100 sayfa okuyup yarım bırakmıştım bu kitabı. Ama beğenmediğim için değil. Yanımda taşıyamadığım içindi. Sonrasında fuarla birlikte aldığım bir yığın kitaptaydı aklıma. O nedenle Sissoylu'ya ara verip başka kitaplarla devam etmiştim. Ancak bir hastalık evresi bu kitabı bitirmem için güzel bir süreç sağladı bana.
Sissoylu bunca yıldır merak ettiğime değen bir kitaptı. Kralların Yolu'nu da aynı tutkuyla beklemiştim. Onu da beğendim, ama yine de istediğim kadar sevememiştim. Sissoylu'da neyse ki bu durum tekrarlanmadı ve ben mutlulukla bu kitabı bağrıma basabildim.
Tıpkı Elantris'teki gibi zengin yan karakter seçeneği ve yan karakterlerle bile kurulan bağlar beni yeniden Sanderson'ın sevdiğim tarzına götürdü. Başkarakterlerimiz Vin ve Kelsier dışında daha pek çoklarını büyük mutlulukla benimsedim. Breeze sahnede oldu mu kıs kıs güldüm, Hammond'ın dobralığı ve sorgulayan yapısını takdir ettim. Dockson olmasa ekip "mantıktan" ciddi anlamda yoksun olurdu. O sahneye girdi mi ciddileştim. Clubs, aksayan ayağı ve sessizliğiyle çok şey başardı. Ve nicesi...
Allomansi genel yapısıyla Sanderson'a yakışan bir sistem olmuş. Kitabın başlarka Sissoylu nedir bir de Siskan falan diyorlar ne oluyoruz, derken bir süre bu merakla gidiyorsunuz. Sonra her şey yerli yerine oturuyor. Kavramlar ve bulunan isimler benim çok içime sindi. Ama özellikle Sisoyluları şuna benzetmekten kendimi alamadım:
Tüm metalleri kullanmalarıyla, tüm elementleri kullanabilen Avatar gibiydi. Siskanlar da bir elementi kullanabilen bükücüler. Böyle düşünmek hoşuma gitti doğrusu.
Mekanlar, atmosfer, Sorgucular, Prelanlar, asiller, skaalar... Sishortlaklarına ne demeli? Kısacası her şey okura kendini adeta "solutuyordu". Yaşatıyordu. Bu bakımdan da başarılı bir kitaptı.
Sonuyla ters köşenin tersi yapması da ayrı bir güzellik oldu. Yine Sanderson'a da bu yakışır diyorum. O son sayfalarda "Yok artık!" deyiverdim doğrusu. Bundan da çok keyif aldım.
Son sözümse Kelsier'i daha çok sevdiğime dair olacak. Onun o deliliği ve ipe sapa gelmez fikirleri benim gözümde onu en renkli karakter yaptı. İyi ki de öyle oldu.
Sissoylu, sislerin içinde doğmuş iki karakterin ve onların mücadelesinin öyküsü. Biri delinin teki, yeri geldi mi kendini beğenmiş ama her şeye rağmen ezilen herkesi onları ezen ayakların altından kurtarmak için canı pahasına mücadele eden biri. Diğeriyse aynı ayaklar ve nicesi tarafından, hatta kendi gibilerince bile, sayısız kez tekmelenmiş, kendi benliğini bu deli adamın çılgın planında bulacak bir sokak çocuğu. Ama yan karakterleri unutmak olmaz. Kelsier gibi bir deliye ayak uydurmak için en onun kadar çılgın başkaları gerek.
Devamını merakla bekliyorum.