Vampir romanı dediğimizde aklımıza hâlâ Dracula gelir, ama kurtadam romanı hep sahipsiz kalmıştı; Jake Marlowe ortaya çıkana kadar…
Eh, bence de zamanı gelmişti.
Yıllar yılı vampirlerin başrolleri aldığı, kurtadamların figüran rolü oynadığı eserler okuduk/izledik. Hatırlıyorum, küçüklüğümden beri aklıma takılıyordu bu durum. Anlam veremiyordum. Neyse ki sonunda biri (hem de Glen Duncan gibi kabına sığmaz biri) bunu yaptı ve kurtadamları başrole oturttu.
Son Kurtadam beni yer yer büyüleyen, yer yer gözlerimi devirmeme neden olan, bazense durup düşündüren bir roman oldu. Özet yorumum "arada kaldım" olacak. Çünkü beğendiğim, elimden bırakamadan okuduğum yerler kadar eleştirdiğim yerler de var ve bunlar bir araya gelince beni tarafsızlığa sürüklüyor.
Kitabın başı benim için harika başladı. Hatta kitabın yarısından sonrasında o başlangıcı arar oldum. Göndermeler, dönemin ikonlarına dokundurmalar, Jake Marlowe'un zihninde gezintiler oldukça güzeldi. Glen Duncan'ı tebrik edeceğim yegane nokta başrole koyduğu kurtadam figürünü işleyişine dair olacak. Çünkü Jake karakterinin yaşayışı (hem de o milyonerliğine ve modernliğine rağmen) insanın en temel güdülerinden bazıları üzerine kurulu. Bunda içindeki hayvanın etkisi büyük. Beslenmek, beslenmek için öldürmek ve çiftleşmek üçlüsünde gidiyor Jake'in hayatı. Kendi tanımıyıla: "siköldürye". Tıpkı ayın dolunay haline ulaşana kadar geçirdiği evreler gibi Jake de bu döngüde çeşitli evreler geçiriyor. Duncan bu noktayı çok güzel yakalamış.
Şimdi araya bir eleştiri sıkıştralım. Jake'in bilgisi ve düşünceleri arasında süzülmek oldukça hoştu. Kendisinin pek çok düşüncesinde durup kendi fikirlerimi tartar oldum kitap boyu. Fakat bir nokta var ki bu kendiyle çelişme neden, ben onu çözemedim. "Tanrı öldü, ironi hala yaşıyor" cümlesini sık sık tekrar eden, Tanrı'nın varlığına dair herhangi bir inanca sahip olmayan ve onu yadsıyan Jake, neden bazı durumlarda "Bunu ancak Tanrı bilir" gibi cümleler kuruyor? E hani yoktu Tanrı? Ya da ölmüştü? "Tanrı yardımcısı" olsun tarzında birkaç kalıp daha da geçiyor. Bu çelişki işte gözlerimi devirdiğim nokta oldu.
Bir başka durumsa spoilera gireceği için hemen spoiler kutusuna geçelim.
Karısını yediği sahne bana oldukça etkileyici geldi. Bir kurtadamdan beklenecek bir hareket. Fakat kadının hamile olması, Jake'in vahşi doğasına uymuyor bence. O hedonist ilişkilerini bir çocuk gibi romantik bir öğeyle bozmuş Duncan (benim gözümde). Aynı durum daha sonra Talulla için de geçerli oluyor. Jake Marlowe imajı bu iki çocukla beraber benim için çelişkiye düştü. Keşke sadece kadınlar olsaydı da çocuk gibi pembe düşlere neden olan etmen ortaya çıkmasaydı.
Tabii okur olarak benim görüşüm bu. Kurgusal bir eleştiri.
Jake'i kitap boyunca pek çok cinsel ilişki sahnesinde görüyoruz. Kendisine itici gelen kadınlarla yatmak gibi bir tercihi var ve bence bunun için gayet de geçerli bir nedene sahip. Nedenini dolaylı yoldan öğrendiğimizde Duncan'ı bir kez daha takdir ettim. Normalde fahişeler ve onları kiralayan erkekler düşünüldüğünde, erkeklerin beğenecekleri kadınları seçeceklerini düşünürüz. Oysa Jake için (güzel olsalar da) durum tam tersi. Bu alışıldık algılaya güzel bir tekme yatıyor burada. Ancak Jake'in cinsel ilişkilerinin detayları kitabın sonlarına doğru beni sıktı. Artık olay örgüsü içinde merak ettiğimiz başka şeyler varken, halen daha tüm detayları bilmeye gerek yoktu bence. Bu noktasını sıkıcı buldum diye tekrar edeyim ve yorumumu sürdüreyim.
