Anadolu'nun Ejderhaları
Hayal güçleri o kadar açtı ki çocuklar, insanlar bu yüzden olmayan tanrıları,kahramanları ve hayali ırkları yaratmıştı…
Aslında hocanın bu cümlesi tam da bitmeden okulun bugünde bittiğini haber veren son ders zili çalmıştı. Genç adam bundan pekte hoşnut görünmese de bakışlarını zoraki bir gülümsemeyle tüm sınıfa odakladı ve tebessümle bir daha ki derse görüşürüz çocuklar… Dedi.
Raven adında ki genç çocuk öğretmeninin bu son sözlerinin ardından diğer çocuklar gibi kitaplarını (biri hariç) hemencecik topladı. Ama kafası biraz karışıkmış gibi görünüyordu. Günün son dersi onun için diğer derslerinin aksine fazlasıyla garip geçmişti. Derslerinin ana konusu yaratıcılık ve edebiyattı. Ders kitaplarında olmayan bir konuydu bu aslında ve öğretmen bunu eski mitolojilere dek çekiştirmişti. Görünen o ki okula yeni gelen edebiyat öğretmenleri daha ilk gününde bütün sınıfta garip bir izlenim bırakmayı başarmıştı. Öyle ki; Ders esnasında tuhaf bir şekilde hiç kimseden en ufak bir çık sesi çıkmamış ve herkeste öğretmeni; hemen hemen aynı olan donuk ve anlamaya çalışan gözlerle izlemişti. Tabi onun bu izlenimi, öğretmenin onun gibi diğer arkadaşlarını da etkilediği kanısını fazlasıyla doğruluyordu.
Çocuk son olarak masasından aslında raftan rastgele seçtiği o tuhaf isimli hikaye kitabını da alarak okulun yeni yapılmış kütüphanesinden sessizce ayrıldı. Tabi her zaman olduğu gibi çıkış yine bir izdihama dönüşmüştü çoktan. O yüzden fazla acele etmedi. Fakat karnı açlıktan öyle kazınmıştı ki kendini diğerleri gibi acele etmekten zor alıkoymuştu. Kısa bir an için duvara yaslanarak çıkış kapısının sakinleşmesini bekledi ve her şey normale döndükten sonra da okuldan hızlıca çıkarak yolun hemen karşısında ki bir sokağa girdi ve hiç bir yere sapmaksızın evine giden yolu takip etti.
Saat neredeyse 1'e yaklaşmak üzereydi. Yine fazla zamanı yoktu. Eve gidip yemeğini yedikten bir süre sonra işe gitmesi gerekecekti. Çalıştığı marangoz dükkanında ki işleri bu sıralar fazlasıyla yoğun geçiyordu. Bir sürü iş birikmişti ve ustası bugünlerde bunları yetiştirmekte fazlasıyla zorlanıyordu. O yüzdende son zamanlarda fazlasıyla asabi davranıyordu. Fakat onun bundan çokta rahatsız olduğu söylenemezdi. Çünkü biliyordu ki ustası özünde iyi bir adamdı. Onu asıl rahatsız eden şey; diğer iki iş arkadaşının davranışlarıydı. İkisi de ona sürekli kötü davranıyor ve küçümseyen sözleriyle aşağılıyorlardı. Her ne kadar böyle durumlara alışkın biri olsa da bu onu çok fazla rahatsız ediyordu. Ama başka şansı yoktu. Çünkü o evdeki tek erkek çocuktu ve çalışmak zorundaydı. Bunu düşünürken içine kasvetli bir his çöktü ve bakışları ifadesizce elinde tuttuğu hikaye kitabına döndü. 13 yıllık hayattı boyunca hiç hikaye kitabı okumamıştı. Bu ilk olacaktı onun için. Tabi artık bir kütüphaneleri olduğunu düşünürsek sonda olmayacağa benziyordu. Nedenini tam olarak kavrayamasa da bu durum onu az da olsa heyecanlandırmıştı. Ayrıca yeni hocalarının anlattıkları ona farklı gelmesinin yanı sıra bir diğer yandan da ilgi çekicide gelmişti aslında.
