Öncelikle yorumun için teşekkür ediyorum ayrınca farkındayım çok hızlı ilerledi. Başka yazım için deneme niteliğinde aslında bu.
http://www.kayiprihtim.org/forum/gelithmith-t15837.0.html bu parçanın ilerleyen bölümlerinde farklı bir şekilde uyarlanarak okurun karşısına gelecekti ama bu kopukluk benimde aklımdaki bir sorun olduğundan deneme amaçlı yazdım. Bu yüzden belli can alıcı noktalarda resim kullanmayı düşündüm ama pek karar veremedim. Resim koyarak kısa yoldan geçilebilirken , koymadan yazı aşağıdaki gibi oluyor yani karasız kaldım alttaki gibi uzun mu yazsam yoksa resim mi koysam? Aslında yukardaki ile aşağıdaki aynı yazı sadece aklımdakilerin büyük kısmını aşağıda yazdım.
Siperimden kafamı hafifçe kaldırdım ve etrafa baktım, göz alabildiğine kum ne bir dağ nede bir tepe sadece uçsuz bucaksız kum önümde hiç bitmeyecekmişçesine uzanıyor. Buraya nasıl geldim? Neden geldim? Artık düşünemiyordum. Günlerdir, haftalardır içimdeki olan o korku sonunda beni esiri etti. Ölüm korkusunu hiç olmadığı kadar iyi hissedebiliyorum. İnandığım tek şey arkamda bıraktığım ailem.
Hiçliğin ortasında, bu savaşın ne anlamı var? Kalemizi ele geçirdiklerinde ellerine haftalar önce ölmüş ama gömülememiş cesetlerden başka hiç bir şey geçmeyecek. Anlam veremiyorum! Artık tahammül edemiyorum! Yoruldum, bittim. Yakında hepimiz ölüp gideceğiz bu çölde ve bizi sadece ailelerimiz hatırlayacak, belki burada olanlardan hiç haberleri olmayacak. Sadece ölüp gideceğiz. Mezarımız bile olmayabilir ama artık umursamıyorum. Güneşin altında o kadar uzun kaldım ki, düşünmek bile beni yoruyor artık. Aslında tüfeğimin namlusunu kendime çevirip bu işi kolayca çözebilirim, yapabilir miyim?
Generalin sesi ile irkildim.
"Birinci sıra!"
"Nişan al!"
"Ateş!" Tetiğe bastığımızda muazzam bir gürültü ve duman her yanı sardı "Doldur!"
"İkinci sıra..."
Barut poşetini cebimden çıkardım, ağzımla poşeti yırttım, tüfeğime barut koymaya başladım bir miktar dudaklarımda kalmış, tükürüp alnımdaki teri sildim. Arka cebimdeki mermi poşetine uzanıp bir tane mermi aldım ve tüfeğime koydum. Son olarak bir parça kumaş yardımı ile mermi ve barutu iyice sıkıştırdım. Düşman askeri karşı ateş açıp süngü taktı ve üzerimize taarruza geçti son kez geride bıraktıklarımı düşündüm, elimden hiç bir şey gelmiyor, çaresizim, güneşin battığını görebilecek miyim?
" Ateş için emrimi bekle! Bekle! Ateş serbest! "
Duman her yanı kapladı hiç bir şey görmüyordum gözlerim yanıyordu. Yanımdaki asker acı içinde bağırdı. Yüzüme kanı sıçradı. Subaylardan biri "Hattı Koru!" "Sırayı bozma!" diye bağırıyordu. Tanrıya son dua mı etmeye başladım, bu sırada biri beni yere çekti. O an arkamdaki duvara top mermisi isabet etti.
Subaylardan biri " Süngü tak! " dediğinde sesindeki çaresizlik hissediliyordu, o da biliyordu diye düşündüm içinden o da benim kadar çaresizdi. "Sizinle beraber savaşmak beni..." dedi ancak sözlerini bitiremedi, ne olduğunu anlamak için dönüp bakmama gerek bile yoktu.
Tüfeğime süngüyü takarken her yerim titriyordu, yeni emirleri beklerken Generale baktım, tam kafasına şarapnel parçası isabet etti, kafası darmadağın oldu, başsız bedeninin atından düştüğünü gördüm. Kısa süre içinde "Geri çekilin!" sesleri tüfek ve kılıç seslerini bastırdı. Bütün gücümle koşmaya başladım, istemeden bir an arkama baktım düşman iki sıra oluşturmuş ilk sıra eğilmiş ikinci sıra ile bize aynı anda nişan alıyordu. O duman! Ardından tarifsiz acı, yere doğru düşerken sancağımızı gördüm, askerlerden biri onu yere saplamıştı ve altında cansız yatıyordu, onlara katılma vaktimin geldiğini düşündüm ve kendimi bıraktım.Etraf sessizleşti. Gittikçe karardı.