Son Kurtadam düşünsel ve göndermeler bakımından hoş bir seyir olsa da kurgu açısından beklediğim vuruculuğa sahip değildi. Vampirlerin dahil oluşu, kurtadamları avlayan örgütümüz vs. oradaki akışlar çok oldu bittiye geliyordu.
Birkaç örnek için yine spoiler kutusu geliyor:
Delon ile tanışması ve ondan kaçışı çok oldu bittiye geliyordu yahu. Her şey pat pat pat diye oluyor, sonra bitiyor.
Aynı şekilde tekilatın içindeki teşkilat (paralel ksladfjdsf) olayı, sonrasında Ellis'i küt diye bulan ve "her şeyden haberdardım" tavrıyla Grainer'ın yeni kavuşmuş Jake ile Talulla'nın yanına gelişi... Öyle hızlı oluyor ki, Duncan'ın daha iyisini yapabileceğimi düşünüyorum. Bir tenis maçı gibi kafamı bir o yana bir bu yana hızla çevirmek zorunda kalmış gibiydim. Nasıl ve niyesi bu bahsettiğim noktalarda açıklanmıyordu.
Ellis'in geçtiği bazı başka sahneler de çok hızlı geçiyordu. Cümleler yutuluyordu sanki. Bir şeyler daha anlatılacaktı da o kısımlar es geçilmişti. Ben böyle hissettim.
Bu arada bu kadar cinsellik içeren bir kitapta son zamanlarda okuduğum en doğru cümlelerden biri Grainer'den geldi. Hani şu "vücutlarında bir delikle doğdukları için tüm dünyanın içlerine girmeyi hak gördüğü" kadınlar ve onların bu hayat karşısındaki zorunlu sinsiliği hakkında olan. Kitap yanımda olmadığı için cümleyi birebir yazamadım. Eve geçtiğimde burayı tam cümleyle editleyebilirim.
Son olarak, vampirlerin de olaya dahil oluşuyla vampir - kurtadam nefretini bir de Duncan yorumuyla okumuş olduk. Bu yorumu beğendim. Özellikle o yayılan pis koku, birbirlerinden neden/nasıl farklı olduklarının işlenişi gayet güzeldi. Vampirlerin ne kadar aristokrat olsalar da insani zevklerden uzak formları ve kurtadamların adeta sokak köpeği olarak görülmesine karşın onlara oranla ne kadar
insan olduğunu gördük. Onların mahrum kaldığı ya da artık ihtiyaç duymadığı hayattaki her tadı kurtadamlar yaşamaya devam ediyor.
Jake Marlowe kurtadamların öne çıktığı bu kitapta bu hayali ırka gereken önemi veren bir karakterdi. Kendisiyle tanıştığıma mutlu oldum, ama kitabın başından ortalara kadar olan kısmı daha çok sevdiğimi söylemek zorundayım. Başındaki etkiyi sürdürseydi keşke. Yarısından sonrasında ithişamı gözümde soluklaştı. Bu arada yanlış anlaşılmasın, kitabın en sonu şok edici olduğu kadar böyle bir esere uygundu da. Derdim yarıdan sonrasıyla.
Yetişkinler İçin Fantastik Edebiyat projemizi yaptığımızda bu kitap basılmış olsaydı mutlaka dahil ederdik diye de düşünmeden edemiyorum.
Kitabın devamına karşı olan merakım biraz sönük. Ama çıkarsa okuyacağım, önyargılı olmamak gerek. Nedeni şöyle;
Talulla'da Jake'in etkisi maalesef yok. Ancak kitabın adı Talulla Rising olduğu için onun ikinci kitapta bir hayli değişeceğini de düşünmüyor değilim.
Bana ilginç mi ilginç bir okuma deneyimi yaşattı Son Kurtadam. Artılarıyla ve eksileriyle sıra dışılığı yakalamayı başarıyordu.
Ve küçük bir not: Jake Marlowe her ne kadar "son kurtadam" olarak tükenmişliğini sonuna kadar yaşamak ve ölmeyi istese de "yaşam" her zaman ağır basıyor. Bunu da bu eserde görmek güzel oldu.Not 2: Çeviri enfesti. Bazı yerlerde "yahu bu cümle nasıl böyle güzel Türkçeleştirilmiş?!" demekten alamadım kendimi. Çevirmene buradan "yauuvv, nereden buluyorsun bu cümleleri" [*]Göndermeyi anlayan aldı
[/*] demek istiyorum
.