‘’İnsanlar çok fazla şeyi hayal edebilir…’’ Sözcükler net olarak kavradığı sözlerinden sadece biriydi. Belki yemeğini yedikten sonra kısa bir an için de olsa kitaba göz atma şansı olurdu. Bunun için az da olsa zamanı olduğunu biliyordu. Hem işten geldikten sonra da kalanına devam edebilirdi belki. Düşüncesi yüzüne anlık bir gülümseme yayarken, karnı ona aç olduğunu haber veren sesli bir guruldamayla kükredi. Raven ise midesinin bu yakarışına hemen karşılık vererek adımlarını daha da hızlandırdı. Zaten yolun yarısını çoktan aşmıştı ve iki-üç dakikalık bir mesafesi kalmıştı. Fakat eve varmasına ramak kala yolda en son görmek istediği kişiye rastladı. Babası her zaman ki gibi belli ki kahvehaneden karnını doyurmak için eve dönüyordu. Fakat oda o sırada onu fark etmiş olacak ki, duraksamış ve bakışlarını ondan tarafa çevirmişti.
Raven…? ‘’Babasının oldukça soğuk olan sesine rağmen yüzünde onu gördüğünden memnun olmuş bir ifade vardı.’’
Merhaba baba... ''Çocuk babasına tedirginlikle bir bakış attı.''
Merhaba evlat. Şu işe bak bende sana bakacaktım. ''Adam sözlerini araladı ve oğluna uysalca gülümsedi.'' Fakat çocuktan babasının kısa bir sessizliğe gömülen sözlerine verecek bir karşılık gelmedi. Genç çocuk o an her zaman yaptığı gibi sadece babasına bakmakla yetindi. Zaten babası da tıpkı beklediği gibi bu sessizliği hemencecik yok etmişti.
Az önce marangozdan çıktım evlat. Görünüşe bakılırsa o huysuz marangozun işleri bu sıralar fazlasıyla tıkırında. Çocuk biraz beceriksiz bir hareketle babasının sözlerini onaylar bir şekilde hemen baş salladı.
Dinle… Bir ayın bugün doluyor. Akşam sakın maaşını istemeyi unutma. Gerçi ben senin adına az önce istedim! Ama huysuz herif yine inatçı çıktı. Tutturdu senden başkasına verme…
O elinde ki ne? Çocuk daha babasının neyden bahsettiğini bile kavrayamadan, babası elinde tuttuğu kitabı alarak asık suratla inceledi.
Hangi parayla aldın bunu?
Şey… Hayır baba. Bu kitabı okuldan verdiler. Okuyup kitap hakkında bir şeyler yazmamızı istedi öğretmen.
Okulda size böyle saçma şeyler mi okutuyorlar. Adam kitaba öfkeyle bakarken içinden birkaç kötü söz söylendi ve küçümseyerek kitabın adını mırıldandı.
Anadolu'nun Ejdarhaları!
Hay allahım yaa…
Anadolu'nun Ejdarhalarıymış! Hangi dangalak öğretmen verdi bunu sana?
Okula yeni atanan bir öğretmen baba… Adını bilmiyorum! Raven babasına korkuyla bakarken, onu küçük duruma düşüreceğini düşünerek yeni öğretmeninin adını vermekten kaçındı.
Bana bak! Kafanı böyle şeylerle uğraştıracağına biraz işine gücüne bakıp mesleğini öğren. Okul yüzü dahi görmemiş elalemin çocukları gece gündüz çalışıp eve ekmek getirirken sen böyle saçma şeylerle mi zamanını harcıyorsun? Hem bu sene son artık. Bu yüzden fazla kaptırma kendini. Anladın mı!..
Raven, babasına sözlerini anladığını ima eden üzüntülü bir baş sallamayla karşılık verdi ve onun elinde tuttuğu kitabı öfkeyle üç-dört parçaya ayırarak yan tarafına fırlatmasını izledi. Babası bunu yaparken çocuğun o an düşündüğü tek şey öğretmenine ne cevap vereceğiydi. Kitabı yerden alamazdı. Bu onun için gerçekten de kötü bir sonuç yaratırdı. Aklına ilk gelen ve olabilecek en iyi yol; babası gittikten sonra kitabı alıp tamir etmek ve öğretmenine kitabın zayiatıyla ilgili bir şeyler uydurmasıydı. Çocuk kafasında öğretmenine ne anlatabileceği ile ilgili düşünceleri geçirirken, arkadan babasını takip etti ve birkaç metre ötede ki neredeyse bir harabeyi andıran evlerine girdiler.
