine bağlamış ve hepsini beyaz bir boşluğa çıkarmışsınız. Yüzlerce, binlerce belki daha fazla yol. Yolun sonunda başka bir yol, sonra başkası, sonra bir başkası ve sonra beyaz bir boşluk, birkaç adım attığında beyazlığın içinde başka bir yol, ne renk, ne kara, başka bir yol var sadece. Sonra yine yol, sonra bir başkası. Gülüyorsunuz değil mi. En baştan düşünmüşsünüz her şeyi, kurtulmama izin vermeyeceksiniz öyle değil mi. Elinizde altın işlemeli bir cetvel, göz bebeğimin hareketine kadar her şeyi tartıp, gümüş kaplı defterinize yazacaksınız değil mi? Ve nedense hiç olmayacak. Bu zamana kadar her şeyin yanlış, eksik, fazla, çirkin olmasında sizce de bir gariplik yok mu. O deftere hiç güzel bir kelime yazmamış olmanız sizce de acayip değil mi. O halde neden terk etmiyorsunuz beni Bayan Köstebek, neden bırakıp gitmiyorsunuz. Neden her gün yeni bir yol kazmaya, her şeyi daha bulunmaz, içinden çıkılmaz hale getiriyorsunuz. Sinirlendiniz mi yoksa Bayan Köstebek, ne yüzünüzün beyazlığına hafif bir pembelik geliyor ne sesinizin tonunda hafif bir titreşim. Hiçbir belirti yok, başınız dik, gözlerimin içine bakıyorsunuz, hiçbir zaaf yok. Evet, bunları öyle mi çağırıyordunuz, hayır tabi ki, siz çağırmazsınız öyle değil mi, z tartılmaya başladı ve şimdi a, diğer a, son olarak f, olmadı değil mi yine.
Başım ağrıyor Bayan Köstebek, çatlıyor hatta, alerjiniz var sizinde biliyorum, parfüm kokusuna, ama hastalığınız size bir elmas tanesi gibi yakışıyor bende göz kızarıklığı yapıyor, size bu da acayip gelmiyor öyle değil mi?
Dinlerken; Storm warrior – heading northe
(* yazıyoruz öyle mırmırmır ama inşallah rahatsızlık vermiyoruz dur*)