Babası eve girince ilk olarak oturma odasının yolunu tuttu ve orada bulunan annesine yemeğin hazır olup olmadığını sorduktan sonrada kızgın olduğunu belli eden bir şekilde odanın bir köşesine oturdu. Kadın ona cevaben; sofrayı birazdan kuracağını söyledi.
Çocuk o an babasıyla arasında geçen kötü olayı aklından uzaklaştırmaya çalışırken bütün dikkatini bakışlarını ona diken annesine odakladı. Annesinin yüzünde çok güzel bir tebessüm vardı. Ayrıca yılların verdiği o ağır yüke rağmen, şaşırtıcı bir şekilde fazlasıyla dinç ve canlı görünüyordu.
Sen de aç olmalısın oğlum… ''Ona güzel bir gülümsemeyle söylemişti bunu.''
Çocuk annesine üzüntüsünü belli etmeyen zoraki bir gülümsemeyle baş salladı ve bunu annesinin mutfağa giderek görünürden kaybolmasına dek yüzünde tuttu. Babasıyla odada baş başa kalınca da ister istemez yine aynı ruh haline dönmüştü zaten.. Evin oturma odası olarak kullandıkları bu oda; el dokuması eski bir kilim ve birkaç minderle süslenmişti. Bunu bozan tek şey odada televizyonları için ayırdıkları küçük köşeydi. Televizyon ufak tefek bişi olduğundan çok yer kaplamıyordu. Hatta o ve ablasının dışında bir kişiye daha yetecek bir yatak kapasitesine dahi sahipti oda. Tavanda ki kireç rutubetten tamamen dökülmüş ve bu da tavanda haritayı andıran parça parça şekiller oluşturmuştu. Duvarında bakımsızlık konusunda tavandan kalır yanı yoktu. Ufak tefek çatlakların yanı sıra kabarıklar da kendini az da olsa ön plana çıkarıyordu. Raven odanın bir köşesine sessizce otururken, babası her zaman ki gibi o sıra da televizyonda izleyebileceği bir kanal aramaya koyulmuştu. O ise o an dikkatini duvarda ilgisini çeken çerçevelenmiş bir resme odaklamıştı. Bu resim; kendini bildi bileli evlerinde bulunan bir resimdi. Fakat buna rağmen daha önce hiç bu kadar dikkatini çekmemiş olması tuhaftı. İçine o an resimle ilgili garip düşünceler düştü. Çünkü bu resim odaya anlam veremediği garip bir hava katıyordu. Ama yine de sıradan sayılırdı. Öyle ki, bu kasabada ki birçok evin duvarında bu resmi görmek mümkündü. Ama şurası da açıktı ki; fark ettiği kadarıyla insanlar çok az zaman bu resme göz atmayı akıl ediyorlardı. Hatta kulağa garip gelecek ama sanki resmin insanların ona bakmasını engelleyen gizli bir yönü vardı ve herkese kendini unutturuyor gibiydi.
Resimde bulunana figür; yılan bedenine sahip olan bir kadına aitti. Parlak siyah pullara sahip olan bedeni şaha kalkan bir kuyrukla tamamlanmıştı. Aslında kuyruk demek yanlış olur. Çünkü şaha kalkan kuyruğu değil, tam olarak bir yılanın baş kısmıydı. Yani yılanbaşlı bir kuyruk demek daha doğru olur. Yılanın boynunda altından bir tasma vardı ve çatal dili dışarı doğru uzuyordu. Figürün asıl baş kısmını ise bir yaratığın bedenine hapsolduğunu andıran güzel bir kadın tamamlıyordu. Süslü bir taç takmıştı ve değerli taşlardan yapıldığını hissettiren takılarla donanmıştı. Resim; Şahmaran adında ki efsanevi bir yaratığa aitti. Çok eskiye ait olan hikayesine rağmen, hala birkaç evin duvarında kendine yer edinmeyi başaran bir efsaneydi o ve masallardan uzak kalmak zorunda olan bir çocuğun bakışlarına hedef olmuştu...